27 günlüğüne tedavi için geldiğim ülkemde,yedi aydır hastane hastane gezerken 6 şubatta deprem oldu,yurdumun güney doğu bölgesinde.Aklım-fikrim-kalbim oradayken elimden birşey gelmiyor,çaresizce iyileşmeyi bekliyordum. Hatay’da yaşayan kardeşim kalp krizi geçirmişti.Toparlandığı anda arabasıyla geldi,arka koltukları yatırıp bana yatak hazırlamış,İstanbuldaki diğer kardeşimin kızı doğum yapmıştı,iftara ona gittik.Sahuru da onda yapıp yola çıktık,iftarı Afyon’daki erkek kardeşimde yaptık,sahurdan sonra yola çıkıp Kütahya daki halam ve teyzeme uğrayıp ellerini öpüp,akşama ikizlerin kız olanında köydeki iftara yetiştik.Sahurdan sonra yola çıkıp,iftara Hatay daki kardeşimin evine yetiştik.Ben arkada yatakta rahattım.arada bir kalkıp yollara bakıyordum.
Kardeşimden söz almıştım,bana deprem bölgesini gezdirecek,ben gözümle görerek izlenimlerimi yazacaktım.
Sahurda yola çıktık önce hatay,iskenderun,Kırıkhan daki yıkıntıları gördüm.
Geçen gün Ankara’dan dönerken bir doktorla yolculuk yapmıştık hızlı trende.”Ümran hanım Kırıkhan diye bir yer kalmamış,Yatıkhan olmuş,inan bana taş taş üstünde kalmamış”demişti.Kırıkhan’dan geçerken bu sözü hatırladım.Yıkıntılar ışık hızıyla kaldırılmış,hayat normale dönmüş gibiydi.Yalnız binalar yerinde görünüyor ama insan faktörü yoktu ortada,şehir boşaltılmış gibiydi.Kıyıda köşede kalan birkaç göçük binanın resimlerini çektik.
Sonra trendeki o yol arkadaşımın dedikleri geldi bir bir aklıma.”Eğer ben ülke yönetiminde olsaydım bu 11 ilin valilerini şehir meydanına asar kuşlara yem ederdim” dedi.”Bu öfkenizin sebebini öğrenebilir miyim?”dediğimde:”depremden iki saat sonra Hatay’daydık ekibimle,bir an önce Sahra Hastanesi kurmamız gerekiyordu.En uygun yerin hastanenin bahçesi olduğuna karar verdik,hem genişti hem de insanlar oraya alışkın olduğundan yaralıları getirip hastanenin bahçesine bırakıp gidip başka yaralı almaya gidiyorlardı.Hemen valiliği bulup niyetimizi söylediğimizde vali-buna siz karar veremezsiniz,ben karar veririm,düşüneyim nereye kuracağınızı,size haber veririm- deyip gitti.Tam üç gün izin vermediler,hastanenin bahçesi ceset gibi üst üste atılmış yaralılarla doluydu,çaresizce elimizden geldiğince yardımcı olmaya çalışıyorduk ama, her şey çok yetersiz,ortam hijyenik değildi.O üç gün bekleme süresinde gözümüzün önünde yüzlerce insan ölüp gitti,vali izin verinceye kadar,haksız mıyım öfkemde şimdi”dedi.
O anlatırken ben ağlıyordum.Kartını çıkarıp verdi yolculuk sonunda haberleşelim diye.
Bunları düşünüyordum Hatay’dan çıkarken.Şehirlerden geçerken yıkıntılar temizlenmiş,hiç deprem olmamış gibi görünüyordu arabanın içinden.Durmadan yanımızdan ya moloz taşıyan,ya da yıkıntılardan topladıkları demirleri taşıyan kamyonlar geçiyordu.Kardeşim”Ablacığım bu yıkıntıları kimseye vermedi devlet kendisi taşıyor molozları ve ayıklıyor demirleri,çünkü bu demirler eritilip tekrar depremzedelere ev yapılacak”dedi.”Ne kadar güzel bir düşünce”dedim.
Şehirden çıkmadan dikkatimi çeken birşey oldu.AKP li belediyelerin depremzedelere iftar çadırları vardı.Çok şaşırdım mı! “İstanbul,Ankara,İzmir,Adana,Mersin gibi büyük şehir belediyelerinin,AHBAP-AKUT-İHTİYAÇ HARİTASI gibi daha birçok sosyal yardım kurumlarının da yardım ettiğini dinliyoruz haberlerden niye yok onların çadırı”dediğimde”ne bileyim ablam olsa onlarda burda olurdu”dedi.
Ben biliyordum oysaki,diğer ülkelerden gelen çadırların bile üstüne AFAD yazısını yapıştırdıkları,oraya yardıma giden insanları uzaklaştırıp”çekilin biz resim çekineceğiz”deyip,yabancı ülkelerden glenleri bile nasıl uzaklaştırdıklarını görüyorduk Televizyon haberlerinde.
Büyük Şehir Belediyelerinin yardımlarını sırf seçim yatırımı yapmak için halkın gözünden uzak tumaya çalıştıklarını herkes biliyordu,kral çıplaktı ama kimse bunu söylemeye cesaret edemiyordu.
Haluk Levent:Ara bilgi vermek istedim. 2000 konteyner gitti. (381 i sevkiyat halinde) 1500 konteyner yer bekliyor. 852 tır su gitti (1000 tır’a tamamlanıyor) 542.155 adet gıda kolisi Tamamı dağıtıldı.
Birden “Üsküdar Belediyesi İftar Çadırları”nı gördüm.”Hadi girip biraz insanlarla konuşalım”deyip,kapıdaki güvenlik görevlisinden izin alıp girdik.Çadırlar boydan boya kurulmuş,insanlar önlerinde sırayla oturmuş, suskun, umutsuz, donuk gözlerle ve ifadesiz yüzlerle bize bakıyorlardı.
Yaklaştım”geçmiş olsun,allah sabırlar versin”dedim.sadece başlarını salladı bir kısmı.”sizinle biraz konuşabilir miyim?Bir şeye ihtiyacınız var mı?Benimle birkaç resim çekinebilir miyiz”dedim.Hayır anlamında başlarını salladılar korku dolu gözlerle etraflarına bakıp.Birisi”Herşey yolunda,devletimiz bize sahip çıkıyor”dedi.Diğerleri onaylayıcı bir şekilde kafa salladılar.
Birden 50 li yaşlarda bir kadın kalktı ayağa”Nasıl herşey yolunda ya,niye yalan söylüyorsunuz,ha tabi bazılarınız için öyle,ben kaç gündür geliyorum,bi şişe su alamıyorum,yemek bitiyor bize sıra gelesiye,niye,kimden korkuyorsunuz da gerçekleri söylemiyorsunuz?”deyince toplum tedirginleşti.
Kadın için korkup,konuyu değiştirdim.”zengin değilim,emekli öğretmenim,kızım dişlerimi yaptırayım diye para gönderdi ben de yaptırmayıp o parayla bir nebzecik de olsa,size yardım etmeye,yaralarınızı saramasam da dertlerinizi dinlemeye geldim” dedim.
Biraz önce isyan eden kadın boynuma sarıldı hıçkırarak”çok teşekkür ederiz,kimse bize böyle içten yaklaşmamıştı” dedi.O çekingen sessiz oturan kadınlardan birisi yavaşça yanıma yaklaşıp”bana bir eşofman alabilir misin üstümdekiler kokuştu”dedi.
Daha önceden paramı ve kimliklerimi çaldırdığımdan bu sefer garantiye almış, babaannem gibi koynuma koymuştum.Parayı bozdurup iki yüzlükler halinde hazırlamıştım.Çıkardım ordan bir tane iki yüzlük verdim. Arkasından sırayla oturanlara birer tane vererek yürümeye başladım ama arkamdakilerin farkında değilim.Sadece”Bana da ,bana da ver seslerini duyuyor uzatıyorum parayı.Birden polis kolumdan tuttu.”anneciğim sen ne yapıyorsun böyle,bizden yardım istesen de biz de sana ihtiyacı olanlara yönlendirsek”dedi.Beni hızla kapıya doğru sürüklerken ardıma baktım o demin sessiz sedasız oturan kalabalık arkama düşmüş,”benim de ihtiyacım var,bana da ver”diye bana ulaşmaya çalışıyor. Neyseki vereceğim parayı dağıtmıştım o gelesiye,içim rahattı,küçük te olsa yapacağım yardımı yüzyüze yapmak,insanların sorunlarını yerinde görüp tespit etmek istiyordum.
Çıkarken halktan insanların arabalarıyla bir şeyler getirip yardım etmek için dışarıda beklediğini gördüm,niye bekliyorlardı acaba!Soramadım.
Genç polisimize buradan teşekkür etmek istiyorum,üstelik Üsküdar’da komşuymuşuz.
Kardeşlerim bir yandan söyleniyor”bize niye söylemiyorsun,biz seni ihtiyacı olanlara yönlendirirdik,onlar gerçek ihtiyacı olanlar değil,fırsatçı insanlar”diyorlardı.
Ben herşeyi kendi gözümle gördüğüm,hissettiğim,düşündüğüm gibi hareket eden bir insanım,ne yapayım,yaratılışım böyle.O insanlarında gururu var,ihtiyacı olmasa böyle isterler mi diye düşünüyorum.Her neyse ben de böyleyim işte.
Oradan çıktık yol boyu enkaz dağları sıralanmış,kimisinde yangınlar çıkmış,için için yanıyor,kimbilir içinde kaç canla birlikte,geride kalanların canının nasıl yandığını ancak yaşayan bilir.
Dikkatimi çeken başka şey de yolboyu yüzlerce birbirinden güzel konteynırlar sıralanmış bekliyordu.Çok şaşırdım ve sordum”insanlar çadır yok diyor,çadır bulanlarınkini su bastı,niye bu konteynırlar dağıtılmayıp burada bekletiliyor dediğimde.”altyapısı hazırlanıyor hemen öyle konulmaz ki”cevabını aldım.Tatmin olmadım.”İnsan hayatı her şeyden önemli niye öncelikle hayatta kalan insanlar bu konteynırlara yerleştirilmiyor da da enkazlar kaldırılıp,demirler ayıklanıyor,iki ay geçti deprem olalı,ne zaman yerleştirilecek insanlar bunlara.”dedim.”Herşey birden olmuyor,deprem bölgesi çok genişti,devlet ancak yetişiyor herşeye”cevabını aldım.
Oysaki sosyal yardım kurumları,asker,polis,madenci,belediyeler hepsi işbirliği yapsaydı da yaralar bir an önce sarılsaydı olmaz mıydı…
Malatya!ya kadar yollarda uğrayıp resimler çektik.Kız Kardeşimin çadırında iftar yapıp,sahuru yapıp geri döndük.

Bir haftada tamamladığımız bu deprem turunda Kameramanlığımı yapan Lokman Ünlü ve rehberliğimizi yapıp,arabayı kullanan Tahsin Ünlü’ye binlerce teşekkürler.
Allah bir daha böyle acı günler yaşatmasın…




Bir cevap yazın