Ermenilerin etnik kıyımı

Ermenilerin Türklere yaptığı katliamları gören ve olay yerinde bulunan Avusturya gazetecisi Stephan Eshnanie:

Trabzon’dan Erzincan’a ve Erzincan’dan Erzurum’a kadar tüm köyler harap edildi. Vahşice ve zalimce katledilen Türklerin cesetleri her tarafta saçılı vaziyette duruyor.

Şu anda Erzurum’dayım ve gördüklerim korkunç. Neredeyse şehrin tamamı mahvedilmiş vaziyette. Cesetlerin kokusu, hala havaya hâkim… Kaçan Müslüman mülteciler yolları tıkadılar. O yollarda sık sık hücuma uğrayıp öldürüldüler, kadınları kaçırıldı ve malları gasp edildi.

Ermeniler tarafından Birinci Dünya Savaşı’nın son aylarında harabeye çevrilen Müslüman köylerinin listesi, katledilen insanların listesi gibi uzun olurdu. Bölgeler tümüyle, özellikle geri çekilen Ermeni askerlerin yolları üzerindekiler yerle bir edilmişlerdi.

Köyler yakılmış ve dinamitlenmiş, halkı ise kıyımdan geçirilmişti. Sadece yok etme yöntemleri farklılık gösteriyordu. Ermeniler tarafından, örneğin Erzurum’un kuzeyindeki Erkinis köyünde, 50 Müslüman öldürüldü.

Kırsaldaki Hasankale kasabası yakılarak yerle bir edildi ve halkının kaçamayanları öldürüldü. Erzincan yakınındaki Salıpazar, Akkilise ve İnesil gibi köylerin halkı da Ermeniler tarafından uzun süre boyunca yavaş yavaş katledilmişlerdi.

Kükürtlü gibi 300 kişinin kıyımdan geçirildiğinin rapor edildiği köylerde ise Ermeniler kasabaya aniden at sürüp Müslüman yerlileri bir günde öldürmüşlerdi. Osmanlı askerleri Doğu Anadolu’yu Ermenilerin elinden geri aldıklarında dehşet verici görüntülerle karşılaştılar.

Gördüklerini detaylı raporlarla anlattılar. Örneğin: “Ermeniler Erzurum’un kuzeyindeki Erkinis köyünden yaklaşık 50 Müslüman’ı alıp götürmüş ve katletmişlerdi. Hasankale ve çevresindeki köylerde Müslümanlar mermi, balta ve bıçaklarla öldürülmüşlerdi. Ermeniler tarafından bekar kızlar tiksindirici şekilde istismar edilmiş ve bazıları da kaçırılmıştı…” 

Ermenilerin geri çekilmesinden sonra, Doğu Anadolu’nun büyük kısmı adeta mezarlığa dönmüştü. Amerikalı, tarih profesörü  Justin Mc Carthy, Ölüm ve Sürgün (Death and Exile) 1821-1922 yıllarını yazdığı eserinde Osmanlı Müslümanlarının etnik kıyımını şöyle anlatır: 

“Bu Müslümanların gerçek akıbeti o zamanın insanlarından ancak ölülerle can çekişenleri görmüş olanlar tarafından anlaşılmıştır; örneğin 1878 yılında Osmanlı Bulgaristan’ında, bazılarının aile fertleri olması muhtemel 400 kişilik bir grup mültecinin soğuktan donmuş vücutları arasında sağ kalabilen küçük kız çocuğunu bulan tren istasyonu görevlisi felaketin farkına vardı. Buradaki Müslümanların kaderi, o kızcağızın evlerinden çıkartılıp ölüme sürülmüş olan ailesinin akıbetiydi. Bu, aynı zamanda yabancı biri tarafından kurtarılan o kızcağızın da kaderiydi. O kızcağızla sağ kalan diğerlerinin evlatları, modern Türkiye Cumhuriyetinin vatandaşlarının çoğunluluğunu teşkil etti.”

Sürecek

Sayfalar: 1 2


Yazıları posta kutunda oku


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir