NİNEMİN AHİRET EZBERİ

Ninem nur yüzlüydü. Herkese “AĞAM “ derdi büyük küçük ayırmadan. Oysa kendisi 88 yaşındaydı. - emekli yasli kadin

Ninem nur yüzlüydü. Herkese “AĞAM “ derdi büyük küçük ayırmadan. Oysa kendisi 88 yaşındaydı.

Yaşı kaç olursa olsun, hiçbir erkeğin önünden geçmezdi. Bütün namazlar sesli okuyarak kılardı.

Hangi imam dediyse demiş, kabirde sorulacak sorulara takılmıştı.

Sedire oturmuş, gözlüğünü takmış mırıldanıyordu.

-Hayırdır ninem, ne yapıyor, ne söyleniyorsun? Diye sordum.

Ne yapacağım ulen! Şu kabir sorularını tekrarlıyorum, unuttuklarım var mı diye kendimi sınıyorum.

Hadi gel, sor bakalım unutmuş muyum dedi.

O güzel, o saf, o tertemiz duygu ve kalp kırılır mıydı?

Sorayım nineciğim dedim ve bilmem ama kaç kez dinlediğim soruları; sesimi davudileştirerek, birazda vakar katarak başladım sormaya:

-Rabbin kim?

-Rabbim Allah.

Bravo ninem.

Nebin kim?

-İki dünyanın resulü Hz. Muhammed!

Dinin ne?

-Dinim İslam hamd olsun.

Maşallahın var ninem, sular seller gibisin!.

-Eeee bitti mi? Dedi.

– Bitmesin mi dedim.

-Hani kitabı mı neyi sormadın ama!

-Nineciğim sen dinim İslam dedin ya! O soru hepsini kapsar, gerek yok.

– İyi ama mezhebimi filan sormadın.

-Bak nineciğim! İslam’da mezhep filan yok. Peygamberin de mezhebi yoktu. Mezhep sorulmayacak. Rum:32, Enam 159’da dini parçalayanları Tanrı cezalandıracağını söylüyor.

              Öyle bir kızdı ki birden gürledi: Ulen sen imamdan iyi mi bileceksin!

Ne dedimse olmadı. İmam dedi diyor da başka şey demiyor.

Halk öyle inanmış, beyinler öyle yıkanmış ki, Kur’an’ın ne dediği değil imamın, ne dediği din olmuş.

Fena marizledi, öyle bir fırçaladı ki…. Sormayın dostlar.

Baktım olmuyor, ben ilmi siyaset yaparak, “NineciğimN peygamberimizin mezhebi neymiş” diye sordum.

Durdu durdu,” ulen sünniymiş sanırım” demesin mi?

O saf gönül kırılır mı hiç? Yumuşak bir sesle: “Nineciğim peygamberimizin zamanın da mezhep, tarikat yoktu. Hepsi de o güzel insanın ölümünden yüzlerce yıl sonra çıktı.” Dedim.

Durdu, düşündü: “Öyle mi diyorsun torunum?” dedi usulca.

Devam ettim. Hz. Muhammed son peygamber, onun ölümünden sonra vahiy gelmedi. Mezhep diye bir şey de, dinde yok.

Sanırım birazını anlamamış olacak ki, “Tövbe et torunum tövbe et. Hiç vahiy gelir mi? O, peygamberlerin sonuncusuydu; hatemül embiya idi” dedi.

Hah şöyle. Doğrusu bu işte!. Ellerini, yumuşacık yüzünü öptüm, dizine yattım.

Kur’an’da olmayan şey biattır, hurafedir. Onun için ben de Hz. Peygamber, Hz. Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali gibi mezhepsizim. Birlik dini muazzez İslam’ı, mezhep ve tarikatlara ayırdılar. İçinden çıkılmaz, anlaşılmaz bir hale soktular

-Ulen sıpa! Madem biliyordun da bunca zamandır neden söylemedin?

Ne deseydim ki? Bu soru, cevabı en zor soru idi. Sahi biliyorduk da neden söylemedik de bu güzel dini yobazlara, cahillere bırakarak yozlaştırdık?

Sen neden akıl edip düşünemedin ninem dediğimde:

-“Ulen sıpa ben cahilim cahil!” Demesin mİ?  Her şeyin yanıtı bu cümlede saklı idi!

Sakızla, sarıkla, takke, seccade, yüzükle işi boğduk. Bir düşünürün: “Dini yobazlardan kurtarın. Kurtaramaz iseniz kendinizi dinden kurtarın” sözü ne kadar da doğru değil mi? Günümüz dincilerine bakan gençler: “Böyle din mi olur?” diyerek dinden uzaklaşıp deist ve ateist olmaktalar.

Bunda acaba bizlerin de suçu yok mu? Bildiğimiz halde; ne derler, bizi dinsizlikle mi suçlarlar korku ve  endişesi ile doğruları haykıramadığımız için?!

Esen kalınız.


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir