KÖPRÜDEN ÖNCESİ ve SONRASI

            Çok önemli ‘siyasal değişim’ler öncesinde yinelenen ve bu kez ‘köprüden önceki son çıkıştayız’ türü ünlü bir benzetmemiz var. - Habip Hamza ERDEM

            Çok önemli ‘siyasal değişim’ler öncesinde yinelenen ve bu kez ‘köprüden önceki son çıkıştayız’ türü ünlü bir benzetmemiz var.

            Dönüp son on-onbeş yıla bakıldığında, meğer köprüden önce bayağı çok ‘çıkış’ olduğu izlenimine kapıldığımı söylemeliyim.

            İkinci 12 Eylül Halkoylamasına köprüden önceki ilk ‘son çıkış’ denilecek olursa, ‘Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi’ne geçiş yine bir ‘son çıkış’ olarak adlandırılıyordu.

            Adam milyonlarca ‘mühürsüz oy’la köprüyü geçerken, ileride bir başka ‘çıkış’ olduğunu söyleyerek muhalefeti peşine takmayı becermişti.

            Köprüye yaklaşırken, bu kez seçim siteminde oynamalar yapıp, seçim kurullarını değiştirdi ama yine bir ‘çıkış’ var demeyi sürdürdü.

            Ardından, anayasa ve yasalara aykırı da olsa, gerek kendisinin aday olması ve gerekse bütün bakanlarının görevden ayrılmadan seçime katılmalarını, bir anlamda kabul ettirerek, sizin için de bir ‘çıkış’ var umudunu pompaladı.

            Muhalefet ise hem inandı ve hem de kendisine güvendi.

            Şimdi, bu sandık sistemi külfetli, dijital sisteme geçelim, göreceksiniz sizin için yine bir ‘çıkış’ olasılığı var deniyor.

            Yani, her ne kadar muhalefet ‘köprüden önceki son çıkış’ diye kendi kendisini aldatmayı sürdürüyorsa da, iktidar bloku köprüyü kendisinin geçmesini sağlayacak ‘düzenleme’leri yaparak adım adım köprüye gelindi ve artık köprü geçilmiş oldu.

Yani artık köprüye girmeden son çıkışta çıkmak ve karşı kıtaya geçmemek için heyecan yapmak yerine, ister istemez yeni kıtada yaşamanın olanaklarını araştırmak gerekmektedir.

İşte son günlerde ne olduğunu kimsenin bilmediği şu ‘değişim’ sözcüğü var ya, onu öyle sağa sola çekmek ya da her ne niyete yenirse yensin yarayacağı sanılan bir ‘nimet’ olarak görmek yerine; geçilmiş olan köprüden sonraki ‘yeni dünya’ya gelindiğinin ayırdında olmak gerekmektedir.

Demokratik mücadele’nin hakkıyla verilecek olduğu demokratik alan da denilebilir.

Bunun için de, iktidarın köprüyü geçmek için başvurduğu tüm ‘anti-demokratik’ uygulamaların hesabının sorulacağı bir alan olarak görmek gerekmektedir.

Değişim’ ise işte ‘değişimin feriştahı’ tam da burada olabilecektir.

Yani, artık ne denilecekse öyle, ama örneğin bak arkadaş sen yalan, iftira ve zorbalıkla bizi köprüden geçirdin ve senin ‘gayri ahlâkî’, ‘gayri hukukî’ ve dolayısıyla ‘gayri meşru’ olan alanına ulaştırdın.

Öyleyse, biz de yöntemimizi ‘değiştirdik’ ve artık seni senin alanında ‘ahlâk’a, ‘hukuk’a ve ‘meşruiyet’e zorlayacağız.

Nitekim ana muhalefet lideri, seçimden sonraki daha ilk günden itibaren bu iktidar ‘gayri ahlakî’, ‘gayri hukukî’ ve ‘gayri meşru’dur demeye başladı.

Ve bu ‘gayri meşru’ hükûmet, seçilen bir milletvekilini, yasaya, anayasaya ve Avrupa insan hakları mahkemesi kararlarına karşın hâlâ tututlu tutmakta değil midir?

İstanbul Büyük Şehir Başkanı’nı ‘gayri hukukî’ bir biçimde siyaset dışına itmeye çalışmakta değil midir?

Ana muhalefet liderini mahkeme mahkeme süründürüp belki de tutuklatmak niyetinde değil midir?

Kurduğu ‘Düyun-u umumiye kabinesi’ne uluslararası sermayenin adamlarını almış değil midir?

Maliye ve Hazine Bakanı ile MB Başkanı’nın her ikisinin de, aynı zamanda  ‘Arap Şeyh’lerinin paralarını yönetme ve onların ‘kâr’ etmelerini sağlamak için çalıştıkları artık ortaya çıkmış değil midir?

Bir Devlet’in hazinesi ve parası nasıl olur da ‘emperyalizmin ajanı’ olan kişilere teslim edilebilir?

Eğer bu ‘alçaklık ve namussuzluk’ değilse, başka nasıl olabilecektir?

Bu iktidara destek veren ‘milliyetçi’lerin ise gerçekte Milliyetçi oldukları ileri sürülebilecek midir?

Ve bu iktidarın başı muhalefetin ‘uçkur’una değin dil uzatma cesareti göstermiş midir göstermemiş midir?

Hal böyleyken, muhalefetin gerek kendi içinde ve gerekse ana muhalefet içinde sanki bir ‘’miş gibi ‘değişim de değişim’ diye diretmesi bütün bu olumsuzlukları görmezden gelmek için bir ‘bahane’ olmayacak mıdır?

Sözde muhalif yarı-gazeteci, yarı-aydın ve yarı-akademisyenlerin bu ‘değişim koro’su gerçekte iktidarın borusunu öttürmesine yaramakta mıdır değil midir?

Bu ‘soysuz siyasî’ konulara girmeyeyim diyordum, ama adamı cici gibi çatlamatmanın da gereği yok.

Bence en acil ‘değişim’, bu ‘gayri ahlakî’, ‘gayri hukukî’ ve ‘anti-demokrtatik’ rejim ve hükûmeti, yerel seçimlere kalmadan ‘değiştirme’ yol ve yöntemlerini bulmak ve uygulamakta olmalıdır.

Gerisi, muhalefetin kendi içini karıştırmaya ve iktidarın iktidarını sürdürmesine yarayan ayak oyunları olarak görülebilecektir.


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir