Epstein, ona yaşı küçük kızları temin eden Ghislaine Maxwell, babası medya imparatoru Robert Maxwell, Hitler, Gorbaçov, dünyanın en çok satan oyunu, Ermenistan depremi, Stalingrad, Moskova ve ben! Ne alaka?
Moskova
Moskova havaalanına indiğimde, sadece soğuk havadan korunmak için değil, aynı zamanda endişeli yüzümü insanlardan saklamak için başlığımı sıkı sıkı örttüm. Daha önce gelmiştim ama bu sefer öncekinden farklı olarak tek başımaydım ve iç hatlar uçuşu ile geliyordum.
“Sana yaklaşanlardan uzak dur” dedikleri için, hiç bir yazıyı anlayamama rağmen beni şehrin merkezine götürecek bir şeyler aramaya başladım. O sırada terminal binasından çıkan bir Amerikalı evindeymiş rahatlığında, elini havaya kaldırıp, bir de ıslık çalarak “Taksi” diye bağırdı. Elinde tuttuğu şeyi görsem de tam olarak bir anlam veremedim.
İçimden “adamdaki rahatlığa bak” derken gelen kahkaha duygusu, endişeli yüz ifadem ile birleşince neye benzediğimi bilmiyorum. Bunu düşünecek durumda değildim, hızlı olmalıydım. “Şehir merkezine mi?” dediğim anda Amerikalı “gel” dedi. Bizi alan araç resmi bir taksiydi ve adam elinde tuttuğu şeyi cebine koymuştu. Yoksa şehir merkezine gitmek için taksiyi paylaştığım adam, KGB’nin takip ettiği…
3 ay önce Volgograd
Burası Volgograd, Hitler’in tanklarının donup 2. Dünya savaşının kaderinin değiştiği yer. 90’ların başında 3 ay kaldım burada. O zamanlar Rusya’da bir şehirden diğerine gitmek için vize almanız gerekiyordu. Pasaportumda ömür boyu Amerika vizesi olduğu için daha şehre girdiğim anda pasaportuma el koydular, Moskova vizesi ile birlikte pasaportumun geri gelmesi 3 ay sürdü.
O zamanlar şehirde taksi yoktu, tek bir otel dışında otel yoktu, restoran yoktu. Taksi lazım olduğu zaman yoldan geçen bir arabayı durdurup gideceğiniz yere gitmeye çalışmaktan başka alternatif yoktu. Artık şoför sizi nereye götürürse! Taksi ararken işimi kolaylaştıracak bir şey vardı ama henüz bilmiyordum.
Arabanız varsa, başına bir iş gelmesin diye arabanızı şehrin merkezindeki garaja kitler, yolunuza yaya ya da toplu taşıma ile devam ederdiniz. Şehrin merkezindeki garajdan evinize giderken, başka bir, o yöne giden taksi bulmanız, sonuçta o araç da buraya döneceği için bir çeşit paradokstu.
Stalingrad
Volgograd’ın ismi 2. Dünya savaşı sırasında Stalingrad idi. Alman generallerin itirazlarına rağmen, Hitler bu şehri almak istedi. Alman generaller ise şehre girmeden, Volga nehrini geçerek Kafkasların petrol yataklarına gitmek istiyorlar, askerlerin ve teçhizatlarının Rusya’nın soğuğuna hazır olmadığını söylüyorlardı.
Hitler, bilim insanlarından görüş aldı. Bilim insanları, 1943 kışının, Avrupa’daki ölümler sebebi ile sıcak geçeceğini hesap etti. Hitler şehrin kuşatılması emrini verdi.
Stalingrad’da geçen çatışmalarda bir milyonun üzerinde insan öldü. Şehirdeki tüm evler bu bina gibi yaşanmaz hale geldi. Şehir yeniden inşa edilirken yukarıdaki bina savaşı hatırlatması için bu şekilde korunmakta. Volga nehrinin kenarında bir gezinti yaparken, ziyaret etmenizi öneririm.
Mağluplar yürüyüşü
Hitler’i yanıltan bilim insanları mı oldu bilinmez ama ismi Stalin olan bir şehri ele geçirmek büyük moral avantaj sağlayabilirdi. Hitler’in Rusları yendikten sonra Moskova’ya gitmeyi düşündüğü; ordunun şehirde yürüyüşünü bizzat izleyeceği söylenir.
Stalingrad yenilgisinden sonra savaşın kaderi değişip Ruslar ilerlemeye başlayınca, Stalin’in, Hitler’in planına tepkisi yukarıdaki videoda olduğu gibi oldu. Evet Alman ordusu Hitler’in arzu ettiği gibi Moskova sokaklarında yürüyecekti; ama tarihe geçen “kaybeden askerler” olarak. Esir alınanlardan 19 General ve sağlık durumu elverişli 60 bin Alman askeri Moskova’ya getirtildi ve sokaklarda bu şekilde yürütüldüler.
Bu şekilde düşman askerlerini yürütmek Cenevre sözleşmesine göre artık savaş suçu sayılıyor. Yürüyen Alman askerlerden birisine daha sonra soruldu:
– Kendinizi aşağılanmış hissettiniz mi?
Askerin yanıtı:
– Hayır, hissetmedim. Savaşta öyle kötü şeyler yaşadım ki, bu onların yanında önemsiz kalır.
Tetris
Epstein‘ın, ona yaşı küçük kızları temin eden, 20 yıl hapis cezası alan eşi Ghislaine Maxwell. Ghislaine’in babası medya imparatoru, emeklilik fonlarını 3 milyar pound dolandıran Robert Maxwell, eğer Ermenistan depremi olmasaydı İngiltere gezisini iptal etmeyecek olan arkadaşı Gorbaçov‘dan bu oyunun haklarını isteyecekti.
Bu film sadece dünyanın en çok satan oyunu Tetris’in gerçek hikayesini anlatmıyor, aynı zamanda sizi komünist Sovyetler Birliğinin dağıldığı tarihi günlere götürüyor. Hem de benim hemen hemen aynı tarihlerde yürüdüğüm Moskova sokaklarında, bindiğim taksilerde, girdiğim binalarda. Böyle bir tarihin ucundan da olsa içinde olduğuma inanamıyorum.
Film’de Tetris’in haklarının peşinde koşan bir Amerikalının, taksi çağırırken elinde tuttuğu sigara paketi, bana Moskova havaalanındaki adamın elinde tuttuğu şeyi hatırlattı. O zamanlar dilini bilmediğiniz, yazılarını anlayamadığınız bu farklı ülkede sürücüye bir paket sigara vererek, herhangi bir aracın sizi gitmek istediğiniz yere götürmesini sağlayabilirdiniz. Amerikalı biliyordu, ama ben o zamanlar hayatımı kolaylaştıracak bu bilgiyi, filmi izlerken öğrendim. Belki de aynı taksiyi paylaştığımız Amerikalıdan, ama filmden.
Yazıları posta kutunda oku