İkinci Yüzyıla Çağrı

CHP’nin İkinci Yüzyıla Çağrı’sı üzerine düşünceler - 6 - suriye dosyasi haluk dural suriyedeki son gelismeler 2018 1 14 13 25 38

CHP’nin İkinci Yüzyıla Çağrı’sı üzerine düşünceler – 6

Haluk Dural
DPT eski Uzmanı
Milli Merkez Genel Sekreteri
27.12.2022

Geçtiğimiz 3 Aralık Cumartesi günü İstanbul’daki Lütfi Kırdar Kongre Sarayı’nda CHP tarafından düzenlenen, televizyonlardan yapılan naklen yayınların yüksek izlenme rekoru kırdığı, izleyicilerin büyük coşkusuna mazhar olan “İkinci Yüzyıla Çağrı” toplantısı, çok değerli katılımcıların yaptıkları sunumlarla muhalif kesimlerde önemli bir ses getirmiştir. Bu toplantıda dile getirilen hususlar günlerdir yazılı, görsel ve sosyal medyada, uzman olan veya olmayan pekçok kişi tarafından lehte veya aleyhte görüşler öne sürülerek değerlendirilmekte ve tartışılmaktadır. Toplantıda yapılan sunumlara ait metinler CHP resmî sitesinde “İkinci Yüzyıla Çağrı” başlıklı 78 sayfalık bir belge olarak yayınlanmıştır.[1]

Bu makalemizde, anılan toplantıda yapılan sunumlar hakkındaki görüş ve değerlendirmelerimiz yapılacaktır:

6- CHP Genel Sekreteri Selin Sayek Böke’nin konuşması:

CHP Genel Sekreteri Selin Sayek Böke[2] izleyicilerin büyük coşkuyla dinledikleri konuşmasında “bilimle siyasetin köprüsünü kuracaklarını ve bugün yaşanıyor olan bu ağır yıkımı, kalıcı bir şekilde hep birlikte ortadan kaldırmak için ranta dayanan ekonomiyi, üretken yatırımlara dönüştüreceklerini, adaletli bir vergi reformu ile çok kazananın çok vergi ödediği, adil bir düzen kuracaklarından bahisle;

“Bugün üç buçuk milyon insanımız, işsiz. İş arıyor ve bulamıyor. Yaklaşık üç milyon insanımız,

arasa dahi iş bulamayacağını düşündüğü ve umudunu yitirdiği için iş aramayı bile bırakmış.”

“Bugün, çalışanların yüzde 65’i asgari ücret veya ona yakın ücret alıyorlar.”

 günümüzde yaşanmakta olan işsizlik ve emek sömürüsüne işaret etmektedir.

“Daha önceki üç büyük sanayi devrimini ıskaladık. Bu sefer ıskalamayacağız, parçası olacağız, hatta öncüsü olmaya geliyoruz. Dijitalleşme ve yeşil enerji dönüşümüne dayalı bir yeşil sanayi[A] ile ve onun yaratacağı çokça yeşil istihdamla bu fırsatı kaçırmadığımız gibi herkesin hayatının gerçeği haline getireceğiz.”

“Öyle ki, ihracatımızın kilogram başına bize getirisi, 1,2 dolar. Almanya’da bu üç katı, Polonya’da iki katı. İhracatımızın içinde yüksek teknolojili ürünlere baktığınızda sadece yüzde 2,9 oranında. Oysaki Brezilya’da bu oran yüzde 11, Güney Kore’de yüzde 36. Hedefimiz belli. Yeni bir bilim, teknoloji ve yeni politika anlayışıyla üretimimizi dijital çağın gerçekleriyle buluşturacağız ve öncü bir şekilde bu değişimi gerçekleştireceğiz.”

Kalkınma için hedefledikleri üretimde yüksek teknoloji ağırlıklı ürünlere öncelik vereceklerini belirtiyor.

“Ve en büyük ticaret ortağımız, en büyük ihracat pazarımız olan Avrupa Birliği, Yeşil Mutabakat ile işte bu dönüşümün öncülüğünde adım atıyor. Ve Avrupa Birliği, çok yakında sınırından geçen ürünler, eğer yeşil ekonomi ile uyumlu değilse sınırda o üründen vergi almaya başlayacaklar. Ve Türkiye eğer üretimini, yeşil üretimle dönüştürmezse her yıl, yaklaşık o sınırda 3 milyar Euro’yu Avrupalıya ödüyor olacak.”

Başta Almanya olmak üzere diğer AB ülkelerinin uzun yıllardır ucuz Rus doğalgazı ile çalışan sanayi tesisleri, Rusya-Ukrayna çatışması nedeniyle Almanya’nın Kuzey Akım-2 boru hattına ruhsat vermemesi ve Baltık Denizindeki Kuzey Akım-1 ve 2 doğalgaz boru hatlarının İngiltere veya İsveç tarafından yapıldığı tahmin edilen sabotaj ile tahrip edilmesinden ve AB ülkelerinin ABD ile birlikte Rusya’ya ambargo uygulamasından sonra Rusya’nın Avrupa’ya gaz sevkiyatı tamamen durmuş olup, “yeşil ekonomi”nin başını çeken Almanya kapattığı kömür ve nükleer santrallarını tekrar işletmeye alarak yeşilden karaya dönmeye başlamıştır.

Sayın Böke, mütekabiliyet gereği “bu durumda Türkiye, AB ülkelerinden yapacağı ithalata sınırlarında en az 3 milyar Euro yeşil vergi alacak mıdır?” sorusuna hiç değinmemiştir.

“Bir yandan da dünyada finans imkânları da değişiyor. Artık finans da sosyal kaygılar, sosyal riskler, sosyal adalet ve aynı zamanda çevre risklerini de gözetiyor. Ve bu riskleri gözetiyor olan ESG fonları[B], yıldan yıla büyüyorlar.”

Sayın Böke’nin çevreye duyarlı temiz fonlar dediği EGS fonları için düzenlenen kıstaslar, bizim gibi gelişmekte olan ülkelere pekçok alanda düzenlemeler yapılmasını zorunlu kılmaktadır. Bloomberg tarafından incelenen 75 fonun en büyük ilk dokuz tanesinin incelenmesinden görüleceği gibi bu tür fonlar ağırlıklı olarak; sağlık, finans, iletişim, tüketim gibi alanlara, az miktarı ise sanayiye verilmektedir.[3]

“Biz, yeni bir kamucu anlayışla yönetmeye geliyoruz. Her şeyin önüne kamu yararını koyacağız. Bu esnada piyasa aksaklıkları varsa onları mutlaka gidereceğiz. Verimliliği hedefleyeceğiz. Güvenceli istihdamı hedefleyeceğiz. Yeşil dönüşümü hedefleyeceğiz.”

“Belli teknolojilerde liderliği, hatta gerekiyorsa kamunun orada üretici rolünü hedefleyeceğiz.”

“Kamu; üreticinin hem öncüsü, hem destekçisi, hatta kuralları birlikte belirleyeceği demokratik ortağı olacak.”

Sayın Böke, “her şeyin önüne kamu yararını koyacağız” , “demokratik ortağı olacağız (ne demekse!)” derken, 1980’den beri Özal’ın ülkemizi içine soktuğu, Kemal Derviş’lerin azdırdığı, AKP iktidarının sürdürdüğü vahşi kapitalizmin Dünya Bankası-IMF patentli neoliberal-küreselci “serbest Pazar ekonomisi” girdabından çıkartıp, yeniden ülkemize sanayileşme hamleleri yaptıran “kamu öncülüğünde karma ekonomi”ye döneceklerini mi söylüyor, tam açık değildir. Gerçi;

“ … kamuya vereceğimiz, teşvikler, vergi indirimleri, hibeler, krediler, Ar-Ge destekleri, kamu ihaleleri bunlar. Yani kamunun kaynakları, yani halkın, bizim kaynaklarımız güvenceli ve zenginleştirici istihdam yaratmak için, ekonomiyi dijital olarak dönüştürmek, teknolojiyi var etmek için ve ekonomiyi yeşil bir ekonomi yapmak için kullanılacak. Yani kamunun kaynakları yandaşlık üzerinden değil, kamu yararı yaratmak için kullanılıyor olacak.”

“Kamunun kaynakları, kamu özel işbirliği projeleri adı altında yandaşa aktarılmayacak.”

denilerek kamuya verilecek her türlü desteğin, kamu yararı için kullanılacağından bahsedilmekte ancak kamunun nerelere yatırım yapacağı, örneğin Kemal Derviş’in IMF’den getirdiği, Başbakan Bülent Ecevit’in 57. Hükümet döneminde çıkartılan;

Okumaya devam et  İkinci Yüzyıl

–       4/4/2001 tarih ve 4634 sayılı Şeker Kanunu kaldırılıp, pancar ekimi, taban fiyatlar eski haline getirilip, mısır şurubu üretimi AB’de olduğu gibi %2 ile sınırlanıp, satılan ve kapatılan şeker fabrikaları yeniden ekonomiye kazandırılacak mı?

–       3/1/2002 tarih ve 4733 sayılı Tütün Ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu Teşkilat Ve Görevleri Hakkında Kanun ile kurulan “kurullar” kaldırılıp, Tekel Genel Müdürlüğü tekrar kurulup, alkol ve yerli tütün kullanan sigara fabrikaları kurulup, vatandaşlar kimyasal katkılı yabancı sigaralardan kurtarılacak mı?

veya;

–       Satılan ve kapatılarak üretim dışına çıkarılan kağıt fabrikaları kurulup, ülkemiz ithalat bağımlılığından kurtulacak mı?

–       Ülke tarımının temel ihtiyacı olan başta azotlu gübreler olmak üzere, ihracat kapasitesi de olan yeni gübre fabrikaları kurulacak mı?

Bu soruları uzatmak elbette mümkündür ama iktidara talip olan ana muhalefet partisi inandırıcı olmak için genel ve çeşitli şekillerde yorumlanabilecek açıklamalar yerine sunumlarını somut projelerle beslemelidir.

“Yeni işler, yeni iş yapma biçimleri var. Güvenceli, zenginleştirici ve kaliteli istihdam yaratan üretim politikamızda, geleneksel işlerde çalışanların da bu yeni işlerde çalışanların da sosyal haklarının ve güvencelerinin olmasının sağlanması, bizim en temel görevimiz olacak.”

“Kendi hesabına çalışıyorsun diyerek tüm emek haklarından mahrum bırakılan Gig Ekonomisi[C] çalışanları, moto kuryeler, değerli emekçiler; sizin de hakkınız olan sosyal güvenceniz bizim iktidarımızda olacak.”

Sosyal güvenlik şemsiyesini tüm çalışanları kapsayacak şekilde genişletmek taahhüdü alkışlanacak bir teminattır.

“Gayrimenkul satın alarak yurttaşlık verilen değil, bilim, teknoloji, yenilik alanında yeteneği, becerisi, eğitimi olduğu için bilim vizesi verilen program başlatacağız.”

Bu doğru bir öneridir ancak şu anda ülkemizce “sığınmacı” olarak gelmiş olan veya usulsüz vatandaşlık verilmiş olandan sayılan kıstaslara uymayanlar ülkelerine iade edilecek midir? Sayın Böke bu konuyu atlamıştır.

“ …. tarım için model çiftlikler kuracağız. Bu çiftliklerde ziraat mühendisleri çalışacak. Bu çiftliklerde, teknolojik tarım uzmanları çalışacak. Danışmanlık yapacaklar. Çiftçimiz, o çiftliğe gidip yeni teknolojiyi öğrenecek, görecek, hissedecek, onunla üretecek ve öğrendiği teknolojiyi daha sonra kendi topraklarını ekmek için kullanır hale gelecek.”

Sayın Böke “tarım için model çiftlikler” kuracaklarını ifade ediyor. Sanırım, Devlet Üretme Çiftlikleri/TİGEM[D] gibi kuruluşlarımızdan haberi yok. Önemli olan TİGEM gibi dev bir İktisadi Devlet Teşekkülü’nü (İDT) ehil ellere teslim ederek kuruluş amaçları doğrultusunda işlerlik kazandırmaktır. Benzer şekilde tohum ıslah istasyonu olarak görev yapan Tarım ve Orman Bakanlığı Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğüne bağlı olarak çalışmalar yürüten Geçit Kuşağı Tarımsal Araştırma Enstitüsü’nün[E] de çalışmalarının yeniden düzenlenmesi ve yaygınlaştırılması sağlanarak, yerli tohumların ıslahı ve üretiminin arttırılarak çiftçilerimizin “ithal tohum” kullanmaya mahkum edilmesine son verilmelidir.

Benzer şekilde Toprak Mahsulleri Ofisi, çiftçiyi destekleyecek şekilde taban fiyat açıklamalı, alımlar yapmalı, ödemeleri alım sırasında gerçekleştirmelidir. Zıraat Bankası temel kuruluş amacına dönerek sadece çiftçiyi desteklemeli, bankanın ve Tarım Kredi Kooperatifi’nin çiftçi kredileri faizleri Merkez Bankası politika faizlerinin altında belirlenmelidir.

Tarım ve hayvancılığın temel girdileri olan tohum, gübre, ilaç, mazot, yem vb vergisiz olmalı ve desteklenmelidir.

Asıl doğru politika; çiftçilerimizi “üretici kooperatifleri” altında toplamak, yörenin özelliklerine göre gereken her türlü tarım araç ve gereçlerini, ziraat mühendisleri, baytarları, teknisyenleri, ürün işleme, depolama, nakliye ve pazarlama işlerini bu kooperatifler eliyle yaparak, üretim maliyetlerini düşürmek olmalıdır.

Sayın Böke yaptığı sunumda “üretimin yeşil dönüşümü” için;

“İşte bunun için kömürden çıkışı planlayacağız, yenilenebilir enerji projelerimizi hızlandıracağız.[4] Çünkü araştırmalar bize diyor ki, her 1 liralık yenilenebilir enerji yatırımı aynı 1 liralık yatırım kömüre yapıldığına kıyasla tam 5 kat daha çok istihdam yaratıyor.”

Türkiye Güneş ve Rüzgâr Enerjisi Teknoloji Ofisini kuracağız. Yenilenebilir enerji için gereken

tüm teknoloji ve ekipmanların yurtiçinde üretilmesini sağlayacağız.

Başta apartmanlar olmak üzere tüm binaların çatılarına ve yüzeylerine güneş enerjisi panelleri kuracağız ve biz bunun öncüsü olmak için yapacağımız sosyal konutların tümünde ve bu iktidarın vaat ettiği ama tamamlamayacağını bildiğimiz, bizim iktidarımızda tamamlayacağımız TOKİ’lerde bütün binaların çatısına ve yüzeyine güneş enerjisi panellerini biz inşa ediyor olacağız.

Tüm OSB’ler ve sanayinin de yenilenebilir enerji üretmesi ve kullanabilmesi için de bir seferberliği aynı zamanda başlatacağız.

İşte bu 7 yıl içerisinde güneş enerjisi yatırımlarıyla üreteceğimiz enerjinin üçte birini, ücretsiz olarak çiftçimize ulaştıracağız ve aynı zamanda yenilenebilir enerji kullanan tarım makinaları üretimini de destekleyeceğiz.

Türkiye yenilenebilir enerji kaynakları; hidrolik, güneş ve rüzgar başta olmak üzere, jeotermal ve dalga kaynakları açısından zengin bir ülkedir. Nehirlerimiz üzerindeki baraj ve hidroelektrik santral kapasitesi kullanımı mevcut potansiyele yaklaşmıştır. Dere ve ırmaklar gibi Küçük Su Kaynakları üzerinde yapılmakta olan hidroelektrik santralları büyük çevre zararı yaratmakta, doğayı tahrip etmektedir ve bu nedenle yapımları durdurulmalıdır.

Okumaya devam et  İkinci Yüzyıla Çağrı üzerine düşünceler – 2

Güneş santrallarının kırsal kesimde tarım arazilerinin elektrik ihtiyacını karşılaması tarımsal üretimde sulama maliyetlerinin düşürülmesinde çok elzemdir. Bu tür santralların Organize Sanayi Bölgelerine ve KOBİ’lere yaygınlaştırılması, güneş panellerinin konutlara yerleştirilmesi çok doğrudur.

Ancak Sayın Böke, elektrik üretimi gibi çok stratejik bir alanda yapılmış olan özelleştirmelerin gerektiğinde kamulaştırılması[[5]] ve özellikle dağıtım şirketlerinin şebeke yenileme ve idame yatımları yapmamaları nedeniyle yaşanan elektrik kesinlerinden kurtulmak için derhal kamulaştırılması gereğinden hiç bahsetmemiştir.

Özetle; Sayın Böke’nin sunumunda değindiği “sanayide yüksek katma değerli ürün yatırımları”, elektrik üretiminde “yenilenebilir kaynakların” kullanımın arttırılması önerileri doğru tercihler olmakla beraber, sanayi 4.0’da geçilmek istenirken; gübre, kağıt, şeker, zirai ilaçlar, petrokimya, ferrokrom gibi stratejik metalurji sanayisinin temel girdilerinden olan diğer ferroalyajlar (ferromangan, ferrosilis, ferromolibden vb. ‘Bursa Uludağ’daki Molibden madeninin yeniden işletilerek zenginleştirilmiş molibden cevheri üretilmesi’) üretimi gibi temel sanayilere yatırım yapılması gerektiğinden hiç söz etmemektedir.

Kamucu yaklaşımdan bahsederken, Seydişehir Aluminyum, Eti Gümüş, Eti Elektrometalurji A.Ş.’nin Antalya Ferrokrom gibi haraç mezat özelleştirilen temel sanayi kuruluşlarının kamulaştırılması gereğinden de bahsetmemektedir.

Tarım konusundaki açıklamalar ise Türkiye gerçeğinden uzak, basit önerilerden ibarettir.

Elektrik enerjisi üretimi için çizilen “yenilenebilir enerji” rotasına dönmek ise doğru bir politikadır.

* * *  

https://www.academia.edu/93856171/2022_12_27_CHPnin_%C4%B0kinci_Y%C3%BCzy%C4%B1la_%C3%87a%C4%9Fr%C4%B1s%C4%B1_%C3%BCzerine_d%C3%BC%C5%9F%C3%BCnceler_6

[1] : https://chp.org.tr/yayin/kinci-yuzyila-cagri-bulusmasi/Open

[2] : Selin Sayek Böke sırasıyla Çankaya İlkokulu’ndan, 1989’da TED Ankara Koleji’nden, 1993’te de Orta Doğu Teknik Üniversitesi İktisat Bölümü’nden mezun oldu. 1999 yılına kadar Duke Üniversitesi’nde iktisat alanında yüksek lisans ve doktora yaptı. 2003’te Bilkent Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak çalışmaya başladı. 2010 yılında ise doçent oldu. 2014’te Cumhuriyet Halk Partisi Parti Meclisi’ne seçildi. Haziran 2015 Türkiye genel seçimlerinde CHP’nin İzmir 1. bölge milletvekili adayı oldu ve TBMM’ye girdi. Kasım 2015’teki erken genel seçimlerde yeniden aynı şehirden milletvekili seçildi. CHP Ekonomi Politikalarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcülüğü yaptı. 6 Mayıs 2017 tarihinde Ekonomi Politikalarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığından ve Parti sözcülüğünden istifa etti. Temmuz 2020’de yapılan bir sonraki kurultay sonrasında CHP Genel Sekreteri görevine getirildi. 2019 yılında Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’nde Sosyalistler, Demokratlar ve Yeşiller Grubu’nun başkan vekili olarak seçildi. Böke, bu göreve gelen ilk Türk parlamenter oldu. 30 Ocak 2020-24 Ocak 2022 tarihleri arasında AKPM Avrupa Sosyal Şartı Alt Komitesi Başkanı olmuş, 24 Ocak 2022 tarihi itibarıyla Sosyal Sorunlar, Sağlık ve Sürdürülebilir Kalkınma Komitesi başkanıdır.

[3] : TEN LARGEST ESG FUNDS AND THEIR PERFORMANCE, https://greencleanguide.com/ten-largest-esg-funds-and-their-performance/

[4] : 2019 yılı verilerine göre:

Kömür santrallarının kurulu gücü 19.879 MW (% 21,7) ve elektrik üretimindeki payı ise 110,57 TWh  % 35,8’dir.

Rüzgar santrallarının kurulu gücü 7.591 MW (% 8,29) ve elektrik üretimindeki payı ise 21,3 TWh (% 7,05)

Güneş santrallarının kurulu gücü 5.995 MW (% 6,55) ve elektrik üretimindeki payı ise 9,25 TWh (% 3,0)

Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı (2020). “2019 Enerji Denge Tablosu”

EPİAŞ (Aralık, 2019). “Elektrik Piyasaları Aylık Raporu”

[5] : 1964 yılında Kıbrıs’ta Rumların EOKA terör örgütü Türklere saldırmaya başlayınca Türk savaş uçakları adaya müdahale etti. O tarihe kadar Hava Kuvvetleri üslerimize yakıt ikmali yapan Amerikan Mobil Oil şirketi yakıt vermeyi durdurdu. Bu tarihten sonra üslere askeri birliklere yakıt Petrol Ofis Genel Müdürlüğüne verildi.

Benzer bir durum 1974 Kıbrıs Barış Harekatı sırasında yaşandı. Mersin’de kurulu BP, Shell ve Turcas Petrol A.Ş’nin ortaklığı olan ATAŞ rafinerisi Harekat devam ederken genel bakım gerekçesiyle faaliyetini iki ay durdurdu (hiçbir rafineri 15 günden fazla durmaz). Dönemin koalisyon hükümetinin (37. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti) Maliye Bakanı Deniz Baykal, “sözleşme gereği eğer rafineri 60 gün içinde çalıştırılmazsa devletleştirilecektir” çıkışı yapınca duruşun 59. gününde rafineri faaliyete geçti.

SON NOTLAR

[A] : Yeşil ekonomi, çevresel riskleri ve ekolojik kıtlıkları azaltmayı hedefleyen ve çevreyi bozmadan sürdürülebilir kalkınmayı hedefleyen bir ekonomidir. Ekolojik ekonomi ile yakından ilişkilidir, ancak daha politik olarak uygulamalı bir odağı vardır. Birleşmiş Milletler Çevre Programı (İngilizce: UN Environment Programme) UNEP 2011 Yeşil Ekonomi Raporunda, “Yeşil olmak için bir ekonominin sadece verimli değil, aynı zamanda adil olması gerekiyor. Adalet, özellikle düşük karbonlu, kaynakları verimli kullanan ve sosyal açıdan kapsayıcı bir ekonomiye Adil Geçişin sağlanmasında küresel ve ulusal düzeyde eşitlik boyutlarının tanınması anlamına gelir.” ifadesi kullanıldı.

Onu önceki ekonomik rejimlerden ayıran nokta, doğal kaynakların ve ekolojik hizmetlerin, ekonomik değere sahip olarak doğrudan değerlemesi ve maliyetlerin ekosistemler aracılığıyla topluma yansıtılan tam maliyet muhasebesi rejimidir. Bir doğal varlığa zarar veren veya onu ihmal eden işletme, güvenilir bir şekilde takip edilir ve işlenen zararlar bu işletmenin borçları olarak kabul edilir.

Okumaya devam et  İkinci Yüzyıla Çağrı üzerine – 3

Yeşil Etiket ve eko-etiket uygulamaları, çevreye duyarlılığın ve sürdürülebilir kalkınmanın tüketiciye dönük göstergeleri olarak ortaya çıktı. Birçok endüstri, küreselleşen ekonomide yeşillendirme uygulamalarını teşvik etmenin bir yolu olarak bu standartları benimsemeye başlıyor. Sürdürülebilirlik standartları olarak da bilinen bu standartlar, satın aldığınız ürünlerin çevreye zarar vermemesini sağlayan özel kurallardır. Bu standartların sayısı son yıllarda giderek artıyor. Bu standartlar genel olarak ormancılık, çiftçilik, madencilik veya balıkçılık gibi ekonomik sektörlere odaklanıp su kaynaklarını ve biyolojik çeşitliliği korumak veya sera gazı emisyonlarını azaltmak gibi çevreyi korumaya yönelik amaçlar güder ve sosyal haklarla işçi haklarını destekler.

https://tr.wikipedia.org/wiki/Ye%C5%9Fil_ekonomi

[B] : ESG Fonları (Çevresel, sosyal ve kurumsal yönetişim (Environmental, Social, and corporate Governance) bir kuruluşun çevreye, topluma ve kurumsal yönetime karşı neden olduğu olumsuz dışsallıkları yansıtır. ESG verileri, yatırımcılar tarafından kuruluşun aldığı önemli riski değerlendirmek için ve kuruluşun kendisi tarafından stratejik ve yönetimsel amaçlar için ölçütler olarak kullanılabilir.

https://en.wikipedia.org/wiki/Environmental,_social,_and_corporate_governance

[C] : Gig ekonomisi daha çok hizmetler kesiminde, kişilerin belirli saatler arasında bir işyerinde çalışmak yerine uzaktan, bazen dijital ortamda esnek çalışma saatleri çerçevesinde üretime katılmasını sağlayan sistemin yarattığı ekonomik faaliyetler bütünü olarak tanımlanıyor. https://www.mahfiegilmez.com/2022/06/gig-ekonomisi.html#:~:text=Gig%20ekonomisi%20de%20buradan%20giderek,ekonomik%20faaliyetler%20b%C3%BCt%C3%BCn%C3%BC%20olarak%20tan%C4%B1mlan%C4%B1yor.

[D] : TİGEM’in bir kolunu oluşturan haralar, ordunun ve sarayın iaşe ihtiyacını karşılamak ve at yetiştirmek üzere Osmanlı Devletinin ilk yıllarında kurulur. O dönemlerde 3-4 milyon dekarı bulan bir arazi varlığına ulaşır. Sonraları Osmanlı Devleti güç kaybettikçe arazilerde küçülmeye başlar. Böylece hara arazileri 450 bin dekara kadar düşer.

TİGEM’in diğer kolu genç Cumhuriyetin kurduğu Zirai Kombinalar ve Devlet Ziraat İşletmelerine uzanır. 1937 yılında kurulan Zirai Kombineler ordunun gerektiğinde halkın gıda ihtiyacını karşılayacaktır. Bunun için yurdun değişik yörelerindeki hazineye ait boş araziler seçilir ve buralar çiftlik haline döndürülür.

Devlet Ziraat İşletmeleri ise, modern tarım tekniklerinin uygulanması, tarım sanayinin geliştirilmesi ve bu konularda çiftçilere önderlik ve öğreticilik görevi yapması amacıyla Atatürk’ün muhtelif tarihlerde kurduğu çiftlikleri bağışlamasıyla kurulurlar. Bu çiftliklerde Zirai Kombinelerle 1950 yılında Devlet Üretme Çiftlikleri bünyesinde birleşirler.

TİGEM; Hara ve İnekhaneler ile Devlet Üretme Çiftliklerine ait varlıkların 1984 yılında bir çatı altında toplanmasıyla Kamu İktisadi Kuruluşu (KİK) olarak kurulmuştur. 1994 yılında ise, İktisadi Devlet Teşekkülü (İDT) olarak yeni bir statü kazanmıştır.

TİGEM; ülkemiz tarım sektörünün en önemli girdilerinden olan sertifikalı tohumluk ve üstün vasıflı damızlık gibi materyallerin üretimi ve dağıtımı ana ekseninde faaliyet gösteren, faaliyetlerinde özerk, sorumluluğu sermayesi ile sınırlı, tüzel kişiliğe sahip bir İktisadi Devlet Teşekkülüdür.

Halen TİGEM tarafından işletilen 17, kiraya verilmiş 18 ve iştirak halinde 2 çiftlik mevcuttur.

[E] : Tarım ve Orman Bakanlığı Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğüne bağlı olarak çalışmalar yürüten Geçit Kuşağı Tarımsal Araştırma Enstitüsü, Eskişehir, Kütahya, Afyonkarahisar, Uşak, Burdur, Isparta, Denizli, Bilecik, Bursa, Kocaeli, Sakarya ve Yalova illerini içeren toplam 12 ilin tarımsal sorunlarına çözümler oluşturmak amacıyla araştırmalar yürüten Havza Araştırma Enstitüsüdür. Enstitümüzde Serin İklim Tahılları, Yemeklik Tane Baklagiller, Yağlı Tohumlu Bitkiler, Tıbbi Aromatik Bitkiler, Çayır-Mera Yem Bitkileri ve bazı sebze türlerinde yürütülen ıslah çalışmaları sonucunda 144 adet çeşit tescil ettirilmiş olup, geliştirilen çeşitler ile ilgili olarak yetiştirme tekniği, hastalık ve zararlılar ile mücadele, adaptasyon çalışmaları ile kademeli tohumluk üretimi programları yürütülmektedir. Geliştirilen çeşitler, Batı Geçit Bölgesi’ne ilave olarak Türkiye’nin birçok bölgesinde de rahatlıkla üretim imkânı bulmaktadır.

Bölgelerin ekolojik koşullarına uygun, üretici-tüketici isteklerine elverişli, yüksek verim kapasitesine sahip, soğuğa, kurağa ve hastalıklara toleranslı, TSE standartlarına uygun, mikro element eksikliği ve fazlalıklarına karşı toleranslı yeni çeşitler geliştirmek amacıyla yapılan çalışmaların yanı sıra bazı bitki türlerinde kamu-özel sektör işbirliği ile yürürlüğe giren bazı projelerle sanayici ve ihracatçılarımızın talepleri doğrultusunda yeni kalite parametrelerini içeren ıslah programları da uygulamaya konulabilmektedir. Islah çalışmaları sonucunda geliştirilen yeni çeşitlerin genetik bünyesinde sahip oldukları yüksek verim potansiyelini gösterebileceği yetiştirme tekniği paketlerini hazırlamak amacıyla uzun yıllardır yürütülen çalışmaların yanı sıra uygulamada sorun olan anız yakmaya alternatif olabilecek uygulamalar ve kıt kaynakların ekonomik kullanımına yönelik anıza ekim ve sırta ekim teknikleri üzerinde de araştırmalar yürütülmektedir.

Enstitümüz sorumluluk alanındaki iller için yukarıda belirtilen çalışmalara ilaveten, alternatif ürün arayışlarında bulunmak, görev alanında biyolojik çeşitliliğin korunması amacıyla çalışmalar yürütmek, tarımda suyun etkin olarak kullanımı konusunda araştırmalar yürütmek, toprağın korunması ve verimliliğinin arttırılması konusunda araştırmalar yapmak ve iklim değişiklerinin toprak ve su kaynakları ve bitkisel üretimde meydana getirebileceği muhtemel değişimleri belirlemek ve bunlara uygun alternatif öneriler geliştirme konularında da araştırmalar yürütülmektedir. Ülkesel ve bölgesel konularda koordinatörlük görevlerinin de yürütüldüğü enstitümüzde, yayım uzmanları ve tarım kuruluşlarıyla birlikte düzenli olarak gerçekleştirilen bölge bilgi alışveriş toplantılarıyla, bölge çiftçilerinin sorunlarına çözümler araştırılmaktadır.

https://arastirma.tarimorman.gov.tr/gktaem/Menu/9/Gorev-Alani-Ve-Gorevler


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir