Topyekûn yıkıma karşı duyulan derin korku

Neoliberalizm tek pazarı hedeflerken, ulus devletlerin küçültülmesi, sermayenin önündeki tüm engellerin kaldırılmasını esas almıştı. - bulent esinoglu 1

Neoliberalizm tek pazarı hedeflerken, ulus devletlerin küçültülmesi, sermayenin önündeki tüm engellerin kaldırılmasını esas almıştı.

Zaten neoliberalizm de, sermayenin insana egemenliğini esas alır. Çok uluslu sermaye; devlet gibi bir organizasyonun, sermaye ile tek pazarın arasına girmesini istemez.

Neoliberalizm, ulus devletlerin, sermaye egemen organizasyonlara bağımlı kalmasını ister.

Avrupa Birliği böyle bir örgütlenmedir. Brüksel’de oturan yöneticiler, çok uluslu sermaye şirketlerinin oraya oturttuğu kişilerdir. AB örgütlenmesi; Ulus devlet yetkilerinin, sermayenin ideolojisine göre hareket eden, bir üst kuruma bağlı olması durumudur. Dünya Ticaret Örgütü, Dünya Bankası, Basel Kanunları, İMF, OECD ve bunun gibi piyasanın ve ulus devletlerin uyması gereken kuralları belirler.

Özetle bu küreselleşme, Amerikan çok uluslu şirketlerinin dünyaya dayattığı bir örgütlenme şekliydi. İnsan ile bir ilgisi yoktu. Sermayenin, insana karşı yürüttüğü, tarihin en büyük saldırısıydı.

Neoliberalizmin ulus devletlere karşı açtığı bu savaşın karşısında duran ulus devletler, bu örgütlenme şekline popülizm ile karşılık vermişlerdir.

Ulus devlet direnişi olarak popülizm, esas itibari ile bir tepkisel durumdur. Bir ideolojisi yoktur.

Çok uluslu sermaye örgütlenmelerine karşı popülist direniş, iki şekilde gelişir. Ulusalcı Sağ ve Yeni Sosyalist Sol.

Ulus devletlerin, sermaye yanlısı davranışları, neoliberalizme bir direniş olmak yerine, yer yer neoliberalizm ile iş birliği şeklinde yürümüştür.

Ülkemizde bu durum, liberalizmin daha etkin olduğu ve bezirganlıkla bütünleştiği bir durum arz etmiştir.

Devlet eliyle korunup, kollanan sermaye etkinleştikçe, çalışan insan yalnızlaşmış, korumasız kalmıştır.

Devletin gücünü eline geçiren sermaye kar sınırlarını pazarın durumuna göre değil, kendi açgözlülük derecesine göre belirlemiştir.

Yüksek karlarla elde edilen sermaye birikimi, dışsallaştırılmıştır. Yani elde edilen birikimler yatırıma döndürülmemiş, offshore bankalara aktarılmıştır.

İçeride elde edilen birikim içerde kalmayınca, önce orta sınıf olmak üzere büyük bir gelecek güvensizliği ortaya çıkmıştır.

Açgözlülük, toplumsal düzeni künden sarsmaya başlamıştır. Korumacı devletçilik duygusu düzene karşı duyulan güvensizliğin bir karşılığı olarak ortaya çıkmıştır.

Ulusal sağcılık, sosyalist sol duygular gündem olmuştur.

Zaten sol popülizm olarak İspanya’da Pedomos Hareketi, Türkiye’de ırkçı milliyetçi hareketler olarak belirmiştir.

Korumacı Yeni Devletçilik

Bunu da iki başlık altında işlemek gerekir.  Toplumsal Korumacılık ve Mülkiyetçi Korumacılık.

Neoliberalizm ile karışık sağ popülizmin yaşandığı son 20 yılda, zaten mülkiyetçi korumacılık sürdürülmüştü.

Esas itibariyle, vahşi sermayenin saldırısı altındaki toplumsal korumacılık, en fazla tahrip olan alan olarak vardı.

Neoliberalizm sadece insana saldırmadı. Ulus devletlerin egemenliğine de saldırılar yaptı.

Dolayısıyla ulus devletin egemenlik sorunu ortaya çıktı.  

Egemenlik sorunu da Koruma ve kontrol olarak ele alınmalıdır.

Koruma; yani kontrolsüz açgözlülüğe karşı duyulan topyekûn korkunun yarattı ortamı ortadan kaldırmak. Ve Kontrol; yani toplumu koruyan yasaları geri almak.

Çok önemli bir değişim sürecinin içinde bulunduğumuz bu dönemde konuyu açmaya devam edeceğim.

19 Kasım 2022, bulentesinoğ[email protected]


Comments

“Topyekûn yıkıma karşı duyulan derin korku” için bir yanıt

  1. Bülent avatarı

    Neo liberal conicilik toplu yıkım gezegenin son virajına girdiğini hissetmek zorundayız Euro Bölgesi atlantikçi olmanın bedelini ödüyor.avrupada sağ ve sol muhalefet yükselirken yangın merdiveni çıkış kapısıdır

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir