SİYASET ve POLİTİKA (2)

            ‘Politik’ kavramının belli ‘olgu’ları (faits) dillendirmek için kullanılacağı açıktır. - Habip Hamza ERDEM

            ‘Politik’ kavramının belli ‘olgu’ları (faits) dillendirmek için kullanılacağı açıktır.

            Ancak ‘doğa’ları gereği ‘politik olgu’lardan sözedilemeyeceği de açıktır.

            Çünkü ‘yaşam’a ilişkin ‘olgu’lar, ‘politik’ olmaktan önce ‘sosyal’ olgular olup, ancak ‘politize’ edilebilirler.

            Burada, tüm sosyal olguların ‘dejenere’ edildiği, örneğin Türkiye gibi ülkelerde, insani hayallerin bile ‘politize’ edilişinden değil ama yerinde bir tanımlamayla ‘siyasallaştırılması’ndan sözedilebilecektir.

            Örneğin ‘aya dört şeritli yol yapmak’ veya siyasal rakiplerini hukuka aykırı biçimde ‘tutuklatmak’, özünde ‘politika’nın yozlaştırılması ve dolayısıyla ‘siyasî’ diye nitelendirilmesine neden olmaktadır.

            Bu da, özünde toplumsal yaşamın çoklu aktörleri arasındaki ‘güç ilişkilerinin’ yozlaştırılmasından başka bir şey olmamaktadır.

            Son tümceden kalkarak, ‘politika’yı, yer ve zamana göre değişen ‘toplumsal güç ilişkileri’nin  (rapports de force) biçimlenişi olarak tanımlayabiliriz.

            Öyle ki, bu ‘güç ilişkileri’ Weberci anlamda ‘toplumsal uyum’ veya ‘düzeni’ sağlamaya yönelik mi olacaktır yoksa kimi çıkar ve beklentilerin ‘aparat’ı mı olacaktır?

            İşte burada, politika kavramının içeriğinin eğreltilme (métonymique) yoluyla, örneğin proletarya, halk, ulus, adalet, gönenç, huzur, güvenlik gibi terimlerle tanımlanması ile kirletilme (catachrétique) yoluyla değersizleştirilmesi arasındaki farka gelmiş olacağız.

            Tam da bu nedenle, birinciyi ‘politika’ (le politique) ikinciyi de ‘siyaset’ (la politique) olarak adlandırıyoruz.

            O arada, ‘temiz siyaset’ yapmak ya da örneğin ‘gençlerin hayalerini varılacak hedef olarak koymak’la ‘politika’ arasında bir ilişki kurulabilir mi diye sorulabilir.

            Her ne kadar, geçen yazımızda ‘politika’nın soyut, ‘siyaset’in ise somut olgular gibi göründüğünü söylemiş isek de; her ikisinin de varlığını ortaya koyma (substatialiser)  çabası içinde olacağını da eklemeiz gerekebilir.

            Ancak ‘siyaset’ hep gözönünde olmasına karşın ‘politika’yı ontolojik olarak tanımlamak mümkün değildir.

            Örneğin ‘Ulusal espri’ ya da gelişigüzel yerlerde kullanılan ‘hegemnoya’yı ancak ve sadece ‘somut sonuçları’ üzerinden tanımlayabiliriz.

            Çünkü ‘politika’ yer ve zamana göre biçimlenmekte ve herhangi bir ‘felsefî ilke’ye gönderme yapmamaktadır.

            Bu konuda, çokça başvurulan Sièyes’in şu tanımlaması oldukça öğreticidir.

            Fransız Devrimi sırasında ‘donsuzlar’ da denilen Tiers-Etat için Sièyes,

            –Tiers-Etat nedir?

            -Herşey

            -Politik düzende bugüne değin ne idi?

            -Hiçbir şey

            -Ne istemektedir?

            -Birşeyler olmak

            Ve işte, o güne değin ‘hiçbir şey’ olan Tiers-Etat ya da halk diliyle ‘donsuzlar’, birşeyler olmak istemiş ve Devrim’le birlikte ‘Ulus’u oluşturmuşlardır.

            Tarihsel olarak, hiçbirşey olmaktan çıkarak apansız birşey ve hatta ‘herşey’ olmuştur.

            Paki ama, bu ‘oluşum’da herhangi bir ‘siyaset’in katkısı sözkonusu olmuş mudur?

            Hayır.

            Ne ki, bir ‘politik olgu’ günyüzüne çıkmıştır.

            Bir başka deyişle, önce Fransa ve daha sonra dünyanın geri kalanına yeni bir ‘politik kavram’ doğmuş bulunmaktadır.

            ‘Ulus kavramı’ndan ‘ulusal irade’ye, ‘egemenlik kavramı’ndan ‘hegemonya’ya değin bir dizi ‘politik kavram’ın böylece birer ‘toplumsal tasarım’ (imaginaire sociaux) ürünü olduğunu ama aynı zamanda nerede ise neyimiz varsa o olduklarını ve yer ve zamana göre de ‘yeniden-kavramsallaştırma’ (re-conceptialisation) çabalarının konusunu oluşturduklarını söyleyebiliriz.

            Böylece, bu çabaların ‘siyasî’ değil ama ‘politik’ olduğunu ve ‘siyaset’ ile ‘politika’nın nasıl biribirlerinden ayrı alanları kapsadığını görmüş bulunuyoruz.

            Bu yazıyı sonlandırırken, ‘siyaset’in sıradan, maddi ve çıkarcı, ‘politika’nın ise felsefî ve dolayısıyla ‘insanî’ bir çaba olduğunun altını çizelim.

            (Sürecek)


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir