Depresyon depremi…

Yaşamımızın en büyük düşmanı ne yazık ki depresyon denilen illet… - tunay suer buyukada

Yaşamımızın en büyük düşmanı ne yazık ki depresyon denilen illet…

Depresyon tıpta beyin bozukluğu olarak tanımlanıyor.

Biyolojik farklılıklar, beyin kimyası, hormonlar, kalıtsal özellikler ve yaşam koşulları gibi faktörlerden etkilenirmiş.

Mutsuzluğun sürekliliği, kendine güvenin yitirilmesi, yaşama zevkinin azalması ve karamsarlık şeklinde kendini gösteren sinsi hastalık deprasyon.

2017 Nisan, Dünya Sağlık Örgütü’nün raporuna göre Türkiye’de 3 milyon 260 bin kişi depresyondaymış.

Dünya çapında depresyonda olan kişi sayısı 350 milyona yükselmiş.

Yüzde 80’inden fazlasının düşük ve orta gelir seviyesindeki ülkelerde tespit edildiği belirtiliyor.

“Ülkemizde son beş yılda antidepresan kullanımı 7 milyon kutudan 12 milyona ulaşmış.”

Depresyonu tetikleyen binlerce neden sayabiliriz.

Bunları kısaca anlatmamın nedeni ülkemin bugünkü hali…

Ben bunca insanın bu illete bulaşmasının sebebini en başta emperyalist büyük güçlerin ülkelerin düzenlerini bozmalarına, kendilerini dünyaya hâkim kılacak tek güç yapma egolarından olduğuna inanıyorum.

Gençlerimiz neredeyse okul kapılarında satılan haplarla zehirleniyorlar.

Uyuşturucu trafiği bir türlü kesilemiyor.

Genetiği bozulmuş yediğimiz gıdalar…  Dışardan ithal eder hale gelmişiz.

İşin acı tarafı 4 mevsimi yaşayan ve dünyanın gözünü diktiği ülkemizde tarım yok edilmiş durumda.

Yine bu güzel ülkemizde kanser ve diğer ölümcül hastalıkların bu kadar çoğalması elbette dikkat çekmektedir.

Ve tüm bunlara Türkiye’yi parçalamak isteyen iç ve dış hainleri  (ABD) katarsak başka sebep aramaya gerek kalmıyor gibi.

Adamlar pişkin…

Güya müttefiklerimiz…

Türkiye’yi parçalamak için her şeyi denediler olmadı…

Şimdi utanmadan PKK ve uzantılarını son model askeri gereçlerle donatarak üzerimize salıyorlar.

Zaten ülkeler arasında dostluktan önce çıkarlar gelmektedir.

Depresyonu tetikleyen etkenlerden önemli olanların teki de iç siyasetimiz, işsizlik, yoksulluk VB…

Ülkemizde son beş yılda antidepresan kullanımı 7 milyon kutudan 12 milyona ulaşmış.

Gazetelerde şu iki günlük bilançoya bakalım.

Türkiye’nin yarısı çıldırmış gibi…

Kadın dayakçı kocadan boşanmaya kalktı, boşanmak istemeyen koca karısına acı çektirmek için 10 yaşındaki öz oğlunu öldürdü.

Zonguldak’ta Türkiye Taşkömürü kurumunda çalışan 3 bin işçi, özelleştirmenin önünü açan torba yasa tasarısını protesto etmek için yerin 170 metre altındaki Madene kendilerini kilitlediler.

735 bin esnaf, 164 bin patron  işini kaybetti…

Van’ın Çaldıran İlçesi’ndeki Üs Bölgesinde teröristlerin kurduğu pusuyu fark ederek silah arkadaşlarına siper olan kahraman şehidimiz, Üsteğmen Mehmet Sakallı’nın baba ocağına ateş düştü…

Hele bir haber var ki beni hem kızdırdı hem de ağlattı. Okumuşunuzdur mutlaka…Ankara’da gözü dönmüş 4 magandanın  tartıştıkları belden aşağı  felç Gazi Astsubay Muzaffer Oktay ve koltuk değneğine mahkum Gazi Uzman Çavuş  İbrahim Kızılkaş’ı ailelerinin gözleri önünde  öldüresiye dövmeleri haberi….

Bu vatan için bedenlerinin bir kısmını kaybetmiş aslan gazilerimize bunu reva görenlerin elleri kırılsın inşallah.

Bunu yapanlar insan olmazlar.

Bunu yapanlar Türk olamazlar…

Ya PKK’ lılardır ya da ABD beslemeleridir.

Bazı gazetelerin 3. Sayfalarındaki kan donduran cinayetleri yazmayacağım artık.

Zira ben de kafayı üşüteceğim bu gidişle.

Güya Antalya’ya biraz hava değişimine ve çok özlediğim ablacığımla, yakınlarıma hasret gidermeye geldim. İstanbul’dan rahatsız çıkmıştım.

Yarın buraya geleli tam 15 gün olacak ve ben bir türlü iyileşemedim.

15 gündür, doktor, hastane ablacığımla dolaşıyoruz.

En son Antalya Araştırma Hastanesi Acil de7saat kaldım. Astım atakları geçiriyormuşum.

Ve maalesef akciğerlerden teki işlevini yapmıyormuş, filan falan.

Nefes alamadığım için çok zordayım. Uyku yok günlerdir.

İçimde Bremen Mızıkacıları var sanki.

Şimdi tedavi görüyorum.

İlaçlarım ağır.

İnşallah iyileşeceğim.

Bu arada sigara mecburi bırakıldı.

Bu yazıyı çok zor şartlarda yazdım.

Kaç kez kalktım oturdum hatırlamıyorum.

Şimdi düşünüyorum.

Toplum olarak ne olacak halimiz?

Ne zaman bu sıkıntılardan kurtulacağız?

Umut ruhun gıdasıdır derler.

İyi şeyler düşünelim ki ruhlarımızı doyuralım…

Yarınlara, mutluluklara doğru yol alalım.

Tünay Süer

7 Kasım 2017


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir