BAKÜ FATİHİ NURİ PAŞA

Koskoca Nuri Paşa'nın cenazesi ! - baku fatihi nuri killigil pasa

Koskoca Nuri Paşa’nın cenazesi !

Bundan tam 71 yıl önce; tarih 2 Mart 1949.

Akşam saatlerinde Sütlüce’de, İstanbul’un her yerinden duyulan korkunç bir patlama meydana geldi; yarım saat sonra bir büyük patlama daha. Sütlüce’deki Nuri Killigil Silah ve Cephane Fabrikası idi havaya uçan.

İlk patlamanın ardından yangın baruthaneye de sıçramış, patlamalar ardı ardına gelmişti. Yangın ertesi gün söndürüldüğünde, fabrikanın sahibi Nuri Killigil’in de aralarında bulunduğu 27 kişinin yanarak hayatını kaybettiği anlaşıldı.Bir iddiaya göre sabotajdı.

Nuri Paşa, meydana gelen patlamanın tam merkezinde bulunuyordu. Bu yüzden infilakın şiddetiyle vücudu parçalara ayrılarak çevreye savruldu. Üst üste meydana gelen patlamalarla, her taraf fabrikanın enkazı ve molozlarla doldu. İnfilâk sırasında ölenlerin ceset parçaları fabrika enkazına karıştı.

Kime ait olduğu belli olmayan kol ve bacaklar, yanarak kömürleşmiş ceset parçaları ortalıktaydı. Facia mahallinde yapılan aramalarda Nuri Paşa’nın cesedinin ana gövdesine ulaşılamadı. Fakat kolunun yarısı, elleri, ayağı ve bazı vücut aksamı ve çeşitli eşyaları bulunabildi. Ceset parçaları topluca morga kaldırıldı. Paşanın ana gövdesi 20 gün sonra ortaya çıktı!…Kimlik tespiti için birkaç gün halka gösterildi ve 7 Mart günü üç ayrı tabutun içine paylaştırıldı.

Ömer Nasuhi bilmen İstanbul müftüsüydü. Fetvayı yapıştırdı : Cenaze namazı kılınamaz!..

İnfilâk anında Nuri Paşa’nın Haliç sahiline savrulduğu düşünülüyordu. Sütlüce sahilinde sandallarla arama yapan işçiler sahili günlerce arayıp taradı.

22 Mart günü Nuri Paşa’nın cesedi kendiliğinden su yüzüne çıktı. Cesedin kolları ve bacakları kopmuş, kafatası dağılmıştı. Paşadan geriye kalan; yüzünün yarısı, boynu ve belden yukarı gövdesiydi. Hiç olmazsa artık cenaze namazı kılınacaktı.

Ablası Hasene Hanım hemen cenaze töreni için hazırlıklara girişti, mezar taşı sipariş etti ve İstanbul Müftülüğü’ne başvurdu. Cesedin bulunmasından bir gün sonra İstanbul Müftülüğü şok bir fetva verdi; ‘ceset parçası için cenaze namazı kılınamazdı!’

Okumaya devam et  Köy Enstitüleri – Türkiye’nin yarım kalmış gelişme öyküsü

Hazırlıklar iptal edildi. Paşaya ait ceset parçası için kılınmak istenen cenaze namazının dinen caiz bulunmadığı haberini Yeni Sabah gazetesi şöyle verdi: “Alâkalı idare makamları keyfiyeti Müftülüğe bildirerek bu vaziyette bir cenaze merasimi için cenaze namazı kılınması icap ettiğini, halbuki herhangi bir ceset parçası için cenaze namazının dinen caiz bulunmadığı bildirilmiştir.”

İmamsız ve hocasız cenaze töreni!..

Sevenleri ve bazi subaylar Nuri Paşa için 24 Mart 1949 günü gözden uzak, sessizce, yasal olmayan bir cenaze töreni düzenledi. Cenazesi küçük bir tabuta koyuldu, Türk bayrağı ile sarıldı. Fabrika enkazı arasındaki küçük alanın orta yerinde, örtü serili bir masanın üzerine konuldu.

Paşa’nın yeğeni Faruk Kenç, fabrika müdürü Hüseyin Hüsnü Erkilet ve yaklaşık 35 kişi ile tören yapıldı. Erkilet paşanın yaptığı kısa konuşmadan sonra İstiklâl Marşı okundu, saygı duruşunda bulunuldu. Törene katılan üniformalı subaylar saygı duruşuna asker selâmıyla katıldı.

Müftülük imam göndermediği için işçilerinden biri Kuran ve dua okudu. Killigil’in naaşı kamyonet kasasına yerleştirildi, birkaç otomobilden oluşan bir konvoy eşliğinde Edirnekapı Şehitliği’ne getirildi. Faruk Kenç ve Erkilet Paşa ve işçilerin omuzlarında taşındı. Nuri Killigil Fabrikası Şehitliği’nde annesinin kabrine çok yakın bir yerde defnedildi. Mezar taşı koyulamayacağı için üzerindeki toprak tesviye edildi.

Boş tabut iddiası ve gerçek

Çeşitli kaynaklarda Nuri Paşa’nın cenazesi bulunamadığı için boş tabutla gömüldüğü yazılı.

Atilla Oral “Olayın gerçeği şudur. Nuri Paşa’nın vücuduna ait ceset parçaları 7 Mart 1949’da, Beyazıt’ta kılınan cenaze namazı ardından Nuri Killigil Fabrikası Şehitliği’ne gömüldü. Nuri Paşa’nın cesedinin ana gövdesiyse annesinin mezarının yanı başındaki yerde, 24 Mart 1949 tarihinde toprağa verildi.” diyor.

Yazar, Paşanın cenaze namazının kılınmamasının yanlış olduğunu şu tespitlerle anlatıyor: “1949 yılında İstanbul Müftüsü Ömer Nasuhi Bilmen’di. Bilmen’in ‘Büyük İslâm İlmihali’ adlı eserinde ‘ölmüş olan bir Müslüman’ın başı ile beraber vücudunun çoğu bulunması’ durumunda cenaze namazının kılınabileceği şöyle açıklanıyor: Ölmüş olan bir Müslüman’ın başı ile beraber vücudunun çoğu bulunuyorsa yıkanır; kefenlenir ve namazı kılınır. Fakat başsız olarak yalnız vücudun yarısı bulunsa veya gövdesinin çoğu kaybolmuş olsa yıkanmaz, kefenlenmez ve üzerine namaz kılınmaz. Bir beze sarılarak gömülür.’

Okumaya devam et  Osmanlı İstanbulun’da eğlence kültürü

Ömer Nasuhi bilmen ilginçtir, daha sonra siyasal islamcılığın bayraktarlarından biri olacak, Ezan Türkçe okunamaz diye fetva verecek, hatta bu nedenle 1960 ihtilalinde askeriyeyle tartışmalara girişecektir.


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir