Irak

23 Kasım 2009] Doç. Dr. Celalettin Yavuz
TÜRKSAM Başkan Yardımcısı
Terör Enstitüsü
Hakkında - Arşivi Son aylarda pek çok iç ve dış politika konularında “açılım” enflasyonu yaşayan Türkiye’ye nazire yaparcasına, bir açılım da Irak Kuzey Yönetimi’nden duyuldu. Bölgenin lideri Mesud Barzani, “Bağımsız bir Kürt ordusu” kurmak istediğini ilan etti.
İlk bilgilere göre Mesud Barzani, ABD’nin bölgedeki üst düzey askeri yöneticileri ile 21 Kasım 2009’da Erbil’de görüşerek, görüş alış verişinde bulunmuştur. Bu görüşmenin ardından da 22 Kasım tarihi itibariyle Barzani’nin Erbil’deki ofisinden tüm dünyaya “Barzani’nin birleşik Kürt ordusu” açılımı ilan edildi.
Bildiriye göre Barzani, Irak Kuzey Yönetimi’ne ait üç vilayette Temmuz 2009’da yapılan mahalli seçimlerden sonra, sözde tüm partilerin anlaşmaya varmasının ardından bölgede, çekirdeğini peşmergelerin teşkil edeceği birleşik bir ordu kurulması kararının alındığını ifade etmektedir. Bu gelişmenin “kendi düşlerinden biri” olduğu gibi, “halkın da dileği olduğunu” ileri süren Mesud Barzani, bölgede bu orduyu oluşturacak güçleri birleştirmek için de ABD’nin yardımına ihtiyaç duyduklarını ifade etti. Arzu edilen yöntem ise, modern ve uluslararası kriterlerdir.
Anlaşıldığı kadarıyla bu açılımdan haberdar olan ilk ABD yetkililerinden biri, Amerikan delegasyonundan Tümgeneral Michael Barbero’dur. ABD’li komutan, ABD silahlı kuvvetlerinin, Irak silahlı kuvvetlerini destekleme çabalarını ve Iraklı federal güçlerle peşmergeleri yakınlaştırma konusundaki rolünü sürdüreceğini ifade ederken, konuya da pek fazla soğuk bakmadığını ima etti. Kuşkusuz ki, ABD’li general, ABD Başkanı ya da Kongresi adına karar verebilecek durumda değildir. Ancak, bu habere ilişkin olarak ABD’nin Irak Merkezi Hükümeti’ni ve Türkiye’yi rahatlatacak bir açıklama yapmaması halinde, bu gelişmeyi ABD’nin de desteklemediğine inanmak mümkün olamayacaktır.
Kürtlerin Silahlanmasında ABD’nin Yardımları Aslında Irak Kuzey Yönetimi’nde yeni bir silahlı yapılanmaya gidiş ve silahlanma faaliyeti yeni değildir. ABD’nin Mart 2003’te Irak’a müdahalesinden sonra, Irak’ın kuzeyindeki peşmergelerin İsrailli emekli subaylar tarafından eğitildiği birçok kez Türk basınında da yer almıştı. Yakın bir geçmişte, yaklaşık bir yıl önce ise, bugünün haberini veren olay patlak vermişti. Washington Post Gazetesi 24 Kasım 2008’de, isimlerini açıklamak istemediği üç ABD’li yetkiliye dayandırdığı haberine göre, C-130 tipi üç kargo uçağıyla Eylül 2008’de Süleymaniye’ye silah getirildiğini yazdı. Bu gelişmeye ilk ve önemli tepki Irak Merkezi Hükümeti’nin İçişleri Bakanı Cevat el Bolani’den geldi. Bolani’ye göre, neredeyse tüm diğer ülkelerde olduğu gibi, Irak’ta da yurtdışından silah alımları sadece savunma ve içişleri bakanlıkları tarafından yapılmaktadır. Silahlı kuvvetler için savunma bakanlığı, güvenlik güçleri (polis, jandarma vb.) için de içişleri bakanlığı silah alımı yapabilmektedir. Bu sebeple söz konusu silah sevkiyatı Irak yasalarına aykırı idi.
O dönemde Irak’taki ABD’li yetkililer de Bolani’yi destekleyen açıklamalar yaptılar. Hatta Irak Merkezi Hükümeti de silah alımlarını ABD’nin yönettiği “Yabancı Askeri Satış Programı” aracılığıyla gerçekleştirmekte ve bu kurumun başındaki Amerikalı Tuğgeneral Charles D. Luckey de, bölgelerin bağımsız davranabileceğine dair başka bir örnek olmadığını da açıklamıştı. Buna karşılık Washington Post gazetesine göre, haberin kaynağı olduğu söylenen ABD’li yetkililerde, bu silah sevkiyatı konusunda Maliki Hükümeti’nin uyarılıp uyarılmadığı bilgileri mevcut değildi. İçlerinden biri ise, “Evet Kürtler özerk ve peşmergeleri var. Ama kendi kendilerini silahlandırmaları ve böyle çaktırmadan silah getirmeleri… Irak hükümeti olsaydık, hayli kaygılanırdık!” şeklinde yorum getirmişti.
Başlangıçta suskun olan Kürt yetkililer, daha sonra “Kuzey Bölgesi Yönetimi (KYB) Irak’ta terörle savaşın ön cephesinde olmayı sürdürüyor. Devam eden bu tehdit yüzünden anayasadaki hiçbir şey KYB’yi bölgesel savunma materyalleri edinmekten men edemez!” şeklindeki açıklamasıyla adeta meydan okumuştu.
Ancak, gene 24 Kasım 2008 günü bu kez Irak’ın kuzeyindeki bölgesel Kürt yönetiminin yetkililerinden Cebbar Yaver, Anadolu Ajansı’na yaptığı beyanda, bölgesel Kürt yönetiminin o tarihe kadar hiçbir ülkeyle silah alım anlaşması yapmadığını, Süleymaniye’deki havaalanının da ABD ile koalisyon güçlerinin kontrolünde bulunduğunu, ABD’den habersiz bu tür bir sevkiyatın mümkün olamayacağını açıkladı.
Öte yandan, Irak’ın kuzeyine silah götürebilmenin en uygun yolu ABD desteğiyledir. ABD, hem bizzat kendisi Irak’taki silahların bir kısmına götürmeyerek verebileceği gibi, ABD bilgisi dışında girişi mümkün olmayan hava yoluyla da Irak’ın kuzeyine silah getirtebilir. ABD’nin peşmergeleri silahlandırdığı da zaten bilinmektedir. Peşmergeler, Körfez Krizi sonrasında Irak’ın kuzeyindeki kışlalarından kaçan Saddam Hüseyin’in askerlerinden geriye kalan silahlarla ilk kez önemli ölçüde donatılmışlardı. İkinci ve daha modern harp silah ve araçlarıyla donatılmaları da 2003’te Irak’a yapılan müdahale sonunda gerçekleşti. Üstelik sadece Saddam’ın çağdışı kalan silahları değil, bu kez ABD silahlarıyla da donatıldılar. Hatta bununla da yetinmeyip, bazı Amerikan silahlarını PKK terör örgütüne bile verdiler. Bu konuda Başbakan R.T. Erdoğan, New York’ta bulunduğu Eylül 2007’de, “PKK kamplarında top, tank ve buna benzer Amerika’ya ait ağır silahlar çıktı!” bile demiştir.
ABD, Irak müdahalesinin ardından “en güvenilir müttefik” haline getirdiği Iraklı Kürtlere, silah verdiği gibi, onların silahlı kuvvetler kurmasına da yardımcı olmakta sakınca görmeyecektir.
Irak Kuzey Yönetimi Ordusu ve Bölge İstikrarına Etkisi Temmuz 2008’de Türkiye ile Irak arasında imzalanan “Stratejik İşbirliği Konseyi” anlaşmasının maddeleri arasındaki dört önemli maddeden biri de güvenlik konusundadır. Bu anlaşma gereği Türkiye-Irak arasında düşünülen “terör zirvesi”ne, daha sonra ABD’nin de katılmasıyla “Üçlü Terör zirvesi” şeklinde periyodik toplantılar ve görüş alış verişleriyle devam edildi. Aslında Türkiye’nin ve hatta Irak merkezi Hükümeti’nin de “güvenlik”ten muradı, sadece “PKK terör örgütü” değildi. PKK, buz dağının görünen kısmıdır. Aslı tehlike, kurulması halinde, Türkiye de dahil bölge ülkelerinde etnik çatışma riskini artırabilecek, hem de bölge istikrarını bozabilecek bir gelişme olarak değerlendirilmekteydi.
Buna karşılık Barzani’nin “Bağımsız ve birleşik bir Kürt ordusu” kurma isteği, adeta ateşe benzin dökmek gibidir. Bu gelişmeyi başta Irak merkezi Hükümeti kabul etmeyeceği gibi, Türkiye, Suriye ve İran’ın da kabul etmesi mümkün değildir. Şayet ABD Barzani’nin bu düşüncesine yeşil ışık yakmış ve gerçekten Barzani’nin “modern peşmerge ordusu” yaratmasına yardım etmeyi planlamışsa, bunun anlamı; “ABD, Irak’tan çekilmeden önce, yeni bir çatışmanın kıvılcımlarını da çakarak ayrılma stratejisini ortaya koymaktadır!” demektir. O zaman akla şu da gelebilir: Acaba Suriye-Irak ilişkilerinin son haftalarda gerilmesinin ve Irak’ta artan terör faaliyetlerinin ardında, bu yeni “Peşmerge Ordusu”nun kurulması mı yatmaktadır? Son aylarda Irak Kuzey Yönetimi’nin önemli zevatıyla yapılan söyleşilerden alınan bilgilere dayanarak hazırlanan, “Kürtler ve Irak” başlıklı raporlara göre, gelecekte Irak’ta Şii ve Sünni Arapların Kürtleri dışlayacağı, hatta Saddam Hüseyin döneminin benzeri baskı ve zulmün Irak Kürtlerinin üzerine “balyoz” gibi inebileceği senaryoları yazılmaktaydı. Yoksa o senaryolar, hep bugün açıklanan “Peşmerge Ordusu”nun kurulmasına dimağlarda yer açmak için miydi? Veya tasfiyesi için düğmeye basılan PKK konusunda sesini çıkartmayan Irak kuzey yönetimi, acaba “Peşmerge Ordusu” için mi PKK’nın üzerini çizmişti? Ya da, Türkiye’nin son aylarda Suriye, Irak ve İran’la oldukça mesafe kat eden bölgesel ilişkilerinden duyulan rahatsızlığa karşı, yeni bir “ajan devlet” hazırlığı mı yapılmaktadır? Acaba bu projenin ardında Orta Doğu’da yalnızlığa itilen İsrail’e karşı bir koruma kalkanı mı oluşturulmak istenmektedir?
Sebebi her ne olursa olsun, böylesi bir gelişme Türkiye-Irak Kuzey yönetimi ve Türkiye-ABD ilişkilerini olumlu etkilemeyecektir. Belki de Suriye-Irak ilişkileri bu yüzden düzelebilecektir de. Ancak, “durup dururken” ortaya çıkan bu gelişme, üstelik de yeni yeni düzelen ABD’yle ilişkiler dikkate alındığında, Türkiye’de iktidarın da canını sıkabilecektir. Çünkü Ağustos 2009 ayında başlatılan “Açılım” (Demokratik açılım, Kürt açılımı, ya da Milli Beraberlik Açılımı) da, bu gelişmeden olumsuz etkilenecektir. Çünkü Barzani’nin açılımı, tünelin ucundaki ışığı yakına getirmektedir. Bu da bağımsız bir “Kürt devleti”dir. Bu ise, Türkiye’de hiçbir iktidarın kolaylıkla kabul edebileceği ve hazmedebileceği bir gelişme değildir. Öte yandan, Barzani’nin ordusuna onay vermeyen Türkiye’ye karşı, yine ve yeniden bir “PKK terör kartı” oynanması da masadadır…
Sonuç
Barzani’nin bu son çıkışı, başta Irak merkezi Hükümeti olmak üzere, bölge ülkelerinin yöneticilerinin tamamında tepkiyle karşılaşacaktır. Şayet ABD’den en kısa zamanda bu düşünceyi yalanlayan bir açıklama yapılmaz ise Türkiye-ABD ilişkilerindeki hasarın hala “onarılamadığı”, ya da ABD’nin tıpkı Bush dönemindeki gibi “Ben güçlüyüm, o halde haklıyım!” düşüncesinde devam ettiği yanlışlığını göstermektedir. Şayet ABD’den böyle bir ışık alınmasa, Barzani’nin bu isteği ilan etmesi de mümkün değildir. Zira ABD’ye rağmen bunu yaparsa, bir bakıma kendi sonunu da hazırlamış olacaktır. Keşke “Barzani böyle bir yanlışlık yapmış!” denilebilseydi…
Türkiye ise şapkasını bir kez daha önüne koymalı, dost, müttefik, komşu, çıkar ve milli bütünlük gibi kavramları yeniden düşünmelidir. Bu arada ülkeler arasında “dostluk”, “stratejik ortaklık” vb kavramların her an değişebileceği, önemli olanın “örtüşen çıkarlar” olabileceği akıldan çıkarılmamalıdır. Tabii bu arada, Kandil’i ovaya, Mahmur’u Türkiye’ye getirmeyi düşünen “açılım” da yeniden ve “akıl birliği” ile düşünülüp, ona göre karar verilmelidir. Aksi halde, Barzani’nin “modern ve birleşik Kürt ordusu”nun bir bölümü de Türkiye’nin sınırları içerisinde bulunacak demektir. Ayrıntılar için bkz: “President Barzani discusses Security with Multi-National Forces Commander”, PUKmedia, 22-11-2009, http://pukmedia.com/english/index.php?option=com_content&task=view&id=14673&Itemid=52
Ayrıca bkz: “Barzani’den Kürt Ordusu Kararı”, 22.11.2009, Irak Kuzey Yönetimi’nin silahlanma çabaları hakkında bkz: Celalettin Yavuz, “Washington – Erbil Hattı ve Kürtlerin Silahlanması”, TÜRKSAM sitesi, 24.11.2008. <p>http://www.turksam.org/tr/a1866.html - erbil parlamento aaarsiv
23 Kasım 2009]
Doç. Dr. Celalettin Yavuz
TÜRKSAM Başkan Yardımcısı
Terör Enstitüsü
HakkındaArşivi

Son aylarda pek çok iç ve dış politika konularında “açılım” enflasyonu yaşayan Türkiye’ye nazire yaparcasına, bir açılım da Irak Kuzey Yönetimi’nden duyuldu. Bölgenin lideri Mesud Barzani, “Bağımsız bir Kürt ordusu” kurmak istediğini ilan etti.
İlk bilgilere göre Mesud Barzani, ABD’nin bölgedeki üst düzey askeri yöneticileri ile 21 Kasım 2009’da Erbil’de görüşerek, görüş alış verişinde bulunmuştur. Bu görüşmenin ardından da 22 Kasım tarihi itibariyle Barzani’nin Erbil’deki ofisinden tüm dünyaya “Barzani’nin birleşik Kürt ordusu” açılımı ilan edildi.[1]
Bildiriye göre Barzani, Irak Kuzey Yönetimi’ne ait üç vilayette Temmuz 2009’da yapılan mahalli seçimlerden sonra, sözde tüm partilerin anlaşmaya varmasının ardından bölgede, çekirdeğini peşmergelerin teşkil edeceği birleşik bir ordu kurulması kararının alındığını ifade etmektedir. Bu gelişmenin “kendi düşlerinden biri” olduğu gibi, “halkın da dileği olduğunu” ileri süren Mesud Barzani, bölgede bu orduyu oluşturacak güçleri birleştirmek için de ABD’nin yardımına ihtiyaç duyduklarını ifade etti. Arzu edilen yöntem ise, modern ve uluslararası kriterlerdir.
Anlaşıldığı kadarıyla bu açılımdan haberdar olan ilk ABD yetkililerinden biri, Amerikan delegasyonundan Tümgeneral Michael Barbero’dur. ABD’li komutan, ABD silahlı kuvvetlerinin, Irak silahlı kuvvetlerini destekleme çabalarını ve Iraklı federal güçlerle peşmergeleri yakınlaştırma konusundaki rolünü sürdüreceğini ifade ederken, konuya da pek fazla soğuk bakmadığını ima etti. Kuşkusuz ki, ABD’li general, ABD Başkanı ya da Kongresi adına karar verebilecek durumda değildir. Ancak, bu habere ilişkin olarak ABD’nin Irak Merkezi Hükümeti’ni ve Türkiye’yi rahatlatacak bir açıklama yapmaması halinde, bu gelişmeyi ABD’nin de desteklemediğine inanmak mümkün olamayacaktır.
Kürtlerin Silahlanmasında ABD’nin Yardımları
Aslında Irak Kuzey Yönetimi’nde yeni bir silahlı yapılanmaya gidiş ve silahlanma faaliyeti yeni değildir. ABD’nin Mart 2003’te Irak’a müdahalesinden sonra, Irak’ın kuzeyindeki peşmergelerin İsrailli emekli subaylar tarafından eğitildiği birçok kez Türk basınında da yer almıştı. Yakın bir geçmişte, yaklaşık bir yıl önce ise, bugünün haberini veren olay patlak vermişti. Washington Post Gazetesi 24 Kasım 2008’de, isimlerini açıklamak istemediği üç ABD’li yetkiliye dayandırdığı haberine göre, C-130 tipi üç kargo uçağıyla Eylül 2008’de Süleymaniye’ye silah getirildiğini yazdı. Bu gelişmeye ilk ve önemli tepki Irak Merkezi Hükümeti’nin İçişleri Bakanı Cevat el Bolani’den geldi. Bolani’ye göre, neredeyse tüm diğer ülkelerde olduğu gibi, Irak’ta da yurtdışından silah alımları sadece savunma ve içişleri bakanlıkları tarafından yapılmaktadır. Silahlı kuvvetler için savunma bakanlığı, güvenlik güçleri (polis, jandarma vb.) için de içişleri bakanlığı silah alımı yapabilmektedir. Bu sebeple söz konusu silah sevkiyatı Irak yasalarına aykırı idi.
O dönemde Irak’taki ABD’li yetkililer de Bolani’yi destekleyen açıklamalar yaptılar. Hatta Irak Merkezi Hükümeti de silah alımlarını ABD’nin yönettiği “Yabancı Askeri Satış Programı” aracılığıyla gerçekleştirmekte ve bu kurumun başındaki Amerikalı Tuğgeneral Charles D. Luckey de, bölgelerin bağımsız davranabileceğine dair başka bir örnek olmadığını da açıklamıştı. Buna karşılık Washington Post gazetesine göre, haberin kaynağı olduğu söylenen ABD’li yetkililerde, bu silah sevkiyatı konusunda Maliki Hükümeti’nin uyarılıp uyarılmadığı bilgileri mevcut değildi. İçlerinden biri ise, “Evet Kürtler özerk ve peşmergeleri var. Ama kendi kendilerini silahlandırmaları ve böyle çaktırmadan silah getirmeleri… Irak hükümeti olsaydık, hayli kaygılanırdık!” şeklinde yorum getirmişti.
Başlangıçta suskun olan Kürt yetkililer, daha sonra “Kuzey Bölgesi Yönetimi (KYB) Irak’ta terörle savaşın ön cephesinde olmayı sürdürüyor. Devam eden bu tehdit yüzünden anayasadaki hiçbir şey KYB’yi bölgesel savunma materyalleri edinmekten men edemez!” şeklindeki açıklamasıyla adeta meydan okumuştu.
Ancak, gene 24 Kasım 2008 günü bu kez Irak’ın kuzeyindeki bölgesel Kürt yönetiminin yetkililerinden Cebbar Yaver, Anadolu Ajansı’na yaptığı beyanda, bölgesel Kürt yönetiminin o tarihe kadar hiçbir ülkeyle silah alım anlaşması yapmadığını, Süleymaniye’deki havaalanının da ABD ile koalisyon güçlerinin kontrolünde bulunduğunu, ABD’den habersiz bu tür bir sevkiyatın mümkün olamayacağını açıkladı.
Öte yandan, Irak’ın kuzeyine silah götürebilmenin en uygun yolu ABD desteğiyledir. ABD, hem bizzat kendisi Irak’taki silahların bir kısmına götürmeyerek verebileceği gibi, ABD bilgisi dışında girişi mümkün olmayan hava yoluyla da Irak’ın kuzeyine silah getirtebilir. ABD’nin peşmergeleri silahlandırdığı da zaten bilinmektedir. Peşmergeler, Körfez Krizi sonrasında Irak’ın kuzeyindeki kışlalarından kaçan Saddam Hüseyin’in askerlerinden geriye kalan silahlarla ilk kez önemli ölçüde donatılmışlardı. İkinci ve daha modern harp silah ve araçlarıyla donatılmaları da 2003’te Irak’a yapılan müdahale sonunda gerçekleşti. Üstelik sadece Saddam’ın çağdışı kalan silahları değil, bu kez ABD silahlarıyla da donatıldılar. Hatta bununla da yetinmeyip, bazı Amerikan silahlarını PKK terör örgütüne bile verdiler. Bu konuda Başbakan R.T. Erdoğan, New York’ta bulunduğu Eylül 2007’de, “PKK kamplarında top, tank ve buna benzer Amerika’ya ait ağır silahlar çıktı!” bile demiştir.[2]
ABD, Irak müdahalesinin ardından “en güvenilir müttefik” haline getirdiği Iraklı Kürtlere, silah verdiği gibi, onların silahlı kuvvetler kurmasına da yardımcı olmakta sakınca görmeyecektir.
Irak Kuzey Yönetimi Ordusu ve Bölge İstikrarına Etkisi
Temmuz 2008’de Türkiye ile Irak arasında imzalanan “Stratejik İşbirliği Konseyi” anlaşmasının maddeleri arasındaki dört önemli maddeden biri de güvenlik konusundadır. Bu anlaşma gereği Türkiye-Irak arasında düşünülen “terör zirvesi”ne, daha sonra ABD’nin de katılmasıyla “Üçlü Terör zirvesi” şeklinde periyodik toplantılar ve görüş alış verişleriyle devam edildi. Aslında Türkiye’nin ve hatta Irak merkezi Hükümeti’nin de “güvenlik”ten muradı, sadece “PKK terör örgütü” değildi. PKK, buz dağının görünen kısmıdır. Aslı tehlike, kurulması halinde, Türkiye de dahil bölge ülkelerinde etnik çatışma riskini artırabilecek, hem de bölge istikrarını bozabilecek bir gelişme olarak değerlendirilmekteydi.
Buna karşılık Barzani’nin “Bağımsız ve birleşik bir Kürt ordusu” kurma isteği, adeta ateşe benzin dökmek gibidir. Bu gelişmeyi başta Irak merkezi Hükümeti kabul etmeyeceği gibi, Türkiye, Suriye ve İran’ın da kabul etmesi mümkün değildir. Şayet ABD Barzani’nin bu düşüncesine yeşil ışık yakmış ve gerçekten Barzani’nin “modern peşmerge ordusu” yaratmasına yardım etmeyi planlamışsa, bunun anlamı; “ABD, Irak’tan çekilmeden önce, yeni bir çatışmanın kıvılcımlarını da çakarak ayrılma stratejisini ortaya koymaktadır!” demektir. O zaman akla şu da gelebilir: Acaba Suriye-Irak ilişkilerinin son haftalarda gerilmesinin ve Irak’ta artan terör faaliyetlerinin ardında, bu yeni “Peşmerge Ordusu”nun kurulması mı yatmaktadır? Son aylarda Irak Kuzey Yönetimi’nin önemli zevatıyla yapılan söyleşilerden alınan bilgilere dayanarak hazırlanan, “Kürtler ve Irak” başlıklı raporlara göre, gelecekte Irak’ta Şii ve Sünni Arapların Kürtleri dışlayacağı, hatta Saddam Hüseyin döneminin benzeri baskı ve zulmün Irak Kürtlerinin üzerine “balyoz” gibi inebileceği senaryoları yazılmaktaydı. Yoksa o senaryolar, hep bugün açıklanan “Peşmerge Ordusu”nun kurulmasına dimağlarda yer açmak için miydi? Veya tasfiyesi için düğmeye basılan PKK konusunda sesini çıkartmayan Irak kuzey yönetimi, acaba “Peşmerge Ordusu” için mi PKK’nın üzerini çizmişti? Ya da, Türkiye’nin son aylarda Suriye, Irak ve İran’la oldukça mesafe kat eden bölgesel ilişkilerinden duyulan rahatsızlığa karşı, yeni bir “ajan devlet” hazırlığı mı yapılmaktadır? Acaba bu projenin ardında Orta Doğu’da yalnızlığa itilen İsrail’e karşı bir koruma kalkanı mı oluşturulmak istenmektedir?
Sebebi her ne olursa olsun, böylesi bir gelişme Türkiye-Irak Kuzey yönetimi ve Türkiye-ABD ilişkilerini olumlu etkilemeyecektir. Belki de Suriye-Irak ilişkileri bu yüzden düzelebilecektir de. Ancak, “durup dururken” ortaya çıkan bu gelişme, üstelik de yeni yeni düzelen ABD’yle ilişkiler dikkate alındığında, Türkiye’de iktidarın da canını sıkabilecektir. Çünkü Ağustos 2009 ayında başlatılan “Açılım” (Demokratik açılım, Kürt açılımı, ya da Milli Beraberlik Açılımı) da, bu gelişmeden olumsuz etkilenecektir. Çünkü Barzani’nin açılımı, tünelin ucundaki ışığı yakına getirmektedir. Bu da bağımsız bir “Kürt devleti”dir. Bu ise, Türkiye’de hiçbir iktidarın kolaylıkla kabul edebileceği ve hazmedebileceği bir gelişme değildir. Öte yandan, Barzani’nin ordusuna onay vermeyen Türkiye’ye karşı, yine ve yeniden bir “PKK terör kartı” oynanması da masadadır…
Sonuç
Barzani’nin bu son çıkışı, başta Irak merkezi Hükümeti olmak üzere, bölge ülkelerinin yöneticilerinin tamamında tepkiyle karşılaşacaktır. Şayet ABD’den en kısa zamanda bu düşünceyi yalanlayan bir açıklama yapılmaz ise Türkiye-ABD ilişkilerindeki hasarın hala “onarılamadığı”, ya da ABD’nin tıpkı Bush dönemindeki gibi “Ben güçlüyüm, o halde haklıyım!” düşüncesinde devam ettiği yanlışlığını göstermektedir. Şayet ABD’den böyle bir ışık alınmasa, Barzani’nin bu isteği ilan etmesi de mümkün değildir. Zira ABD’ye rağmen bunu yaparsa, bir bakıma kendi sonunu da hazırlamış olacaktır. Keşke “Barzani böyle bir yanlışlık yapmış!” denilebilseydi…
Türkiye ise şapkasını bir kez daha önüne koymalı, dost, müttefik, komşu, çıkar ve milli bütünlük gibi kavramları yeniden düşünmelidir. Bu arada ülkeler arasında “dostluk”, “stratejik ortaklık” vb kavramların her an değişebileceği, önemli olanın “örtüşen çıkarlar” olabileceği akıldan çıkarılmamalıdır. Tabii bu arada, Kandil’i ovaya, Mahmur’u Türkiye’ye getirmeyi düşünen “açılım” da yeniden ve “akıl birliği” ile düşünülüp, ona göre karar verilmelidir. Aksi halde, Barzani’nin “modern ve birleşik Kürt ordusu”nun bir bölümü de Türkiye’nin sınırları içerisinde bulunacak demektir.

[1] Ayrıntılar için bkz: “President Barzani discusses Security with Multi-National Forces Commander”, PUKmedia, 22-11-2009, http://pukmedia.com/english/index.php?option=com_content&task=view&id=14673&Itemid=52
Ayrıca bkz: “Barzani’den Kürt Ordusu Kararı”, 22.11.2009,
[2] Irak Kuzey Yönetimi’nin silahlanma çabaları hakkında bkz: Celalettin Yavuz, “Washington – Erbil Hattı ve Kürtlerin Silahlanması”, TÜRKSAM sitesi, 24.11.2008.

http://www.turksam.org/tr/a1866.html

Okumaya devam et  İdamlık Başbakan’a rektal muayene ve makata parmak olayı!

Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir