LAİKLİK KESİNLİKLE UYGULANMALI ..

Ülkemizin gruplara ayrılması, tahammülsüzlük, ayrımcılık ve ötekileştirmenin nedenleri Laikliği benimsemeyişimizdir!Anayasanın 2.maddesi : ‘’ Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, LAİK ve sosyal bir hukuk Devletidir.’’ demektedir.‘’LAİKLİK’’ den ne anlıyoruz?Din satan ve pazarlayanlar laikliği anlamazdan gelerek, ‘Doğru bir şekilde yorumlanmalı’’ diye ayak sürürler. Aslında yoruma gerek olmadığı, herkesin gayet doğru anladığı bilinmektedir.Laikliği evrensel şekilde ve basit açıklaması ile herkes anlıyor, işine gelmeyen anlamıyor. Çünkü din simsarlığı, din pazarlayıcısı ve din üzerinden siyasal ve ekonomik kazançlarının kesilmemesi için anlamazlıktan gelirler.Laiklik devlet yönetiminde herhangi bir dinin referans alınmamasını ve devletin dinler karşısında tarafsız olmasını savunan bir prensiptir.Hukuki tanımlara göre ise; laikliğin en yaygın tanımı basitçe devlet ile din işlerinin ayrılmasıdır. Devlet nezdinde bir dine inanıp inanmama meselesi kişiyi ilgilendirir ve kendisi devlet olarak hiçbir dini taşımaz, hiçbir dini ayine iştirak etmez, fakat fertlerin her türlü dini serbestliklerini kabul eder.Türkiye Cumhuriyeti’nde ulus ne bir ırk, ne de bir ümmettir. Ulus, haklarını akla göre düzenleyen toplumdur. Bu bakımdan egemenliğin kayıtsız şartsız ulusun olması demek, devletin “lâik” olması demektir. Anayasanın 24. maddesi, lâikliği, rasyonalist felsefenin çözümlemesine göre bu şekilde tanımlamıştır.Tüm bunlara rağmen, siyasiler laik ülkenin canına ot tıkamaktadır. Sünni mezhebe dayanan Diyanet İşleri Başkanlığı başta olmak üzere, ayrımcılık ve her alanda din referansını öne çıkararak memleket yönetmektedirler!Bu ülkede her inanışa sahip insanların varlığı devlet güvencesi altında iken, ne yazık ki devleti yönetenler buna karşı aksi yönde hareket etmektedir.Avrupa 300 yıllık mücadelenin sonunda din ve devlet işlerini ayırarak, kişilerin birbirine saygısını, günlük yaşamda inançlarını özgürce kullanmalarını, kimsenin bu konuda başkasının inancına müdahale etmeme anlayışını sağlayabilmişlerdir!Türkiye’ye baktığımızda, cami çıkışları canlı yayınlar, konuşmalarda ‘’İnşallah’’, ‘’Maşallah’’, ‘’Nasip Kısmet’’. ‘’Allaha emanet olun’’, ’’Hayırlı cumalar’’ gibi daha bir çok dinsel temenniler günlük hayatımızın bir parçası olmuştur. Israrla da daha yaygın olması gayretindedir devleti yönetenler!Kim ne derse desin, görünmeyen din baskısı her alanı kapsamış, dolaylı olarak herkesin yaşamını etkilemiştir, etkilemektedir.Ne zaman ‘LAİKLİĞİ’ tam manası ile hazmedersek, o zaman toplumsal huzur gelebilir! Aksi halde daha çok uzun yıllar birbirimizi anlamakta zorlanırız!Kişi LAİK olmaz, devlet LAİK olur.Emin EĞRİ - laiklik

Ülkemizin gruplara ayrılması, tahammülsüzlük, ayrımcılık ve ötekileştirmenin nedenleri Laikliği benimsemeyişimizdir!
Anayasanın 2.maddesi : ‘’ Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, LAİK ve sosyal bir hukuk Devletidir.’’ demektedir.
‘’LAİKLİK’’ den ne anlıyoruz?
Din satan ve pazarlayanlar laikliği anlamazdan gelerek, ‘Doğru bir şekilde yorumlanmalı’’ diye ayak sürürler. Aslında yoruma gerek olmadığı, herkesin gayet doğru anladığı bilinmektedir.
Laikliği evrensel şekilde ve basit açıklaması ile herkes anlıyor, işine gelmeyen anlamıyor. Çünkü din simsarlığı, din pazarlayıcısı ve din üzerinden siyasal ve ekonomik kazançlarının kesilmemesi için anlamazlıktan gelirler.
Laiklik devlet yönetiminde herhangi bir dinin referans alınmamasını ve devletin dinler karşısında tarafsız olmasını savunan bir prensiptir.
Hukuki tanımlara göre ise; laikliğin en yaygın tanımı basitçe devlet ile din işlerinin ayrılmasıdır. Devlet nezdinde bir dine inanıp inanmama meselesi kişiyi ilgilendirir ve kendisi devlet olarak hiçbir dini taşımaz, hiçbir dini ayine iştirak etmez, fakat fertlerin her türlü dini serbestliklerini kabul eder.
Türkiye Cumhuriyeti’nde ulus ne bir ırk, ne de bir ümmettir. Ulus, haklarını akla göre düzenleyen toplumdur. Bu bakımdan egemenliğin kayıtsız şartsız ulusun olması demek, devletin “lâik” olması demektir. Anayasanın 24. maddesi, lâikliği, rasyonalist felsefenin çözümlemesine göre bu şekilde tanımlamıştır.
Tüm bunlara rağmen, siyasiler laik ülkenin canına ot tıkamaktadır. Sünni mezhebe dayanan Diyanet İşleri Başkanlığı başta olmak üzere, ayrımcılık ve her alanda din referansını öne çıkararak memleket yönetmektedirler!
Bu ülkede her inanışa sahip insanların varlığı devlet güvencesi altında iken, ne yazık ki devleti yönetenler buna karşı aksi yönde hareket etmektedir.
Avrupa 300 yıllık mücadelenin sonunda din ve devlet işlerini ayırarak, kişilerin birbirine saygısını, günlük yaşamda inançlarını özgürce kullanmalarını, kimsenin bu konuda başkasının inancına müdahale etmeme anlayışını sağlayabilmişlerdir!
Türkiye’ye baktığımızda, cami çıkışları canlı yayınlar, konuşmalarda ‘’İnşallah’’, ‘’Maşallah’’, ‘’Nasip Kısmet’’. ‘’Allaha emanet olun’’, ’’Hayırlı cumalar’’ gibi daha bir çok dinsel temenniler günlük hayatımızın bir parçası olmuştur. Israrla da daha yaygın olması gayretindedir devleti yönetenler!
Kim ne derse desin, görünmeyen din baskısı her alanı kapsamış, dolaylı olarak herkesin yaşamını etkilemiştir, etkilemektedir.
Ne zaman ‘LAİKLİĞİ’ tam manası ile hazmedersek, o zaman toplumsal huzur gelebilir! Aksi halde daha çok uzun yıllar birbirimizi anlamakta zorlanırız!
Kişi LAİK olmaz, devlet LAİK olur.
Emin EĞRİ

Okumaya devam et  ‘İnanca’ göre ‘oy verme’nin sorumluluğu ve acı sonuçları?

Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir