SÖYLEMEK GEREK

                İçinde bulunduğumuz zor durumun baş nedenlerinden biri “başımıza bir şey gelir” diye korkup düşünerek susmaktır. Oysa susan ve konuşmayanların başına, konuşanlardan daha fazla şey gelir. Gelin bunlara kısaca ve maddeler halinde bakalım:                1.-Başlıca tehlike; demokratik, laik düzen ve Atatürk İlke ve Devrimlerinden uzaklaşmış olmaktır. Diğer tehlike ve zorlukları bu uzaklaşma tetiklemektedir.                2.-Milletvekillerinin üzerlerine düşen görevleri yapmamakta olmaları bir diğer önemli noksandır. Altı, yedi dönemden beri yani yaklaşık olarak 30 senedir kesintisiz olarak Meclis’de vekillik yapan milletvekilleri vardır. Ne eskisi, ne yenisini tanıyan yoktur. Ara sıra Meclis’de veya TV’de görünmek için konuşmaktan başka iş yapmamaktadırlar. Facebook adı verilen ve benzeri sanal kanallarda yazan çizen kişiler, Sayın Vekillerden daha fazla ve etkili görev yapmaktadırlar.                3.-  Milletvekilli emekliliği bir diğer büyük haksızlık ve kanuna aykırı uygulamadır. Milletvekilliği; sürekli bir görev değildir, seçimle gelinen geçici bir görevdir. Milletvekili emekliliği yasalara ve Anayasa aykırıdır. Hatta bir kaç kez Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiş olmasına rağmen, iptalin ertesi günü yeni bir emeklilik kanunu çıkarılmış ve verilen kararın sonradan çıkan kanunlara uygulanamayacağı ileri sürülerek devam ettirilmiştir. Bu ayrıcalıkların kalkması halinde kaç kişinin ve kimlerin, Milletvekilliğine aday olacağını görmek isteriz.                4.- Deprem, su baskını, toprak kayması, tren kazaları, ulusal kaynak ve üretim alanlarının elden çıkarılması ve son günlerde yaşadığımız maden ocağı gibi felaketlerde asıl ve temel sorumlu belirlenmemektedir. İnşaat müdürü, bekçi, denetçi gibi alt derecede ve sonradan görev yapan kişiler hakkında takibat ve tutukluluk işlemleri yapılmaktadır. Oysa bu gibi işlerde, ilk izni veren ve sözleşme koşullarını belirleyen ve sonradan bunları takip etmeyen en üst yetkililer sorumlu olmalıdırlar.                5.-Eğitim ile din ve siyaset işleri karıştırılmakta, yetkili ve sorumlular ile bunlar hakkında işlem ve takibat yapmakla yükümlü olan kişiler, çareyi ‘suya sabuna karışmamakta’ bulmakta ve hatta bu suretle suça ortak olmaktadırlar.                Başta da söylediğimiz üzere; İçinde bulunduğumuz zor durumun baş nedenlerinden biri “başımıza bir şey gelir” diye korkup düşünerek susmaktır. Oysa susan ve konuşmayanların başına, konuşanlardan daha fazla şey gelir. Demokratik, Laik, Atatürk İlke ve Devrimlerine dayanan Türkiye Cumhuriyetini ilelebet muhafaza ve müdafaa için gereken her şeyi çekinmeden ve korkmadan söylemeli ve yapmalıyız. - iskence korku adam

                İçinde bulunduğumuz zor durumun baş nedenlerinden biri “başımıza bir şey gelir” diye korkup düşünerek susmaktır. Oysa susan ve konuşmayanların başına, konuşanlardan daha fazla şey gelir. Gelin bunlara kısaca ve maddeler halinde bakalım:
                1.-Başlıca tehlike; demokratik, laik düzen ve Atatürk İlke ve Devrimlerinden uzaklaşmış olmaktır. Diğer tehlike ve zorlukları bu uzaklaşma tetiklemektedir.
                2.-Milletvekillerinin üzerlerine düşen görevleri yapmamakta olmaları bir diğer önemli noksandır. Altı, yedi dönemden beri yani yaklaşık olarak 30 senedir kesintisiz olarak Meclis’de vekillik yapan milletvekilleri vardır. Ne eskisi, ne yenisini tanıyan yoktur. Ara sıra Meclis’de veya TV’de görünmek için konuşmaktan başka iş yapmamaktadırlar. Facebook adı verilen ve benzeri sanal kanallarda yazan çizen kişiler, Sayın Vekillerden daha fazla ve etkili görev yapmaktadırlar.
                3.-  Milletvekilli emekliliği bir diğer büyük haksızlık ve kanuna aykırı uygulamadır. Milletvekilliği; sürekli bir görev değildir, seçimle gelinen geçici bir görevdir. Milletvekili emekliliği yasalara ve Anayasa aykırıdır. Hatta bir kaç kez Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiş olmasına rağmen, iptalin ertesi günü yeni bir emeklilik kanunu çıkarılmış ve verilen kararın sonradan çıkan kanunlara uygulanamayacağı ileri sürülerek devam ettirilmiştir. Bu ayrıcalıkların kalkması halinde kaç kişinin ve kimlerin, Milletvekilliğine aday olacağını görmek isteriz.
                4.- Deprem, su baskını, toprak kayması, tren kazaları, ulusal kaynak ve üretim alanlarının elden çıkarılması ve son günlerde yaşadığımız maden ocağı gibi felaketlerde asıl ve temel sorumlu belirlenmemektedir. İnşaat müdürü, bekçi, denetçi gibi alt derecede ve sonradan görev yapan kişiler hakkında takibat ve tutukluluk işlemleri yapılmaktadır. Oysa bu gibi işlerde, ilk izni veren ve sözleşme koşullarını belirleyen ve sonradan bunları takip etmeyen en üst yetkililer sorumlu olmalıdırlar.
                5.-Eğitim ile din ve siyaset işleri karıştırılmakta, yetkili ve sorumlular ile bunlar hakkında işlem ve takibat yapmakla yükümlü olan kişiler, çareyi ‘suya sabuna karışmamakta’ bulmakta ve hatta bu suretle suça ortak olmaktadırlar.
                Başta da söylediğimiz üzere; İçinde bulunduğumuz zor durumun baş nedenlerinden biri “başımıza bir şey gelir” diye korkup düşünerek susmaktır. Oysa susan ve konuşmayanların başına, konuşanlardan daha fazla şey gelir. Demokratik, Laik, Atatürk İlke ve Devrimlerine dayanan Türkiye Cumhuriyetini ilelebet muhafaza ve müdafaa için gereken her şeyi çekinmeden ve korkmadan söylemeli ve yapmalıyız.

Okumaya devam et  Korku toplumu

Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir