HDP’ye verilen her oy AKP’yi güçlendirir, Tayyip Erdoğan’ı başkan yapar!

Gökçe Fırat - foto 90088
,

foto-90088

 

Gökçe Fırat

Mayıs25/ 2015

Son seçim mi?

Son yıllarda yaptığımız tüm seçimler gibi, yine kritik bir seçimin arifesindeyiz. Ve belki de bu son seçim olacak ülkemizdeki. Ve maalesef bu bir ajitasyon cümlesi değil, yüksek bir olasılık. Seçimler, bir ülkeyi hangi partinin, o parti nezdinde hangi anlayışın yöneteceğini belirlemek için yapılır. Zaten demokrasinin anlamı da budur; halk hangi yönetimle ve anlayışla yönetilmek istiyorsa, onu seçer. Demokrasi, çağımızda, en iyi ve etkin yönetim şeklidir. Ama ülkemizde demokrasinin ne olduğu henüz anlaşılmış değildir. Demokrasinin amacı da, ön koşulu da, sonucu da, demokrasiyi korumaktır, yani halkın kendi kendisini yönetebilmesini garanti altına alabilmektir. Ve kimi zaman, demokrasi kendisini halka karşı bile korumak zorunda kalabilir.

Türkiye’nin bağımsızlığını, bölünmezliğini, demokrasisini savunan muhalif kesimlere söylenecek tek şey var, AKP veya HDP’yi bağımsız birer parti olarak görmeyin. Bu iki parti de bir Amerikan planının parçasından ibarettir. Amerikan planı ise, 100. yılında Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkmak, yerine parçalar halinde Ermenistan, Kürdistan kurmak, İstanbul’a el koymak vardır. Karşı çıkacağımız şey Amerikan planı ise, iki Amerikan partisinden birini diğerine karşı kullanamayız, bunu bilelim.

Demokratik rejimler, demokrasiye son verecek siyasal partilere izin veremezler. Böylesi partiler ya kurulamaz, ya kurulduktan sonra kapatılır, ya seçimlere sokulmaz, hatta kimi yakın dönem örneklerinde görüldüğü gibi – Avusturya- seçimi kazansalar bile onlara ülke teslim edilmez. Demokrasi ile yönetilmek başka bir şeydir, seçim yapmak başka bir şey. Dünyada Kuzey Kore’den Çin’e, İran’dan Sudan’a pek çok ülkede seçim yapılır. Ama bu seçimlerin, halkın özgür iradesini yansıttığı anlamına gelmez. Seçimin yapılıyor olması yeterli değildir, seçimlerin demokratik olması ön şarttır. Çok partili seçim bunun bir asgari gereğidir. Ama elbette yeterli de değildir.

Bir ülkede çok partili seçim yapılabilir ama o seçimde çok partili parlamenter demokrasiyi ortadan kaldırmayı amaçlayan bir partiye seçime girme hakkı verilmez. Ben demokrasiyi ortadan kaldıracağım diye bir parti programı olamaz, bunun propagandası yapılamaz. Elbette günümüzde, artık demokrasiyi ortadan kaldırma programı öyle açıkça savunulmaz. Artık hiçbir diktatör o kadar gözü kara değil. Günümüz diktatörleri son derece kurnaz oluyorlar.

Başkanlık rejimi, hem de Türk tipi!

Bu bakımdan ülkemizdeki bu seçimi, açık bir şekilde, demokrasiyi ortadan kaldırmanın oylanacağı bir seçim olarak görmek gerekir. Tartışılan şey başkanlık değildir, tek adam yönetimidir. Fransa ve ABD örneklerindeki Başkanlık sistemleri, demokratiktir, kesinlikle tek adam yönetimi değildir. Ama AKP’nin ülkemiz için tasarladığı başkanlık sistemi, tam anlamıyla bir tek adam diktasıdır.

Planlanan şey, başkan denilen adama, hem yasama, hem yürütme, hem de yargı yetkisinin verilmesidir. AKP ve Tayyip Erdoğan buna “Türk tipi başkanlık sistemi” deseler de bu bildiğimiz bir tiranlık rejimidir. Şu anda ülkemizde yapılacak seçimleri AKP kazanırsa ve kazanmanın ötesinde Anayasa’yı değiştirmeye – ve bu şekilde başkanlık sistemini getirmeye yetecek milletvekili sayısına erişirse, ülkemizde artık demokrasi de olmayacak, çok partili seçimler de olmayacak, zaten çok parti de olmayacak. Bu anlamıyla, gerçekten Türkiye’nin son seçimi olabilir.

Aslında bir ülkede, demokrasiyi ortadan kaldıralım mı kaldırmayalım mı diye bir seçim yapılabilmesi bile abestir. Demokrasi ile dalga geçmektir. Ve maalesef bizde olan tam olarak budur. Ve bunun yapılabilmesi, ülkemizde demokrasi kültürünün olmadığının ötesinde, demokrasiyi koruyacak tüm kurumların da ortadan kaldırıldığının göstergesidir. O nedenle bu seçim antidemokratiktir. Parlamenter sistemi korumak, bunun için de AKP’yi en azından 330 milletvekilinin altında bırakmak, bu seçimlerin öncelikli öncelikli görevi olarak ortaya çıkmaktadır.

Okumaya devam et  8 HAZİRAN SABAHI

Seçimle referandumu by-pass etme kurnazlığı Aslında buraya kadar yazdıklarımız doğrudur ama genel tablonun tümünü göstermez bize. Çünkü ülkemizdeki “durumun vehameti” bundan ibaret değildir. Türkiye’nin önündeki asıl sorun, demokratik rejimin devam edip etmemesinden ötedir, yani mesele Cumhuriyet niteliğinin varlığının ötesindedir, Türkiye’nin varlığıdır sorgulanan.

Şöyle özetleyelim

1- Türkiye’nin Cumhuriyet olarak –yani demokratik bir devlet olarak- varlığı oylanacaktır.
2- Ama asıl olarak Türkiye’nin bir devlet olarak devam edip etmeyeceği, bölünüp bölünmeyeceği oylanacaktır bu seçimde.

Aslında bu da demokrasi açısından tam anlamıyla bir komedidir. Hangi ülke, kendi varlığını sorgulatacak bir seçim yaptırır ki! Şimdi kimileri diyebilir ki daha çok yeni bir zamanda İskoçya’da böyle bir seçim yapıldı. Evet ama bu yapılan bir referandumdu. Yani bir ülke, kendi halkına bölünüp bölünmemeyi sorabilir. Bu gayet demokratiktir.

Sonucuna da razı olmak demokrasinin gereğidir. Ama dikkat edilirse ülkemizde bu yapılmamaktadır, ülkenin bölünüp bölünmeyeceği bir referandumla halkın önüne getirilmemekte, halktan bu plan gizlenmekte ama ülkeyi fiilen bölecek bir parti –ve onun küçük eş partisi- seçimle halkın referandum hakkını gasp etmektedir. Eğer AKP tek başına veya bir partinin –elbette HDP’nin- desteği ile Anayasa’yı değiştirecek bir güç elde ederse, sadece Başkanlık sistemi değil aynı zamanda eyalet sistemini de getirecektir.

Bu ise fiili bir bölünmedir, özerk Kürdistan’ın kurulmasıdır. Türkiye’de yanlış tartışma budur, hiçbir parti, isterse %50 değil %99 oy alsın, bunu uygulayamaz. Çünkü bir ülkenin varlığı hakkındaki kararlar doğrudan halk tarafından alınabilir. Bunun tek yolu referandumdur. Seçim ise referandumu by-pass etme aracı olarak kullanılamaz.

Misyon: Kürdistan!

O halde sorunu basit bir “dikta mı demokrasi mi” sorununun ötesinde değerlendirmemiz gerekiyor. Öncelikle bunu kavrayalım ve karşımızdaki “düşman”ı daha yakından tanıyalım. AKP, 2001 yılında kurulduğunda bir proje partisi olarak tasarlanmıştı. ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında oluşturulan AKP’nin Türkiye’yle ilgili üstlendiği rol, belliydi:
1- Irak’ta kurulacak bir Kürt devletine razı olmak
2- Türkiye içinde kurulacak Kürt devletinin alt yapısını hazırlamak

AKP buna ek olarak bir de Suriye’de Kürt devleti kurulmasına sebep olarak, istenilenden fazlasını verdi ABD’ye! Eğer ABD’nin ülkemiz üzerindeki emellerini biliyorsak, bölgemizde ve ülkemizde bir Kürt devleti kurma planlarını görüyorsak, AKP’nin bu işle görevli olduğuna inanıyorsak, sorunumuz artık AKP değildir, AKP’nin üstlendiği misyondur. Bu misyon Kürdistan’dır!

AKP-PKK İttifakı

AKP’nin son 13 yıllık iktidarına bir bakalım. Bu partinin PKK ile ortak hareket ettiğini artık hiç kimse inkar edemez. Oslo’da ilk önce reddedilen ittifak, daha sonra açıkça kabullenildi ve halen de savunuluyor. AKP ile PKK arasındaki işbirliği öylesine ileri bir düzeyde ki, ülkenin Batı bölgelerinde mutlak bir dikta rejimi kuran AKP, Güneydoğu’da tüm devlet mekanizmasını PKK’ya devretmiş durumda.

Mutlak dikta heveslisi bir parti ve lider için, son derece garip bir tavır değil mi bu sizce de?! Aslında buradan, oynanan oyunun ne olduğunu anlayabiliriz: AKP, Başkanlık sistemi istemektedir çünkü bu adına Başkanlık denilen sistem ile –yani tam dikta ile- ülkenin bölünmesine tepki gösterecek kesimler ezilecektir! Aslında Tayyip Erdoğan’ın dikta hevesi bile onun şahsi egosunun ötesinde, üstlendiği misyonla anlam kazanmaktadır.

Okumaya devam et  İlker Başbuğ açık açık söyledi: Kozmik odadaki belgeleri Necdet Özel verdi

Türkiye’de tam bir faşist dikta kurmadan, ülkenin bölünmesini sağlayamazsınız! Bu noktada başkanlık ve bölünme birbirini tamamlamaktadır ve ikisi birlikte Amerikan projesidir. Bu dediklerimizin pratik bir anlamı ve sonucu var elbette: AKP’nin başkanlık sistemi olmadan HDP’nin –yani PKK’nınÖzerk Kürdistan projesi hayata geçirilemez!

Durum bu kadar nettir:
Tayyip Erdoğan Başkanlık istemektedir çünkü Başkanlık sistemi olmadan HDP’nin istediği Özerk Kürdistan kurulamaz! O halde AKP ile HDP arasında yaratılan bu seçim ne anlama geliyor? Bunun tek açıklaması var: Bir orta oyunu!

AKP ve PKK, Amerika’nın BOP çerçevesinde kurulmuş, kullanılan, birlikte hareket eden, tek partidir. Ama bu tek parti, -tıpkı Ermenilerin Hınçak ve Taşnak’ı gibi- sanki farklı iki partiymiş, hatta birbirinin alternatifiymiş gibi hareket etmektedirler.

Fiili başkanlık zaten var, Eksik Parça: Özerk Kürdistan

Oyun budur. Ama bu oyun bu seçimde son derece adice başka bir oyuna dönüşmektedir. Şöyle ki… Tayyip Erdoğan, zaten tam bir dikta altında yaşayan Türkiye’nin Batı bölgelerindeki, ezici çoğunluğu etnik Türk olan (bu bilimsel olarak yanlış olsa da politik olarak bir kesimi anlatabilecek ifade) halk kesimine seslenmekte ve Başkan olacağım
demektedir!

Başkan olunca ne olacakmış peki? Zaten yasama emrinde, hükümet onun emir kulu, tüm yargı ona bağlı, astığı astık kestiği kestik, zaten fiili bir başkanlık sistemi değil mi yaşadığımız? O halde korkacak daha neyimiz var ki? Aslında korkacak hiçbir şey yok. On yıldır özellikle de son üç yıldır, çok koyu bir tek adam diktatörlüğünü zaten yaşıyoruz. Yani Tayyip’in başkanlık hevesini önlemek diye ortaya koyulan görevin belki bir anlamı var ama o anlamın içi son derece boş! Şu anda zaten fiili bir başkanlık sistemini yaşıyoruz ve eksik kalan tek parça, Özerk Kürt Bölgesi’nin kurulması. Şimdi AKP bu bölgeyi kendi inisiyatifi ile kurmak istemiyor. Çünkü kendisine oy veren kesimin çoğunluğu Türk. Türklerin oyunu alıp da Kürt devleti kurmak biraz eşyanın tabiatına ters. Ama isterseniz, tabiatı eşyaya uygun hale getirebilirsiniz!

HDP’ye Kürt’ten alamadığı oyu Türk’ten aldırmak!

Nasıl mı? Bir Kürt partisi yaratırsınız, ona her türlü imkanı verirsiniz, sonra seçime sokarsınız, en sonunda da hükümete ortak edersiniz. Plan bu ama ülkemizde etnik Kürt nüfus, tüm iddiaların aksine son derece az. Bu etnik Kürt nüfusunun önemli bir kesimi de PKK’nın partisine oy vermiyor. Yani ne kadar desteklerseniz destekleyin PKK’yı Meclis’e güçlü bir şekilde sokamıyorsunuz. O halde yapılması gereken şey, PKK’nın Kürt’ten alamadığı oyu Türk’ten almasını sağlamak!

Peki nasıl? Sanki HDP’yi AKP’ye karşıymış gibi lanse edersiniz, bu bir. Hatta öyle ki HDP, daha üç ay öncesine kadar AKP ile can ciğer kuzu sarması olmasına rağmen, şimdi çıkar sürekli “Tayyip Erdoğan’ı başkan yapmayacağız” der durur. Oysa Gezi olayları sırasında, bizzat Apo’nun emri ile HDP’li Sırrı Süreyya Önder, Hükümet’e açık destek vermiş, Apo’nun deyimiyle hükümeti düşmekten, Tayyip’i ise ipten kurtarmıştır! HDP’yi AKP’ye karşı bir güçmüş gibi sunduğunuzda, önünüze çok iyi bir imkan gelir. HDP barajın 3-4 puan altındadır. Ama bu HDP ne hikmetse baraj düşsün diye mücadele etmez! Çünkü baraj düşerse, baraj korkusu nedeni ile AKP’ye oy veren muhafazakar taban, Saadet Partisi, Büyük Birlik Partisi gibi partilere yönelebilir. Merkez Sağ’da yeni oluşumlar çıkabilir. Ulusalcı güçler etkin bir parti kurabilir. Yani işler AKP için zora girer. Ve elbette HDP de AKP’yi zora sokmak istemez!

Okumaya devam et  HANGİ KIBRISI KURTARALIM? – 2

Ve üstelik HDP’nin baraj altı pozisyonu ve barajı geçebilme ihtimali, iyi bir koza dönüşür. Sıradan bir CHP’li, MHP’li veya başka partiye oy veren seçmenin önüne şöyle bir seçenek sunuluyor: Sizin partinize gitmeyecek %3 oy partinizi yıkmaz ama bu oy HDP’ye giderse HDP barajı geçer ve böylelikle AKP’nin milletvekili sayısı epey azalır.Başkanlık sistemi de böylece engellenebilir! Tuzak iyi ama sadece salaklara hitap eder!

Oyun
Türkiye’de AKP ile HDP’nin zaten ortak bir parti olduğunu, bu iki partinin birden ortak Amerikan projesi kapsamında görevlendirildiğini bilmek için siyaset bilmeye gerek yoktur, eğer hain değilseniz bunu çok net görürsünüz. Ben hain değilim diyor ve hâlâ HDP ile AKP arasında bir ayrım koyuyorsanız, zekanızda bir problem var demektir. Ve maalesef, bir ülkeye hainlerden çok kafasızlar zarar verir! Oyun nettir:

1- Baraj düşürülmemiştir çünkü HDP’nin baraj sınırında kalması öngörülmüştür.
2- HDP’nin barajı CHP, MHP ve diğer muhalif kesimlerin destek oyları ile geçmesi planlanmıştır.
3- Böylelikle muhalefetin oyları ve milletvekillikleri düşecektir.
4- AKP, HDP’nin barajı geçmesini özellikle istemektedir, çünkü Özerk Kürdistan’ı kurmak için HDP ile birlikte hükümet kurması Amerikan planıdır.
5- AKP özellikle HDP ile hükümet kuracaktır çünkü AKP Türkleri, HDP Kürtleri temsil etmiş gösterilecek ve böylelikle iş seçimle bitirilecek, referandumdan kaçılacaktır.
6- Bu oyunu görmeyen kafasızlar yüzünden, Türkiye hem bölünecek, hem de açık dikta kurulacaktır.

Türkiye’de AKP ile HDP’nin zaten ortak bir parti olduğunu, bu iki partinin birden ortak Amerikan projesi kapsamında görevlendirildiğini bilmek için siyaset bilmeye gerek yoktur, eğer hain değilseniz bunu çok net görürsünüz. Ben hain değilim diyor ve hâlâ HDP ile AKP arasında bir ayrım koyuyorsanız, zekanızda bir problem var demektir. Ve maalesef, bir ülkeye hainlerden çok kafasızlar zarar verir!

HDP’ye verilen her oy AKP’yi güçlendirir

Türkiye’nin bağımsızlığını, bölünmezliğini, demokrasisini savunan muhalif kesimlere söylenecek tek şey var, AKP veya HDP’yi bağımsız birer parti olarak görmeyin. Bu iki parti de bir Amerikan planının parçasından ibarettir. Amerikan planı ise, 100. yılında Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkmak, yerine parçalar halinde Ermenistan, Kürdistan kurmak, İstanbul’a el koymak vardır.

Karşı çıkacağımız şey Amerikan planı ise, iki Amerikan partisinden birini diğerine karşı kullanamayız, bunu bilelim. Yani HDP’ye oy vererek, AKP’yi zayıflatmazsınız, tersine güçlendirirsiniz. Böylelikle AKP, Kürt açılımına çok daha radikal bir şekilde devam eder. Çünkü hem eli ona mahkum olacaktır, -çünkü Anayasa’yı değiştirmek için HDP’nin oylarına ihtiyacı olacaktır hem de sorumluluğu HDP ile paylaşacaktır.

Ama daha da önemlisi, sorumluluğu halka atacaktır. Halk, AKP ve HDP’ye oy vererek, bu ikisini hükümet yaparak, sanki Özerk Kürdistan’ı istemiş var sayılacaktır! Kafamız son derece net olmalı: AKP’ye verilen her oy HDP’yi,
HDP’ye verilen her oy da AKP’yi güçlendirir!

Türk Solu

 


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir