Site icon Turkish Forum

ATATÜRK’E İHANET EDEN SİLAH ARKADAŞLARI KİMDİ?

Ulu Önder’in Nutuk’ta en çok zorlandığı bölüm. Nutuk’u yazarken de, okurken de en çok zorlandığı bölüm, en yakın silah arkadaşlarıyla yollarının ayrıldığını hissettiği bölümdü… Lozan günleriydi… İsmet Paşa ve Türk Heyeti Lozan'a hareket etmişti. Aynı gün Sultan Vahdettin İngilizler'e sığınmış, Malaya zırhlısıyla Malta'ya doğru yola çıkmıştı. Sultan kaçıyordu.! - ataturk buyuksoylev nutuk

Ulu Önder’in Nutuk’ta en çok zorlandığı bölüm. Nutuk’u yazarken de, okurken de en çok zorlandığı bölüm, en yakın silah arkadaşlarıyla yollarının ayrıldığını hissettiği bölümdü… Lozan günleriydi… İsmet Paşa ve Türk Heyeti Lozan’a hareket etmişti. Aynı gün Sultan Vahdettin İngilizler’e sığınmış, Malaya zırhlısıyla Malta’ya doğru yola çıkmıştı. Sultan kaçıyordu.!

Bir gün, O’nu akşam yemeğine davet ettiler. Gazi Paşa, Rauf Bey, Refet Paşa, Fuat Paşa, akşam sofrada bir araya geldiler. Henüz yemek bile daha başlamamıştı ki, Rauf Bey Gazi’ye döndü; “Kemal” dedi.

– Davetimizi kabul edip geldiğin için teşekkür ederiz. Yemeğin yanı sıra seninle baş başa konuşmak istediğimiz bir konu var, bugün seninle o konuyu da konuşmak istiyoruz”.

Gelişkin hisleri O’nu yanıltmazdı. Bozuntuya vermedi.

“Buyurun, konuşalım!” dedi. Rauf Bey eteğindeki taşları dökmeye başladı:

– “Kemal! Bu Meclis senden korkuyor, o yüzden sana gelemiyor, tüm şikâyetler başbakan olarak bana geliyor.”

Gazi şaşırdı, belli etmemeye çalıştı ”Neyimden korkuyorlarmış?” deyiverdi.
Rauf Bey konuya doğrudan girdi:

– Senin Cumhuriyet kuracağından korkuyorlar. Dedikodular giderek yayılıyor. Bazen o kadar abartıyorlar ki, eline bir fırsat geçerse, senin padişahı bile bu ülkeden kovacağını söylüyorlar!”

Gazi donup kalmıştı.
Soğukkanlılığını korumaya çalışıyordu. Rauf Bey ise içini dökmeye devam etti:
– Kemal! Bu vatan tehlikeye düştü, işgale uğradı. En çok sen çaba gösterdin, kurtardın, biz de sana yardım ettik”
– Şimdi vatan kurtuldu. Bize göre “emaneti sahibine” iade etmenin zamanı geldi”. İşte O an Gazi, yemek davetinin bir bahane olduğunu anlamıştı.
– Peki, Rauf Sultan Vahdettin için sen ne düşünüyorsun?” diye konuşan o kişiye sordu. Rauf Bey ise:
– Kemal, benim babam padişahın baş mabeyinliğini yaptı. Boğazında padişahın ekmeği var. Şimdi o ekmek benim gırtlağımda. Ben yediğim ekmeğe ihanet etmem kardeşim. Benim rejim sorunum yok”
– Üstelik madem sordun söyleyeyim: Padişah, bir İslam halifesi, ben de Müslümanım. Dini terbiyem nedeniyle de padişaha bağlıyım. O makamlar uhrevi (dünyalık olmayan) makamlar. Senin, benim gibi kişilerin ulaşabileceği makamlar değil”
– Kaldı ki, bu milletin yüzlerce yıldan bu yana alıştığı yönetim de mutlakıyet yönetimidir, Cumhuriyet değil”. Gazi’nin yüz hatları gerilmişti. Bu sefer de ev sahibi Refet Paşa’ya döndü;
– Peki, ya sen ne düşünüyorsun Refet?” diye sordu. O da
– “Aynen Rauf Bey gibi düşünüyorum, Paşam!…” deyip kestirip attı. Gazi, bu sefer de masadaki üçüncü kişi olan Fuat Paşa’ya
– “Peki, ya senin görüşün Fuat?” diye sordu.
Fuat Paşa Gazi’nin Harbiye’den sınıf, hatta sıra arkadaşıydı. Hukukları daha derindi yani… İşte o Fuat;

– Paşam” dedi, “biliyorsunuz uzun süredir Moskova’dayım, duruma muttali değilim, izin verin birkaç gün düşüneyim, yanıtımı sonra veririm” dedi ve o bile, “Kemal, ben senin arkandayım!…” diyemedi yani.
Masada olmayan dördüncü kişi, Kâzım Karabekir Paşa ise Erzurum’daydı ve telefonun öbür ucunda, bu toplantıdan çıkacak kararı bekliyordu…
Beşinci kişiyse, kendisiydi. Anadolu’ya çıkan ilk 5 komutan işte masadaydılar ve henüz devlet kurulamamıştı ama kozlar paylaşılıyordu.
“Benden ne yapmamı istiyorsunuz?” diye sordu Gazi.
-Yarın kürsüye çık, bunları yapmayacağına söz ver!” diye yanıtladı Rauf Bey. Gazi:
– Bana bir kâğıt verin…” dedi. Bağ evinde gece yarısı kâğıt bulamadılar, içtiği sigaranın kapağını yırttı ve arkasına hırsla şunu yazdı:
– Günü geldiğinde padişahla ilgili kararı en yüce icrai organ olan TBMM verecektir.” bunu yüksek sesle okudu ve sordu:
– Bu sizi ve Meclis’i tatmin eder mi? Bunu yarın çıkıp okursam, sizce Meclis tatmin olur mu?

Onlar da
– “Hah, işte bu olur. Bunu çık yarın kürsüden oku!..” dediler. Rauf Bey, O Meclis’ten padişah aleyhinde bir karar çıkmazdı ve bunu biliyorlardı. Masadaki komutanlar da rahatladılar.
Sofra, buz gibi olmuştu. Ayrılırken, Etlik sırtlarından yeni bir gün ışıyordu.

O günden itibaren Gazi yollarını da bu arkadaşlarından ayırmak zorunda olduğunu görmüştü. Ertesi gün kürsüye çıktı ve yazdıklarını aynen okudu.
Nutuk’tan Doç. Dr. Orhan Çekiç’in yazdığına göre Meclis’le ve komutanlarla bir tartışmaya girmeden bu krizi atlatmalıydı. Öyle de yaptı.

1921 Anayasası’na göre Meclis her iki yılda bir seçim yapmak zorundaydı. Meclis 23 Nisan 1920’de açıldığına göre, seçimleri yenilemenin zamanı gelmişti. Doğal olarak da seçimlere gidildi. Gazi, bu Meclis’ten kurtuluyor gibiydi. Komutanlar yeniden endişeye düştüler: “Ya, Kemalist bir Meclis gelirse!” Bunun üzerine yeni bir plan kurdular. Mustafa Kemal’i Meclis’e sokmamanın yolunu arayacaklardı. Seçim Yasası’nı değiştirmeye karar verdiler. Tanıdık geldi mi sevgili Canlar.

Erzurum Milletvekili Necati Bey, Samsun Milletvekili Emin Bey, Mersin Milletvekili Albay emeklisi Çolak Selahattin Bey, bir önerge hazırladılar. Buna göre:

1. “Bundan böyle milletvekili adayının doğum yeri, Misak-ı Milli sınırları içinde olsun!..” dediler. Böylece Selanik dışarıda bırakılmıştı.
2. “Milletvekili adayı, adaylığını koyduğu yerde en az beş senedir oturuyor olsun!” Mustafa Kemal o cephe senin, bu cephe benim, hayatı boyu koşturmaktan ötürü, değil beş yıl, hiçbir yerde sürekli beş ay bile oturamamıştı ki…

Hedef belliydi. Bu yasa özel olarak kendisi için hazırlanmaktaydı. Hem de en yakın silah arkadaşları tarafından. Bu önerge verilince, kürsüye zorla çıktı ve avaz avaz:

– Doğum yerim Selanik, Misak-ı Milli sınırları dışında kalırken, önceki devlet ise Selanik’i tek kurşun atmadan Yunan’a verirken, bu millet bilsin ki ben diğer bir yurt köşesi Derne’de savaşıyordum.”
– Hiçbir yerde beş yıl oturamadım, doğru. Otursaydım eğer, o zaman Bingazi’de, Derne’de, Sina’da, Filistin’de olamazdım. Çanakkale’de, Kafkaslar’da, Sakarya’da olamazdım. Ama ben oralarda olamasaydım, bu efendilerin de doğum yerleri, Allah korusun, Misak-ı Milli sınırları dışında kalırdı”
– Şimdi millete soruyor ve yanıtını milletten bekliyorum. Bu önergenin sahibi efendileri buraya gönderen millet onlar gibi mi düşünüyor peki?
Hayır, elbette millet, onlar gibi düşünmüyordu. Çuvallar dolusu telgraflarla olayı protesto ettiler, önerge geri çekildi ve Mustafa Kemal, Ankara’nın Bâlâ ilçesinden milletvekili seçilerek Meclis’e girdi.
Cumhuriyeti’de kurdu.
Gazi bu olayı hiç unutmadı..

MERAL ÖNERLİ / TURKISHFORUM – ABDULLAH TÜRER YENER

Exit mobile version