AVRUPA’DA KAPİTALİZMİN ÇATLAĞI

Maastricht Antlaşması'yla 1992'de ilan edilen bütün Avrupa projesi çökme belirtileri veriyor.
SSCB'den sonra, kapitalizm savunucuları komünist tehlikenin sona ermesinin Avrupa'da birlik yaratacağını iddia etmişlerdi.
Ancak AB'nin barış, refah ve birlik yuvası olması şöyle dursun; yeni bir şovenizmin, kemer sıkmanın ve savaşın kaynağı olduğu her gün daha çok anlaşılıyor...
 
*
Kapitalist sistem, 2008 malî krizinden bu yana hızlı bir şekilde uçuruma yol alıyor.
Sistem bankalara ve hisse senedi piyasalarına kredi enjekte edilmesiyle ancak ayaktadır. 
Yoksulluk, işsizlik ve eşitsizlik çarpıcı biçimde artıyor.
Servette, gelirde ve yaşam kalitesinde ortaya çıkan uçurum mütemadiyen büyüyor.
Rusya'ya uygulanan yaptırımlar da ağır fatura yüklüyor.
Burjuva demokrasisi yerini otoriter rejimlere bırakıyor...
 
*
Afganistan, Irak ve Suriye'deki emperyalist savaşlarla harap edilen ülkelerinden kaçan milyonlarca sığınmacının çaresizliği;
Avrupalıların yoğunlaşan jeostratejik ve ekonomik çatışmalarının odağına oturmuştur.
Bu durum siyasal ve tarihsel olarak Avrupa kapitalizminin kanlı çelişkilerinden kaynaklanan sınırlarına, ekonomi politikasına ve dünyanın çeşitli bölümlerine, özellikle Doğu Avrupa'da çatışan çıkarlara yansıyor, çatışmalar tetikleniyor...
 
*
Bir süre önce Avrupa'da sığınmacı krizine yönelik AB sınırlarının kapatılmasını savunanlar ile "bir Avrupa çözümünün" destekçileri arasında yaşanan çatışma, bakınız; 
AB karakterini nasıl da gözler önüne seriyor? 
 
*
Alman Şansölyesi A.Merkel, Yeşiller ve Sol Parti kesimlerinin bir Avrupa çözümünün;
Avrupa'nın sınırlarının kapatılması: Ege Denizi üzerinden tehlikeli yolculuğu göze alan sığınmacıların alıkonulması: Yunan adalarında tel örgülerle çevrili toplama kampları: Makedonya sınır polisinin coplarla ve gazla sığınmacılara saldırması: zulmedilen ve sınır dışı edilen çaresiz insanlara yönelik bürokratik acımasızlık: Bir kez daha hapsedilmek ve geldikleri ülkeye geri gönderilmek üzere Türkiye'ye iade edilmesi anlamına geldiği görülmüştür...
 
*
Merkel'i ulusal ihanet ve  AB Anayasasını ihlâl etmekle suçlayan karşıtları ise sığınmacıların AB'yi parçalayacağı korkusunda "Sınırların topyekün kapatılması"nı istediler...
Onlara göre; Almanya yeniden bir dünya gücü rolünü oynayabilmek için AB'ye ihtiyaç duyuyor, bu yüzden milliyetçi kartı oynamayı göze alamıyor...
 
*
Fransa Başbakanı M.Valls, Şansölye'nin sığınmacı krizindeki politikasına karşı saldırıya geçti. 
Paris'in; Suriye, Irak ve Afganistan'daki savaşlardan kaçan yüz binlerce sığınmacının bir kota sistemi üzerinden Avrupa geneline dağıtılması yönündeki Merkel'in önerisinden yana olmadığını açıkladı.
"Bizim, artık daha fazla sığınmacı almıyoruz biçiminde açık bir mesaja ihtiyacımız var" dedi.
 
*
Valls, açıkça sığınmacıların Avrupa'ya kaçmaya devam etmesi halinde AB'nin  siyasi ve ekonomik olarak parçalanacağı öngörüsünde bulunuyordu.
Sığınmacıları durdurmak için Avrupa'da sınırların yükseleceğini belirtti.
Ekonomik sonuçlarla birlikte Avrupa'daki uluslararası ticaret ve serbest dolaşımla ilgili Schengen mutabakatının çökeceğini söyledi.
 
*
Valls, Merkel'e muhalefetini belirtmekle yetinmedi, Avrupa'daki sağcı milliyetçi politikacılar arasında destek aradı.
Bankalarınn 1 trilyon Euro batık krediyle karşı karşıya olması ve AB genelinde işten çıkarmaların yayılması, mali piyasalardaki elden çıkarmaların Avrupa'da bir ekonomik çöküşü tetiklemesi halinde,
Berlin'in Yunanistan'dan İtalya'ya ve Fransa'ya kadar şiddetli kemer sıkma önlemleri için bastırabileceği argümanını kullandı...
 
*
Bugün Merkel'in savunucuları halâ onu desteklemeyi sürdürüyor ama Avrupa Çözümü'nün milliyetçi karşıtlarının politikasından daha az acımasız olmadığı da anlaşılmıştır.
Almanya'da Yeşiller ve Sol parti, Merkel'in Hıristiyan Demokrat Birlik partisiyle federal düzeyde bir hükümet kurmaya hazırlanıyor...
Sığınmacılara büyük çaplı halk desteğine rağmen, medya ya da resmiyette hiç kimse onları savunmuyor.
 
*
Bu paradoks AB'nin; kıtayı birleştirmenin bir aracı değil, ama Avrupa'yı en güçlü mali ve endüstriyel çıkarlara ve onların emirlerine bağlı kılmanın, halklara saldırmanın ve polis ile orduyu silahlandırmanın aracısı olduğu karakterini gösteriyor.
 
*
Tam da NATO'nun Ukrayna üzerine Rusya'yla bir meydan okuma içinde Doğu Avrupa'nın büyük kısmını militarize ettiği,
Berlin'in dış politikasını yeniden askerileştirmeye başlamasından bu yana, Avrupalı güçler  ordularına fazladan yüz milyarlarca Euro harcama yaptığı,
Fransa'nın, Almanya'ya karşı koymak için Doğu'ya siyasi çağrılar yaparak Berlin'in büyüyen ekonomik ve askeri ağırlığını dengelemeye çalıştığı bir sırada,
Almanya ve Fransa arasında sığınmacı politikası ve Doğu Avrupa'daki nüfuz üzerine güç mücadelesi siyasi çöküşün bir göstergesi sayılıyor.
 
*
Büyük güçler arasındaki çatışmalar Avrupayı bir dağılma ve savaş yörüngesine çekerken,
Halklar uluslararası çatışmanın yoğunlaşması, göçmenlere yönelik saldırılarda görüldüğü üzere militarizmin ve şovenizmin bilinçli canlandırılması tehlikesiyle karşı karşıyadır.
Avrupa genelinde teşvik edilen göçmen karşıtı histeri ve militarizm, geçen yüzyılda kıtayı ardı ardına savaşa saplayan Avrupa ülkeleri arasında bir kez daha düşmanlık biçiminde patlak verme potansiyeli taşıyor...
 
*
Avrupa'da savaşa, diktatörlüğe ve sosyal kesintilere yönelik muhalefeti örgütleyen ve bağımsız bir siyasi perspektif sağlayan yeni bir harekete ihtiyaç bulunuyor... 
 
 
17.4.2016 - avrupa ekseni
Maastricht Antlaşması’yla 1992’de ilan edilen bütün Avrupa projesi çökme belirtileri veriyor.
SSCB’den sonra, kapitalizm savunucuları komünist tehlikenin sona ermesinin Avrupa’da birlik yaratacağını iddia etmişlerdi.
Ancak AB’nin barış, refah ve birlik yuvası olması şöyle dursun; yeni bir şovenizmin, kemer sıkmanın ve savaşın kaynağı olduğu her gün daha çok anlaşılıyor…
 
*
Kapitalist sistem, 2008 malî krizinden bu yana hızlı bir şekilde uçuruma yol alıyor.
Sistem bankalara ve hisse senedi piyasalarına kredi enjekte edilmesiyle ancak ayaktadır. 
Yoksulluk, işsizlik ve eşitsizlik çarpıcı biçimde artıyor.
Servette, gelirde ve yaşam kalitesinde ortaya çıkan uçurum mütemadiyen büyüyor.
Rusya’ya uygulanan yaptırımlar da ağır fatura yüklüyor.
Burjuva demokrasisi yerini otoriter rejimlere bırakıyor…
 
*
Afganistan, Irak ve Suriye’deki emperyalist savaşlarla harap edilen ülkelerinden kaçan milyonlarca sığınmacının çaresizliği;
Avrupalıların yoğunlaşan jeostratejik ve ekonomik çatışmalarının odağına oturmuştur.
Bu durum siyasal ve tarihsel olarak Avrupa kapitalizminin kanlı çelişkilerinden kaynaklanan sınırlarına, ekonomi politikasına ve dünyanın çeşitli bölümlerine, özellikle Doğu Avrupa’da çatışan çıkarlara yansıyor, çatışmalar tetikleniyor…
 
*
Bir süre önce Avrupa’da sığınmacı krizine yönelik AB sınırlarının kapatılmasını savunanlar ile “bir Avrupa çözümünün” destekçileri arasında yaşanan çatışma, bakınız; 
AB karakterini nasıl da gözler önüne seriyor? 
 
*
Alman Şansölyesi A.Merkel, Yeşiller ve Sol Parti kesimlerinin bir Avrupa çözümünün;
Avrupa’nın sınırlarının kapatılması: Ege Denizi üzerinden tehlikeli yolculuğu göze alan sığınmacıların alıkonulması: Yunan adalarında tel örgülerle çevrili toplama kampları: Makedonya sınır polisinin coplarla ve gazla sığınmacılara saldırması: zulmedilen ve sınır dışı edilen çaresiz insanlara yönelik bürokratik acımasızlık: Bir kez daha hapsedilmek ve geldikleri ülkeye geri gönderilmek üzere Türkiye’ye iade edilmesi anlamına geldiği görülmüştür…
 
*
Merkel’i ulusal ihanet ve  AB Anayasasını ihlâl etmekle suçlayan karşıtları ise sığınmacıların AB’yi parçalayacağı korkusunda “Sınırların topyekün kapatılması”nı istediler…
Onlara göre; Almanya yeniden bir dünya gücü rolünü oynayabilmek için AB’ye ihtiyaç duyuyor, bu yüzden milliyetçi kartı oynamayı göze alamıyor…
 
*
Fransa Başbakanı M.Valls, Şansölye’nin sığınmacı krizindeki politikasına karşı saldırıya geçti. 
Paris’in; Suriye, Irak ve Afganistan’daki savaşlardan kaçan yüz binlerce sığınmacının bir kota sistemi üzerinden Avrupa geneline dağıtılması yönündeki Merkel’in önerisinden yana olmadığını açıkladı.
“Bizim, artık daha fazla sığınmacı almıyoruz biçiminde açık bir mesaja ihtiyacımız var” dedi.
 
*
Valls, açıkça sığınmacıların Avrupa’ya kaçmaya devam etmesi halinde AB’nin  siyasi ve ekonomik olarak parçalanacağı öngörüsünde bulunuyordu.
Sığınmacıları durdurmak için Avrupa’da sınırların yükseleceğini belirtti.
Ekonomik sonuçlarla birlikte Avrupa’daki uluslararası ticaret ve serbest dolaşımla ilgili Schengen mutabakatının çökeceğini söyledi.
 
*
Valls, Merkel’e muhalefetini belirtmekle yetinmedi, Avrupa’daki sağcı milliyetçi politikacılar arasında destek aradı.
Bankalarınn 1 trilyon Euro batık krediyle karşı karşıya olması ve AB genelinde işten çıkarmaların yayılması, mali piyasalardaki elden çıkarmaların Avrupa’da bir ekonomik çöküşü tetiklemesi halinde,
Berlin’in Yunanistan’dan İtalya’ya ve Fransa’ya kadar şiddetli kemer sıkma önlemleri için bastırabileceği argümanını kullandı…
 
*
Bugün Merkel’in savunucuları halâ onu desteklemeyi sürdürüyor ama Avrupa Çözümü’nün milliyetçi karşıtlarının politikasından daha az acımasız olmadığı da anlaşılmıştır.
Almanya’da Yeşiller ve Sol parti, Merkel’in Hıristiyan Demokrat Birlik partisiyle federal düzeyde bir hükümet kurmaya hazırlanıyor…
Sığınmacılara büyük çaplı halk desteğine rağmen, medya ya da resmiyette hiç kimse onları savunmuyor.
 
*
Bu paradoks AB’nin; kıtayı birleştirmenin bir aracı değil, ama Avrupa’yı en güçlü mali ve endüstriyel çıkarlara ve onların emirlerine bağlı kılmanın, halklara saldırmanın ve polis ile orduyu silahlandırmanın aracısı olduğu karakterini gösteriyor.
 
*
Tam da NATO’nun Ukrayna üzerine Rusya’yla bir meydan okuma içinde Doğu Avrupa’nın büyük kısmını militarize ettiği,
Berlin’in dış politikasını yeniden askerileştirmeye başlamasından bu yana, Avrupalı güçler  ordularına fazladan yüz milyarlarca Euro harcama yaptığı,
Fransa’nın, Almanya’ya karşı koymak için Doğu’ya siyasi çağrılar yaparak Berlin’in büyüyen ekonomik ve askeri ağırlığını dengelemeye çalıştığı bir sırada,
Almanya ve Fransa arasında sığınmacı politikası ve Doğu Avrupa’daki nüfuz üzerine güç mücadelesi siyasi çöküşün bir göstergesi sayılıyor.
 
*
Büyük güçler arasındaki çatışmalar Avrupayı bir dağılma ve savaş yörüngesine çekerken,
Halklar uluslararası çatışmanın yoğunlaşması, göçmenlere yönelik saldırılarda görüldüğü üzere militarizmin ve şovenizmin bilinçli canlandırılması tehlikesiyle karşı karşıyadır.
Avrupa genelinde teşvik edilen göçmen karşıtı histeri ve militarizm, geçen yüzyılda kıtayı ardı ardına savaşa saplayan Avrupa ülkeleri arasında bir kez daha düşmanlık biçiminde patlak verme potansiyeli taşıyor…
 
*
Avrupa’da savaşa, diktatörlüğe ve sosyal kesintilere yönelik muhalefeti örgütleyen ve bağımsız bir siyasi perspektif sağlayan yeni bir harekete ihtiyaç bulunuyor… 
 
 
17.4.2016
Okumaya devam et  DEDEMİN ZAMANLARI

Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir