Savaşın yurdundan ettiği çocuklardan biri

Birinci Karabağ Savaşı’nın yerinden yurdundan ettiği Azeri çocuklardan biri, bugün yaşamını Kanada’da hukukçu olarak sürdüren Rauf Azimov, son günlerin trajedisi üzerine düşüncelerini, duygularını özetlemiş. Twitter’da görünce Türkçeye çevirmek istedim, İngilizceyle sınırlı kalmasın diye. - karabag azerbaycanli rauf azimov
,

Birinci Karabağ Savaşı’nın yerinden yurdundan ettiği Azeri çocuklardan biri, bugün yaşamını Kanada’da hukukçu olarak sürdüren Rauf Azimov, son günlerin trajedisi üzerine düşüncelerini, duygularını özetlemiş. Twitter’da görünce Türkçeye çevirmek istedim, İngilizceyle sınırlı kalmasın diye.

(Bağlamdan yüzde yüz anlamak mümkün değil, fakat birden fazla akrabaya işaret edebilecek “uncle” ve “aunt” terimlerini “dayı” ve “teyze” olarak yorumladım.)

Aziz Gökdemir

Birinci Karabağ Savaşı’nın yerinden yurdundan ettiği Azeri çocuklardan biri, bugün yaşamını Kanada’da hukukçu olarak sürdüren Rauf Azimov, son günlerin trajedisi üzerine düşüncelerini, duygularını özetlemiş. Twitter’da görünce Türkçeye çevirmek istedim, İngilizceyle sınırlı kalmasın diye. - karabag azerbaycanli rauf azimov

Karabağlı bir Azerbaycanlının şu an yaşananlara ilişkin düşünceleridir. Annemin ailesi Kürt, Laçinli. Babam Martakert’le arasında bir mayın tarlası bulunan bir köyden. Küçüklüğümün ilk anılarını savaş ve beraberinde getirdiği yıkım oluşturuyor.

Dayım savaşta öldü; 18 yaşındaydı mayına bastığında. Uykumu silah sesleri bölmeye çalışırdı hep. Bir gün annem bana mama yedirirken yakınımızda bomba patladığında lokmam boğazıma kaçtı, az kaldı boğulacaktım.

Teyzem, Ağdamlı biriyle evliydi. Göçmen kamplarından birinde çadırda kalıyorlardı. Daima kravat-ceket giyinir, Lada’sına bayılır, her fırsatta arabasını gururla gözümüze sokardı. Ama bir kere bile karısı ve üç çocuğuyla birlikte yaşamak zorunda kaldıkları çadırı görmemize izin vermedi.

Annem 7 kardeşti. Aileleriyle birlikte hepsi yazları Şuşa’da geçirirdi. Bir kere bile gidip göremedim Şuşa’yı.

Sarsang Barajı suyunu zapt ettiği için Tatar Nehri yazları kururdu. Biz çocuklar elimizde plastik bidonlar, teneke kovalarla büyüklerimizin peşine takılır, hep birlikte su bulmaya çabalardık.

Dört odalı bir ahırımız vardı. Bir odasında tavuklarımızı barındırır, diğer bir odayı da kiler olarak kullanırdık. Üçüncü odada Kelbecer’den sürülmüş yaşlı bir çift, dördüncü odada da yine Kelbecerli, iki çocuklu genç bir aile kalıyordu.

Geçmişe özlem duyarak, içinde bulundukları an ve ötesineyse endişeyle bakarak yaşayan büyüklerimin arasında geçti çocukluk yıllarım. Muhteşem Murov dağlarına gözümü diker, babamın bir zamanlar dere tepe gezdiği yerlere neden ayak basamadığımı anlamaya çalışırdım.

Okumaya devam et  KARABAĞ DA BOŞ EVDE ÇOCUK SESİ

Tatar Nehri tekrar aksın isterdim. Şuşa’yı bir kerecik görebilmeyi isterdim. Atalarımın Laçin’ine gidebilmeyi isterdim. Ve ninemle dedemin evleri top-tüfek mermileriyle delik-deşik edilmemiş olsun isterdim.

İsterdim ki babamın köyünde yaşayanlar yol kenarına toprak yığıp bir tepecik oluşturmak zorunda kalmasaydı, kendi halinde insanlar nişancılar tarafından hedef alınmasın diye. Keşke ninemle dedemin eşyaları, apar topar kaçarken kamyona yükledikleri o eşyalar, hep evlerinde kalmış olsaydı.

Hepsinden önemlisi, keşke birileri bu acının gerçekliğini kabullenseydi. Aksine, sık sık trajedimize gülündü, yaşadıklarımız meşru gösterildi veya görmezlikten gelindi.

Şimdi ben Dağlık Karabağ Ermenilerinin başına gelenleri dehşet içinde izliyorum. İnsanlık dışı bir ablukayla aylarca açlığa mahkum edilmek… böyle bir ceza kime reva görülebilir? Kim Ermenilerin Azerbaycan’a entegre edilebileceğine gerçekten inanabilir?

Onyıllardır bize düşman belletildi bu insanlar; neyimiz eksikse, nerede başarısızlığa uğrasak hepsinin sorumlusu olarak gösterilen günah keçisine dönüştüler. Tarihlerinin üzerine ya sünger çekildi ya da sistemli bir şekilde “Alban kültürel mirası”na dönüştürüldü, acıları inkar edildi – bizim dahlimiz de birlikte elbette.

Savaş görüp geçirmiş, etnik temizliğe tabi tutulmuş her Azerbaycanlı MUTLAKA savaşın, etnik temizliğin karşı tarafında yer almalı, en temel içgüdülerimiz bizi aksi yöne itse bile. Bunu başaramazsak tarih bizi affetmeyecek.

Ermenilere sesleniyorum: Çektiğiniz acıların tanığıyım ve üzüntü içindeyim. Özgürlük istemek en doğal hakkınız, kimliğinize sahip çıkmak da. Kendi kaderinizi tayin etme arzunuza verilecek cevap asla pogromlar ve savaş olmamalıydı.

Hiçbir şeyi değiştirecek kudretim yok. Ama bir gün Karabağlı bir Ermeni çocuk, hayal bile edilemeyecek şeyler başlarına gelirken Azerbaycanlı birileri onlara destek oldu mu, acısını paylaştı mı diye merak edecektir. O çocuğadır sözüm: Bilesin ki her şey bitmiş değil.


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir