DÜNYA RUH SAĞLIĞI GÜNÜ

Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) 1948 yılında yaptığı tanımda sağlık; sadece bedensel değil, ruhsal ve sosyal yönden de tam bir iyilik hali olarak belirtilmektedir.DSÖ klasik tanımında ruh sağlığına önem verilmeye başlanmıştır.  - umran unlu

 

Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) 1948 yılında yaptığı tanımda sağlık; sadece bedensel değil, ruhsal ve sosyal yönden de tam bir iyilik hali olarak belirtilmektedir.DSÖ klasik tanımında ruh sağlığına önem verilmeye başlanmıştır. 

Geçmişte ruh sağlığı tıbbın dışında bir alan, ruh sağlığı sorunları ise gerçekte var olmayan durumlar olarak algılanmıştır.

Dünya Ruh Sağlığı Federasyonu tarafından 1992 yılından itibaren 10 Ekim, Dünya Ruh Sağlığı Günü olarak belirlenerek kutlanmaya başlanmıştır.

Prof Dr Figen Çulha Ateşci“sadece hastalık ve sakatlığın olmayışı değil, bedence, ruhça ve sosyal yönden tam bir iyilik hali”der.

Bedensel sağlığın yanında ruhsal sağlığımıza da önem vermeliyiz.10 Ekim Dünya Ruh Sağlığı günü,ruh sağlığının ve ruh hastalarının toplumda farkındalığını arttırmak amacıyla kutlanmaktadır.

Her yıl farklı bir temayla kutlanır Dünya Ruh Sağlığı Günü Örneğin“İşyerinde Ruh Sağlığı”İş yerindeki stresi,aşırı iş yükünü,mobbing uygulamalarını depresyonu düşünün.

İşimiz gelir kaynağımız,bir yandan ihtiyaçlarımız için para kazanmak zorundayız ama iş para kazanmakla bitmiyor.İş yerindeki insanlarla sosyal ilişkiler kuruyoruz ve sadece kendimiz için değil,bir yandan da topluma katkıda bulunuyoruz.

İşyerinde ruh sağlığımızı bozan kötü, sert, emeğine takdir etmeyen, adaletsiz, kişisel ihtiyaçlara ilgisiz yaklaşımların son derece yıkıcı olabildiği bilinmektedir.  

Bu durum çalışanın ruhsal sağlık sorunları,çalışanın devamsızlığına, üretkenliğinin düşmesine ve maliyetin artmasına neden olmaktadır.Örneğin Avrupa’da iş sebepli depresyonun yıllık maliyetinin 617 milyar Euro civarında olduğu tahmin edilmektedir.

Üretkenliğin artırılması ve maliyetlerin düşürülmesi için çalışanların ruh sağlığına önem verilmeli. İnsan sadece bedensel olarak hastalanmaz.Çalışanın ruh sağlığını korumak için uygun çalışma ortamları yaratılmalı, çalışanların iş ve sosyal dengesini destekleyen, geliştiren program ve uygulamalar olmalıdır.Ancak bu şekilde İş yaşamındaki ruhsal sorunlar çözülüp verimlilik artırılabilir.Ruhsal sorunlar erken dönemde fark edilirse tedavisi de kolaylıkla sağlanabilir.

Gençlerin ruh sağlığını korumak,güçlendirilmesi,bu konuda farkındalık yaratmak,gençlerin dayanıklılığını arttırmak ve önlenebilir ruhsal hastalıkların önlenmesi hedeflenmektedir.

Gençlik dönemi, bireyin yetişkin rolüne hazırlandığı, kimliğini oluşturmaya başladığı çok önemli bir dönem olmakla birlikte, önemli ruhsal hastalıkların ortaya çıkma riskini de barındıran bir dönemdir. Günümüz gençleri daha önceki dönemlerden daha farklı ve daha hızlı değişimlerin olduğu bir dönemde yaşamakta, yoğun olarak teknolojik gelişmelere maruz kalmaktadır. Bu hızlı değişim ve gelişmeler, onların hayatında olumlu olduğu kadar, doğru olarak desteklenmediğinde olumsuz bir takım etkilere de sebep olabilmektedir. 

Gençlerin birçoğu teknolojinin sunduğu sanal ilişkilerle bağ kurmaya çalışırken, sosyal etkileşimin azlığı onları yalnız hissettirmektedir. Ruh sağlığını güçlendirecek ya da psikososyal destek alabilecekleri doğru kaynakları da bilememektedir. Bu nedenle onların doğru yönlendirilmeleri ve psikososyal yönden aradıkları destekleri nereden bulacakları konusunda bilgilendirilmeleri gerekmektedir.

İnsan sadece kendisi için değil,sevdikleri için de yoğun kaygı, öfke, korku, çaresizlikten kaynaklanan stres ve ruhsal bozukluk yaşayabiliyor.Ayrıca sosyoekonomik sorunlar da cabası.

Toplum olarak yetişkin ve çocuk ergen psikiyatristleri, psikolog, sosyal çalışmacı ve çocuk gelişimcilerine ihtiyaç var.

Dünya Sağlık Örgütüne göre (2018)tüm dünyada her 40 saniyede bir kişinin intihar ederek öldüğünü belirtiyor.Her yıl intihar ederek 800.000’den fazla insan ölüyor ve bu ne yazıkki savaş ve cinayet nedeniyle ölenlerin toplamından daha fazla.Ayrıca ölenlerden daha fazla, intihar girişiminde bulunan insan var.İntihar edenler sadece kendi hayatlarına son vermekle kalmıyor. Aileleri,geride kalan insanlar üzerinde uzun süreli ve yıkıcı etkileri olan bir trajedi oluşturuyor. 

Ayrıca 2020 Yılı tüm dünyadaki insanların ruh sağlığını da etkileyen COVID-19 salgını yaşamıştı.Dünya virüsü kontrol altına almak ve çözüm bulmak için mücadele ederken, yaşanan endişe, korku, izolasyon, sosyal mesafe ve kısıtlamalar belirsizlik ve duygusal sıkıntıları artırmaktaydı.

DSÖ 2001 Dünya Sağlık Raporuna göre yaklaşık 450 milyon insan, dünya çapında sağlıksızlık ve engelliliğin önde gelen nedenleri arasında yer alan ruhsal bozukluklarla yaşamıştı.

DSÖ 2012 Dünya Sağlık Raporuna göre ise her dört kişiden biri hayatlarının bir döneminde ruhsal bir bozukluktan etkilenirken, zihinsel, nörolojik ve madde kullanım bozuklukları, toplam küresel hastalıkların %13’ünü oluşturtu. 

Pandemi, savaşlar, göçler ve iklim değişikliklerinin etkileri ile insanların ruh sağlığının nasıl etkilendiğini gördük ve intihar düşüncesi olan insanların sayısı artış gösterdi.

Önleyici çalışmalar psikiyatrik bozukluğu olan kişilerin yaşam kalitesini arttırdığını farkediyoruz.Toplumda koruyucu, önleyici ruh sağlığı müdahalelerine öncelik verilmesi gerekmektedir.Bu konuda hepimiz üzerimize düşeni yapmalıyız.

Sadece sağlık sistemi değil,çağdaş ekonomik sistemler de küresel sorunlarla başa çıkmakta yetersiz kaldı. Bu kriz dönemlerinde çalışanların ruh sağlığını destekleyecek düzenlemelerin eksikliği hissedildi.Bunun için iş ortamları ve çalışma koşulları çalışanların ruh sağlığını destekleyecek şekilde düzenlenmelidir.

Egzersiz, iyi beslenme, gıdaya erişimin yaygınlaştırılmalı,çalışma süreleri ve ortamları düzenlenmeli.

Açlığa ve yoksulluğa son vermek, sağlıklı ve kaliteli bir yaşamı güvence altına almak, herkes için nitelikli eğitim sağlamak, toplumsal cinsiyet eşitliğini ve kadınların güçlenmesini sağlamak, iklim krizi ile mücadele etmek gibi küresel hedeflere ancak toplumun ruh sağlığını iyileştirmeye yönelik önemli yatırımlar yapılırsa ulaşılabilir.

Pandemi sürecinde tüm ulusların ruh sağlığı krizine ve uzun süreli etkilerine hazırlıklı olmadıklarını görüldü. 

2020 yılından bu yana, pandemi ile birlikte sağlık hizmeti sunumundaki eşitsizlik daha da derinleşti. Yalnızca pandemi nedeniyle yaşananlar değil, iklim krizinin neden olduğu afetler ve enerji krizi, savaş ve tüm dünyada baş gösteren ekonomik zorluklar, gündelik hayattaki stresi baş etmesi güç düzeylere çıkardı. 

Kronik ruhsal hastalığı olanlar, kadınlar, çocuklar ve yaşlılar, yoksullar, hükümlüler, cinsel kimliği ve yönelimi nedeniyle olağan koşullarda da damgalamaya ve ayrımcılığa maruz kalan gruplar, göçmenler ve mültecilerin yaşadığı ruhsal zorlanmalar pandemi ile daha da arttı. Bu koşullarda, ayrımcılık ve nefret söylemine maruz kalan grupların sağlıklı ve güvenli bir yaşam sürebilmeleri için acilen yeni politikalara ihtiyacımız var.

Artık”Ruh Sağlığı Yasası” sadece ruh sağlığı çalışanlarını veya ruhsal hastalıkları olan kişileri değil tüm toplumu yakından ilgilendirecek çok önemli bir konu olarak ele alınmalı. Bilimsel, özgürlükçü, önleyici, koruyucu, insana yaraşır koşullarda ruh sağlığı hizmeti verilmeli.

2022 yılında Dünya Ruh Sağlığı Günü”Ruh Sağlığını ve Ruhsal İyilik Halini Küresel Bir Öncelik Haline Getirelim”sloganı, yaşadığımız küresel zorlukların karşısında toplumumuzu ve dünyayı daha iyi yaşanılabilir bir yer haline getirmek zorundayız.

Günümüzde ruh sağlığı sorunları dünya genelinde her sekiz kişiden birini etkilemektedir.970 milyon kişinin bir ruh sağlığı sorunu vardır. 301 milyon kişi anksiyete, 280 milyon kişi depresyon tanısına sahiptir.Çocuklar da ruh sağlığı sorunlarından etkilenmektedir.

Madde/alkol kötüye kullanımı,yeme bozuklukları,demans,şizofreni,stres ve diğer ruh sağlığı sorunlarıdır.

Anne-baba olarak çocuklarımızın,gençlerimizin;Orta yaştakiler hasta ve yaşlılarımızın;Öğretmen olarak öğrencilerimizin; Patron olarak çalışanlarımızın ruh sağlığına yeterli özeni gösterip,onları anlamaya ne kadar dikkat ediyoruz.Bunu her birey kendine sormalı ve farkındalığa dikkat çekerek neler yapabiliriz üzerinde durmayı kendimize bir borç bilmeliyiz.


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir