Prof.Dr. Alaeddin Yalçınkaya
Tarihin Dönüm Noktalarından: Türklerin Müslümanlaşması
Kavmiyetçikik, ırkçılık ve özellikle Arap-Türk düşmanlığı üzerinden İslâmiyete saldırı, bu dinin ilk dönemlerinden günümüze, daima kullanılışlı bir tezgâh olduğu halde başarıya ulaşmamış köhne stratejidir. Müslümanı Müslümana kırdırtmak öncelikle Yahudiler, Roma’nın ajanları, Çinliler tarafından zaman zaman kullanılmış, kısmi başarılar sağlanmış, çok kan dökülmüştür. Sömürgecilik yıllarında İngiliz, Fransız stratejilerinde, Deli Petro’nun vasiyetinde, son iki asırdır Vatikan/misyoner faaliyetlerinde ırkçılık temelli fitne/fesat tezgâhları hep görülmüştür. Sovyetler Birliği, ulus kavramının olmadığı Komünist ideolojiye dayandığı halde Türk boylarını milletleştirerek birbiriyle tokuşturmuş, idare ve eğitim sistemini buna dayandırmıştır. A.Beningsen’in Sovyetler yıkılmadan 20 yıl önceki tespitlerine göre bu strateji de fiyaskoyla sonuçlanmıştır. Ülkemizde “ey Türkler, Araplar sizi zorla Müslümanlaştırdılar, işkence ve katliam yaptılar, gelin bu dinden vazgeçin” şeklinde ahkâm kesenler bir kısmına işaret edeceğim tarihi gerçeklerin fazla câhili, boşa kürek çektiğinin farkında bile olmayan saflardır. Tarihi konularda öncelikle muteber kaynakları dikkate almak gerekmektedir. Keşiş bozuntusu bir Latinonun hezeyânlarına dayanarak, hadiselerin önünü arkasını dikkate almadan verilen hükümler sadece sahibini kandırır.
İran’dan Çin’e, Hind diyarından Sibirya’ya Türkistan coğrafyası dev bir alan olup her dönemde birçok devletler hüküm sürmüştür. Asırları aşan İslâmî fetihlerde sayısız savaş olmuş, yüzlerce halifeler, valiler, komutanlar görev almıştır. Yaşanan hadiselerin değerlendirmesini, öncelikle o dönemleri gören ve yazan kaynaklara dayandırmak lazımdır. Burada yaptığım alıntılar Zeki Velidi Togan’ın “Türkistan” ile O.Turan’ın “Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkuresi” eserlerindendir. Her iki eser de önemli ölçüde o günü yaşayan birinci kaynaklara dayanmakta olup bu gibi kaynakların uluslararası alanda bilimselliği tartışılmazdır.
Tarihin dönüm noktaları, aynı zamanda büyük peygamberlerin gelişidir. Hazret-i Musa’ya nübüvvet verilmesi, Mısır’dan çıkıp Kenan diyarına dönmesiyle başlayan gelişmeler tarihin önemli aşamalarındandır. Milat, Hazret-i İsa’nın doğumu olup hayatında kendisine inanan az sayıdaki havarilerin gayretleriyle din, birçok ülkeye yayılmış, tarihin seyri değişmiştir. Son peygamber Hazret-i Muhammed (S.A.V.) daha hayatta iken Arap yarımadasının Müslümanlaşması ise tarihin en büyük dönüm noktasıdır. Yaklaşık bir asır içinde Türkistan’dan Mağrip diyarına, Kuzey Afrika’ya, Akdeniz adaları ile İspanya’ya İslâmiyet yayılmış, asırlarca sürecek huzur, refah, emniyet ve medeniyet dönemleri başlamıştır. Bilim dünyasının barış dönemleri olarak kaydettiği Pax Romana’dan sonra Pax İslamica, nihayet bunun devamı niteliğindeki Pax Ottomana çok daha uzun ömürlü ve etkili olmuştur.
Türklerin İslamiyetle müşerref olması da tarihin akışını değiştiren önemli hadiselerdendir. Râşit halifeler devrinde başlayan doğu istikametindeki fetihlerin devamı Talas Savaşı ile Çin’in Türkistan’daki varlığı bitmiştir. Önceki asırlarda Çin’de Türkler etkili olduğundan Çin seddinin inşa süreci başlamıştı. Buna karşın İslami fetihlerden önce Çin yöneticilerinin türlü tuzak, rüşvet ve ayartmalarıyla Göktürk devleti parçalanmış ve Türkistan’ın önemli bir kısmında Çin hâkimiyeti kurulmuştu. Sui ve Tang hanedanları döneminde özellikle Türk yöneticiler ve komutanlar Çinli prenseslerle evlendirilerek Çin ordusunda Türk generallerin sayısı artmıştır. Önce Doğu ve Batı olarak ikiye ayrılan Göktürk devletleri ve diğer Türk devletleri içeriden fethedilmiştir. “.. Çinlilerle savaşlar dolayısıyla Göktürk Devleti, Tulû Hân’ın (638-651) ölümü ile şarkta olduğu gibi garpta da nihâyet bulmuş ve Çin istilâsına uğramıştı.”
Türkistan Türkleri arasında İslamiyetten önce Şamanlık yanında Budizm, Maniheizm, Hıristiyanlık, Zerdüştlük gibi birçok inançlar yayılmıştı. Halen Müslüman olmayan mesela Şaman, Budist, Ortodoks, Musevi… Türkler bulunmakta olup A.Dugin’in deyimiyle bunlar, hiçbir jeopolitik önemi olmayan arkaik, ilkel topluluklardır. Bu gerçeği hiç benimsemedikleri halde görünüşte Türklerin antic inancı Şamanlığı kutsayarak gerçekte İslâmiyete saldıranlara hatırlatıyorum.
“..üç asır devam eden Arap hakimiyeti Türkistan’ın idaresinde bulundurduğu bölgelerinde, hatta kısmen bunun dışında (Yedisu ve Kaşgar civarında) medenî anarşi ve feodalizm yerine, ‘bir medeniyete ve mütecanis bir millete dayanan bir devlet’ sistemi zarureti fikirlerini neşretti; ve kendi medeniyetini bütün beşeriyete şâmil bir medeniyet şekline sokan ve ona yeni bir şekil vermek için Horasan Türklerinden (bilhassa Mâverâünnehir’den) yeni kuvvet ve yeni ruh aldığı gibi, bu ülkelere müteaddit medeniyet ve mezheplerle müteadit fikir ve terbiyelerin tesirinde inlemek belâsından kurtuluş yolunu gösterdi. Bu suretle Türkistan’ın medenî ve iktisadî hayatında yeni gelişme ve olgunlaşma yolları açılmış oldu.”
İlk nesil Müslümanlarından itibaren Türkistan Türkleri, dini eserleri yanında siyasetnâme, tıp, astronomi, matematik, hatta edebî divanlarının dahi başını besmele/dualardan sonra İslâmın, inanç/ibadet esaslarının büyüklüğü ve ehemmiyetine ayırmışlardır. Başta hulefâ-ı râşidin olmak üzere Ehl-i Beyt’e, Sahabe-i Kirâma, İslamı kendilerine ulaştıran mücahitlere dualarla devam etmişlerdir. Yusuf Has Hâcib’n Kutadgu Bilig’den Genceli Niyazi’nin Divanı’na bu tazim, saygı ve derin inanç yansıması değişmez! Genellikle Yahudilerin, Zerdüştlerin ve diğer bozguncuların teşviki ile palazlanan sâpık hareketlerin hedefindeki İslâm büyüklerine karşı iftiralar, bu tâzim ve bağlılığı daha da güçlendirmiştir. Her zaferi Müslümanlık nimetiyle, şükürle anmışlar, din ve adaleti devletin temeline yerleştirmişlerdir. Kazan Hânı Mehmet Emin’in Moskova Knezliği’ni mağlup etmesi üzerine Şaybak Hân’ı, şu beyitle ve gâzilikle tebrik eder: “..İslâm başına tâc-i târik bolsun / Urus kâfirini kırmışsın oğlum…”
Tarihin kırılma noktası olarak Türklerin Arap-Müslüman safına geçtiği 751 Talas savaşı ile Çin bölgeden çıkarılmış, yeniden dönüşü için, asırlar sonrasının Şanghay İşbirliği Örgütü ve Kuşak-Yol projesi beklenmiştir. Bu anlamda Türkistan’dan Türkiye’ye Kuşak-Yol’un Orta Hattı kısmının geçtiği bölge kontrolü, Çin’in 13 asır önce yarım kalan istilasının tamamlanması demektir. Çin’in Uygurlara soykırımı devam ederken ısrarla Arap ve İslam düşmanlığı yapmak, aynı zamanda Gazze, Doğu Türkistan, Myanmar ve diğer soykırım, tecavüz, istilâ ve sömürü projelerini unutturarak insanlık ve medeniyet düşmanı vahşet siyasetini düstur edinenlere destek olmak demektir.
alaeddinyalcnkaya@gmail.com
twitter.com/alaeddinyalcink
Yazıları posta kutunda oku