İran’da Türk Kimliği

İran coğrafyasındaki Türk varlığı mevzusu, tarihî düzlemde ve günümüz İran’ında oldukça dikkat çekici bir konu olmuştur. Türkler ve Farsların, tarihin pek çok döneminde komşu olarak bir arada yaşamaları dolayısıyla mukayeseli çalışmalar yapılarak tarihî bilgilerin karşılıklı dikkate alınıp incelenmesi iki milletin; dili, tarihi ve kültürü açısından olmazsa olmazdır. Zira İran coğrafyası, Türk tarihi açısından göz ardı edilemeyecek bir coğrafyadır. Bununla beraber Türk tarihi dikkate alınmaksızın İran tarihi üzerine yapılan çalışmalar da eksik kalacaktır. Çünkü Türkler bu coğrafyada yaklaşık dokuz asır hüküm sürmüş, pek çok devlet kurmuş ve iki etnik kimlik arasında karşılıklı dil, kültür ve tarih etkileşimleri yaşanmıştır. Bu etkileşimler günümüzde de devam etmektedir. Zira resmî rakamlara göre yaklaşık otuz altı milyon ile İran’ın yaklaşık %43’ü Türk’tür. - iran tebriz

İran coğrafyasındaki Türk varlığı mevzusu, tarihî düzlemde ve günümüz İran’ında oldukça dikkat çekici bir konu olmuştur. Türkler ve Farsların, tarihin pek çok döneminde komşu olarak bir arada yaşamaları dolayısıyla mukayeseli çalışmalar yapılarak tarihî bilgilerin karşılıklı dikkate alınıp incelenmesi iki milletin; dili, tarihi ve kültürü açısından olmazsa olmazdır. Zira İran coğrafyası, Türk tarihi açısından göz ardı edilemeyecek bir coğrafyadır. Bununla beraber Türk tarihi dikkate alınmaksızın İran tarihi üzerine yapılan çalışmalar da eksik kalacaktır. Çünkü Türkler bu coğrafyada yaklaşık dokuz asır hüküm sürmüş, pek çok devlet kurmuş ve iki etnik kimlik arasında karşılıklı dil, kültür ve tarih etkileşimleri yaşanmıştır. Bu etkileşimler günümüzde de devam etmektedir. Zira resmî rakamlara göre yaklaşık otuz altı milyon ile İran’ın yaklaşık %43’ü Türk’tür.

İran’da Türk kimliği mevzusuna dikkatleri çeken araştırmacı yazar ve emekli Kıdemli Albay Metin Erendor, Kara Harp Okulundan 1988 yılında piyade teğmen olarak mezun olmuştur. İstanbul, Şırnak, Erzurum, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti gibi muhtelif yerlerde askerlik görevi yapan yazar, yüksek lisans eğitimini Girne Amerikan Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümünde tamamlamıştır. Erendor, kıdemli albay rütbesindeyken 2015 yılında kendi isteğiyle emekli olmuştur. Türk Ordusu Tarihi, Suriye ve Türkmenler, Irak Türkmenleri, Irak Türkleri Tarihi, Kırım Türkleri, Ahıska Türkleri ve Azerbaycan Türkleri adlı kitap çalışmalarının yanı sıra çeşitli dergilerde günlük makaleleri de yayımlanmıştır.

Kitapta İran, pek çok perspektiften ele alınmış İran tarihi içinde Türklerin yeri ve önemi üzerinde durularak günümüz İran’ında yaşayan Türklerle ilgili teferruatlı bilgi verilmiştir. Yayın, “Orta Doğu, Avrasya ve İran”, “Ana Hatlarıyla İran Tarihi”, “Kaçar Türk Devletinden Günümüze İran”, “Dünden Bugüne İran Türkleri”, “İran Türklerinde Türk Kültürü Tarihi, Gelişimi ve Bugünü”, “İran’da Etnik ve Dinî Yapı”, “İran Türklerinde Türklük Bilinci ve Asimilasyona Karşı Mücadeleler” ve “Cumhuriyetten Bugüne Türkiye-İran İlişkileri Tarihi” başlıklı sekiz bölümden oluşmaktadır. Yazar, İran coğrafyasının tarih boyunca önemli bir coğrafya olduğuna, Türkiye için geçerli jeopolitik önemine ve Türk dünyası ile İslam dünyası açısından tarihî bir öneme sahip olduğuna dikkat çekerek bu coğrafya ile ilgili pek çok meseleyi ele almıştır. Bu meselelerin başında kitabın isminden de anlaşılacağı üzere Türk tarihi ve kültürü gelmektedir ki yazarın tezine göre İran coğrafyası tarihini layığıyla anlamak için Türk tarihine değinmeksizin yazılan İran tarihleri, eksik kalacaktır.

Kitabın “Orta Doğu, Avrasya ve İran” başlıklı birinci bölümünde İran; jeopolitik, jeostratejik ve ekonomik açıdan ele alınmıştır. Orta Doğu, Avrasya ve İran kavramları çeşitli yönlerden açıklanmış, bu bölgelerin tarihî düzlemde ve günümüz dünyası için önemine dikkat çekilmiştir. İran coğrafyasının Orta Doğu içerisindeki konumu ile ekonomik ve idari yapılanması üzerinde durulmuştur.

“Ana Hatlarıyla İran Tarihi” başlıklı ikinci bölümde ise ilk olarak Elam’dan Sasanilere İran tarihi ve devletleri konusu üzerinde durulmuş milat öncesi İran tarihine dair bilgilere yer verilmiştir. Ardından İran’da Müslüman Arap devletleri dönemindeki (MS 610-MS 1258) bazı önemli olaylara dair bilgiler verildikten sonra İran’da Türk devletleri dönemi (MS 963-MS 1925) konusuna geçilmiştir. Bu kısımda Türklerin İran’a gelişinin MS IV. yüzyıldan başlayıp XX. yüzyılın başlarına dek sürdüğü belirtilerek Türklerin İran’a göçleri konusu üzerinde durulmuştur. Akabinde Türkler tarafından yönetilen devletler ayrı başlıklarda ele alınmıştır. Gaznelilerden başlayarak Kaçar Hanedanı Dönemi’ne kadar süren bu hükümranlık genişçe ele alınıp bu dönemde kurulan Türk Cumhuriyetleri mevzusu üzerinde durulmuştur.

Üçüncü bölüm “Kaçar Türk Devletinden Günümüze İran” başlığını taşımaktadır ki günümüz İran’ını daha iyi anlayıp değerlendirmek için bu dönemde vuku bulan olayların bu tarz yayımlarda ele alınması gereklilikten öte bir zorunluluktur. İran’da Rıza Şah ve Muhammed Rıza Pehlevi dönemlerinde Batılı şirketlerin İran’ın yer altı zenginliklerini işletmeleri mevzusu üzerinde durularak İran petrolünün ulusallaşmasını savunan dönemin başbakanı Muhammed Musaddık’ın ve Ulusal Cephenin, Mecliste petrolün ulusallaştırılması kararının kabul edilmesini sağladığı ancak bu kararın daha sonra Batılı şirketlerin uyguladığı ambargo sebebiyle bir süre için geçersiz olduğu üzerinde durulmuştur. İran İslam Devrimi’ne giden yolda 1925’te başlayan Pehleviler Dönemi ile 1979’daki Devrim’e kadar geçirilen önemli merhaleler ayrı başlıklarda açıklanarak Devrim sonrası İran-Irak Savaşı ve çeşitli İran devlet adamları dönemleri ele alınmış, bölümün sonunda ise İslam Devrimi’nin ideolojisi üzerinde durulmuştur.

Kitabın “Dünden Bugüne İran Türkleri” başlıklı dördüncü bölümü bölgedeki Türk kimliği ve Türklüğün gelişimini ihtiva etmektedir. İran coğrafyasındaki Türk varlığının, miladın başına kadar uzandığını söyleyen yazar, ilk temasların İslam öncesinde Hunlar Dönemi’nde gerçekleştiğini savunur. Tarihî ve günümüz İran’ındaki Türkler, çoğunlukla Oğuzlara mensup çeşitli boylardan oluşmaktadır. Bu göçlerle ilgili teferruatlı bilgiler verildikten sonra göçlerin MS III. yüzyıldan XX. yüzyıl başlarına kadar sürdüğüne değinilmiştir. Gerçekten de İran coğrafyası tarihin pek çok döneminde Türk göçlerine maruz kalmıştır ve bölgede dokuz asırdan beri Türk dili ve kültürünün izleri bulunmaktadır. 1040 yılındaki Dandanakan Savaşı’ndan sonra bu coğrafya, 900 yıl Türklerin hakimiyetinde bulunacaktır. Dolayısıyla yazarın da vurguladığı gibi Türk tarihini dikkate almaksızın bir İran tarihi düşünülemez. Kitabın bu bölümünde Türklerin, Harizm ve Türkistan’dan başlayan ve özellikle XIII. asırdaki yoğun göçlerinin güzergâhları, maddeler hâlinde sıralanmıştır. Akabinde İran’da bulunan Türk boyları, oymakları ve obalarıyla alakalı teferruatlı tarihî bilgiler verilmiştir. Bu kısımda Oğuz boylarının yanı sıra İran’a çok erken tarihlerde gelmiş ve Türk dilinin çok arkaik bir şeklini konuşan Halaçlardan bahsedilmiş ve XX. yüzyıl başında gelen Kazak Türkleri üzerinde de durulmuştur. Bölgedeki Oğuz Türklerinin en küçük oymak ve obalarına dair bilgilerini içermesi açısından bu bölüm kitap içerisinde ayrıca önemlidir.

Kitabın dördüncü bölümünün bir diğer konusu İran’da Türk yerleşimi ve Türk bölgeleri üzerinedir. Burada Türklerin, ülke geneline yayılmış olmakla beraber büyük çoğunluğu; Erdebil, Doğu Azerbaycan, Batı Azerbaycan, Zencan, Kazvin, Tahran, Merkezi ve Hemedan illerinde yaşayan Azerbaycan Türklerinden oluştuğu söylenmiş bu kitlenin dışında Afganistan-Türkmenistan sınırından Mazenderan’a kadar uzanan bir çizgide Türkmensahra Türkmenlerinin ve Horasan ili içinde Horasan Türklerinin bulunduğu üzerinde durulmuştur. Ayrıca Fars ilinde Şiraz çevresinden Basra Körfezi kıyılarına kadar uzanan bölgede Kaşkay Türkleri göçebe ve yarı göçebe ağırlıklı olarak yaşamaktadır. Kitabın yayımlanma tarihi (2018) açısından, İran’daki Türk yerleşim yerleri ve Türk boylarının konumu hakkında güncel bilgilere ulaşılabilir.

“İran Türklerinde Türk Kültürü Tarihi, Gelişimi ve Bugünü” başlıklı beşinci bölümde 1925’ten bugüne İran Türklerinin kültürel sorunları üzerinde durulmuştur. Söz konusu yıllarda dünya için popüler olan milliyetçilik akımı üzerinden Fars şovenizminin Pehlevi yönetimi tarafından devlet politikası olarak Türklere karşı uygulandığı vurgulanmıştır. Yazara göre bu ideoloji 1925’te başlayan Pehlevi Dönemi’nden bugüne sürmektedir. İran, Türk dili ve kültürü açısından son derece önemli bir coğrafyadır zira kabaca 1040’tan başlayarak günümüze kadar Azerbaycan, Horasan, Türkmen, Halaç ve Kaşkay Türklerinin dili, söz konusu coğrafyada şekillenmiş gelişmiş ve bu dillerde pek çok eser verilmiştir. Yazar, Türkçe eğitim ve öğretimin yasaklandığı, Türkçe yayınların olmadığı ve Türkçe isimleri dâhi kabul etmeyen Fars yönetimine karşılık, Türklerin bu coğrafyada yönetimde olduğu dönemlerde diğer halkların kültürel değerlerine müdahale etmediklerini hatta yönetimleri altında bulunan Arap ve Farsların dillerini zaman zaman kültür ve bilim dili olarak kullandıklarını belirtmiş ayrıca Türklerin söz konusu dil ve kültürlerin yayılmasına yardımcı olduklarına değinmiştir. Mevcut İran Anayasası’nın 19. maddesinde “ülke vatandaşlarının ırk, dil, etnik grup ve kabile ayrımı yapmaksızın eşit olduğu” 15. maddesinde ise “ana dillerin okullarda öğretilebileceği” şeklindeki maddelere dikkat çekilerek Anayasa’nın bu hükümlerinin yerine getirilmediği vurgulanmıştır. Ardından Türk basın-yayın organlarının engellenmesi konusu üzerinde durulmuş bu engellemelerin Pehlevi yönetiminin 1979’da iktidardan uzaklaştırılmasına kadar Türkçe matbuata izin verilmediği belirtilmiştir. Halbuki İran’da bu yıllarda büyük güçlerin desteklediği Ermeni gazetelerin yayın hayatlarını geliştirerek devam ettirdikleri bilinmektedir. Buna karşın yapılan radyo ve televizyon yayınlarında Türkçenin neredeyse hiç yer almadığı belirtilmiştir. Ayrıca yazarın iddiasına göre Türkçe yapılan yayınlar da İran Türkçesini bozma maksadını taşımakta, programlarda kullanılan Türkçede bir Farsçalaştırma göze çarpmaktadır. Bunların akabinde İran’daki Türklerin güzel sanatlar alanındaki faaliyetlerine ve İran Türk halısının özellikle Tebriz halısının dünyada özgün bir şöhrete sahip olduğuna değinilmiş bu halıların dünya müzelerinde ve dünya ticaretinde İran halısı olarak pazarlandığı üzerinde durulmuştur. Daha sonra İran’da Türkçe öğretiminin tarihçesi mevzusuna değinilmiş bu faaliyetin resmî olarak 1993’te başladığı belirtilmiştir. Bunların yanı sıra İran Türklerinde; örf, adet, gelenek ve görenekler konusu ile ilgili Azerbaycan, Kaşkay, Türkmensahra ve Halaç Türklerinin kimi özel halk inanışları üzerine bilgiler verilmiştir. Sonrasında İran Türklerinde Türk kültürü ve tarihi mevzusu üzerinde durulmuş Türk halıcığı ile ilgili bilgiler verilmiştir. İran’ın en önemli Türk halısı dokuma merkezlerinin Güney Azerbaycan, Isfahan, Kaşan, Horasan, Guba, Tebriz, Erdebil, Şirvan, Kirman, Fars, Çehar Mahal Bahtiyari ve Türkmensahra bölgelerinde olduğu belirtilmiştir. İran Türk kültürüne ait; edebiyat, müzik, mimari, minyatür sanatı gibi pek çok alan hakkında bilgi verilerek tarihsel ve güncel olarak İran’da Türk basın yayın organları konusuna değinilmiştir. Ayrıca İran Türklerinde önemli gün ve bayramlar konusunda Nevruz, Çille Gecesi, Hıdırellez, Gadir-i Hum, Sizdek gibi bayramlarla ilgili bilgiler paylaşılmıştır.

Altıncı bölüm “İran’da Etnik ve Dinî Yapı” başlığını taşır ki bu bölümde, İran’ın pek çok farklı etniği içerisinde barındırdığı vurgulanmıştır. Türkler açısından açıklanacak olursa nüfus dağılımı şöyledir: 25-28 milyon Azerbaycan, 3-3,5 milyon Kaşkay, 2,5 milyon Horasan, 2 milyon Türkmen, 120 bin Halaç, 50 bin Karapapak, 50 bin Sungur, 300 bin Kazak, 150 bin Karayi, 150 bin Karaçor Türkü’nün ülkede yaşadığı söylenebilir. Bu da toplam İran nüfusunun en az %42’sine tekabül etmektedir. Bu bölümde ülkede yaşayan diğer etnik gruplarla ilgili (Fars, Kürt, Arap, Beluç, Ermeni gibi) bilgilere de yer verilmiştir. Akabinde yazar, etnik çeşitlilik ve İran’ın geleceği üzerine etkileri konusuyla ilgili bir değerlendirme yapıp İran’daki dinî gruplar ve Şia konusu üzerinde durmuştur.

“İran Türklerinde Türklük Bilinci ve Asimilasyona Karşı Mücadeleler” başlıklı yedinci bölümde, İran Türklerinde millî kimlik bilinci konusu üzerinde durulmuş, buradaki Türklere uygulanan asimilasyon politikalarına karşı Türklerin verdiği mücadelelere değinilmiştir. Sekizinci ve son bölüm “Cumhuriyetten Bugüne Türkiye-İran İlişkileri Tarihi” başlığını taşır ki burada, iki ülke arasında gerçekleşen ilişkiler belirli dönemlere göre incelenmiş ve nihayet İran’ın tarihsel süreç içerisindeki dış politikası konusu üzerinde durulmuştur.

Tarihî olarak belki de en uzun süre komşu olarak yaşamış iki millet olan Türkler ve Farsların ortak tarihî bilgilerini ihtiva etmesi ve yayımlandığı tarih açısından güncel olan bu kitapta, İran’daki Türklerle ilgili; tarih, siyaset, kültür, edebiyat, müzik, sanat, dinî inanç, kimlik gibi pek çok konudaki soruların cevapları bulunabilir. Bunların yanı sıra İran ve Fars tarihi açısından derli toplu bilgileri içermesi de eseri dikkat çekici kılmaktadır.

Metin Erendor-İRAN ARAŞTIMA MERKEZİ /TURKISHFORUM-ABDULLAH TÜRER YENER

Okumaya devam et  İran Türkleri ve Türk Dünyası

Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir