SOL/SOSYAL DEMOKRASİ/SOSYALİZM (10)

          ‘Sosyalizm’ kavramının ‘sosyal bilimler’in ortaya çıkışıyla birlikte ortaya çıktığını söylemiştik.

          ‘Bilimsel sosyalizm’ ise, bir başına ele alınabilecek bir konu olup, ayrı bir yazı dizisinde değerlendirilebilir.

          Bununla birlikte Jean Jaurès’in ‘Cumhuriyet olmaksızın sosyalizm güçsüz ve sosyalizm olmaksızın Cumhuriyet bir hiç (vide) olacaktır” sözü de unutulmamalıdır.

          Türkiye Cumhuriyeti’nin ise; 2 Mart 1919’da Moskova’da toplanan IIIncü Enternasyonal (Komintern)’de ‘ulusal hareketler’in emperyalizmi yenme konusunda gösterecekleri ‘devrimci dinamik’ olarak değerlendirmesinin ‘en somut’ örneği olduğu söylenebilecektir.

          Gerçekten 1905’ten itibaren dünya genelinde ‘Ulusal Kurtuluş Mücadeleleri’nin kimi ülkelerde başarıldığı ve çağın adının ‘Ulusal Devrimler Çağı’ olduğu ileri sürülmüştü.

          Ancak, özellikle yine Kautsky’nin sözleriyle “sadece açıkça ırkçı olmayan (anti-rasist) bir platform olarak örgütlenen hareketler devrimi başarabileceklerdir” denilmişti.

          Ve Lenin’in “Halkların yaşamındaki büyük sorunlar sadece ve ancak ‘zor’la çözülebilirler” sözü de anımsanmalıdır.       

          Deyim yerinde ise, ‘zamanın ruhu’nu en iyi kavrayanlardan biri olarak Mustafa Kemalin, arkadaşları ile birlikte, kurduğu Türkiye Cumhuriyeti, çağdaşları olan Hô Chi Minh, Sun Yat-Sen ve benzerlerinin başarılarının çok ötesinde bir yer edinmiştir.

          Mustafa Kemal’in, kimilerince Türkçü ve hatta ırkçı olarak değerlendirilmesini sıradan suçlamalar olarak dikkate alacak değiliz.

          Kuşkusuz Türklük, Mustafa Kemal ile birlikte bir ‘anlam’ kazanmıştır ama hiçbir zaman Türkçülük biçimini almamıştır.

          Öte yandan, çoğu yerde belirtildiği üzere ‘Bolşevizm’e de doğrudan karşıdır (1).

          Ancak, ‘Bilim’den yana olmak anlamında sarsılmaz bir bilimcilik özelliği vardır.

          Mustafa Kemal’in üç temel özelliği olarak ‘ulusalcılık’, ‘cumhuriyetçilik’ ve ‘laiklik’ sayılsa da (2), ‘Cumhuriyet’in yanısıra ‘Halkçılık’ın ‘ikinci büyük eseri’ olduğu kendisi tarafından dillendirilmiştir.

          ‘Devrimcilik’ ve ‘Devletçilik’ ise, ‘sürekli devrim’ bağlamında ancak on yılı bulan bir zaman dilimi içinde gerçekleştirilecektir.

          Eğer ömrü yetseydi, Mustafa Kemal’in ‘Devrimler’ini çok daha ilerilere taşıyacağından kuşku duyulmamalıdır.

          Ya da yeni ‘devrimler’ yaratacağı diyelim.

          Çünkü, her ne kadar O’nun ‘Sosyal Darwinci’ (3) olduğu ileri sürülse de, kendisinin belirlediği altı temel ilkeden birinin ‘Devletçilik’ olduğu ortada iken, her türlü devlet müdahalesine karşı olan ‘sosyal darwincilik’le suçlanmasını anlamak zordur.

          Kuşkusuz bu suçlamanın, Türkiye’deki ‘mübadele’ uygulamalarının, Amerika’da o yıllarda görülen Immigration Act uygulamalarına (eugénisme -genlere dayalı ırkçılık) benzetme çabasından başka bir şey olmadığı söylenebilir.

          Bununla birlikte Mustafa Kemal ve ya da kısaca Cumhuriyet’in ‘sosyal’liğini tartışmanın gereği yoktur.

          Her şeyden önce, hiç kimse Mustafa Kemal’in ‘modern’liğinden kuşku duymamaktadır.

          Neresinden bakılırsa bakılsın, modern, sosyal, halkçı, ulusçu, laik, devletçi ve devrimci bir Kemalist Cumhuriyet, solcudur, ilerlemecidir, gelişmecidir; ama hiçbir zaman ırkçı, dinci, gerici, tutucu ve sömürücü olmamıştır.

          Ve Cumhuriyet’i geldiği günümüzdeki konumundan, yine Mustafa Kemal’in beklentisine uygun olarak, çağının çağdaşı bir düzeye çıkarmak olası ve olanaklıdır.

          Yeter ki, sıkça yinelenen ‘fabrika ayarları’ denilerek, kurulduğu dönem içinde ‘kalıplaştırma’ çabaları yerine, ‘sürekli devrim’ anlayışıyla ileriye yönelik atılımlar yapılabilsin.

          (Bu yazı dizisinin sonu)

(1) Nitekim Karl Radek, Sakarya Savaşı’ndan sonra, sıra Türkiye’de burjuvaziyle savaşa gelecek diye beklerken, Mustafa Kemal’in Sovyetler Birliğiyle ancak ‘dostluk’ yapacağı daha o günlerde belirginleşmeye başlamıştı. Paul Dumont, “L’axe Moscou-Ankara – Les relations turco-soviètique de 1919à 1922”, Cahires du monde russe et soviètique, vol. 18, n°3, Juillet/Septembre 1977 https://www.persee.fr

(2) Alexandre Jevakoff, “Le kémalisme, cinquant ans après”, in CEMOTI, n° 8, 1989 https://www.persee.fr/doc/cemot

(3) Lukas Tsiptsios, “Kemal et le communisme”Les clés du Moyen-Orient, 27/10/2017 • modifié le 06/05/2020


Yazıları posta kutunda oku


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir