İSLAM DÜNYASINA HÜKÜMDAR YAPMAK İSTİYORLARDI

ARKADAŞLAR ,ATATÜRK'ÜN, NUTUK'TA , HİLÂFETÇİLERİN TÜRKLER'E NASIL TUZAKLAR KURDUĞUNU TEK TEK, İNANILMAZ BİR AÇIKLIK, ANLAŞILIRLIKLA  ANLATTTIĞI BÖLÜMÜNÜ AŞAĞIYA ALDIM. - ataturk nutuk

ARKADAŞLAR ,
ATATÜRK’ÜN, NUTUK’TA , HİLÂFETÇİLERİN TÜRKLER’E NASIL TUZAKLAR KURDUĞUNU TEK TEK, İNANILMAZ BİR AÇIKLIK, ANLAŞILIRLIKLA  ANLATTTIĞI BÖLÜMÜNÜ AŞAĞIYA ALDIM.

LÜTFEN TEKRAR TEKRAR OKUYUN ., OKUTUN !

T.C. BURHAN SAVAŞ

ARKADAŞLAR ,ATATÜRK'ÜN, NUTUK'TA , HİLÂFETÇİLERİN TÜRKLER'E NASIL TUZAKLAR KURDUĞUNU TEK TEK, İNANILMAZ BİR AÇIKLIK, ANLAŞILIRLIKLA  ANLATTTIĞI BÖLÜMÜNÜ AŞAĞIYA ALDIM. - ataturk nutuk
DİN OYUNU AKTÖRLERİ HALİFE’Yİ BÜTÜN İSLAM DÜNYASINA HÜKÜMDAR YAPMAK İSTİYORLARDI (Nutuk)

”Şunu arz etmeliyim ki. Şükrü Efendi Hoca ile, onu ve imzasını ileri süren politikacılar, sultan veya padişah ünvanını taşıyan bir hükümdar yerine, ünvanı halife olan bir hükümdar koyarak konuşmuşlar ve iddialarda bulunmuşlardı.

Yalnız şu farkla ki, herhangi bir memleket ve milletin hükümdarı yerine, dünyanın dört bucağında kitleler halinde yaşayan, türlü türlü ırktan üç yüz milyonluk bir topluluğa hüküm yürüten bir hükümdardan, onun görev ve yetkilerinden söz etmişlerdi.

Bu, bütün İslâm dünyasına hâkim olacak büyük hükümdarın eline, kuvvet olarak, üç yüz milyon Muhammet ümmetinden yalnız on on beş milyon Türk halkını lûtfetmişlerdi.

 Halife adındaki hükümdar, «yeryüzündeki bütün Müslümanların işlerini yönetecek, dünya işleriyle ilgili hükümlerden, onların çıkarlarına en uygun olanları hakkında karar» verecekti. 

Bütün Müslümanların «haklarını savunacak, onların işlerine ve problemlerine etkili bir azim ve irade ile» sahip çıkacaktı.

Halife adındaki hükümdar, yeryüzündeki üç yüz milyon Müslüman arasında, adaleti sürekli olarak ayakta tutacak vatandaş haklarını gözetecek, güvenlik ve huzur bozucu olaylara engel olacak, Müslümanlara, başka dinlere bağlı olanlardan gelmesi muhtemel saldırıları önleyecekti. 

İslâm topluluğunun güven içinde yaşamasını, gelişip kalkınmasını sağlayıcı çareleri hazırlamakla yükümlü bulunacaktı.

Saygıdeğer Efendiler, bu kadar kara cahil, dünya şartlarından ve gerçeklerden bu denli habersiz Şükrü Hoca ve benzerlerinin milletimizi kandırmak için, İslâmî hükümler diye yayınladıkları safsataların, gerçekte tekrarlanacak bir değeri yoktur.

Ancak, bunca yüzyıllar boyunca olduğu gibi, bugün de, milletlerin cahilliğinden ve bağnazlığından yararlanarak binbir türlü siyasi ve şahsi maksatla çıkar sağlamak için, din âlet ve vasıta olarak kullanmak teşebbüsünde bulunanların memleket içinde de dışında da var oluşu, ne yazık ki, daha bizi bu konuda söz söylemekten alıkoyamıyor. İnsanlık dünyasında, din konusundaki uzmanlık ve derin bilgi, her türlü hurafelerden arınarak gerçek bilim ve tekniğin ışıklarıyla tertemiz ve mükemmel oluncaya kadar, din oyunu aktörlerine, her yerde rastlanacaktır.

Okumaya devam et  HİLAFET VE HALİFE OLABİLMENİN KOŞULLARI

Şükrü Hocaların ne kadar anlamsız, mantıksız ve uygulama kabiliyetinden yoksun düşünce ve hükümler savurduklarını anlamamak için cidden Hoca Efendi gibi allahlık denilen yaratıklardan olmak lâzımdır.

Onların dediği gibi, halifenin ve hilâfetin otoritesi, bütün dünya Müslümanları üzerinde geçerli olmak gerekince, bütün varlığını ve kuvvet kaynaklarını yalnız halifenin emir ve yasaklarına bırakmakla, Türk halkının omuzlarına bindirilecek yükün ne kadar ağır olacağını insaf edip düşünmek lâzım gelmez miydi ?

Onların ileri sürdükleri gerekçe ve hükümlere göre, halife adını taşıyan hükümdar; 
Çin, Hint, Afgan, İran, Irak, Suriye, Filistin, Hicaz, Yemen, Asir, Mısır, Trablus, Tunus, Cezayir, Fas, Sudan, kısacası dünyanın dört köşesindeki İslâmların ve İslâm memleketlerinin işlerinde yetki sahibi olacaktı.

Bu hayalin hiçbir zaman gerçekleşmemiş olduğu bilinmektedir.

İslâm topluluklarının başka başka maksatlarla biribirinden ayrıldıktan; 
Emevîlerin Endülüs’te, Alevîlerin Kuzey Afrika’da, Fatımîlerin Mısır’da, Abbasî’lerin Bağdat’ta birer hilâfet yani saltanat kurdukları; 

hattâ Endülüs’te her bin kişilik bir topluluğun «bir halifesi ile bir minberi» olduğu, Hoca Şükrü imzalı broşürde de yer almıştır.

Bu tarihî gerçeği bilmezlikten gelerek, hemen hepsi yabancı devletlerin idaresi altında bulunan veya bağımsız olan Müslüman milletlere ve devletlere Halife adı altında bir hükümdar tayin etmek akıl ve gerçek ile bağdaştırılabilir miydi ? 

Hele, böyle bir hükümdarın mevkiini korumak için, bir avuç Türkiye halkını o hükümdarın emrine vermek, onu yok etmek için uygulanagelen tedbirlerin en etkilisi olmaz mıydı ?

 «Halifenin görevi ruhanî değildir», «hilâfetin temeli maddî iktidar ve hükûmet kuvvetidir» diyenlerin, hilâfetin devlet, halifenin devlet başkanı olduğunu ifade ve ispat ettikleri ve maksatlarının halife ünvanını taşıyan bir zatı Türkiye Devleti’nin başkanlığına geçirmek olduğu kolaylıkla anlaşılabiliyordu.

Saygıdeğer Efendiler, 

Şükrü Hoca Efendi’nin ve politikacı arkadaşlarının, siyasî maksatlarını açıktan açığa ortaya koymayıp, bunu bütün İslâm dünyasına maletmek istedikleri dinî bir konu olarak ele almaları, hilâfet oyuncağının ortadan kaldırılmasını çabuklaştırmaktan başka bir sonuç vermemiştir. ” 

Okumaya devam et  HİLAFET AKLIYLA NEREYE

NUTUK .


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir