ERMENİSTAN’IN SİNSİ STRATEJİSİ

Prof.Dr. Alaeddin Yalçınkaya - image
,

Prof.Dr. Alaeddin Yalçınkaya

Ermenistan’ın Sinsi Stratejisi

Klasik dönemde güç kullanarak toprak kazanmak meşru olduğu halde BM ile bu kazanım yasaklanmıştır. Bununla beraber terörle mücadele, insan hakları, demokrasi götürmek, davet edilmek gibi bahanelerle toprak kazanımları gerçekleşmiştir.

Soğuk Savaş dönemi sona ererken yakın aralıklarla iki işgal yaşanmıştır: Irak’ın Kuveyt’i ve Ermenistan’ın Azerbaycan topraklarının bir kısmının işgali. Her iki olay da BM Güvenlik Konseyi tarafından işgal olarak kabul edilmiş, ilgili kararlarda bu ülkelerin egemenlikleri ve ülke bütünlüğü vurgulanmıştır. Irak’ın Kuveyt işgalini sonlandırması için uyarı kararları alınmış, ardından yaptırımlar gelmiştir. Nihayet BM kararları doğrultusunda işgale son verilmiştir.

Güvenlik Konseyi, Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü kabul ettiği halde işgalin sonlandırılması için Ermenistan’a yaptırım uygulamadığı gibi güç kullanma da gündeme gelmemiştir. Bunun yerine işgali sürekli kılmak için AGİT Minsk Grubu oluşturulmuş, ateşkes ilan edilmiş, sorunun diplomasi yoluyla çözüleceği her fırsatta deklare edilmiştir. Fakat 28 yıldır sadece havanda su dövülmüştür. Belirtmek gerekir ki Güvenlik Konseyi’nin veto hakkına sahip üç üyesi ABD, Rusya ve Fransa aynı zamanda Minsk Grubu’nun eşbaşkanları olup her fırsatta işgale süreklilik kazandırmaya oynamıştır.

Geçen süre zarfında sorunu çözme iradesi ortaya koymayan bu grubun niyeti açıktır. Buna karşın Ermenistan’ın ateşkesi bozan saldırıları üzerine ülkesini işgalden kurtarmak için harekete geçen Azerbaycan’dan derhal diplomasi masasına dönmesini istemek, kesinlikle barışçı olmak değildir. “Vatanını savunmayı bırak, müzakere masasına gel” çağrıları, ülkesinin beşte biri işgal altında olan Azerbaycan yönetimi ile bir nesil boyunca evinden, köyünden ayrı yaşayan bir milyon insanla dalga geçmek demektir. Bu anlamda batılı ülkeler yanında İran’ın da “savunmayı bırak, işgale razı ol” tavsiyesi bilinmektedir. Dost ve kardeş Kazakistan’ın dahi bu anlamdaki beyanını biraz da Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü (KGAÖ) üyeliği ile açıklıyorum. Elbette sulh, barış evladır. Ancak bu çağrıların başında öncelikle ve mutlaka Ermenistan’ın işgale son vermesi yer almalıdır.

Okumaya devam et  Türkiye ‘deki Ermeni sevicilerin yeni gözdesi: Paşinyan..

Birçok uluslarası sorunda Rusya, batıyla çıkar çatışması içinde olduğu halde Ermenistan’ın Azerbaycan topraklarını işgaline ortak destek vermişlerdir. Rusya’nın jeopolitik hedefi, kendi oluşturduğu Dağlık Karabağ sorunu üzerinden Güney Kafkasya’da askeri ve siyasi varlığını sürdürmektir. Güçlü Ermeni lobilerine sahip batılı ülkeler ise öncelikle Türkiye ile Türk dünyasının arasına duvar örmeyi, aynı zamanda Ermenistan’ı olabildiğince genişletmeyi arzu etmektedirler. Bunun arkasında ise “Türkler geliyor” kompleksi bulunmaktadır. Nitekim Paşinyan cephelerde perişan olunca bu komplekse sarılmış, “Türkler Viyana önlerine gelecek” korkusunu haykırmıştır.

Sovyetlerin dağılması aşamasında Dağlık Karabağ işgalinden Paşinyan’a kadar Ermenistan’ı “Karabağ klanı” yönetmiştir. Karabağ konusunda Paşinyan’dan çözüme yatkın, hakkaniyet yanlısı politikalar beklenmekteyken daha saldırgan bir yönetim görüldü. Bu anlamda “ekseriyet için hükmü kül vardır” (çoğunluk hakkında genel hüküm verilir) kaidesince bütün Ermenilerin yayılmacı, işgalci, kan dökücü bir bilinçaltına sahip oldukları ortaya çıkmaktadır. Paşinyan’a oy verenlerin de son gelişmelerden memnun olmadığı açıktır. Ancak bu memnuniyetsizlik Ermenistan’ın kaybetmesine dayanmaktadır. Aksine örneklere karşın Ermenilerin kâhir ekseriyeti yalancı, hayalci, iftiracı, soykırımcı önderlerin peşindedir.

Karabağ klanından gelen Petrosyan, Koçaryan, Sarkisyan gibiler Rusya’ya teslimiyet şemsiyesi altında işgali sürdürmeyi hedeflemektedir. Paşinyan ise Moskova’ya mesafeli, batı ve diyaspora ile daha içli dışlı olmaktan yanadır. İşgali sürdürme hatta genişletme konusunda müttefiktirler.

Herkesin merak ettiği, Paşinyan’ın neye güvenerek bu saldırıyı başlattığıdır. Azerbaycan halkı ve yönetiminin bu derece kahramanlık göstereceği pek beklenmiyordu. Bundan daha önemlisi Rusya ile batının Ermenistan’a daha fazla destek vereceği, savaşın aslında Rusya-Azerbaycan arasında olacağıydı. Bu arada PKK’dan Ermenistan’a gidenler ifadesi yerine PKK içindeki Ermeniler gerçeğini de hatırlatalım.

Belirtmek gerekir ki bir şekilde Paşinyan ayrılıp Moskova yanlısı biri başa geçtiğinde Azerbaycan’ın işi daha zor olabilir. Bununla beraber en azından işgal altındaki topraklar kurtarılıncaya kadar sözkonusu ihtimal oldukça zayıftır. Buna karşın Ermenistan mevzilerinden (işgal altındaki Azerbaycan topraklarından değil) Azeri güçlerine ateş açılması, sinsi bir stratejiye dayanmaktadır. İşgal altındaki topraklarda ilerledikçe Ermenistan mevzilerinden daha yoğun saldırılar gelecektir ki bu Azerbaycan açısından müşkil bir durum demektir. Azeri güçleri kendisine ateş açılan mevzileri, Ermenistan topraklarını hedef aldığı zaman, KGAÖ üyesi olarak Ermenistan, üyesi olduğu örgütten yardım isteyecektir. Muhtemelen Rusya da birçok iç ve ıdş politik gerekçeyle bu fırsatı kaçırmamaya çalışacaktır. Zira birçok bakımdan sıkışmış olan Putin’in de bir savaşa ihtiyacı bulunmaktadır. Böyle bir gelişme bir anlamda KGAÖ için de test olacaktır. Buna karşın Azerbaycan ve dostları, gerek hükümetlerarası zeminleri gerekse kamu diplomasisinin diğer araçlarını yoğun olarak kullanmalıdır. Bu kapsamda yapılması gerekenler:

  • Azerbaycan silahlı kuvvetlerinin Ermenistan sınırları içindeki askeri hedeflere kesinlikle ateş etmemesi;
  • Sınırlara yaklaştıkça yoğunlaşacak saldırılara karşı başta BM, AGİT, KGAÖ olmak üzere uluslararası toplum, medya ve diğer kamu diplomasi zeminlerinde harekete geçilmesi;
  • Ermenistan topraklarından gelecek füze, top vb. silahlara karşı azami tedbirli olunması;
  • Temmuzda olduğu gibi son çatışmaların da Ermeni saldırıları ile başlatıldığının yer, tarih, saat bilgileriyle hatırlatılması, duyurulması;
  • Çatışmaların yaşandığı bölgenin Ermenistan işgali altındaki Azerbaycan toprakları olduğu, BM’in bu bölgenin Azerbaycan’a ait olduğunu kabul ettiği gerçeğinin bıkmadan, usanmadan her zeminde dile getirilmesi;
  • Bu gerçeklerin sadece güçlü batılı ülkeler nezdinde değil en zayıf veya küçük ülkeler yöneticilerine, medya mensuplarına ve diplomatlarına dahi tekrar tekrar anlatılması;
  • Hocalı soykırımcılarından Gence saldırılarına soykırım ve Cenevre sözleşmeleri dahil Uluslararası Hukuk suçlularının başta Azerbaycan mahkemeleri olmak üzere ulusal ve uluslararası hukuk zeminlerinde yargılanması için hukukçular ve diplomatlar ordusunun kurulması, cephede kazanılanların masada kaybedilmemesi için hazırlıkların bir an önce başlatılması;
  • Ermenistan’ın Savaş Hukuku yanında İnsancıl Hukuk (Humanitarian Law) ihlallerinin yoğun olarak uluslararası kamuoyuna servis edilmesi, hemen arkasından hukuki süreçlerin başlatılması;
  • Türkiye’nin Ermenistan ile hava köprüsünü kapatması..
Okumaya devam et  Sevr’i Bilmeyen Lozan’ı Konuşamaz

[email protected]


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir