G20’de Türkiye Örneği

Orta Ölçekli Güçlerin Statü Politikalarını Anlamak: G20’de Türkiye Örneği

Doç. Dr. Emel PARLAR DAL Marmara Üniversitesi

Bu çalışma Sosyal Kimlik Teorisi’ni (SKT) kullanarak Türkiye’nin G20 içerisindeki diğer orta ölçekli devletlerle birlikte nasıl bir statü artırma politikası izlediğini anlamaya çalışacaktır. Çalışma, ayrıca Sosyal Kimlik Teorisinin üç ana stratejisi olan, sosyal hareketlilik, sosyal rekabet ve sosyal yaratıcılıktan hangisinin Türkiye’nin statü artırımı için daha ağırlıklı olarak G20 içerisinde kullandığını araştırmayı hedeflemektedir. Bunu yaparken ayrıca Türkiye’nin statü politikalarını Kanada, Avustralya, Kore, Brezilya, Meksika ve Güney Afrika gibi G20’deki diğer orta ölçekli devletlerin statü politikalarıyla mukayese edilecektir. Bu üç statü stratejisinden hangisinde Türkiye’nin daha etkili olduğunu anlamaya çalışacaktır. Çalışmanın ampirik bulgularına bakıldığında Türkiye’nin sosyal hareketlilik ve sosyal yaratıcılık stratejilerine daha yatkın bir statü politikası izlediği gözlenmektedir. Sosyal rekabet stratejisini ise Türkiye’nin daha nadiren kullanmakta olduğu görülmektedir.

Giriş

Ülkeler uluslararası sistemde statülerini artırarak kendilerinin uluslararası tanınırlığını ve rolünü güçlendirmeyi amaçlamaktadır. Ülkelerin maddi güçlerine bağlı olarak statü politikaları farklılık göstermekte ve bunun bir somut sonucu olarak birbirinden farklı güç seviyesindeki devletlerin statü stratejileriyle aynı güç seviyesine sahip devletlerin birbirleri arasında izlemiş olduğu statü stratejileri değişmektedir. Bu çalışma, bu noktadan hareket ederek Sosyal Kimlik Teorisini ( SKT) teorik arka planda kullanarak, statü arttırma politikasının bağlı olduğu 3 stratejiden -ki bunlar sosyal hareketlilik, sosyal rekabet ve sosyal yaratıcılıktır- hangisini G20 içerisinde Türkiye’nin daha etkili bir şekilde kullandığını tespit etmeye çalışacaktır. Bu çalışma ayrıca mukayeseli bir perspektiften Türkiye’nin Kanada, Avustralya, Kore, Brezilya, Meksika ve Güney Afrika gibi G20’deki diğer orta ölçekli devletlerin statü politikalarına benzer bir statü politikası izleyip izlemediğini de araştırmaktadır.

Ülkelerin statü arayışları ve politikalarıyla ilgili olarak literatürdeki mevcut çalışmaların çoğu daha çok yükselen güçlerin ya da diğer bir deyişle gelişmekte olan devletlerin kendilerinden daha yüksek statüye sahip büyük güçlere karşı statü arttırma politikalarıyla ilgilidir. (Wohlforth 2009; Larson and Shevchenko 2010; Paul, Larson, and Wohlforth 2014; Volgy et al. 2011) Yine aynı şekilde mevcut çalışmalar yükselen ya da orta ölçekli güçler diyeceğimiz devletlerin benzerlikler ve farklılıklar gösteren statü arayışlarını ve kurumsal ve bölgesel pratiklerini detaylıca ele almaktan uzaktır. Literatür bu alanda çok az sayıda çalışma barındırmakta, özellikle de bu devletlerin statü rekabetleri hakkında hiçbir çalışma bulunmaktadır. Bundan hareket ederek, bu çalışma bu boşluğu doldurarak orta ölçekli bir güç olan Türkiye’nin statü politikalarını mukayeseli olarak incelemeyi hedeflemektedir. Bunu yaparken ise G20 platformu örneklemelerin seçilmesi için kullanılacak olup bu örgüte üye olan Türkiye dahil 7 orta ölçekli devletin ( Kanada, Avusturalya, Kore, Brezilya, Meksika ve Güney Afrika) statü politikaları mukayese edilecek, öncelikleri, farklı çıkarları ve politika tercihleri anlaşılmaya çalışılacaktır. Burada seçilen 7 adet orta ölçekli devletin 3’ü literatürde geleneksel orta ölçekli güç olarak kategorize edilen devletlerden ( Kanada, Avusturalya ve Kore) oluşmakta, 4’ü ise geleneksel olmayan ya da yükselen orta ölçekli güç olarak tasvir edilen devletler ( Türkiye, Brezilya, Meksika ve Güney Afrika) arasından seçilmiştir. Geleneksel orta ölçekli güçlerin Batı ile kurmuş olduğu ilişkiler daha güçlü olup yükselen orta ölçekli devletlere göre maddi güçleri daha yüksektir. Esasen G20 orta ölçekli güçler heterojen bir grup olup içlerinde hem kalkınmış hem de kalkınmakta olan devletler bulunmaktadır. Böyle karma devletler grubunun seçilmiş olmasının en önemli nedenlerinden biri statü politikalarının hem gelişmiş hem de gelişmekte olan devletler için önem arz etmesidir.

Mevcut literatürde Türkiye ile ilgili olarak SKT’yi kullanan bir çalışma bulunmamaktadır. Bu çalışmanın literatüre katkısını dört aşamada özetlemek mümkündür. İlk olarak, SKT’yi orta ölçekli ülkelere uyarlayarak yeni bir vaka analizi yapmaktadır. İkinci olarak ise, SKT’yi Rol Teori (RT) ile beraber kullanarak SKT’nin

üç stratejisinden hangisinin seçilen devletler tarafından daha başarılı olarak kullanıldığını araştırmayı ve etkisinin ne olduğunu ölçmeyi hedeflemektedir. Üçüncü olarak ise, devletlerin statü politikalarının sadece anlatıdan ibaret olmayarak maddi güç veri seti ve G20 uyumluluk veri setini (2009-2016) kullanarak ölçmeyi hedeflemektedir. Son olarak ise, Türkiye’nin statü politikalarını ve özellikle de statü rekabeti stratejisi olup olmadığını anlamayı amaçlamaktadır.

Bu çalışma, ilk olarak statüyü, statü artırımı politikasını tanımlayacak, ardından SKT ve onun üç stratejisini ve de RT’yi anlatacaktır. Sonrasında bu kavramsal çerçeve ile birlikte RT perspektifini kullanarak Türkiye’nin orta ölçekli güç olarak diğer G20 orta ölçekli güçlerle birlikte izlediği statü politikalarının etkisini ölçecektir.

Uluslararası İlişkilerde Statü: Teorik ve Kavramsal Bir Çerçeve

Uluslararası İlişkiler’de statü, genellikle bir devletin değerli özellikler bakımından sıralaması hususundaki ortak inanışlar olarak tanımlanmaktadır. Renshon’a göre (2017:33) statünün pozisyonel, algısal ve sosyal olmak üzere üç ana özelliği bulunmaktadır. Larson, Paul ve Wohlforth’a göre ise (2014:6) kolektif, sübjektif ve göreceli kavramsallaştırmalarla anlaşılabilen statü; bir aktörler kulübüne üyelik ve böyle bir kulüpteki göreceli konumları olmak üzere iki farklı ama birbirleriyle ilişkili alanda gözlemlenebilmektedir. Statünün bir diğer önemli bileşeni ise ötekiler tarafından tanınmadır. Statünün tanınması ancak resmi ve gayri resmi uluslararası organizasyonlara üyelik, BMGK daimi ve geçici üyeliği, uluslararası zirvelere ev sahipliği, resmi diplomatik ziyaretler, çatışma çözümleme ve müzakere gruplarına katılım, uluslararası spor ve diğer kültürel etkinliklerin organizasyon ve ev sahipliği ve dış ülkelerde açılan yeni bakanlıkların sayısı gibi bazı eylemler ile somutlaştırılmaktadır.

Statünün sosyal bilimlerde güç, kimlik, rol, otorite ve prestij gibi birçok farklı kavram ile ilişkisi ve örtüşmesi bulunmaktadır. Bu çalışma statü ve statü arayışı çalışmalarında sosyal kimlik formasyonunu ve rol teorisi (RT) süreçlerini (ulusal rol kavramsallaştırması, rol beklentisi ve rol performansı) merkezi görmektedir. Bu nedenle statü, Sosyal Kimlik Teorisi ve Rol Teorisi arasında bir eksen oluşturabilmektedir.

Statü, Kimlik ve Rol: Sosyal Kimlik Teorisi ve Rol Teorisi’ni Birleştirmek

Her ne kadar statü, kimlik ve rol kavramları birbirinden farklı olsa da pek çok bakımdan birbirleriyle örtüşmektedir. Roller genel olarak ulusal elitlerin ülkelerinin sosyal konumlarına atıfla kendilerini anlama ve tanımlaması olarak nitelendirilebilmektedir (Harnish vd. 2011:9). Rol ve kimlik arasındaki ilişki yapı- yapan arasındaki karşılılıklığa dayanan iki yönlü bir süreçtir. Bir aktör rolüne bağlı olarak bir dış politika eylemi gerçekleştirir ve bu dış politika eylemi aktörün kimliğinden etkilenir ve rolünü onaylar. Kısacası, rol ve kimlik birbirlerini karşılıklı

inşa eden ve birbirlerine bağımlı kavramlardır. Diğer taraftan kimlik bir aktöre toplumdaki statüsüyle ilgili fikirlerinden oluşan bir çerçeve vermektedir (Harnish vd. 2011:82). Statü ve kimlikle ilgili etkileşimde olan ve kesişen tüm kavramların içinde rol teorisi statü literatürünü daha da geliştiren üç aşamalı açıklayıcı bir çerçeve sunmaktadır. Devletlerin ve diğer üyelerin sosyal gruplardaki kimliğini inşa etmesi; liderlerin ulusal rol kavramsallaştırmalarına, uluslararası sistemde ülkelerinin spesifik davranış ve pozisyonlarıyla alakalı diğer aktörlerin rol beklentilerine ve daha üst ya da düşük statüde ve eşit seviyedeki ülkelere karşı uluslararası statüsünü doğrulayan rol performanslarına dayanmaktadır.

Bu bakımdan SKT ve RT statüyle ilişkili araştırmalara daha bütüncül bir yaklaşım sunmaktadır. Roller kimliğin temelini oluşturmakta, ancak aynı zamanda kimlikten kaynaklı bir anlam kazanmaktadır. Rol ve kimliklerin birlikteliği kavramsal ve analitik olarak statü çalışmalarını tamamlamaktadır. Bu nedenle SKT ve RT’yi birleştiren iki aşamalı teorik bir yaklaşım devletlerin spesifik statü strateji tercihlerinin nedenlerini anlamlandırmada ve hangi rol kavramsallaştırmaları ve rol beklentilerine sahip olan devletlerin seçtikleri statü ya da statü arayışındaki stratejilerini başarılı ya da başarısız olarak takip ettiğini değerlendirmede önemli bir yaklaşım sunmaktadır.

Sosyal Kimlik Teorisi’nin Çerçevesi ve Stratejileri

Sosyal Kimlik Teorisi (SKT), sosyal grupların olumlu ve farklı bir kimliği nasıl elde ettiklerine odaklanmaktadır (Tajfel ve Turner 1979; Turner, Brown ve Tajfel, 1979). Devletler her zaman olumlu bir biçimde kendini tanımlama ve tanınma ihtiyacında olduğundan kendisine benzer fakat daha yüksekte konumlanan bir grup yoluyla daha olumlu bir kimlik ve statü elde etmeye çalışırlar (Brown ve Haeger 1999). SKT çerçevesi olumlu farklılaştırma ve statü arayışında olan devletlerin sosyal hareketlilik, sosyal rekabet ve sosyal yaratıcılık gibi kimlik yönetim stratejileri biçimlerini takip edeceklerini ifade etmektedir (Larson ve Shevchenko 2003:79).

Sosyal kimlik teorisinin ilk stratejisi sosyal hareketlilik, daha yüksek bir statü grubunun değer ve siyasi uygulamalarının edinilmesini ifade ederken; burada baskın üyeler tarafından tanınması için düşük statülü grubun üst grubun normlarını kabul etmesi belirleyici olmaktadır (Ellemers, Van Knippenberg ve Wilke 1990; Knippenberg ve Ellemers 1990). Bu stratejide elit bir grubun içinde sosyal hareketliliğinin varlığının belirtileri arasında alt statü grubunun üyelerinin norm, değer ve egemen devletlerin kurumlarını özümsemesi yer almaktadır.

İkinci statü stratejisi olan sosyal rekabet, daha düşük statülü sosyal grup ya da devletin sert güç ve geleneksel jeopolitik rekabet stratejilerinin yardımıyla eşit ya da yüksek statü elde etme talebini nitelendirmektedir. Burada düşük statülü devleti, kendi statü alanından yüksek statüye geçmeye veya bazı karşılaştırmalı yönlerde daha iyi performans göstermeye çalışmaktadır. Kısacası SKT kapsamındaki sosyal rekabette alt statü grubundaki üyeler, askeri ve ekonomik güç dahil olmak üzere materyal güç

bağlamında baskın gruba ulaşmaya ya da onları geçmeye çalışmakta ve stratejinin çerçevesi silah yarışı, etki alanlarının oluşturulması, daha düşük statüdeki devletlere askeri müdahaleler, askeri uygulamalar yoluyla jeopolitik rekabetin oluşturulmasına dayanmaktadır.

Sosyal yaratıcılık ise çeşitli araçlarla devletlerin farklı ve yeni siyasi alanlarda prestij arayışında olmasını belirtmektedir. Devletlerin uluslararası sistemdeki mevcut hiyerarşiyi meşru olarak kabul ettikleri ve hakim gruptan daha iyi performans gösterdikleri yeni alanlar keşfettiklerinde (Lemaine 1974) genellikle kültürel politikalar gibi büyük güçlerle ilişkilendirilen maddi güçten farklı kriterler üzerine sosyal yaratıcılık oluşturmaktadır. Bu alanlar kültürel politikalar, kamu diplomasisi, bölgesel liderlik, norm girişimciliği, insani diplomasi ve kalkınma işbirliği politikaları olabilmektedir (Larson ve Shevchenko 2014:3).

Materyal Güç Sıralaması Yaklaşımı’yla Türkiye’nin G20’deki Orta Ölçekli Güçler Arasındaki Statüsünü Anlamlandırmak

G20’deki orta ölçekli seçilen yedi ülke arasında Türkiye materyal güç bakımından 4.sırada yer almaktadır (Tablo 1). Bu skor G20 orta ölçekli güçleri arasında materyal güç sıralaması bakımından Türkiye’nin sırasıyla Güney Kore, Kanada ve Brezilya olan ilk üç ülke arasında yer almadığını göstermektedir. Türkiye’nin genel materyal gücü G20’deki yedi orta ölçekli güç arasında yer alan Avustralya ve Güney Afrika’nın üzerinde yer almaktadır. GSYH bakımından Türkiye 6., kişi başına düşen gelir bakımından 4., GSYH büyümesi bakımından ise (%7.4) ilk sırada bulunmaktadır. Bu göstergeler Türkiye’nin ekonomik güç olarak G20’deki orta ölçekli güçler arasında orta sırada yer aldığına işaret etmektedir. Ekonomik gücüne ve orta ölçekli statüsüne göre Türkiye, güçlü bir sosyal hareketlilik ve zayıf bir sosyal rekabet stratejisi takip etmektedir. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan birçok açıklamasında Türkiye’yi G20’deki en güçlü ilk on ülke arasında görmeyi hedeflediği gözlemlenmektedir (TRT World, 11.12.2017; Daily Sabah 12.12.2017; Anadolu Ajansı 02.04.2018). Benzer şekilde Türk ulusal elitlerinin söylemlerinde yüksek büyüme oranlarını vurgulamaları zayıf sosyal rekabet arayışının bir göstergesini oluşturmaktadır. Ancak Türkiye yalnızca orta ölçekli güçler grubundaki statü arayışlarıyla yorumlanmamalı; ülkenin sosyal rekabet stratejisi orta ölçekli devletler arasında değil büyük güçler arasındaki bir statüye erişmek olarak karşımıza çıkmaktadır.

Tablo 1. G20’deki Orta Ölçekli Güçlerin Materyal Güçleri

NüfusGSYH (günümüz milyar $)GSYH Yıllık BüyümeKişi Başına Düşen Milli Gelir (günümüzMal ve hizmet ihracatı (% GSYH)Askeri HarcamalarToplam Materyal Güç Sıralaması
Türkiye80.7 milyon (3)851,102 (6)7.4(1)10,54(4)21.97(5)18,190 (5)4
Avustralya24.5 milyon (7)1323.421 (4)2.0(4)53,799(1)18.87(6)27,462 (3)5
Brezilya209.2 milyon (1)2.055.505 (1)1.0(6)9,821(6)12.49(7)29,283 (2)3
Kanada36.7 milyon (6)1.653.042 (2)3.0(3)45,032(2)30.97(3)20,567 (4)2
Kore51.4 milyon (5)1.530.750 (3)3.1(2)29,742(3)42.24(1)39,153 (1)1
Meksika129.1 milyon (2)1149918 (5)2.0(4)9,902(5)38.16(2)5,781(6)4
Güney Afrika56.7 milyon (4)349,419(7)1.2(5)6,160(7)30.32(4)3,618(7)6

Kaynak: Dünya Bankası, ) Erişim 17.03.2018

Türkiye Kore’nin 1., Brezilya’nın 2., Avustralya’nın 3. olduğu askeri harcamalar sıralamasında 5. iken, geleneksel orta ölçekli güçlerden ve Brezilya’dan daha az harcama yaptığı görülmektedir. Ancak bunun önemli bir nedenini 1952 yılından bu yana NATO üyesi olması ve Kanada ile beraber gruptaki diğer orta ölçekli güçlerden farklı bir kimliğe sahip olması oluşturmaktadır. NATO üyeliği Türkiye’nin daha yüksek seviyeli bir grup olan Batı liberal devletler topluluğuna ait olduğuna işaret etmektedir. Kısacası, hali hazırda daha yüksek seviyeli bir statüdeki konumundan dolayı Türkiye G20’deki orta ölçekli güçler arasında askeri anlamda bir sosyal rekabet stratejisi takip etmemektedir. Türkiye’nin genel materyal güç sıralamasında 4. konumda yer alması sosyal rekabet alanında G20’de ülkenin statüsünü geliştirme

stratejisinin zayıflığına işaret etmektedir. Türkiye, güçlü bir orta ölçekli güç rolünü kabul etmediğinden Kore, Kanada ve Avustralya gibi orta ölçekli güçler grubundaki dominant güçlere karşı rekabetçi bir statü arayışı stratejisi takip etmemektedir. Türkiye’nin uzun zamandır uluslararası sistemde büyük güç olma arayışı SKT’nin üç stratejisi içinde sosyal hareketliliğin hakimiyetinin güzel bir göstergesini oluşturmaktadır. Türkiye’nin sosyal yaratıcılığı da yeni alanlardaki aktif diplomasisiyle ülkenin hem kendi grubunda hem büyük güçler arasında daha yüksek bir statüye erişmesine yardım etmektedir.

Türkiye’nin G20’de Orta Ölçekli Güç Olarak Statü Arayışına Rol Performans Yaklaşımı: G20 Zirve Uyum Veri Setinde Türkiye’nin Karşılaştırmalı Performansı

Ulusal Ekonomi ve Kamu Yönetimi Rus Cumhurbaşkanlığı Akademisi Uluslararası Kurumsal Araştırmalar Merkezi (RANEPA) ve Toronto Üniversitesi G20 Araştırma Grubu’nun ortaklaşa oluşturduğu G20 Yıllık Zirve Sonuç Uyum Raporları ve G20 Zirve Uyum Veri Seti, Türkiye’nin G20 grubundaki diğer orta ölçekli güçlerle performansının karşılaştırılmasında iyi bir gösterge olarak değerlendirilebilir. G20 Zirve Uyum verileri, G20 üyesi ülkelerin her bir zirvede taahhütlerdeki öncelikleri yerine getirmede kaydettikleri gelişmeyi gösteren alan spesifik, yıllık ve kapsamlı bir veri setini temsil etmektedir (G20 Yıllık Zirve Sonuç Uyum Raporları 2017).

Tablo 1. G2O Orta Ölçekli Güçlerinin Uyum Skorları ve Ortalamaları

2014 Brisbane Zirvesi2015 Antalya Zirvesi2016 Hangzhou Zirvesi2009‐2016 (Uyum Ortalaması)
Avustralya79%82%89%83.8 %
Brezilya56%76%79%65%
Kanada85%82%92%84.20%
Güney Kore82%76%84%76.20%
Meksika74%76%76%69.90%
Güney Afrika44%62%68%64.70%
Türkiye50%71%68%57.50%

Diğer G20 orta ölçekli güçleriyle karşılaştırıldığında 2014-2016 yılları arası G20’de Türkiye’nin taahhütlerine uyumu değişim göstermiştir (Tablo 1). 2014-2016 arasında Güney Afrika’nın uyumu %22 ile en fazla artışı gösterirken Türkiye %50’den %68’e yükselerek %18’lik bir artış yaşamıştır. Ancak G20’deki diğer orta ölçekli güçlerin Hangzhou Zirvesi’ndeki uyum oranlarıyla karşılaştırıldığında Türkiye %68 uyumla Güney Afrika ile birlikte en düşük performanslı ülke olmaktadır. Bir diğer önemli husus Avustralya, Brezilya, Kanada, Güney Kore, Meksika ve Güney Afrika gibi ortalamasını sürdüren ya da geliştiren diğer orta ölçekli güçlerin aksine Türkiye’nin ortalaması 2016’da düşmüştür. Türkiye’nin on yıllık uyum oranlarına bakıldığında
%57.5 ile diğer altı orta ölçekli güçten daha düşük bir uyum ortalamasına sahip olduğu görülmektedir. Sıralamada Türkiye’yi %64.7 ile Güney Afrika, %65 ile Brezilya ve
%69.9 ile Meksika takip etmektedir.

Alan bazlı uyum oranlarına bakıldığında ise, Türkiye’nin düşük ortalama uyum puanı temel olarak uyumsuzluk (-1) puanından değil, kısmen uygunluk (0) puanından kaynaklanmaktadır. Kısmi uyum puanlarının yüksek olması, taahhütlerine ilişkin bazı girişimlerde bulunmasına rağmen, Türkiye’nin henüz olumlu sonuçlar alamadığını göstermektedir. 2009 ve 2016 yılları arasındaki uyum ortalama puanlarının analizi, Türkiye’nin G20’deki orta düzeyli akranları arasında en düşük ortalama uyum oranına sahip olduğunu göstermektedir.

2014-2016 yılları arasındaki Türkiye’nin G20’deki diğer altı orta ölçekli güçle performansı karşılaştırıldığında Türkiye’nin Güney Afrika’nın ardından sondan ikinci olduğu görülebilirken, burada dikkat çeken husus Türkiye’nin 2015’teki dönem başkanlığında uyum performansının %71’e çıkması ve Kanada ile Avustralya’yla farkını %11’ düşürmesi oluşturmaktadır (Parlar Dal ve Kurşun 2018:177). Tablodan çıkartılabilecek bir diğer sonuç; Türkiye’nin düşük orta ölçekli güç rol performansıyla hareket ettiği şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Bunun nedeni Türkiye’nin sosyal rekabet stratejileri dahil olmak üzere G20’de strateji geliştirmede düşük profil statüsünden kaynaklanması şeklinde yorumlanabilmektedir.

Türkiye’nin düşük G20 uyum performansı ülkenin sosyal hareketlilik stratejisinin bir parçası olarak ne geleneksel orta ölçekli güçlerin uygulamalarını taklit etmekte ne de G20 orta ölçekli güçleri daha yüksek bir statü için geçmeye çalışmaktadır. Örneğin Kanada ve AB’nin 2016 G20 Hangzou Zirve Sonuç Uyum Raporu’ndaki ortalama uyumu %92 iken, taahhütlere Avustralya ve Almanya %89, Çin %87, Japonya-Güney Kore ve Rusya %84, Arjantin-Fransa-Hindistan %82 ve Brezilya %79 düzeyinde uyum göstermiştir. Türkiye’nin düşük uyum performansı ülkenin kapsamlı ve programlı, taahhütlerini gerçekleştirmeyi ve G20’deki diğer orta ölçekli güçleri geçmeyi hedefleyen bir G20 yol haritasının eksikliğine işaret etmektedir.

Sonuç

Bir devletin statü politikaları dünya politikasındaki sosyal kimliği ve rolü ile kesişmekte ve tüm bu kavramların karşılıklı bir bağımlılığı söz konusu olmaktadır. Uluslararası kurumlarda statü arayışı stratejilerini başarılı bir biçimde takip eden devletlerin performansı onların rol kavramsallaştırmaları, rol beklentileri ve rol performansıyla yakından ilişkilidir. Sosyal kimlik teorisi ve kimlik teorisinin birlikte kullanımı devletlerin statü ve statü arayışı politikalarında bütüncül bir analiz sunmaktadır. Bu çalışma devletlerin sosyal kimlik ve rollerinin karşılıklı bağımlılığının dünya politikasında onların statülerini inşa ve yeniden inşa biçimlerine karar verdiğini göstermektedir.

Türkiye vakası, Türkiye’nin statü politikalarının Türk liderlerinin ulusal rol kavramsallaştırması, onların ve diğer aktörlerin rol beklentileri ve rol performanslarıyla şekillendiğini ortaya koymaktadır. Son on yılda Türk liderlerinin söylemlerinde Türkiye’nin yüksek büyüme hızı ve hızlı kalkınmasına sıkça atıf yapılmasına rağmen Türkiye’nin genel G20 politikaları ve bu gruptaki performansı G20 dönem başkanlığı haricinde düşük profil, seçicilik ve işlevsellik işaretleri taşımakta; sosyal kimlik teorisi çerçevesinin hareketlilik, rekabet ve yaratıcılık stratejilerini verimli kullanmamaktadır. Türkiye’nin G20’deki statü hareketliliği arayışı ülkenin kalkınmış Batılı ülkelerin daha üst sosyal grubuna katılma talebinin devamlılığına işaret etmektedir. Türkiye’nin AB üyelik sürecinde olması, NATO, Avrupa Konseyi, OECD gibi Batılı kulüplere üyeliği, ülkenin gelişmiş ve daha üst sınıftaki ulusların statüsüne ulaşmadaki kanıtlarını oluşturmaktadır. Buna karşın benzer statüdeki ülkelere oranla daha nadir sosyal rekabet stratejileri takip etmektedir. G20’deki diğer orta ölçekli güçlere oranla daha zayıf bir rekabetin bulunmasının; Türkiye’nin zayıf bir orta ölçekli güç kavramsallaştırmasının bulunması, Türk siyasi elitlerinin ve diğer dış aktörlerin Türkiye’nin G20 orta ölçekli güçlerdeki rol beklentilerinin değişken olması ve Türkiye’nin G20 taahhütlerine uymada düşük performansı ve ekonomik ve askeri materyal gücünün diğer orta ölçekli güçlerden düşük seyretmesi olmak üzere üç temel nedeni bulunmaktadır. Hareketlilik ve yaratıcılık alanında ise ülke daha hırslı olarak konumlandırılabilmektedir. Özellikle 1990’ların sonu ve 2000’lerde kalkınma işbirlikleri, insani politikalar, mülteci ve sığınmacı sorunları ve uluslararası/bölgesel çatışma yönetiminde Türkiye yaratıcı küresel yönetişim politikaları takip etmiştir. G20 gibi uluslararası gruplarda orta ölçekli güçlere oranla Türkiye’nin, zayıf bir statü rekabet stratejisi takip etse de Türkiye bölgesinde ve özellikle Orta Doğu’da Rusya, İran, Suriye, Irak ve bazı durumlarda ABD’ye karşı daha rekabetçi politikalar takip ettiği görülmektedir.

Kaynakça

Renshon, J. (2017). Fighting for Status: Hierarchy and Conflict in World Politics, Princeton University Press.

Tajfel, H. ve J.C. Turner (1979). An Integrative Theory of Intergroup Conflict. The Social Psychology of Intergroup Relations, 33(47), 74.

TRT World 11.12.2017, Turkey’s economy grows by double digits, fastest-growing in G20. digits-fastest-growing-in-g20-13084, Erişim 16.03.2018.

Turner, J.C., R.J. Brown ve H. Tajfel (1979). Social Comparison and Group Interest in Ingroup Favouritism, European Journal of Social Psychology, 9(2), 187–204.

Paul, T.V., D.W. Larson ve W.C. Wohlforth (2014). Status in World Politics, Cambridge University Press.

Harnish, S., C.Frank ve H.W. Maull (2011), Role Theory in International Relations, 9-11.

Brown, R., ve G. Haeger (1999). ‘Compared to What?’: Comparison Choice in an Internation Context, European Journal of Social Psychology, 29(1), 31–42.

Daily Sabah 12.12.2017, Turkey’s economy to grow 7.5 percent in 2017, Erdoğan says. 75-percent-in-2017-erdogan-says Erişim 16.03.2018.

Larson D., D. Welch ve A. Shevchenko (2003). Shortcut to Greatness: The New Thinking and the Revolution in Soviet Foreign Policy. International Organization 57(1), 77-109

Larson, D., D. Welsh ve A. Shevchenko (2014) Russia says no: Power, status, and emotions in foreign policy. Communist and Post-Communist Studies, 1-11.

Anadolu Ajansı, 02.04.2018, Turkey seeks to be among top 10 countries: Erdogan. erdogan/1106069 Erişim 16.03.2018.


Yazıları posta kutunda oku


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir