HANGİ KIBRISI KURTARALIM? – 2

HANGİ KIBRISI KURTARALIM? – 2 - RR

rr

HANGİ KIBRISI KURTARALIM? – 2

HÜSEYİN MÜMTAZ

Soru aslında iki aşamalı olmalıydı; a)Hangi Kıbrıs’ı kurtaralım? b)Nasıl kurtaralım?

Yarın 7 Kasım… 5 gün 120 saat İsviçre’nin Montreux’sü yakınlarında iki ülkenin Cumhurbaşkanları Kıbrıs’ı konuşacaklar.

Rumlar öyle demiyor tabii, “Cumhurbaşkanı”nın, “Kıbrıslı Türk lider” ile görüşeceğini söylüyor.

Bunlarla neyi görüşeceğiz?

İçeride ise kendilerine anlayacakları dilden hadlerini bildiren “RAUF BEY” de artık aramızda bulunmadığı için soros”ç”u çocukları meydanı boş buldular, sallayıp duruyorlar.

Önce mevcut “durum”un bir fotoğrafını çekelim.

Fotoğrafı daha büyük ölçekli ve net görebilmeniz için yazının 21 Eylül’de yayınlanmış ilk bölümü ile birlikte okunmasını öneriyoruz.  

                 (https://www.turkishnews.com/tr/content/2016/09/21/hangi-kibrisi-kurtaralim/)

Eczacı Fatma Azgın yazıyor;

“Sanırım çoğunuz farkındasınız, geçen aydan itibaren çok kalabalıklaştık. Nüfusun çoğaldığını, araba sayısının artmasından, yakınımıza yeni kiracıların gelmesinden, yolların, lokanta ve cafelerin doluluğundan anlarız.

Kuzey Kıbrıs, üniversite öğrencileri için cazip bir yer. Giriş için sınav veya bilgi ölçecek kriter aranmıyor. Paranı yatırırsın istediğin bölüme girersin, sonunda mutlaka diploma elde edersin. Üniversitelerimiz geçmiş yıllarda TR’liler ve Kıbrıslı öğrenciler için cazipti. Afrika ve Ortadoğu ülkelerinden gelenler az sayıdaydı. Son yıllarda, Kuzey İrak Kürdistan’dan gelenler çoğaldı. Nijerya, Tanzanya, Uganda’dan gelenler de vardı ama bu yıl Afrika ülkelerinden gelen öğrenci sayısı çok arttı.

İzlediğim kadarıyla, bu yılki öğrenci artışını, YODAK, üniversite yöneticileri ve öğretim üyeleri tahmin edememiştir. Eğitim bakanlığı zaten işin dışında! Yöneticilerimiz kırk yıldır hiçbir konuda planlama yapamamış, eskiden yaptıkları da hiç tutmamıştır. Bu yıl 100 bin gibi tahmin edilen öğrenci sayısı ile üniversitelerimiz, ülkemiz ne yapacak? “Gelsinler” demekle olmaz. Alt yapı, sınıf, labaratuvar, öğretmen, park, barınma yerleri ve ülkenin kaynakları bu öğrenci sayısı için yeterli mi diye sormak lazım.

Okumaya devam et  Strasburg’daki Turkish Forum Vatandaş Gazetecileri Perinçek Davası için Göreve Çağırıyoruz

Olayın bir de sosyal yanı vardır. Buradaki toplumla uyum nasıl olacak? Bir kısım yabancı öğrencinin, cezai vukuatlara yatkın olduklarını, polis bildirilerinden öğreniyoruz. Diğer yandan adaya girerken sağlık raporu sorulmadığından, bazı hastalıklar buraya taşınabilir. Avrupa ülkeleri ve ABD aşı kağıtlarına kadar ince eleyip sık dokuyor. Gazetelerimize göre, son üç yılda Verem hastalığı başgöstermiş. Burada verem aşısına ihtiyaç yoktu. Çünkü bu hastalık, uzun yıllar önce adada görülmüyordu. İstanbul’da üniversiteye girerken bizden verem aşısı istendiğinde şaşırmış ama yaptırmak zorunda kalmıştık çünkü orada yaygındı. Ayrıca, bazı yabancı öğrencilerin bebek dünyaya getirip bizim SYD’nin bakımına verildiğini duyuyoruz. Sonuçta buraya öğrenim için gelenler normal insan hayatı sürüyor. Kamunun, devletin bu sorunlarla maddi ve idari olarak başedebilmesi  zor görünüyor. 

KKTC’nin bu yıl daha da artan nüfusunun diğer nedeni TR’deki 15 Temmuz darbesi olsa gerek. Oradaki kargaşadan ve soruşturma olasılığından kurtulmak isteyenler, burada yaşamayı seçiyor. Bazı üniversitelerin kapatılmasından, işsiz sayısının artmasından dolayı KKTC’ye akın edildiği sanılıyor. Muhaceret affının da gelişlere neden olduğu biliniyor. TR’den gelenlerin vazgeçilmez umudu, önce KKTC, sonra da AB vatandaşı olmaktır. Eğer çözüm olursa, cumhurbaşkanımız Akıncı’nın anlaştığı 220 bin sayısı kıyamet kopartacaktır!. Bu olasılık düşünülerek yeni bir parti kurulmuştur. Bu ülkede KKTC vatandaşı sayısı bilinmiyor. Nedeni her gün vatandaş yapılmasıdır. S.Denktaş 5 bin de 15 bin de yeni vatandaş yapabiliriz dedi ya! Cumhurbaşkanı’na dahi doğru rakam verilmiyor. Nüfus sayımının gerçek olmadığı gibi!”

(“Türkiye” diyemiyor hanım, uluslararası plaka simgesini kullanıyor).

“Erenköy Mücahidi” Özker Özgür’ün oğlu, CTP Milletvekili, eski Maliye Bakanı Birikim Özgür Meclis’te;

“Hükümette oldukları dönemde casinoların yılsonu itibariyle kapatılmasını veya değişikliğe gidilmesine yönelik Türkiye ile de görüştüklerini ancak hükümetten gidince bu sürecin ne durumda olduğunu bilmediklerini, ayrıca ülkede kaçak casinoların, bet ofislerin bulunduğunu, yazlım şirketi altında kaçak yurtdışına yönelik casino çalışmaları yapıldığını…bunun ülke yasalarına uygun olduğunu, buralarda öğrencilerin de çalıştırıldığını…yurtdışına yönelik casino çalışmalarından Türkiye’nin 40 milyar TL kaybı olduğunu, bunun da çoğunun KKTC kaynaklı olduğunu” söylüyor.

Okumaya devam et  Muhalif işadamlarının mallarına el konulacak

Evet, Rum tarafıyla birleşmek için görüşmelerde bulunan Türk tarafının hâl-i efkârı “muhaliflerin” deyişi ile aynen böyle.

Şimdi eliniz vicdanınıza koyun ve tarafsız kalmaya gayret ederek açıkça söylemeseniz bile bir düşünün…

Mevcut bütün bu olumsuzluklar; askerini, memurunu, parasını, havasını, suyunu, elektriğini kısaca hiçbir şeyini istemediğimiz Türkiye’nin dayatması sonucudur da kardeşim, bizim hiç mi hatamız, kusurumuz, günahımız yoktur içinde bulunduğumuz bu durumda?

                İlk taşı günahı en az olan atsın…

KKTC, Türkiye’nin sırtında asla bir yük değildir.

Suriyeli 4 milyon sığınmacı için Türkiye’nin harcadığı 25 “milyar dolar”ın yanında KKTC bütçesine yaptığı yıllık 700 “milyon tele” katkı devede kulaktır.

Şimdi dönüyoruz 7/11 Kasım İsviçre’ye…

Sizce bu hâl, bu durum, bu perişanlıktaki “taraf” mı “birleşmek” için bir şeyler/çok şeyler “verecek”tir?

Yoksa yüzünü kızartıp isteye(bile)cek midir?

Sizce asıl nazlanacak ve “isteyecek” taraf hangisidir?

İşte bunun için “görüşmeler” “pelerin” örtüsü altında gözlerden ve gönüllerden uzakta yapılmaktadır.

Ülke yangın yeridir.

Yangından mal kaçırılmaktadır.

Maraş/Güzelyurt’un kesin iadesi;  Karpaz/Kormacit “federal bölgeleri”, Türk askerinin mevcudiyeti ve garantörlük sistemi, dönüşümlü başkanlık filan hepsi yemeğin üzerindeki sostur.

Karıştırın bakalım sosun altından neler çıkacak?

Hangi aklı evvel bu hayati görüşmeleri “özellikle” 15 Kasım öncesine aldırmıştır?

Kimse itiraz etmemiş midir?

Örneğin “Kıbrıs Cumhuriyeti”nin veya EOKA’nın kuruluş yıldönümlerinde yapılamaz mıydı bu görüşmeler?

Diplomaside böyle sembolik tercihlerin ince ve büyük önemi vardır.

Anlayana…6 Kasım 2016