GAİPTEN GELEN BİR PAYLAŞIM…

Aslında başımıza gelenler üzerine bugün konuştuklarımız yüzyıllar öncesinin tartışmaları sevgili okurlar… 

Hep tarih tekerrürden ibaret der, sonra da ilave ederiz ya yakınarak, ders alınsaydı tekerrür eder mi idi hiç diye hep…

Ders alanlar var tabii… Örneğin Japonlar gibi… Bizler ise ders alamıyoruz bir türlü…

1755 yılının 1 Kasım Cumartesi günü, sabah saat dokuz sıralarında Lizbon kenti şiddetli bir depremle sarsılır. Deprembilimcilerin günümüzde 7.7 şiddetinde olduğunu tahmin ettiği sarsıntı üç dakikadan fazla sürer. Neden olduğu yangınlar ve tsunami ile birlikte Lizbon’u neredeyse yok edip 30 ila 50 bin arası insanın ölümüne neden olan büyük deprem, kimilerince Aydınlanma çağının “Hiroşiması” olarak nitelendirilir. Bu büyük felaket neden olduğu insani trajedi dışında Portekiz’in okyanus ötesindeki sömürgeci gelişimine sekte vurmak gibi önemli siyasal sonuçlar da doğurur. 

Aslında başımıza gelenler üzerine bugün konuştuklarımız yüzyıllar öncesinin tartışmaları sevgili okurlar...  - convento do carmo Carmo Rahibe Manastiri lizbon portekiz

Avrupa’nın büyük bir bölümünde hissedilen Lizbon depremi, aralarında Voltaire, Kant ve Rousseau gibi anıt isimlerin de yer aldığı Aydınlanma dönemi düşünürleri arasında da önemli tartışmaları kışkırtır.

Bir dini bayram günü gerçekleşen deprem dolayısıyla Tanrı’nın inayeti, doğa olaylarının ilahi ya da seküler nedenleri gibi başlıklar ele alınır. 

Jean-Jacques Rousseau, bu tartışma bağlamında, doğal ya da ilahi nedenlere atfedilen depremin toplumsal nedenlerini tartışmaya açar, yaşanan felaketin sosyal içeriğini vurgular. Ona göre aslında depremi bir felaket haline getiren insan toplumlarının mevcut örgütlenme şekli, nerede ve nasıl yaşanılacağına dair tercihlerin toplamıydı. İnsanları kalabalık şehirlerde alt alta üst üste yaşamak durumunda bırakan toplumsal koşullar felaketin asıl failiydi. Açgözlülük hâkim olmasa ve insanlar başka türlü yaşamayı seçmiş olsalardı bu doğa olayı bu boyutlarda bir felakete yol açmayacaktı.[1]

Rousseau’nun söylediği aslında basittir: Deprem tek başına bir felaket değil, bir doğa olayıdır. Bu doğa olayını bir “felaket” haline getiren, insan yerleşimlerinin nerede, nasıl ve hangi koşullarda inşa edildiğini, kimin nasıl bir evde kaldığını tayin eden karar ve tercihlerdi. Bu tercihler de doğal olarak hâkim siyasal, ekonomik ve sosyal çıkarlarla bağlantılıydı. Bu durum bütün “doğal felaketler” için geçerlidir: Kasırgada kimin evinin yıkıldığı ya da salgında kimin korunaksız kaldığı, kimin eve kapanıp kendisini izole edebildiği, kiminse çalışmak zorunda olduğu hep felaket öncesindeki toplumsal koşullarla, o koşulları mümkün kılmış çıkar ve tercihlerle alakalıdır. 

Dolayısıyla “doğal felaket” diye bir şey aslında yoktur. 

Coğrafyacı Neil Smith 2006’da, Katrina Kasırgası’nın yarattığı felaketin hemen sonrasında kaleme aldığı “There’s No Such Thing as a Natural Disaster” (Doğal Felaket Diye Bir Şey Yok) başlıklı makalesinde tam da bu sonuca işaret eder. Smith’e göre, “doğal” nedenlere atfedip geçtiğimiz felaketlerin çoğu, gerek nedenleri gerekse de yarattığı sonuçlar itibariyle sosyal ve siyasal olgulardır. Felaket dolayısıyla kimin mağdur olduğu, felaket öncesinde hazırlıklı olunup olunmadığı, felaket karşısında nasıl bir yanıt verildiği, felaket sonrasında yeniden inşanın nasıl gerçekleştirildiği basbayağı siyasal meselelerdir. Katrina gibi özellikle New Orleans şehrinin yoksul siyahlarını vuran “olağanüstü” bir felaketin temel nedeni, aslında yoksulluk, evsizlik, kırılganlaşmış kamu hizmetleri, ırk ayrımcılığı gibi sosyal felaketlerdir.Tam da bu nedenle felaketin sözde “doğallığı”, felaketin belirli siyasal tercihlerin ve iktisadi çıkarların ürünü olan toplumsal, dolayısıyla da önlenebilir nedenlerini gizlemek için bir kamuflaj işlevi görür.[2]

Her felaket sonrasında olduğu gibi Maraş merkezli iki büyük depremin ardından da “şimdi siyaset konuşmanın zamanı değil” diyen çok. Ne kadar iyiniyetli olursa olsun bu tepkiler ister istemez bu büyük felaketin siyasal ve sosyal neden ve sonuçlarını görünmez kılan bir perdeleme işlevi görüyor, görecek. Kimse felaketin “hepimizi” birleştirdiğini, siyasal ayrımların felaket karşısında anlamını yitirdiğini, felaketin bizi sınıfsız, imtiyazsız kaynaşmış bir kitle haline getirdiğini iddia etmesin. İlk depremden hemen birkaç saat sonra açılan borsada çimento ve beton şirketlerinin tavan işlem görmesi, bu düzenin felaketi fırsata, depremi ranta çevirmek üzerine bina olduğunun en açık delili.   

Öyleyse sormaktan çekinmeyelim:

Hastanelerin ve diğer kamu binalarının nasıl olur da yıkıldığını, bilhassa 1999 sonrasında inşa edilmiş konutların nasıl olur kağıttan yapılmışçasına devrildiğini sormanın zamanı ne zaman gelecek?

Deprem vergilerinin akıbeti ne oldu diye sormayacak mıyız? 

Rant ve talan temelli kentleşme politikalarının, inşaat merkezli büyüme modelinin enkaz altında kalmasının hesabı sorulmayacak mı? 

Uygunsuz zemine dayanıksız binaları diken müteahhitlerin, imar düzenlemeleriyle onlara yol veren siyasi kadroların sorumluluğunu tartışmayacak mıyız? 

Bilim insanlarının uyarıları dolayısıyla gelmekte olduğu aslında pekâlâ bilinen bu deprem dolayısıyla neden bir kez daha önlem alınmadı diye hayıflanmayacak mıyız? 

İlk depremden saatler sonra dahi Hatay’a kurtarma ekiplerinin ulaştırılamamış olmasını da mı “doğal” karşılamalıyız?

Şimdi elbette dayanışma zamanı, depremden etkilenen insanlarla yardımlaşma zamanı. Ancak unutmayalım: “Doğal” felaket diye bir şey yok. Felaket basbayağı ve bilhassa siyasal bir mesele. Bir olay olarak felaketi, onu koşullayan ve yaratan ekonomik ve sosyal nedenlerden, siyasal tercihlerden ayırmak mümkün değil. Dolayısıyla felaketin nedenleri kadar sonuçları da siyasal bir mücadele alanı. Bu nedenle dayanışma ve yardımlaşmayı siyasetle kuşatmaktan asla çekinmeyelim ki bu düzenin felaket ve yıkıma duyduğu o doymak bilmez iştahına dur diyebilelim… 

Milletimizin başı sağ olsun ama artık tarihin tekerrür etmemesi, aklımızın başımıza gelmesi için daha ne olsun… 

[1] Söz konusu tartışma için bkz. José O. A. Marques, “The Paths of Providence: Voltaire and Rousseau on the Lısbon Earthquake”, https://www.unicamp.br/~jmarques/pesq/Paths_of_Providence.pdf

[2] Neil Smith, “There’s No Such Thing as a Natural Disaster”, https://items.ssrc.org/understanding-katrina/theres-no-such-thing-as-a-natural-disaster/

Aslında başımıza gelenler üzerine bugün konuştuklarımız yüzyıllar öncesinin tartışmaları sevgili okurlar...  - convento do carmo Carmo Rahibe Manastiri lizbon portekiz

KONU HAKKINDA DAHA FAZLA:

GİRİŞ TARİHİ:

GÜNCELLEME:

Bu gibi içeriklerin devam etmesini istiyor, Akademik yayınları veya vatandaş gazeteciliği destekliyorsanız, maddi katkıda bulunabilirsiniz.

İçerik desteği, sponsorluk veya işbirliği teklifleri için bizimle irtibata geçebilirsiniz.

Turkish Forum Editör, İngilizce, Almanca, Türkçe. Sitemizde Medya takibi ve editörlük yapmak isteyenler bizimle irtibata geçebilirler.

Yorumlar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bugün Gündem
  1. Sadece (Bakara,136)ayeti ekleyerek ve içeriği olduğu gibi aynı bırakarak; (Peygamber(ler)in ALLAH’a Ortaklığı-Hadisler-KUR’AN) yazısı, yeni başlıkla kabul görür mü? Tüm ilgi-alâka,…

  2. Dünya Hayatı; Çoğaltma Yarışı? Ölüm?-KUR’AN?! (Mülk,2)”O, davranış ve eylem bakımından hanginizin daha güzel amel edeceğini-en güzel eseri kimin yapacağını belirlemek-sınamak…

  • 2070 yılına kadar seyahatlerde neler değişecek?..

    2070 yılına kadar seyahatlerde neler değişecek?..

    Şu bir gerçek: İnsanların her geçen yıl seyahat ve tatil tercihleri değişiyor. Bu gerçekler ışığı altında sektör yenileme çalışmalarına hız vermeli. İngiltere merkezli hava yolu ve […]


  • MİLLİYETÇİLİK ve ULUSALCILIK (3)

    MİLLİYETÇİLİK ve ULUSALCILIK (3)

                Ulusalcılık kavramının oluşumundaki ‘tarihsel kalıt’a  eski dilde ‘Ecdadın ruhu’ da denilebilir, ki geçen yazıda buna kısaca değinmiştik. İşte Fransızların ‘kadim ruh’ (l’âme antique) dedikleri […]


  • YSK, RTE’NİN NOTERİ OLMUŞTUR

    YSK, RTE’NİN NOTERİ OLMUŞTUR

    RTE’NİN ANAYASAL OLMAYAN ADAYLIĞINI ONAYLAYAN BU YSK, ALDIĞI KARARLA RTE’NİN NOTERİ OLMUŞTUR YSK’nın son aldığı kararı, RTE’nin CB seçimine aday olarak katılmasını oy birliğiyle almış […]


  • Dünya Hayatı; Çoğaltma Yarışı? Ölüm?

    Dünya Hayatı; Çoğaltma Yarışı? Ölüm?

    Dünya Hayatı; Çoğaltma Yarışı?Ölüm?-KUR’AN?! (Mülk,2)”O, davranış ve eylem bakımından hanginizin daha güzel amel edeceğini-en güzel eseri kimin yapacağını belirlemek-sınamak için ölümü ve hayatı yarattı.” Yaşamın […]


  • Topraklarımızı yabancılara satmayın

    Topraklarımızı yabancılara satmayın

    BAŞKAN KELEŞ: TOPRAKLARIMIZI YABANCILARA SATMAYIN Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Sakarya İl Başkanı Ecevit Keleş, Türkiye’de en çok  yabancılara arsa satılan iller arasında Sakarya’nın da olduğuna […]


  • EKONOMİMİZ GERÇEKTEN DE UÇUYOR MU?

    EKONOMİMİZ GERÇEKTEN DE UÇUYOR MU?

    Sn. Erdoğan ve Maliye Bakanı Nebati, Türk ekonomisinin uçtuğunu, uygulanan sisteme Batılıların bile hayran kaldığını üstüne basa basa söylemekteler. Sn. Erdoğan, “Benim alanın ekonomi, bunların […]


  • Deprem bölgesinde sigortalı hasar 100 milyar…

    Deprem bölgesinde sigortalı hasar 100 milyar…

    Maher Holding Sigorta Grubu Başkanı Ahmet Yaşar, 6 Şubat’ta yaşanan Kahramanmaraş merkezli iki büyük depremin yaşattığı acının büyüklüğüne dikkat çekti. Bu tür afetler sonrası rakamlarla […]


  • KARA NİYETLİ PAPAZ

    KARA NİYETLİ PAPAZ

    KARA NİYETLİ PAPAZ HÜSEYİN MÜMTAZ                 Rusya-Ukrayna savaşı ile Lozan’ın, 100 yıl sonra aynı karede yer alabileceğini hiç düşünebilir miydiniz?                 Heybeli’deki kara cübbeli, kara […]


  • Antakya Medeniyetler Korosu

    Antakya Medeniyetler Korosu

    Antakya Medeniyetler Korusu Depremin Yaralarını Sarmak İçin İlk Konserini Duygu Yüklü Mesajlarla Adana’da Başlattı 6 Şubat 2023 sabahı depreminde on binlerce kardeşimiz, annemiz, babamız ve […]


  • Bir Günah Gibi

    Bir Günah Gibi

    Kimin yazdığını bilmiyorum, ancak çok duygusal bir kişinin yazdığına emin olduğum bir şarkı sözü vardır. Aslında şarkı bir Rus halk şarkısından gelmekte, ‘Oçi Çorniye’. Şarkının […]


  • Suudiler, İran ile barıştı…

    Suudiler, İran ile barıştı…

    Suudi Arabistan ile İran’ın 7 yıllık kesintinin ardından Çin’in arabuluculuğuyla diplomatik ilişkileri başlatma kararı, İsrail dışında tüm bölge ülkeleri tarafından memnuniyet verici bir gelişme olarak […]


  • “Rumlarla eşit şartlarda müzakere ederiz…”

    “Rumlarla eşit şartlarda müzakere ederiz…”

    Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, Güney Kıbrıs yönetimi ile resmi müzakere masasına oturmak için çerçevenin belirlenmesi gerektiğini vurgulayarak, egemen eşitlik ve eşit […]


  • MİLLİYETÇİLİK ve ULUSALCILIK (2)

    MİLLİYETÇİLİK ve ULUSALCILIK (2)

                Fransız Devrimi sırasında ve hatta Rönesans döneminde, Avrupa’da bir Eski Yunan kültünden sözedilmekte idi.             Örneğin Rönesans’ın sözcük anlamı ‘yeniden doğuş’ olup, bu yeniden doğuş Eski Yunan’ın yeniden […]



Posted

in

by