Millet-i Sadıka… Ermenistan Nasıl Bir Ülkedir?
Bakalım kimmiş bu Millet-i Sadıka…
ERMENİ DOSYASI
Ermenistan; denizlere çıkışı olmayan, Alp-Himalaya dağ sisteminde yer alan ve Ermeni Platosu adını taşıyan sıradağlarının bir kısmında yerleşen bir dağ ülkesidir.
Yüzölçümü 29.800 km2 olmakla birlikte, Kuzeyde Gürcistan’la (164 km), doğuda Azerbaycan’la (566 km), batıda Türkiye ile (268 km) ve güneyde de İran’la (35 km) sınır komşusudur.
Başkenti Erivan’dır. Ermenistan’ın nüfusu 2015 yılı verilerine göre 3.056.382’dir.
Nüfusun %98’i Ermeni, %1,1’i Kürt’tür. Resmi ve en yaygın dil Ermenicedir. Rusça da yaygın diller arasındadır, %1 oranında da Kürtçe konuşulmaktadır. En yaygın din olarak Ortodoks Hıristiyanları görülmektedir.[1]
Ülkenin iklimi karasaldır. Yazlar kurak ve sıcak (başkent Erivan’da hava sıcaklığı 40 dereceyi bulabiliyor), kışlar soğuk ve kar yağışlı geçmektedir. Su kaynakları açısından zengin bir ülke olan Ermenistan’da, zengin bakır, molibden yatakları var. Demir, boksit, altın, kurşun ve çinko yatakları da bulunmaktadır.
Ülkenin en önemli ihraç sektörü de madenciliktir. Ülkede çok sayıda taş ocağı da mevcuttur. Taş bakımından o kadar zengindir ki, bütün yapılar neredeyse taştan yapılmıştır.
Ermenistan’ın tarıma uygun yeterince alanı bulunmamaktadır. Süt ve süt ürünleri ihtiyaçlarının ise sadece üçte birini üretebilmektedir. Bu nedenle ekonomisi en kötü olan ülkeler arasındadır. Dış dünyaya bağlantısı Gürcistan üzerindendir. Açık olan İran sınırı ekonomik faaliyetlerde yeterince kullanılamamaktadır. Eski Sovyet döneminden kalan üretim yapısı da dünyaya ihracat için gerekli kaliteyi sağlayamamaktadır.
Karabağ Savaşı ve yaşadıkları ambargolar da ekonominin geri kalmasında önemli bir etkendir.
Ermenistan ekonomisi halen Rusya Federasyonu’nun ticari ve hükümet yardımlarına büyük ölçüde bağımlıdır. Ülkenin ekonomik altyapısı, özellikle enerji sektörü ya Rusya’nın kontrolünde ya da bu ülke tarafından işletilmektedir. Sınırlı ekonomi koşulları nedeniyle işsizlik ve ekonomik sıkıntılar çeken Ermeni vatandaşlarının Türkiye ile ilişkilerin gelişmesini temenni ettikleri bilinmektedir, bu nedenle ekonomik yönden Türkiye’nin desteğine ihtiyaç duyan bir ülkedir.
Ermeni adına ilk defa M.Ö. 6. yüzyıla tarihlenen Pers Kralı Darius’un kitabelerinde rastlanır. Ermeniler kendilerine hiçbir zaman “Ermeni” dememişler, bilâkis kendilerini “Haiklar” olarak adlandırmışlardır.[2]
Ermenilerin Anadolu’daki tarihleri M.Ö. 6. yüzyıldan daha geriye gitmemektedir. Halbuki, çivi yazılı metinlerden öğrenildiğine göre Türkler, M.Ö. 3. Binyılın sonlarından itibaren Anadolu’da mevcutturlar ve Anadolu’nun kaderinde önemli roller oynamışlardır.
Ermeniler, Pers İmparatorluğu’nun yıkılmasından sonra Büyük İskender’in daha sonra sırasıyla Selevkosların, Romalıların, Bizanslıların, Selçuklu Türklerinin ve nihayet Osmanlı Türklerinin egemenliğinde yaşamışlardır.
Ermeniler, Anadolu’da yaşadıkları uzun zaman içerisinde hiçbir zaman bağımsız olamamışlar, mütemadiyen himaye altında yaşamışlar ve karşılığında da vergi ödemişlerdir. Osmanlı döneminde çok iyi muamele gördükleri ve devletin üst kademelerinde yer aldıkları bilinmektedir. Osmanlılar tarafından Ermenilere uzun yıllar sadık millet (millet-i sadıka) denmiştir.
Ancak, özellikle 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren dış devletlerin teşvik ve tahrikleriyle, memleket içerisinde karışıklıklar çıkarmaya ve devlet için problem olmaya başlamışlardır. Birinci Dünya Savaşı sırasında ise devlet isyan ederek sivil Anadolu halkını katletmeye başlamışlardır. Osmanlı yönetimi de 27 Mayıs 1915 tarihinde çıkarmış olduğu Tehcir Kanunu ile Ermenileri göçe zorlamıştır.
Ermeniler, tehcir sırasında Osmanlı ordusunun yüz binlerce Ermeni’ye soykırım uyguladığını iddia etmektedirler. Halbuki, gerçek bunun tamamen aksini ortaya koymaktadır. Özellikle Doğu Anadolu Bölgesinde yapılan kazılarda çok sayıda toplu mezarlar ortaya çıkarılmıştır ki, Müslüman Türklere ait olan bu mezarlar, Ermenilerin değil Türklerin soykırıma uğradığının en açık delillerindendir.[3] Osmanlı Devletinin Ermenilere güveni ve verdiği değer aşağıdaki görev dağılımı listesinden anlaşılmaktadır.
Osmanlı Devlet idaresinde;
Maliye Bakanı ……………………………………………..………… 1
PTT Bakanı ………………………………………………..………… 3
Bayındırlık Bakanı ………………………………………..…………. 5
Dışişleri Bakanı …………………………………………..…………. 1
Hazine-i Hassa Bakanı ………………………………………………. 3
Senato Üyesi ……………………….………………………..………. 4
Birinci Meşrutiyet Dönemi (1876):
Meclis-i Mebusan Reis Vekili …………………………..….……… .. 1
Millet Vekili ……………………………………………..……………8
İkinci Meşrutiyet Dönemi (1908).
Millet Vekili ve Başbakanlık Divan Katibi ……………..…………… 1
Millet Vekili ……………………………………………..…………. 11
Bakanlıkların Üst Kademelerinde Görevli Memurlar:
İç işleri Bakanlığı’nda ………………………………….….…… 16 kişi
Vali Yardımcısı …………………………………………..………4 kişi
Mutasarrıf Yardımcısı …………………………………….…….31 kişi
Bayındırlık Bakanlığı’nda ………………………………….…….9 kişi
Orman ve Ziraat Bakanlığı’nda …………………………….…….8 kişi
PTT Bakanlığı’nda ………………………………………………17 kişi
Milli Eğitim Bakanlığı (memur ve öğretmen) ..…………………16 kişi
Adalet Bakanlığı’nda ………………………………………… 20 kişi
Belediyelerde ……………………………………………………10 kişi
Asker ve Devlet Hekimliğinde ……………………………… 37 kişi olarak hizmette bulunmuşlardır.
Bunlardan başka, Ermenilerden 17’den fazla gazeteci ve yazar, 11’den fazla mimar, 140 kişi
baruthane görevlisi, 20.000 kişi Gümrükler Müdürlüğü’nde görev yapmışlardır.[4]
Osmanlı Hükümeti ayrıca, Ermenilerin göç ettirilmesiyle ilgili olarak bir de talimat metni yayınlamıştır.
Bu metinde şöyle denilmektedir: “Nakli gereken Ermenilerin yeni yerleşme bölgelerine hareket ettirilmeleri ve yolculukları sırasında rahatları sağlanmalı, canları ve malları korunmalıdır. Varışlarından, yeni yurtlarına tamamıyla yerleşmelerine kadar, iâşeleri, mülteci tahsisatlarından karşılanmalıdır. Bunlara daha evvelki mali durumları ve halihazır ihtiyaçlarına göre, mal ve toprak dağıtılmalıdır. İhtiyaç sahipleri için, hükümet evler yapmalı, çiftçi ve ihtiyaç sahibi zanaatkârlara tohum, âlet, teçhizât temin etmelidir.”[5]
Bütün bu bilgilerin yanı sıra Türkiye tarafından arşivler açık tutulmakta ve tarihçilerin olayı incelemesine sıcak bakmaktadır. Buna rağmen bu ılımlı yaklaşımlara çoğunluğu ABD, Fransa ve Rusya’da bulunan Ermeni Diasporası tarafından olumsuz cevap verilmekte, olay politik bir şantaj haline dönüştürülmektedir.
Türkiye Ermenistan tarafından kurulan ASALA terör örgütü nedeniyle de sıkıntılı günler geçirmiştir. 1973 ile 1994 yılları arasında 30 diplomatımız ASALA tarafından şehit edilmiştir.
Sovyetler Birliği’nin himayesinde barındıktan sonra 1991 yılında bağımsız olan Ermenistan’la Türkiye arasında diplomatik ilişki söz konusu değildir. Ancak AKP Hükümeti, 2009 yılında hiçbir sebep yokken Ermenistan’la ortak sınırın açılması konusunda bir protokol imzalamıştır.
Protokolde Ermenistan’ın Türkiye’den toprak talebinden ve soykırım iddiasından vazgeçeceğine, Azerbaycan topraklarında sürdürdüğü işgali sona erdireceğine dair hiçbir hüküm yoktur. Protokol Türkiye’ye hiçbir kazanım sağlamazken, ekonomik yönden Türkiye’ye muhtaç olan Ermenistan’ın nefes alması için fırsat olmuştur.
Türkiye bu çabasıyla kazanım sağlayamadığı gibi Azerbaycan ile ilişkilerin de kısa süreli gerginliğine sebep olmuştur.
Şimdi günümüze gelindiğinde, hala Türkiye’den toprak iddiasında bulunan Ermenistan, İsrail ile müttefik olarak PKK terör örgütünü desteklemektedir.
Türk-Rus ilşkilerindeki gerginliği fırsat bilen bu Ermenistan hem Rus askerlerini çağırmış hem de hava sahasını Rus S 400 füzeleleriyle koruma altına almıştır.
Ve bugün, arkasını dayadığı güçten cüret alarak Azerbaycan’a karşı saldırgan bir tavır takınmıştır.
Ermenistan, BATI’nın oyunlarına gelerek bu aksi tavırlarından vazgeçmediği sürece Kafkaslar huzur bulmayacak ve Türk-Ermeni ilişkileri de düzelmeyecektir.
1915 tehcirine geri dönersek, Anadolu’dan Suriye doğusuna Ermeniler tehcir edilmiştir, Osmanlı’ya karşı Ruslarla ittifak kurduğu için, bu ittifakla isyan çıkardığı için ve Rus işgalini desteklediği için.
Ama şimdi Suriye’den gelen 3.5 milyon sığınmacıya bakıldığında, zamanında tehcir edilen bölgelerden geldikleri görülmektedir.
Bu durum insan ister istemez şu soruyu sormaktadır; isyancılar şimdi geri mi dönüyor?
1989’da yayınlanan “Geçmişten Bugüne Kadar Türk-Ermeni İlişkileri” adlı kitabın 19. ve 20.
sayfalarından alınmıştır.
Bir yanıt yazın