Ticaret, Din ve İnsan
DİN YALANI
YALANLARIN EN BÜYÜĞÜ..!
Günümüz dünyasının milyonerlerine baktığımızda neredeyse hepsinin geçmişinde din ile ilgili bir hikaye var.
Çok dinli, inançlı ve tutumluluk ile biri size zengin olacağınızı söylüyorsa sizi aldatıyor demektir.
Size bu saçmalıkları söyleyen sonunda zengin oluyor, siz değil…!
İnsan evrende gözlemlediği muhteşem güzellik ve görkem karşısında duyduğu hayranlığı gizlememelidir. Çünkü o zaman merakını, üstün zekasını ve entellektüalitesini de baskı altına alıyor demektir. İnsanın o güne kadar karşılaşmadığı ilginç ve olağanüstü olgular karşısında duyduğu hayranlık, üstün akılsal yeteneklerinin en kesin delili, ögrenmek güdüsünün ilk ve en önemli gereksinimidir. İlginç gözlemler karşısında duyulan “hayranlık” insanı onların doğasını araştırmaya sevkeder. Ögrenerek o duygular tatmin edilmeye çalışılır ama, çoğu kere bu mümkün olmayabilir. Çünkü insan ögrenmek istediği hemen hiç bir şeyle ilgili sırları henüz kelimenin tam anlmı ile çözebilmiş değildir. İnsanda merakı tatmin ettiği ileri sürülen ve evrendeki gizemi çözmüş görünen her iddia, entellektüaliteye karşı yapılan kaba bir müdahaledir. Bu yaklaşımlar gerçekleri yansıtmazlar. Hiç bir şey tam olarak ögrenilememistir. Bu düş kırıcı gerçeğe rağmen ilerlemeler ve keşifler yapılır. Yaşamın kalitesi artırılır.
İnsan aklı durmaksızın, ara vermeksizin düşünür ve değişik yöntemler kullanarak içinde yaşadığı çevreyi tanımaya çalışır. Herşeyden önce çok iyi gelişmiş bir zekası vardır. Mantık ve felsefeyi kullanır. Analitik (ayıcırı) ve sentetik (birleştirici), deductive (tümdengelimli) ve inductive (tümevarımsal) yöntemlere baş vurur. Kendi deneyimlerinden yararlanır. İnsan aklı tatmin olmaz. Ögrendikleri ile yetinmez. Ögrendiklerinden kuşkulanır. Daha çok ögrenmek, mükemmelliğe erişmek ister. Amacı nihai gerçeğe faik olmaktır.
İnsanın gerçeğe faik olma konusunda israr etmesi onun zayıf taraflarından biridir. Çünkü insan aradığı gerçeğe faik olduğu an, merakını yitirecektir. Aradığını bulduğu an, entellektüalitesinin sonuna da ulaşmış olacaktır. Artık
daha fazla aramak ve ögrenmek istemeyecek, ögrendikleri ile yetinecektir.
Oysa tek bir gerçek yoktur. Gerçekler vardır. Onlara faik olmak bir tür illüzyondur. Yanılsamadır. İnsan hiç bir zaman doğaya üstün olamayacak ve ona hükmedemeyecektir. İnsan evrende mevcut bütün gerçekleri çözebilecek niteliklere sahip bir varlık değildir.
Dinler insanların merakını tatmin eden ve onlara nihai gerçeği ögrendikleri duygusunu telkin eden, sezgi yolu ile ögrenilen (intuitive) ve insan beyninde mevcut maneviyatla ilgili yöreleri işgal eden, parazitik sosyal kurumlardır.
İnsan beyninin ürettiği soruların yanıtlarını tam olarak vermeye olanak yoktur. Bilim bu konuda henüz başarılı olamamıştır. İnsan beyni gözlemlediklerini anlamada ve doğru olarak değerlendirmede çoğu kere büyük zorluklarla karşılaşır. İnsanlar için gerçeklerle hayaller arasındaki sınır sanıldığından çok daha dardır.
Kanıt nedir?
Her kanıtın kabul etmek zorunda olduğu bir başlangıç noktası vardır. Bu başlangıç noktasının doğru olduğunu nasıl bilinir?
Ayrıca onlara dayanan çıkarsamaların doğru olduğundan nasıl emin olabiliriz? Her çıkarsama için bir delil istediğimiz an, sonsuz geçmişe gerilememiz gerekecektir.
İlerde kazanacağımız bilgileri üstüne yükleyeceğimiz başlangıç noktası ya kesin olarak doğru olmalıdır, ya da doğru olduğu kesin olarak bilinmiyorsa, başka türlü nitelendirilmesi mümkün olmamalıdır.
Allah işte böyle bir başlangıç noktasıdır.
Dinler bu bağlamda çok farklı bir önem ve nitelik kazanmaktadırlar.
Dinlerde muhakeme deductive (tümdengelimli)dir.. Faik olan Allah gerçeğidir. Oysa bilimde muhakeme (inductive) tümevarımsaldır.
Dinler kendilerini, bilimin yaptığı gibi, tekrar tekrar sorgulamazlar. Temel olanları dışında, her dinsel teoremin kendine göre bir kanıtı vardır ve sorun orada bitmiştir. Dinler tekrar o teoremlere geri dönmez ve onları yeniden kanıtlamaya teşebbüs etmezler.
Dinler, bilimden farklı olarak, ilgilendikleri konuları idealize ederler ve soyutlaştırırlar. Dinler sözde doğal olguları anlamaya yardım ederler ama, şimdiye dek bilimsel olarak da kabul edilebilr tek bir sorunu bile çözebilmiş değillerdir.
Dinler insan merakını ve ögrenmek güdüsünü tatmin ediyor görünerek insanları robotlaştıran sosyal kurumladır.
Müslüman’ların ilginç ve olağanüstü doğal fenomenler karşısında hemen hiç şaşırmamalarının ve bazı fantezilere kolaylıkla inanmalarının nedeni budur. Çünkü onlar doğal olguları her şeyi bilen, kudreti sonsuz Allah aracılığı ile bilmekte, tanımakta ve ögrenmektedirler. Onların bilmesi gereken tek şey Allah’dır. Gerisinin önemi yoktur. Herşey mümkündür. Rüyalar ve hayaller gerçek olabilir. Müslümanlar herşeyi yaratan ve bilen, herşeye kadir Allah’ın aracılığı ile doğaya faik olan halifelerdir…
Din insanların maneviyatına yerleşerek onları kendine bağlayan en ucuz, en kolay, en basit ve en değersiz olgudur.
Daha basiti yoktur.
Dolayısıyla dinin kapısı herkese açıktır.
Din kendisini kabul edip bağrına basacak olanlarda üstün nitelikler aramaz. Hatta hiç bir nitelik aramaz.
Aradığı tek özellik kabul edilmek ve inanılmaktır.
Herşeyden önce bir insan neden ateist olur?
Dinlerdeki eksiklikleri, kusurları ve sapkınlıkları görmüştür.
Yalan ve yanlışları farketmiştir.
Kendisine vadedilenlerin boş olduklarını anlamıştır.
Dinlerin yaşama verdiği anlamı beğenmemektedir.
Sürü mentalitesinden bıkmıştır.
Her gün Allah’a dua etmekten ve dinin ritüellerini yerine getirmekten usanmıştır.
Artık dinin ritüellerini pratik etmemektedir.
Ve bir gün gelmiştir, artık o dine ve tanrısına inanmanın gereksiz olduğunu anlamıştır.
Dini ve Tanrı’yı reddedip ateist olmuştur.
Artık ne Tanrıya inanmaktadır, ne de dinlere.. Özgürdür. Bağımsızdır. Ateisttir.
O insan belki aslına dönmüştür ama, aslının da zaten fazla bir değeri olmayabilir.
Bir bebekte veya çocukta veya eğitimsiz bir insanda ne gibi bir değer olabilir?
O insanın diğer hayvanlardan ne farkı vardır?
Görüldüğü üzere tek başına ateizmin bir dine inanmak kadar bile bir değeri yoktur.
Din yaşama anlam vermede kullanılan araçların en önemlisidir.
Ateizm öyle bir araç bile değildir. Yaşama anlam veremez.
Dinlerin ilkeleri, ritüelleri, savundukları iyi kötü bazı değerler vardır.
Ateizmde onlar da yoktur. İlkelerden ve içsel değerlerden yoksundur ateizm. Ritüelsizdir.
Ateizmin size vereceği tek şey yalnız soyut kavramlardan ibaret olan, olanaklardır.
Ateizm düşünce ufkunuzu genişletir. Özgür düşünce ateizmin soyut bir ilkesidir.
Ateizmin daha önemli bir ilkesi yoktur.
Ama özgür düşünce tek başına fazla bir şey ifade etmez. Tek başına bir değer değildir.
Düşünmeyen bir insan için özgür düşüncenin ne gibi bir yararı ve anlamı olabilir?
Dinler insanların istedikleri gibi düşünmelerini önlerler. Ama yine de onları, kendi ilkeleri ile sınırlı olsa da, düşünmeye sevkederler.
Ateizm onu da yapmaz. Çünkü dinlerde olduğu gibi, insanları belli bir şekilde düşünmeye zorlayacak ilkelerden yoksundur. Ama düşünmeye sınır koymaz ateizm. Düşünmek özgürdür ve sınırsızdır.
Görüldüğü üzere ateist olmak aslında hiç bir şey olmamakla özdeştir.
Ve hiç bir şey olmamak, özgür düşünce gibi, ateizmin temel ilkesidir.
Özgür düşünebilmek ama, üzerinde düşünülecek dogmalardan ve içsel ve kazanılmış değerlerden yoksun olmak, ateizmin temel ilkeleridir diyebiliriz.
Tabii onlara ilke diyebilirseniz..
Ateizmi kabul etmeyenler için olduğu gibi, etmeyenler için de ateizm, bir değer değildir. Bir insan ateist olarak değer kazanmaz. Ateizmde içsel olarak kazanılan bir değer yoktur. Dolayısıyla ateizm bir değer kazanmak için seçilmemelidir.
Ama din nasıl bir araç olarak kullanılıyorsa, ateizm de öyle bir alet olarak kullanılabilir ve kişinin kendisini ilerletebilmesi için iyi bir platform oluşturabilir.
Özgür düşünen insan kendini istediği alanda ve konuda yetiştirebilir. O insan artık dinlerin sınırlı dogmatik öğretilerinden kendini arındırmıştır.
Bilgi ve görgüşünü her konuda genişletebilir ve genişletmelidir de. Yoksa bir dogmadan uzaklaşmanın insana ne gibi bir yararı olabilir?
Ateizmin önemi insana verdiği kendini yetiştirme olanaklarının sonsuz olmasıdır.
Ateist belli ve sabit düşünce kalıpları içinde kalmayan, onlara sığmayan, hep ileriye yönelen, hep yenilik peşinde koşan insandır.
Kabına sığmayan insandır ateist. Kanaatlerinin hamalı olmayan insandır. Hiç bir dogmanın kölesi değildir. Bilgisinin ve öğrenme aşkının sınırı yoktur.
Ama ateist kendi bilgi ve görgüsünü kullanarak insanlığa tepeden baskı yapan insan da değildir.
Ateist ateizmi empoze etmeyen, dayatmayan insandır aynı zamanda.
Kendisinin daha iyi ve üstün olduğuna inanan bir insan değildir ateist.
İnançları ne olursa olsun diğerlerini hor ve küçük gören bir insan da değildir.
Takım tutar gibi tutmaz gerçek ateist, ateizmi.
Bütün dinlerde ilkelerin sınırı bellidir. Her dinin kendine göre bir yaşama verdiği anlam ve önem vardır.
Çoğu zaten yaşama değil, ölüme anlam verirler.
Bu anlam zamanla değişmez.
Ama başka herşey zamanla değişmektedir.
Günümüzde İslam’ın ilkeleri çağdaş yaşam için yeterli değildir.
Hiç bir dinin ilkeleri çağdaş yaşamla örtüşmez ve bağdaşmaz.
Dolayısıyla bir dine yönelmek, günümüzde iyi insan olmak için yeterli değildir.
Tabii ateist olmak da iyi insan olmak için yeterli sayılmamalıdır.
Tek başına yalın ateizm herhangi bir değerden yoksundur.
Başka ilkeleri olmayan insan ise, ateizmin özgür düşünce ilkesini kullanarak kendisini ilerletebilir.
Özgür düşüncenin önemi geniş kitleler tarafından kabul edilirse, zamanla onu ilerde ateizm izleyebilecektir.
Özgür düşüncenin en büyük özelliği ve değeri, ateizmin de temelini oluşturmasıdır. Böyle bir temele dayanan ateizm kendini dayatmaya gereksinim duymaz.
İslam ise kendisini insanlığa dayatan, dayatmak zorunda olan bir dindir.
Çağdaş değerlerden yoksun olduğu için bunu yapmak zorundadır İslam.
Çünkü İslam başka türlü yayılamaz.
Ateizm kendini insanlığa dayatamaz.
O zaman İslam’dan farkı kalmaz ve bir dogma olur.
Bu nitelik ateizmin hem en zayıf tarafıdır, hem de bütün gücü, hatta herşeyidir.
Ateizmi dayatarak yayamazsınız. Yaymamalısınız.
Bu bağlamda dayatmamanın ne anlama geldiğini de iyi bilmek gerekiyor.
Dayatmamak yalnız herkesi ateist yapmak için her çareye baş vurmamak demek değildir.
Aynı zamanda kötü örnek de olmamak, ateist olmayanları aşağılamamak da demektir.
Çünkü o yaklaşımlar da dayatmadır.
Ateizm ateistlere bir şeyler kazandırmaz. Ateist olmak bir marifet değildir.
Bazıları ateist oldukları için bir değer ve saygınlık kazandıklarını sanmaktadırlar.
Onların kazandığı bir şey yoktur.
İslam’ı seçenlerin ilk etapta bazı kazançları olabilir.
Örneğin bir hapishanede işlediği suçtan dolayı yıllardır yatan, hor görülen, aşağılanan, itilip kakılan birisi, Mlüslüman olunca İslam camiası tarafından bağrına basılmakta ve bir adam yerine konulmaktadır. Bu o suçlu için önemli bir kazançtır.
Ama aynı şeyi bir ateist için söyleyemeyiz. Ateizm ateiste hiç bir kazanç sağlamaz. Bir Müslüman’ın İslam’ı terkedip ateist olması ona bir yarar sağlamaz. Ateizmin kazandıracağı değerler, ona istediği gibi olabilmesi ve özgür düşünebilmesi için olanak sağlamak ve onu düşünmeye teşvik etmektir. Bunlardan yararlanmak ateistin sorumluluğudur. Ateist olmak bir marifet değildir. Sadece kişinin kendisini ilerletmesi yolunda atacağı bir adımdır. Ateizm bir araçtır yani. Kişinin kendisini ilerletebilmesi için kazandığı bir fırsattır.
O fırsatı iyi değerlendiren için ateizmin bir yararından bahsedebiliriz. Ama ateist olduktan sonra yan gelip yatan için ateizm hiç de yararlı ve kişiye kazanç sağlayan bir eğilim değildir.
Bu bağlamda ateist ile teist arasındaki en büyük fark, teistin kendisini ilerletebilmesinin önünde bir takım engellerin olması ve onları aşmanın olanaksızlığıdır. Din teistlerin kendi öğretilerinin dışında kalan ilkelere maruz kalmasını yasaklar. Bu yüzden dindarların dünya görüşü ve düşünce ufukları dardır.
Ateistin önünde herhangi bir engel yoktur. Ateist insan istediği iyi kötü her şey olabilir. Ama çoğu kere insanların doğal güdüsü onların iyi olmaları yönündedir.
Dolayısıyla bir dogmayı izlemeyen insanların topluma dogmatik olanlardan daha yararlı olacağını düşünmek yanlış değildir.
İnsan bir şey olacaksa, olabildiği kadar iyisi olsun diyorum ben. Ne olursa olsun. Orası o kadar farketmemeli.
Kalabalığı izleyen bir Müslüman’la, kalabalığı izleyen bir ateist arasında ben fark görmüyorum. Her ikisi de kendi inançları veya onun olmaması doğrultusunda davranıyor ve kendilerine ve insanlığa bir şey kazandırmıyor.
Ateistlerin insanlığa kazandıracakları şeylerin, Müslüman’ların kazandıracaklarından daha fazla olacağını düşünüyorum.
Hatta o kazançlar için sınırsız bile diyebilirim. Müslüman’lar ağızları ile kuş tutsalar, ancak bir dereceye kadar kendilerini ilerletebilir ve insanlığa hizmet edebilirler.
Buna rağmen bence vasat bir ateist, vasat bir Müslüman’dan daha yeğlenir biri olmamalı. Toplumda her ikisinin de ayrı bir yeri olmalı….!
Saygilarimla
Selen atasoy
Yazıları posta kutunda oku