Atatürkçü Düşünce Dünya Platformu-ADDP Bildirisi

2 Aralik 2022                                                  - iki

2 Aralik 2022                                                 

BASINA ve KAMUOYUNA

Smyrna filminin yapımcılarını ve destekleyen kişi ve kuruluşları

KINIYORUZ

                                  “Savaş meşru temellere dayanmadıkça bir cinayettir.”

                                                         M. Kemal Atatürk

4 Aralık’ta İngiltere’ de, ve 8 Aralık’ta ABD’de ülke çapında sinemalarda sadece bir gün gösterilecek olan SMYRNA (İZMİR) filmini anlatan bir cümle var. Cümlenin bir kısmı şöyle: “Aile günlüğünde, bir zamanlar Yunanlıların, Türklerin, Yahudilerin, Ermenilerin ve Levantenlerin bir arada uyum içinde yaşadığı kozmopolit Smyrna şehrinin 1922’de Türkler tarafından işgalini anlatan yaşlı bir Amerikalı Yunan kadın hakkında dokunaklı drama.”

Bu aslında şöyle okunmalıdır: “Aile günlüğünde, 1919’da kozmopolit Smyrna kentinin Yunan Ordusu tarafından işgalini, köy ve kasabalardaki sivil Türk nüfusa karşı zulmünü anlatan yaşlı bir Türk kadını hakkında dokunaklı bir drama. Türkler, Yahudiler, Ermeniler ve Levantenler bir zamanlar birlikte uyum içinde yaşadılar.”

Filmin reklamı tarihsel olarak yanlış veya hayal mahsulu… “1922’deki Türk işgalini konu alan tarihi bir film” diyor… “Tarihi olaylar ve gerçekler” işgalcinin Türkler değil, Yunanlılar olduğunu açıkça gösteriyor. Osmanlı Devleti, I. Dünya Savaşı’ndaki yenilgisinin ardından İtilaf Devletleri tarafından işgal edilmiş ve parçalanmıştır…1071 yılından itibaren Türk hakimiyetine giren ve 1422 yılından itibaren Osmanlı İmparatorluğu’nun bir parçası olan İZMİR (Smyrna), 15 Mayıs 1919 tarihinde Yunan Kuvvetleri tarafından işgal edilmiştir. İzmir’i işgal etme fikri, yenilgiye uğrayan Osmanlı Devleti I. Dünya Savaşı sonunda Mondros Mütarekesi’ni imzaladıktan sonra, Yunanistan Başbakanı Elefterios Venizelos’un önerisiyle dönemin İngiltere Başbakanı Lloyd George’dan gelmiştir. Mondros Ateşkes Antlaşması’nın 7. maddesi, müttefik kuvvetlerin güvenliğine yönelik bir tehdit durumunda, müttefiklerin herhangi bir stratejik yeri işgal etme hakkına sahip olduğunu belirtiyordu. İngiltere, Fransa ve ABD anlaşarak, 7. maddeyi bahane ederek, buna hakları olmamasına rağmen, İtilaf Devletleri adına Yunanistan’ın İzmir’i işgaline karar verdiler! Buna hakları yoktu, çünkü Müttefiklerin güvenliğine yönelik herhangi bir tehdit yoktu… İzmir’de İtilaf Kuvvetleri’nin güvenliğini tehlikeye atacak bir olay yaşanmadı… Buna rağmen 15 Mayıs 1919’da Yunan Ordusunun İzmir’i işgali gerçekleşti; İzmir ve çevresinde yerli Rumların işbirliği ile şiddet ve katliamlar yaşandı.

Mondros Mütarekesi, Kurtuluş Savaşı’ndaki Türk zaferinin ardından 24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Antlaşması ile yürürlükten kaldırıldı. Yunan işgalciler, Mayıs 1919’da yerel Müslüman nüfusa yönelik katliamları gizlemeye çalışsa da; İngiliz arşiv belgelerinde yer alan İngiliz, Amerikalı, İsveçli ve Kanadalı yetkililerin ifadeleri gerçekleri açıkça ortaya koymaktadır. Ayrıca, buna tarafsız Yunanlı tarihçilerin de kitaplarını eklemek gerekir.

İşte, bu gerçeklerin en güçlü doğrulanması hiç beklenmedik bir kaynaktan İzmir’i işgal etme teklifini ortaya atan kişi; Yunanistan Başbakanı Elefterios Venizelos’un ta kendisinden geldi. 1928’de Venizelos tutumunu değiştirerek Türkiye ve yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Atatürk ile dostluk kurmak için girişimlerde bulundu. Nitekim eski düşmanı Atatürk’ü 12 Ocak 1934’te Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterdi.

Atatürk’ün doğumunun yüzüncü yılı olan 1981’de Atatürk’ün anısı Birleşmiş Milletler ve UNESCO tarafından Dünyada Atatürk Yılı ilan edilerek onurlandırılmıştır. Bu iki olağanüstü gerçek, büyük Türk askeri lideri ve barışsever devlet adamı Atatürk’ ün, ve bir zamanlar Türklere karşı yapılan haksızlığın ve zulmün dünya çapında kabulünü göstermek için açıkça yeterlidir. Eski düşmanı Venizelos, Yunanistan’ın Türklere karşı geçmişteki hatalarını kabul etti; Birleşmiş Milletler ise tüm dünyaya Atatürk gibi barış yanlısı başka bir lider olmadığını söyledi. UNESCO tarafından böyle bir tanıma layık görülen tek kişi O’ dur…

SMYRNA filminde anlatıldığı gibi zalim ve katliamci bir ordunun komutanı olsaydı bunlar nasıl mümkün olabilirdi?

Yunan ve Türk halkları, siyasetteki sorunlar yüzünden savaşa girmiş, çok zor zamanlardan geçmiş olsalar da, ortak kültürel ve sanat değerleri onları asırlar boyunca birbirine yaklaştırmıştır. Biz dünya Atatürkçüleri, Atatürk’ün Türk insanına getirdiği aydınlanmanın, ve tüm insanlık için dilediği barış felsefesinin bilinciyle, ve Venizelos’un dostluk için attığı o büyük adıma saygı ile, Smyrna filminin yapımcılarını ve tarihi gerçekleri siyasi emelleri uğruna çarpıtarak bu tür yapımları destekleyen herkesi ve her kuruluşu kınıyor; SAVAŞÇI değil, BARIŞÇI olmaya davet ediyoruz.

Atatürkçü Düşünce Dünya Platformu-ADDP


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir