ULUDERE AYRIŞTIRMASI

Polis ve Yargı KCK sanığı olarak tutuklanan kiminin MİT ajanı çıkması üzerine MİT'in KCK'yı denetlemek yerine o örgütü yönlendirdiği ve kışkırttığına dair kuşkudadır!
O yüzden özel yetkili savcı MİT Müsteşarı Hakan Fidan,eski müsteşar Emre Taner ve yardımcısı Afet Güneş ile iki MİT'çiyi ifadeye çağırıyor. *
Kürt Sorununun çözümü ve güvenlik konularında Başbakan Erdoğan'ın en güvenilir yardımcılarından Müşteşar Hakan Fidan'a şüpheli yaftasının yapıştırılması;
Başbakan'ın talimatı doğrultusunda PKK ile yapılan Oslo Müzakereleriyle "siyasi irade"nin ve KCK operasyonları sürecinde "asayiş"in sorgulandığı görüntüsü bir devlet krizinin mi oluştuğu tartışmalarına neden oluyor.
Pekalâ, aslında ne oluyor? *
Fethullah Gülen ve Recep Tayyip Erdoğan'ın birlikte ABD'den aldıkları destekle modern Türkiye Cumhuriyetini sonlandırdığından ve yerine ileri demokrasi vaadiyle totaliter islamcı bir polis devleti oluşturduklarından başlamak gerekiyor. Polis Okulları,Akademilerden Emniyete ve İstihbaratta örgütlenmeyle giderek yargıda,üniversitelerde,asker-sivil ilişkilerinde,medyada ve CHP'nin denetim altına alınmasıyla siyasal ve toplumsal sistem kontrol altındadır. TBMM aşılarak parlamenter demokrasi, Bakanlık Sistemi aşılarak kamu yönetimi örgütlenmesi by-pass edilmiş kamu gücü ve kamu yetkilerini kullanan Özerk Kurumlarla halkın iradesi ekonomik işleyişten uzaklaştırılmış ve  kilit yönetimler tutulmuştur. Merkezi yönetimlerde ve belediyeler,il özel idareleriyle yerel yönetimlerde,yatırım ajanslarıyla,belediyelerin ve köylerin altyapılarının desteklenmesi idarelerinde de!
Tasfiyelerle askeri bürokrasi düşürülmüş ve savunma, güvenlik ve istihbarat konuları cemaat ve AKP iktidarının denetimine geçmiştir. *
Sırada yeniCumhuriyetin -bugün,AKP iktidarıyla cemaatin birbirine geçmiş koordinasyon, sorumluluk,denetim ilişkilerinin ayrışmasına ihtiyaç bulunuyor.
Devletin derin yapılanmasında cemaatin görünmezliğe kavuşturulması, o derin'in gösterdiği istikamette devletin görünür yüzünde ise siyasi yapının, yargının,tüm kurum ve kuruluşlarla birlikte sivil toplumun yol alması,
Eh,resmin tamamlanmasını teminen konfederal anayasa,ulus,siyaset ve vatan konseptiyle dışarıda kalan PKK Kürt Hareketinin de nihaî tasfiyesi gerekiyor... *
Çünkü 2008'den 2011'e kadar yeniCumhuriyetin devleti ve hükümetinin resmi bir heyeti,"Barış ve Kardeşlik Projesi" çerçevesinde belli aralıklarla Abdullah Öcalan ve örgütüyle, devamında uluslararası bir kurumun ev sahipliğinde Oslo'da olmak üzere müzakerelerdeyken, Abdullah Öcalan,"Bu görüşmeler burayla yapılıyor, burası bir önderlik kurumudur.Ben bu görüşmeleri önderlik kurumu adına yapıyorum"diyor -fakat,yaklaşan 12 Haziran 2011 Genel Seçimleri için  yeni talepler ileri sürüyordu. *
Öcalan,"kapitalist modernite"olarak tanımladığı süreçte Kürtlerin yok edilmemesi için yerleşik konuma oturtmak üzere Kürt kimliğine özgürlük talebinde bulunmaktadır. "AKP ne kadar Kürtlerden daha fazla oy alır ve Kürtlerin oyu ne kadar azalırsa,o zaman AKP 'Kürtleri ben temsil ediyorum.Kürtler bir şey istemiyor' diyecektir.Bu durumda Kürtlerin talepleri,statüleri büyük tehlikeye girer.Kürtler geriler ve yok olma noktasına gelirler" öngörüsüyle,12 Haziran seçiminde BDP'nin desteklenmesini -bizzat,Fethullah Gülen'den istiyor.   Üstelik pazarlığı,"Ya 12 Haziran'dan sonra büyük anlaşma olur ya da topyekün büyük bir savaş olabilir,kıyamet kopar" diyerek koyultuyor. Ardından Temmuz 2011'de "Demokratik Özerk Kürdistan" konseptinde Kürt toplumunun ekonomi,siyasal,hukukî,öz savunma,sosyo-ekonomi,ekoloji ve diplomasi örgütlülüğü ya da gölge devletinin kurulması yönünde serhildan-sivil itaatsizlik eylemlerini başlattığında,çözüm için muhatap bulamadıklarından ve askeri-siyasi operasyonlarla tasfiyenin başlatıldığından bahsetmektedir. * Cemaat "Din'i" toplumsal davranış ve sosyal düzeni belirleyen bir sistematik olarak kurgulamakta ve bu kurguyu liberalizme monte etmektedir. O nedenle PKK Kürt Hareketinin konfederalist siyaset ve -elbette,bu siyasetin yürütülmesini teminen gelir kaynaklarına dair taleplerinde uzlaşması mümkün olmuyor. Kürtlerin tasfiyesini gerçekleştirmeden iktidarın tamamlanmayacağı düşüncesiyle BDP nezdinde başlatılan fakat KCK-Ergenekon tanımlamasıyla da manipüle edilen siyasal ve örgütsel  tasfiye,Abdullah Öcalan'a  tecrit uygulamasıyla ideolojik tasfiye ile bütünleştiriliyor. * PKK Kürt Hareketi de kimliklerine özgürlük talebini bulundukları alanda cemaati ve iktidarı etkisizleştirme mücadelesi vermektedir.  Hareket gelirini hayvancılık,ticaret,ücret gelirlerinden toplanan vergiler dışında örgütün kontrol ettiği bir çok geçiş noktasında kaçakçılardan alınan vergilerden -bizzat, yapılan mazot,kozmetik,oto yedek parçaları,sigara- uyuşturucu ve insan kaçakçılığından ve kargo firmalarıyla beyaz eşya,giyecek,yiyecek,içecek mal ticareti ve dağıtımından sağlamakta ve KCK sözleşmesine göre,"Yerel kaynakların yerinde kullanılması"ilkesine uygun olarak kullanmaktadır. Yalnızca sigara kaçakçılığının 3 milyar liralık bir pazara ulaştığı biliniyor! Madem cemaatin ve iktidarın etkisizleştirilmesine yönelik bir savaşım verilmektedir- o taktirde,tasfiyenin sürdürülmesini teminen-işte,Şırnak'ın Uludere- Ortasu Köyü'nde F-16 savaş uçakları terörist sanılan(!) kaçakçıları bombalıyor ve PKK ortada kalan 35 kişinin cenazesine sahip çıkınca,haklı olarak çıkarılan vaveylada yargı ve kamuoyu olayın bir istihbarat zaafiyeti sonucunda olup olmadığıyla çalkalanıyor! *
Akabinde KCK operasyonlarında yakalanan kimilerinin MİT'in KCK içine soktuğu elemanlar olduğu ve bunların bazı sansasyonel eylemlerde kullanıldığından hareketle,Oslo müzakerelerinin sızdırılması ve Uludere Katliamı'daki yanlış istihbarata kadar
 -asla,kuşku değil bir senaryo devamı gereği,Emniyet ve  MİT karşı karşıya getiriliyor! *
Senaryo'nun konusu;hem MİT hem de Emniyet'te yıllar içinden mevcut ülkücü,alevi yapılanmasında Ergenekoncu kaydı düşürülmüş sicillilerinin tasfiyesi ve cemaatçilerin net  olarak egemenliğinin temini,
Bu suretle -mesela,PKK hareketinin bulduğu vehmedilen istihbarat gediğinin kapatılarak  gelir kaynaklarının kesilmesi,kurulmak istenen çatı partisine Emniyet-MİT'ten hareketle bürokratik desteğin kesilerek tasfiyenin sürmesi,
İleri Demokrasi söylemine rağmen siyasallaşmış yargının kamufle edilmesini, teminen kamuoyuna hukuk devleti ve yargı bağımsızlığının pompalanarak herkesin yargılanabileceğine dair mesajın verilmesi,
Büyük rahatsızlıklara neden olan Özel Yetkili Mahkemelerin,milli güvenlik sistemi ve kapsamında MİT yasasının yeniden düzenlenmesi,
İleri demokrasi yolunda AKP iktidarının her kademesine TBMM'de yer alan yeniCHP ve MHP'den bir ayrıcalıkları olmadığının gösterilmesi,
BDP'nin bu kararlılıktan ders alması oluşturuyor.
Sonuçta cemaat görünen siyasetten ayrışarak Türkiye'nin yeni derin devleti olarak gizliliğine çekilirken,yüzeyde sorun çözülünceye kadar sun'i bir devlet kriziyle yeni denge sağlanacaktır.   *
Yeni 1 numarada Fethullah Gülen bulunuyor,Recep Tayyip Erdoğan bugünden yarının Başkan'ıdır ve herkes gelir geçer değerdedir...
Ne ki mücadele  sürüyor... 11.2.2012 - fetullah gulen
Polis ve Yargı KCK sanığı olarak tutuklanan kiminin MİT ajanı çıkması üzerine MİT’in KCK’yı denetlemek yerine o örgütü yönlendirdiği ve kışkırttığına dair kuşkudadır!
O yüzden özel yetkili savcı MİT Müsteşarı Hakan Fidan,eski müsteşar Emre Taner ve yardımcısı Afet Güneş ile iki MİT’çiyi ifadeye çağırıyor.

*
Kürt Sorununun çözümü ve güvenlik konularında Başbakan Erdoğan’ın en güvenilir yardımcılarından Müşteşar Hakan Fidan’a şüpheli yaftasının yapıştırılması;
Başbakan’ın talimatı doğrultusunda PKK ile yapılan Oslo Müzakereleriyle “siyasi irade”nin ve KCK operasyonları sürecinde “asayiş”in sorgulandığı görüntüsü bir devlet krizinin mi oluştuğu tartışmalarına neden oluyor.
Pekalâ, aslında ne oluyor?

*
Fethullah Gülen ve Recep Tayyip Erdoğan’ın birlikte ABD’den aldıkları destekle modern Türkiye Cumhuriyetini sonlandırdığından ve yerine ileri demokrasi vaadiyle totaliter islamcı bir polis devleti oluşturduklarından başlamak gerekiyor.
Polis Okulları,Akademilerden Emniyete ve İstihbaratta örgütlenmeyle giderek yargıda,üniversitelerde,asker-sivil ilişkilerinde,medyada ve CHP’nin denetim altına alınmasıyla siyasal ve toplumsal sistem kontrol altındadır.
TBMM aşılarak parlamenter demokrasi, Bakanlık Sistemi aşılarak kamu yönetimi örgütlenmesi by-pass edilmiş kamu gücü ve kamu yetkilerini kullanan Özerk Kurumlarla halkın iradesi ekonomik işleyişten uzaklaştırılmış ve  kilit yönetimler tutulmuştur.
Merkezi yönetimlerde ve belediyeler,il özel idareleriyle yerel yönetimlerde,yatırım ajanslarıyla,belediyelerin ve köylerin altyapılarının desteklenmesi idarelerinde de!
Tasfiyelerle askeri bürokrasi düşürülmüş ve savunma, güvenlik ve istihbarat konuları cemaat ve AKP iktidarının denetimine geçmiştir.

*
Sırada yeniCumhuriyetin -bugün,AKP iktidarıyla cemaatin birbirine geçmiş koordinasyon, sorumluluk,denetim ilişkilerinin ayrışmasına ihtiyaç bulunuyor.
Devletin derin yapılanmasında cemaatin görünmezliğe kavuşturulması, o derin’in gösterdiği istikamette devletin görünür yüzünde ise siyasi yapının, yargının,tüm kurum ve kuruluşlarla birlikte sivil toplumun yol alması,
Eh,resmin tamamlanmasını teminen konfederal anayasa,ulus,siyaset ve vatan konseptiyle dışarıda kalan PKK Kürt Hareketinin de nihaî tasfiyesi gerekiyor…

*
Çünkü 2008’den 2011’e kadar yeniCumhuriyetin devleti ve hükümetinin resmi bir heyeti,”Barış ve Kardeşlik Projesi” çerçevesinde belli aralıklarla Abdullah Öcalan ve örgütüyle, devamında uluslararası bir kurumun ev sahipliğinde Oslo’da olmak üzere müzakerelerdeyken,
Abdullah Öcalan,”Bu görüşmeler burayla yapılıyor, burası bir önderlik kurumudur.Ben bu görüşmeleri önderlik kurumu adına yapıyorum”diyor -fakat,yaklaşan 12 Haziran 2011 Genel Seçimleri için  yeni talepler ileri sürüyordu.
*
Öcalan,”kapitalist modernite”olarak tanımladığı süreçte Kürtlerin yok edilmemesi için yerleşik konuma oturtmak üzere Kürt kimliğine özgürlük talebinde bulunmaktadır.
“AKP ne kadar Kürtlerden daha fazla oy alır ve Kürtlerin oyu ne kadar azalırsa,o zaman AKP ‘Kürtleri ben temsil ediyorum.Kürtler bir şey istemiyor’ diyecektir.Bu durumda Kürtlerin talepleri,statüleri büyük tehlikeye girer.Kürtler geriler ve yok olma noktasına gelirler” öngörüsüyle,12 Haziran seçiminde BDP’nin desteklenmesini -bizzat,Fethullah Gülen’den istiyor.  
Üstelik pazarlığı,”Ya 12 Haziran’dan sonra büyük anlaşma olur ya da topyekün büyük bir savaş olabilir,kıyamet kopar” diyerek koyultuyor.
Ardından Temmuz 2011’de “Demokratik Özerk Kürdistan” konseptinde Kürt toplumunun ekonomi,siyasal,hukukî,öz savunma,sosyo-ekonomi,ekoloji ve diplomasi örgütlülüğü ya da gölge devletinin kurulması yönünde serhildan-sivil itaatsizlik eylemlerini başlattığında,çözüm için muhatap bulamadıklarından ve askeri-siyasi operasyonlarla tasfiyenin başlatıldığından bahsetmektedir.
*
Cemaat “Din’i” toplumsal davranış ve sosyal düzeni belirleyen bir sistematik olarak kurgulamakta ve bu kurguyu liberalizme monte etmektedir.
O nedenle PKK Kürt Hareketinin konfederalist siyaset ve -elbette,bu siyasetin yürütülmesini teminen gelir kaynaklarına dair taleplerinde uzlaşması mümkün olmuyor.
Kürtlerin tasfiyesini gerçekleştirmeden iktidarın tamamlanmayacağı düşüncesiyle BDP nezdinde başlatılan fakat KCK-Ergenekon tanımlamasıyla da manipüle edilen siyasal ve örgütsel  tasfiye,Abdullah Öcalan’a  tecrit uygulamasıyla ideolojik tasfiye ile bütünleştiriliyor.

 

*
PKK Kürt Hareketi de kimliklerine özgürlük talebini bulundukları alanda cemaati ve iktidarı etkisizleştirme mücadelesi vermektedir. 
Hareket gelirini hayvancılık,ticaret,ücret gelirlerinden toplanan vergiler dışında örgütün kontrol ettiği bir çok geçiş noktasında kaçakçılardan alınan vergilerden -bizzat, yapılan mazot,kozmetik,oto yedek parçaları,sigara- uyuşturucu ve insan kaçakçılığından ve kargo firmalarıyla beyaz eşya,giyecek,yiyecek,içecek mal ticareti ve dağıtımından sağlamakta ve KCK sözleşmesine göre,”Yerel kaynakların yerinde kullanılması”ilkesine uygun olarak kullanmaktadır.
Yalnızca sigara kaçakçılığının 3 milyar liralık bir pazara ulaştığı biliniyor!
Madem cemaatin ve iktidarın etkisizleştirilmesine yönelik bir savaşım verilmektedir- o taktirde,tasfiyenin sürdürülmesini teminen-işte,Şırnak’ın Uludere- Ortasu Köyü’nde F-16 savaş uçakları terörist sanılan(!) kaçakçıları bombalıyor ve PKK ortada kalan 35 kişinin cenazesine sahip çıkınca,haklı olarak çıkarılan vaveylada yargı ve kamuoyu olayın bir istihbarat zaafiyeti sonucunda olup olmadığıyla çalkalanıyor!

*
Akabinde KCK operasyonlarında yakalanan kimilerinin MİT’in KCK içine soktuğu elemanlar olduğu ve bunların bazı sansasyonel eylemlerde kullanıldığından hareketle,Oslo müzakerelerinin sızdırılması ve Uludere Katliamı’daki yanlış istihbarata kadar
 -asla,kuşku değil bir senaryo devamı gereği,Emniyet ve  MİT karşı karşıya getiriliyor!

*
Senaryo’nun konusu;hem MİT hem de Emniyet’te yıllar içinden mevcut ülkücü,alevi yapılanmasında Ergenekoncu kaydı düşürülmüş sicillilerinin tasfiyesi ve cemaatçilerin net  olarak egemenliğinin temini,
Bu suretle -mesela,PKK hareketinin bulduğu vehmedilen istihbarat gediğinin kapatılarak  gelir kaynaklarının kesilmesi,kurulmak istenen çatı partisine Emniyet-MİT’ten hareketle bürokratik desteğin kesilerek tasfiyenin sürmesi,
İleri Demokrasi söylemine rağmen siyasallaşmış yargının kamufle edilmesini, teminen kamuoyuna hukuk devleti ve yargı bağımsızlığının pompalanarak herkesin yargılanabileceğine dair mesajın verilmesi,
Büyük rahatsızlıklara neden olan Özel Yetkili Mahkemelerin,milli güvenlik sistemi ve kapsamında MİT yasasının yeniden düzenlenmesi,
İleri demokrasi yolunda AKP iktidarının her kademesine TBMM’de yer alan yeniCHP ve MHP’den bir ayrıcalıkları olmadığının gösterilmesi,
BDP’nin bu kararlılıktan ders alması oluşturuyor.
Sonuçta cemaat görünen siyasetten ayrışarak Türkiye’nin yeni derin devleti olarak gizliliğine çekilirken,yüzeyde sorun çözülünceye kadar sun’i bir devlet kriziyle yeni denge sağlanacaktır.  

*
Yeni 1 numarada Fethullah Gülen bulunuyor,Recep Tayyip Erdoğan bugünden yarının Başkan’ıdır ve herkes gelir geçer değerdedir…
Ne ki mücadele  sürüyor…

11.2.2012
Okumaya devam et  Elektrik tellerine helikopter mi konar!

Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir