Hocalı Katliamı Çirkin Pankartla Kapatılamaz

<p>Hocalı Katliamı Çirkin Pankartla Kapatılamaz
Türkiye ve Azerbaycan ile Ermeni-Ermenistan meseleleri ışığında önemli bir hafta geride kaldı. İki mahkeme kararının elbette belirli bir etkisi olacaktır. Haber bültenlerinde pek yer işgal etmeyen daha birçok olumlu ve sevindirici gelişmeler sözkonusudur. Hakikatin ortaya çıkması ile iftiralara son verilmesi yolunda bu gelişmeler, karamsar çevreler açısından da dikkate alınacaktır.
Rusya, Fransa, İngiltere, Almanya, ABD gibi ülkelerin katkılarıyla, 19. asırdan itibaren tutuşturulan isyan ve katliam ateşinin asıl mağduru şüphesiz Türkiye ve Azerbaycan halklarıdır. Katledilen, sürgüne gönderilen, tecavüz edilen, diri diri yakılan, kazıklara oturtularak öldürülen, karınları deşilen daha nice başkalarınca bilinmeyen işkence metotlarını uygulayan Taşnak ve Hınçak çeteleri Ermeni vatandaşlarımızın içinden çıkmıştır. Çetelere destek vermeyen nice Ermeniler de yine kendi soydaşları tarafından katledilmiştir. Bugünkü Ermenistan’ın yöneticileri 20 yıl önce bu nevi işkencelerle nice katliama imza atmıştır. Yakın tarihimiz Bulgar, Yunan, Sırp benzeri mezalim sayfalarıyla doludur. Her birerinin kendine özgü vahşeti vardır. Ancak 20 yıl önce uygulanan vahşet ile 100 yıl önce Taşnakların vahşetleri aynı patente sahiptir.
Belirtmek gerekir ki gerek Berlin Kongresi’nden I. Dünya Savaşı’na kadar Ermeni isyanları ile vahşetleri ve gerekse 1990’larda Azerbaycan’da yaşananların sorumlusu toptan Ermeni milleti değildir. Ancak bugünkü Ermenistan’ı da Taşnaksutyun Partisi yönetmektedir. Üstelik bu cinayetlerin sorumlularını Ermenistan halkı başına taç etmiştir. Bununla beraber bu vahşete isyan edip iğrençlikleri yazanlar da az olmakla beraber yine bu zümreden çıkmıştır.
1990’lardaki katliamın birinci derecede sorumlusu Rusya’dır. Bölgedeki işgal de halen Rus desteği ile sürmektedir. Osmanlı’nın son dönemlerindeki vahşet ve katliamın da asıl sorumluları Rusya ile Fransa, İngiltere, ABD’dir. Diğer batılı ülkelerin de karınca kararınca bu kan gölünden nasipleri vardır. Bununla beraber bölge üzerinde hesabı olan devletlere tetikçilik yapanlar Ermeni toplumu içinden çıkmıştır. Antep, Maraş, Urfa, Gazi, Kahraman, Şanlı olurken karşılarında asırlarca barış içerisinde yaşamış Ermeni komşularının çocuklarını görmüştür. Tebaa-yı Sadıka içinden çıkan tetikçilerin katliam ve tecavüzleri sonucu iki millet arasında yüzlerce “Nefret Köprüsü” romanları yazılmıştır. Vahşetlerin asıl müsebbibinin düvel-i muazzama olması tetikçilerin sorumluluğunu değiştirmemektedir.
Bugün için Hrant Dink’in katilleri bellidir. Ancak herkesin bildiği gibi bunlar sadece tetikçidir. Asıl komployu hazırlayan büyük çete var diye tetiği çekenleri sorumsuz tutmak ne derece adil olur? Azerbaycan’da, Erzurum’da, Harput’ta daha nice beldelerde katliam, işkence, tecavüz işleyenlerin arkasındaki gücü dikkate alarak bunları suçsuz saymak da o derece yanlıştır. Hiçbir hukuk sistemi tetikçinin suçsuzluğunu kabul etmez.
Gerek ABD’deki mahalli temyiz mahkemesi ve gerekse Fransız Anayasa Mahkemesi kararları mesnetsiz iftiralara karşı önemli içtihatlar olarak tarihe geçmişlerdir. Bu kararlarda soykırım iftiraları reddedilmemektedir. Ancak böyle bir iddia durumunda araştırmanın usulüne göre yapılmasına işaret vardır ki başından beri Türkiye’nin istediği budur. Ermeni ismi ile başlayan, devlet, kuruluş, vakıf ve ajanslar dünya çapında Türk milletinin atalarına iftira kampanyası başlatmıştır. Belirtelim ki bu iftira kampanyasında bütün Ermeniler yoktur, ancak katılanlar Ermeni ismini kullanmaktadır. Buna karşı kendi savunmamızın temeli, tarihi belgeler, arşivlerdir. Dededen kalan arsamda hak iddia ediyorsunuz. Binlerce yalancı şahit getirmişsiniz. Buyurun tapuya gidelim diyoruz, kabul edilmiyor. Eskisiyle yenisiyle tapu kayıtları yanlış, arsamızın nerede olduğunu dahi bilmeyen yalancı şahitler doğru, öyle mi? Yaşananlar aynen böyle.
Fransa’nın menfur yasa sürecinde Azerbaycanlılar Türkiye’ye büyük destek vermişlerdir. Hocalı katliamları ile ilgili Türkiye’de birçok aydınlatıcı toplantılar ve protestolar düzenlenmiştir. Kafa derisi yüzen doktorun yaptıklarını göğsünü gererek anlatıp serbestçe dolaşması, insanları diri diri yakanların devlet yöneticisi olması ve dünyanın buna seyirci kalması nefreti ve kızgınlığı artıran gerçeklerdir. Taksim gösterisinde bir millete küfreden pankartı taşıyan kişi, ya hırsı kızgınlığını aşmış birisi veya büyük bir ihtimalle emperyalist bir gücün provokatördür. Her halükarda suçludur. Ancak asıl suçlu, bu canileri, soykırımcıları cezalandırmayan Ermenistan ve Uluslararası sistemdir.
Tetikçi veya akıl problemli kişinin taşıdığı iğrenç pankartı boy boy manşetlere, sayfalara ve sütunlara taşıyanlar bence Ermeni milletine aynı derecede hakaret etmişlerdir. Çünkü burada hakaretin şüyû bulması sözkonusudur ki bu da suçtur. Halbuki onlarca toplantı veya gösterilerde lanetlenen bir millet değil, caniler, suçlular, kâtillerdir. Birçok yazar, gazeteci sütunlarını bu pankarta ayırdığı halde halen yaşayan soykırım suçlularının niçin cezalandırılmadığı, bunun için neler yapılabileceği konusunda en ufak bir işarette bulunmamışladır. Ben bu durumu, ne idüğü belirsiz pankart ile büyük bir katliamı örtbas etmek olarak yorumluyorum ki bu mümkün olmayacaktır.
Öncevatan, 06.03.2012
alaeddinyalcinkaya@gmail.com</p> - hocali soykirim aniti jodyali
,

Hocalı Katliamı Çirkin Pankartla Kapatılamaz
Türkiye ve Azerbaycan ile Ermeni-Ermenistan meseleleri ışığında önemli bir hafta geride kaldı. İki mahkeme kararının elbette belirli bir etkisi olacaktır. Haber bültenlerinde pek yer işgal etmeyen daha birçok olumlu ve sevindirici gelişmeler sözkonusudur. Hakikatin ortaya çıkması ile iftiralara son verilmesi yolunda bu gelişmeler, karamsar çevreler açısından da dikkate alınacaktır.
Rusya, Fransa, İngiltere, Almanya, ABD gibi ülkelerin katkılarıyla, 19. asırdan itibaren tutuşturulan isyan ve katliam ateşinin asıl mağduru şüphesiz Türkiye ve Azerbaycan halklarıdır. Katledilen, sürgüne gönderilen, tecavüz edilen, diri diri yakılan, kazıklara oturtularak öldürülen, karınları deşilen daha nice başkalarınca bilinmeyen işkence metotlarını uygulayan Taşnak ve Hınçak çeteleri Ermeni vatandaşlarımızın içinden çıkmıştır. Çetelere destek vermeyen nice Ermeniler de yine kendi soydaşları tarafından katledilmiştir. Bugünkü Ermenistan’ın yöneticileri 20 yıl önce bu nevi işkencelerle nice katliama imza atmıştır. Yakın tarihimiz Bulgar, Yunan, Sırp benzeri mezalim sayfalarıyla doludur. Her birerinin kendine özgü vahşeti vardır. Ancak 20 yıl önce uygulanan vahşet ile 100 yıl önce Taşnakların vahşetleri aynı patente sahiptir.
Belirtmek gerekir ki gerek Berlin Kongresi’nden I. Dünya Savaşı’na kadar Ermeni isyanları ile vahşetleri ve gerekse 1990’larda Azerbaycan’da yaşananların sorumlusu toptan Ermeni milleti değildir. Ancak bugünkü Ermenistan’ı da Taşnaksutyun Partisi yönetmektedir. Üstelik bu cinayetlerin sorumlularını Ermenistan halkı başına taç etmiştir. Bununla beraber bu vahşete isyan edip iğrençlikleri yazanlar da az olmakla beraber yine bu zümreden çıkmıştır.
1990’lardaki katliamın birinci derecede sorumlusu Rusya’dır. Bölgedeki işgal de halen Rus desteği ile sürmektedir. Osmanlı’nın son dönemlerindeki vahşet ve katliamın da asıl sorumluları Rusya ile Fransa, İngiltere, ABD’dir. Diğer batılı ülkelerin de karınca kararınca bu kan gölünden nasipleri vardır. Bununla beraber bölge üzerinde hesabı olan devletlere tetikçilik yapanlar Ermeni toplumu içinden çıkmıştır. Antep, Maraş, Urfa, Gazi, Kahraman, Şanlı olurken karşılarında asırlarca barış içerisinde yaşamış Ermeni komşularının çocuklarını görmüştür. Tebaa-yı Sadıka içinden çıkan tetikçilerin katliam ve tecavüzleri sonucu iki millet arasında yüzlerce “Nefret Köprüsü” romanları yazılmıştır. Vahşetlerin asıl müsebbibinin düvel-i muazzama olması tetikçilerin sorumluluğunu değiştirmemektedir.
Bugün için Hrant Dink’in katilleri bellidir. Ancak herkesin bildiği gibi bunlar sadece tetikçidir. Asıl komployu hazırlayan büyük çete var diye tetiği çekenleri sorumsuz tutmak ne derece adil olur? Azerbaycan’da, Erzurum’da, Harput’ta daha nice beldelerde katliam, işkence, tecavüz işleyenlerin arkasındaki gücü dikkate alarak bunları suçsuz saymak da o derece yanlıştır. Hiçbir hukuk sistemi tetikçinin suçsuzluğunu kabul etmez.
Gerek ABD’deki mahalli temyiz mahkemesi ve gerekse Fransız Anayasa Mahkemesi kararları mesnetsiz iftiralara karşı önemli içtihatlar olarak tarihe geçmişlerdir. Bu kararlarda soykırım iftiraları reddedilmemektedir. Ancak böyle bir iddia durumunda araştırmanın usulüne göre yapılmasına işaret vardır ki başından beri Türkiye’nin istediği budur. Ermeni ismi ile başlayan, devlet, kuruluş, vakıf ve ajanslar dünya çapında Türk milletinin atalarına iftira kampanyası başlatmıştır. Belirtelim ki bu iftira kampanyasında bütün Ermeniler yoktur, ancak katılanlar Ermeni ismini kullanmaktadır. Buna karşı kendi savunmamızın temeli, tarihi belgeler, arşivlerdir. Dededen kalan arsamda hak iddia ediyorsunuz. Binlerce yalancı şahit getirmişsiniz. Buyurun tapuya gidelim diyoruz, kabul edilmiyor. Eskisiyle yenisiyle tapu kayıtları yanlış, arsamızın nerede olduğunu dahi bilmeyen yalancı şahitler doğru, öyle mi? Yaşananlar aynen böyle.
Fransa’nın menfur yasa sürecinde Azerbaycanlılar Türkiye’ye büyük destek vermişlerdir. Hocalı katliamları ile ilgili Türkiye’de birçok aydınlatıcı toplantılar ve protestolar düzenlenmiştir. Kafa derisi yüzen doktorun yaptıklarını göğsünü gererek anlatıp serbestçe dolaşması, insanları diri diri yakanların devlet yöneticisi olması ve dünyanın buna seyirci kalması nefreti ve kızgınlığı artıran gerçeklerdir. Taksim gösterisinde bir millete küfreden pankartı taşıyan kişi, ya hırsı kızgınlığını aşmış birisi veya büyük bir ihtimalle emperyalist bir gücün provokatördür. Her halükarda suçludur. Ancak asıl suçlu, bu canileri, soykırımcıları cezalandırmayan Ermenistan ve Uluslararası sistemdir.
Tetikçi veya akıl problemli kişinin taşıdığı iğrenç pankartı boy boy manşetlere, sayfalara ve sütunlara taşıyanlar bence Ermeni milletine aynı derecede hakaret etmişlerdir. Çünkü burada hakaretin şüyû bulması sözkonusudur ki bu da suçtur. Halbuki onlarca toplantı veya gösterilerde lanetlenen bir millet değil, caniler, suçlular, kâtillerdir. Birçok yazar, gazeteci sütunlarını bu pankarta ayırdığı halde halen yaşayan soykırım suçlularının niçin cezalandırılmadığı, bunun için neler yapılabileceği konusunda en ufak bir işarette bulunmamışladır. Ben bu durumu, ne idüğü belirsiz pankart ile büyük bir katliamı örtbas etmek olarak yorumluyorum ki bu mümkün olmayacaktır.
Öncevatan, 06.03.2012
[email protected]

Okumaya devam et  26 Şubat 1992 tarihinde 613 Türk katledilmişti

Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir