Almanya’dan Türkiye’ye Göç- 1933-2023

Türkiye’nin altın devrini (1923-1950) bilmeyen ve bilmek istemeyenlere: - turkiyeye gelip yerlesen goc eden almanlar

Türkiye’nin altın devrini (1923-1950) bilmeyen ve bilmek istemeyenlere:

Almanya’dan Türkiye’ye Göç.

1933-2023        90.Yılı Anısına

Günümüzde milyonlarca sığınmacıya yuva olan Türkiye tarihi boyunca ülkelerinden ayrılmak zorunda kalanlara koşulsuz kucak açan yegane ülke olmuştur.

İspanya’dan kovulan Sefaradlar 1492’de, Rus devriminden kaçan Beyaz Ruslar 1917’de Türkiye’ye sığınırlar.

1933 yılında Avrupa’nın en karanlık günlerinde yurtlarından kaçmak zorunda kalan yüzlerce bilim adamı için yine Türkiye güvenli sığınak olmuştur.

Göçün sebepleri- Tarihçe

Almanya’da Nasyonel Sosyalist Part’nin iktidarı alması ve Hitler’in şansölye seçilmesinin hemen ardından çıkan  muhalif bilim ve sanat insanları ülkelerini terke zorlandı .7 Nisan 1933 tarihli ’’ Devlet Memurluğuna Yeniden  Saygınlık Kazandırma Kanunu ‘’ gereğince farklı etnik köken ve siyasi görüşte olan devlet memurlarının tasfiyesi de başladı.

Avrupa tarihinin en karanlık dönemlerinde Türkiye yine yüzlerce akademisyen ve ailelerine sağlanabilecek en iyi koşullarla kucak açan ülke oldu.

Malche raporu

Alman bilim adamlarının şansı Türkiye’de planlanan eğitim reformu ile işsiz kalma süreçlerinin çakışması olur.

Sürecin başında MEB’nın üniversite reformu için 1932 yılında İsviçreli pedagoji profesörü Malche ‘e hazırlattığı raporun uygulanması sırasında ihtiyaç duyulan profesörler de ülkelerinden kaçmak zorunda kalmışlardır.

Yine bir İsviçreli bilim adamı Philippe Schwarz’a alanlarında en iyi olmaları koşuluyla aranan profesörlerin sözleşmelerini MEB Reşit Galip adına imzalama yetkisi verilir.

Schwarz 1933’de Sürgündeki Alman Bilim Adamları Derneği kurucusu olarak bu yetkiyi Prof Malche’ın reform raporuna uygun olarak, onunla da işbirliği içinde kullanır.

Göçmen profesörlerin katkıları

Eski Alman Cumhurbaşkanı Roman Herzog 1997’de ‘Alman Şarkiyat 10.kuruluş yıldönümü için yapılan ‘’Türkiye’deki Sürgün Bilim Adamları’’ sempozyumu için yolladığı mesajında,

‘’ Biri talihli, biri ise son derece talihsiz iki olayın , yani Türkiye’de yüksek öğretimin modernize edilmesi ve 30’lu yılların Almanya’sında benimsenmeyen öğretim üyelerinin üniversitelerinden dışlanmalarının çakışması, Türkiye’de Alman bilim adamlarının çok çeşitli bilim dallarına katkıda bulunmalarını sağlamıştır. Bugün bunu bilimsel sığınmanın tek örneği ve uzmanlık ve fikir ortak yaşamı için bir başlangıç olduğunu düşünüyoruz‘’

Savaş sonrası Berlin’in ilk Belediye Başkanı Ernst Reuter’in oğlu ve  Daimler Benz AG CEO’su olan Edzard da mültecilikle ilgili; Vatanından ayrılmak insanı psikolojik olarak derinden etkiler. Sığınmacılar gittikleri ülkeden çabucak vatanlarına dönmek ister. Yabancılık duygusu çok büyüktür. Ben Türkiye’de sıradan bir çocuk olarak büyüdüm. Türkiye benim ikinci vatanımdı.’’ der.
Türkiye Cumhuriyeti mülteci Alman profesörlerine dönemin modernizasyon çalışmalarında yoğunlukla yer verdi.

Kendi ülkeleri ve Avrupa’da çalışma olanağı tanınmayan profesörlerin katkılarıyla 10 yıl içinde öğrenci sayısı , modern kürsüleri ve Avrupa’nın alanlarında en iyisi olan profesör kadrosuyla önce İstanbul Üniversitesi döneminin en iyi okulları arasına girmiş, Ankara’da da üniversite kurma çalışmaları başlamıştır.

Cumhuriyetin ilk yıllarında özellikle Ankara’da derin izler bırakan Alman bilim ve sanat insanları Ankara Yüksek Ziraat Okulu, DTCF, Hukuk Fakültesi, SBF yanısıra Devlet Opera ve Balesi, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası ve Devlet Konservatuvarı’nın kuruluşuna önayak olmuş, ikinci vatan olarak benimsedikleri Türkiye’ye içtenlikle hizmet etmişlerdir.

Amaç,

1-Günümüz dünyasının temel sorunlarından mülteci olgusunu tarihsel süreçte ele almak,

2-Alman mültecilerin geldikleri günlerdeki mülteci algısıyla bugünü kıyaslamak,

3-Almanya Türkiye ilişkilerine katkı sağlamak,

4- Göçmen profesörlerin ülkemizin bilim ve sanat ortamına verdikleri emeğe ve aziz hatıralarına duyduğumuz saygıyı vurgulamak

Bölümler,

Albert Malche, Philippe Schwartz

Eğitim reformu raporu ve uygulanması;

Türkiye Milli Eğitim Bakanlığı 1931 yılında Pedagoji profesörü Malche’den İstanbul Darülfunun’un yeniden düzenlenmesi için bir rapor istemesiyle eğitim reform süreci de başlar .İsviçreli Malche ve Almanya’daki doktorluk görevine son verilen Schwarz’ın yolları Zürih’te kurduğu ‘’Yurtdışındaki Alman Bilim Adamları Yardım Cemiyeti’’nde kesişir. Schwartz MEB adına sözleşme imzalama yetkisiyle ilk bilim adamlarının İstanbul’a gitmelerini sağlar.
Malche raporunun hayata geçmesinde aktif rol oynayan ‘Yardım Derneği’ kurucusu Patolog Doktor Schwartz’da 1933 Ekim ayında İstanbul’da çalışmaya başlar. İlk izlenimlerini şöyle anlatır,

Okumaya devam et  ALMANYA BİZİ NASIL KISKANMASIN

‘’ Ekim ayı boyunca bütün arkadaşlarım aileleri, kızkardeşlerim, anneleri, kayınvalideleri ve asistanlarıyla birlikte geldiler. 150 kadar insana her yerde, özellikle Taksim’de , İstiklal caddesinde, camiler, müzeler, gemiler ve plajlarda rastlamak mümkündü.

Çoğu doğrudan doğruya , her an izlendikleri ve evlerini terk etmek zorunda kaldıkları Almanya’dan gelmişti. İngiltere’nin saygın kentlerinden veya çaresiz mülteciler gibi yaşadıkları Paris’in ucuz pansiyonlarından gelenler de vardı. Şimdi rahat ve huzur içinde, konuksever bir halkın , sevilen ve sayılan konukları olarak yaşıyorlardı’’

Ernst Hirsch

Almanya’da hakimlik görevi yaparken 1933 yılında görevine son verilen Hirsch , Atatürk ve Üniversite reformu kitabının yazarı Profesör.Widmann’ın da belirttiği gibi ‘’ Türk hukuk ilmi, hukuk pratiği ve kanun hükümleri için olduğu kadar, Türk bilimsel düşünüşü için de Ernst Hirsch’in önemli bir yeri vardır. 1933-1943 yılları arasında İstanbul Üniversitesi’nde 1943-1952 yılları arasında Ankara Hukuk Fakültesi’nde görev yapmış, 1953 yılında başladığı Berlin Frei Üniversitat rektörlüğü sırasında da ,Türkler için gönüllü danışmanlık yaptığı son yıllarına kadar da Türkiye ile ilgisini kesmemiştir. Gazeteci Ahmet Emin Yalman 1958 yılında kendisini Berlin’de ziyaretinin ardından Vatan  gazetesinde şunları yazar:

‘’ Profesör Hirsch, Türkiye’de geçirmiş olduğu yirmi yıldan sonra tamamen bizden biri olmuştur. Herhalde iyi bir Alman’dır, ama hiç şüphesiz, aynı derecede de iyi bir Türk’tür.’’

Hirsch 1933 yılında Schwartz’ın davetiyle geldiği İstanbul’da Türk vatandaşlığına da alınır ve burada yine vatandaş olarak doğan oğluna da Enver Tandoğan adını verir.

‘’Oğlum Türk vatandaşı olarak Kadıköy Nüfus Dairesine, Enver Tandoğan adıyla kaydolmuştu. Enver adı bana, daha çocukluğumdan aşinaydı çünkü Enver Paşa 1910 ve 1920 yılları arasında Almanya’da da herkesin adını duyduğu ünlü ve çağdaş tarihi bir kişiydi. Enver Arapça Nur sözcüğünün süperlatifiydi ve ‘’Aydınlanmış’’ demekti. Tandoğan ise yeni bir Öz Türkçe isimdi ‘’ şafak vakti doğan’’ anlamına geliyordu. Almanca bir küçük ismi aklıma bile getirmemiştim, çünkü o tarihlerde Hitler Rayhı birkaç ay önce teslim olduğu ve bazı meslektaşlarım derhal Almanya’ya dönmeyi tartıştıkları halde, ben bu ihtimali hiç aklıma getirmiyordum ve Türkiye’de kalmaya kararlıydım. O Türkiye ki hükümeti kısa bir süre önce vatandaşlığa kabul etmiş ve Ankara’da kişiliğimi geliştirme şansını tanımıştı.’’

Hirsch’in 1933 Dolmabahçe 10.yıl daveti izlenimleri . ‘’ Ve işte ben, kendi Alman vatanında Yahudi olduğu için hor görülen, ‘’Aşağılık’’ ırka mensup olduğu için işgal ettiği mevkilerden kovulan, evini yurdunu terk edip yabancı ülkelere kaçmak zorunda bırakılan ben, ‘’mülteci’’ ben, ‘’ dünyanın bir ucundaki Türkiye’de ‘’…bir zamanların taht salonu olan bu mekanda , ülkenin ilk bin seçkininden sayılan, saygıdeğer bir Alman profesör sıfatıyla hazır bulunmaktaydım.

Katkıları ve eserleri : Türk vatandaşı olduktan sonra 1946 yılında İşçi Sigortaları Kurumu (1964’de SSK olur) Yönetim Kurulu Başkanı olur, Türk Ticaret Kanunu, Telif Kanunu, Kooperatifler Kanunu, Atatürk’ü Koruma Kanunu, Ticaret Sözlüğü

Albert Eckstein

Düsseldorf Tıp Akademisi ve Çocuk Kliniği direktörü iken, iktidarda bulunan Nasyonel Sosyalist Parti tarafından çıkarılan 7 Nisan 1933 tarihli devlet memurluğuna yeniden  saygınlık kazandırma kanununu gereğince görevden alınır. Schwartz’ın yönetimindeki yardım derneğinin teklifini kabul ederek 1 Ağustos 1935’de Berlin’de  Türkiye Büyükelçisi Hamdi Arpağ ile 5 yıllık sözleşmesini imzalar ve Eylül 1935’de Ankara’ya gelir. Dr. Selahattin Tekand’ın asistanlığıyla Numune hastanesinde pediatri uzmanı olarak çalıştı.

Okumaya devam et  Türkiye’yi Hitler’in işgalinden Yunanlılar mı kurtardı?

1938 yılında ilk Türk Pediatri Kongres’ni düzenledi. Taşrada geniş çaplı araştırma gezileri yaptı ve sonuçlarını yayınladı. Türkiye’de süt çocuğu ve çocuk bakımıyla ilgili sosyal yardım kuruluşlarının düzenlenmesiyle görevlendirildi. Prof.İhsan Doğramacı’nın ve Prof. Bahtiyar Demirağ’ın hocası olmuştur. Oğlu Herbert Eckstein da Türkiye’de doktorluk yapar. Eşi Erna Eckstein ile birlikte 1937-1938 arasında 25 şehir ve 190 köyde çocuk hastalıkları taraması yapar. Bebek ölüm oranlarındaki azalmaya katkısı büyüktür. Çalıştığı yıllar arasında çocuk ölümleri %33’den %11’e geriledi.
1949 yılında Hamburg’dan gelen bir teklifi kabul ederek Türkiye’den ayrılır. 1950’de  Hamburg’da vefat eder. Eşi Dr.Erna Eckstein 1956’da İhsan Doğramacı’nın davetiyle tekrar Ankara’ya gelir, Hacettepe Çocuk Hastanesi’nin kuruluşunda çalışır. Uzun yıllar Ankara’da kalır. 

Ernst Reuter

Alman Sosyal Demokrat partisi milletvekilliği, Berlin Belediye meclis üyesi  iken Berlin Toplu Taşım Şirketini de kuran  Reuter 1931 yılında Magdeburg belediye başkanlığına seçilir. Nazi iktidarının 1933 tarihli yeni memuriyet yasası gereğince 9 Ağustos 1933’de görevine son verilir. Görevine devam ettiği  7 Haziran 1933 tarihinde tutuklanır, 7 Ocak 1934’e kadar Lichtenberg toplama kampında tutulur. Haziran’da üç aylığına tekrar toplama kampına alınır ve bu tarihten sonra  Almanya’dan  ayrılmaya karar verir. Hollanda üzerinden İngiltere’ye kaçan Reuter 1935 Mart ayında Türkiye’den iş teklifi alır. Eşi Hanna ve oğlu Edzard ile birlikte  Ulaşım danışmanı olarak Ankara’ya gelir.1946 yılına kadar kaldığı Türkiye ona ikinci vatan olur.

Reuter Maliye ve Ulaştırma Bakanlığı’nda trafik tarife uzmanı olarak çalışır. Kentsel ulaşım ağları, yük taşımacılığı, liman ve nakliye tarifeleri hakkında raporlar yazar.

Alman hükümeti baskısıyla Bakanlık Uzmanlığı görevi sona eren Reuter Şehir Planlama çalışmalarına alınır ve Almanya’daki deneyimleriyle Türkiye’nin modernleşmesinde önemli rol alır. Kentleşme, devlet ve yerel yönetim ilişkileri, belediye başkanları, şehir konseyleri ve memurların görevleri hakkında 75 makale, 4 ders notu ve 3 kitap yazdı. Eserlerinden halen istifade edilen Reuter Türk şehirciliğinin kurucusu olarak anılır.

1938 yılında Ankara Siyasal Bilgiler Okulu’nda kendisi için özel olarak kurulan şehircilik kürsüsünde profesör olarak çalışmaya başlar, şehir imar ve planlama dersleri verir.

Savaştan sonra yeniden inşa etme sürecine katılmak üzere ülkesine dönen Reuter 1947 yılında   Berlin’in savaş sonrasındaki ilk belediye başkanı seçilir. Sovyetlerin vetosunun ardından görevden alınır. 1948 yılında Batı Berlin Belediye Başkanı seçilir. Vefat ettiği 1953 yılına kadar görevde kalır.
Ernst Reuter’in oğlu 1987 yılında Daimler Benz AG CEO’su olan Edzard Reuter de çocukluk yıllarında yaşadığı Türkiye’yi vatanı gibi benimsemiştir. Orta ve lise eğitimini Ankara’da alan ve halen Berlin’de yaşayan Edzard, ‘’ Babam Türkiye’de hemen iş buldu. Ben eğitim almaya başladım. Şimdi ile karşılaştırılamaz. Türkiye’de misafirperverlikle karşılandık. Topluma katıldık. Hoşgörü vardı. Biz mülteciyken Türkiye tüm misafirperverliğiyle bizi ağırladı. Türkiye’nin o dönem mültecilere gösterdiği ilgi, bugün Almanya’dakiyle kıyaslanamayacak kadar iyiydi.’’

Fritz Arndt

1915-1918 arasında Darül Fünun’a davet edilen 19 kişilik İlk Alman Profesör grubu içinde yer alır. 1933 tekrar Türkiye’ye gelir. Kimya biliminin kurucusu sayılır. 1939 yılında Almanya’nın Polonya’yı işgalinde esir düşen oğlunu 1942 yılında Nazilerin elinde kurtaran Türkiye’ye hayatının sonuna kadar minnet duyacaktır.

Fritz Neumark

1933’de İstanbul üniversitesi ekonomi kürsüsünde göreve başladı. 1946’da Maliye Enstitüsü müdürü oldu. 1965’de şeref doktoru payesi verildi. Almanya’da 1991’de ölene kadar Türkiye danışmanı olarak hizmet vermiştir. Oğlu Matthias da sürgün yıllarına ilişkin yazılar kaleme almıştır.

Helmut Jansen, Bruno Taut, Martin Wagner

Helmut Jansen- Ankara şehir planı, Bruno Taut- DTCF, TBMM, Bahçelievler semt projesi , UNESCO , Bruno Taut Evi, (Atatürk’ün konduğu katafalkı da tasarlayan Bruno Taut Edirnekapı şehitliğine defnedilmiştir.) Marti Wagner 1935 yılında İstanbul’a kent planlama uzmanı olarak davet edilir. Taut ve Wagner’in birlikte planladıkları 1925-1933 arasında Berlin’de inşa edilen Hufeisensiedlung adlı site UNESCO Dünya mirası listesine alınmıştır.

Okumaya devam et  Türk-Alman ilişkilerinde gelinen nokta…

Paul Hindemith, Carl Ebert, Ernst Praetorius, Eduard Zuckmeier

CSO, Devlet Konservatuarı, Devlet Opera Balesi, Devlet Tiyatrolarının kurucuları olan bu Sanatçı kadrodan Zuckmeier 1971 yılına kadar Ankara’da çalışmaya devam etmiştir. Berlin Senfoni Orkestrasını yönetirken işten atılan ve Ankara’ya davet edilmeden önce Berlin’de taksi şoförlüğü yapmak zorunda kalan Ernst Praetorius özellikle İnönü’nün yakın dostluğunu kazanmıştır. Cebeci mezarlığına defnedilir.

Kaynak kişi , kuruluş ve yayınlar

Die Wissenschaftler im Exil- Belgesel program-30.04.1967 Berlin Televizyonu
Yazar-Diplomat Reiner Möckelmann-Kitapları (Franz von Papen, Wartesaal Ankara: Ernst Reuter). 1941 doğumlu. Berlin’de yaşar.
Yazar-Prof. Horst Widmann -Kitapları (Exil und Bildungshilfe) Almanya 1927 doğumlu.
Çevirmenler Prof. Aykut Kazancıgil, Prof .Serpil Bozkurt.Ayvalık ve İstanbul’da yaşıyorlar.
Edzard Reuter-Ernst Reuter’in oğlu 1928 Berlin doğumlu. Hayatta
Enver Tandoğan Hirsch-Ernst Hirsch’in oğlu. 1945 İstanbul doğumlu.
Peter Eckstein-Albert Eckstein’ın oğlu
Prof.Dr. Nejad Akar-TOBB ETÜ
Ulrich Mania-Alman Arkeoloji Ens. İst.Şb.
Regine Erichsen-Göç araştırmacısı
Başak Akar-YBÜ Siyaset ve Kamu Yönetimi
ERG – Ernst-Reuter-Girişimi – Kültürlerarası Diyalog ve Anlayış
ERG’in Proje Alanları
Almanya’da yaşayan Türk vatandaşların ve Türkiye kökenli Almanların sayısının yüksek olması nedeniyle Türk-Alman ilişkilerinde entegrasyonun çok önemli bir konu olduğu bir gerçek.

Entegrasyon
Ernst-Reuter-Girişimi (ERG) Almanya ile Türkiye arasındaki işbirliğini sanat ve kültür, politika ve medya, ekonomi, eğitim ve bilim alanlarında güçlendiriyor. Girişim, Eylül 2006’da o dönemde Almanya ve Türkiye’nin Dışişleri Bakanları Frank-Walter Steinmeier ve Abdullah Gül tarafından hayata geçirildi.
Ernst-Reuter-Girişimi, özel biçimde kültürlerarası diyaloğu teşvik eden ve tanıtan fikir, proje ve programlara toplumsal dikkati çekmek ve destek yaratmak istiyor. Karşılıklı yanlış anlaşılmaları aşmak ve önyargıları indirgemek için karşılıklı saygı, empati ve diğer ülkenin kültürü hakkında bilgi sahibi olmak konulan hedeftir.

Girişim sanat, kültür ve medya, gençlik ve “young professionals”, bilim ve entegrasyon alanlarından çok sayıdaki projeyi bünyesinde barındırıyor. Sayılan bu alanlardan Girişimin tanınmış destekçileri de var. Onlar deneyimleri, bilgilerini ve görevleriyle formatör olarak ERG’nin amacını teşvik etmeye hazırdır.

Gençlik ve Young Professionals

Her iki ülke gençlerine değişim projeleri ve paylaşım ağları çerçevesinde diğer ülkeyi yoğun şekilde tanıma fırsatı veren girişimleri desteklemek bu alandaki hedeftir. Önyargıları yok etmek ve genç yönetici kadrolarının yer aldığı ortak bir ağ kurmak diğer bir hedeftir. Bu kapsamda örneğin Girişim tarafından kardeş okul projeleri de teşvik ediliyor.

Sanat, Kültür ve Medya

Kültürlerarası diyalogda merkezi bir role sahip olan sanat ve kültür Almanya ile Türkiye arasında da köprüler kuruyor. Örneğin bu alanda ERG tarafından Tarabya Çeviri Ödülü destek görüyor ve teşvik ediliyor. Türkçeden Almancaya ve Almancadan Türkçeye yapılan üstün edebi çeviriler için verilen bu ödülü 2010 yılından beri T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, İstanbul Goethe Enstitüsü, Robert-Bosch-Vakfı, S. Fischer-Vakfı veriyor. 2014 yılında anılan kurumlara Yunus Emre Enstitüsü de dâhil oldu. Medya da birbirimizin imajını etkileyebiliyor. O nedenle de karşılıklı anlayışa hizmet eden medya projeleri Girişim tarafından teşvik ediliyor.

Bilim

Almanya ile Türkiye arasındaki diyalog ve değişim konusunda iki ülke akademisyenlerinin kilit rolü söz konusudur. Akademisyenler önemli bir formatördür. Ernst-Reuter-Girişimi tarafından teşvik edilen bilim alanındaki projeler arasında İstanbul’daki Türk-Alman Üniversitesi, ODTÜ ile Berlin Humboldt Üniversitesi arasında sosyal bilimleri dalında yürütülen Almanca-Türkçe master eğitimi yer almaktadır.

Azmi Güran


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir