Site icon Turkish Forum

SOYLU MU SOYSUZ MU ?

SOYLU MU SOYSUZ MU ? - soylu suleyman

SOYLU MU SOYSUZ MU ?

            Önce ‘Soylu’ sözcüğünün anlamına bakalım.

            ‘Soylu’ (fr noble) sözcüğü, feodalizmin ortaya çıktığı XInci yüzyıldan itibaren, feodal beyler ve aile bireyleri için kullanılmaya başlandı.

            ‘Aristokrasi’ terimiyle yakın ilişkisi olup, çoğu kez biribirlrinin yerine kullanıldığı da olmuştur.

            Ancak Aşık Mahzuni’nin “Mahzuniyim benden başlar asalet/ Asilliğe paydos bey’e nihayet” dediği üzere, ‘asil sınıf’ yani ‘soyluluk’ (yani asalet) Modern Çağ’la birlikte tarihe karıştı.

            Böylece, ‘soyluluk’ eski anlamı yerine, ‘iyilik severlik’, ‘iyi eğitilmişlik’, ‘iyi işler yapmak’ anlamında kullanılmaya başlanmış oldu.

            Yani ‘Modern Çağ’la birlikte, kimi ‘kalıntı’ları şurada burada olmasına karşın, ‘soylu’ kavramının karşıt anlamı olan ‘hainlik’, ‘kindarlık’, ‘üçkağıtçılık’, ‘dolandırılcılık’ ve ‘yalancılık’ gibi nitelikler için ‘soysuzluk’ terimi kullanılır olmuştur.

            İlk göreve geldiği günlerde, yani bundan beş/altı yıl önce, Türkiye’de İçişleri Bakanlığı’nı ‘işgal’ eden kişi için ‘Soysuz’ terimini kullanmış olmakla, ne denli ‘yerinde’ bir saptama yapmış olduğum, bugün apaçık ortaya çıkmış bulunmaktadır.

            Ancak yetmez.

            Başta onu göreve getiren olmak üzere, hâlâ arkasında durduklarını açıklayan Devlet Bahçeli’nin, Bekir Bozdağ’ın ya da benzer ‘siyasetçi’lerin ‘soylu’ olduğunu ileri sürmenin olanağı var mıdır?

            Bence yoktur.

            Hatta biraz daha yaygınlaştırarak; AKP’nin kurulşundan buyana görev almış ‘milletvekili’, ‘bakan’, ‘vali’, ‘kaymakam’, ‘yargıç’ ve ‘savcı’ların önemli bir bölümü için ‘soylu’; yani ‘haksever’, ‘kin tutmaz’, ‘iyilik sever’, ‘iyi eğitilmiş’, ‘bilgili’, görevini ‘layık’ıyla yapan insandır diye anmanın olanağı yoktur denilebilir.

            Örnek olsun Murdar Binali’ye ‘soylu’ diyebilmek için insanın aklını yitirmiş olması gerekir.

            Beşir Atalay’lar, İsmail Kahraman’ları saymakla bitmez.

            Radyo Televizyon Yüksek Kurumu başkanı Ebubekir’e ‘soylu’dur diyene ben ‘insan’dır diyemem.

            Sözde sınırlarımızı korumakla görevli Jandarma Genel Komutanı da ‘soysuz’un tekidir.

            Yeri gelmişken, Genel Kurmay Başkanı ile sözde ‘Savunma Bakanı’nı da, içim rahat biçimde ‘soysuz’lar kategorisine eklemeliyim.

            ‘Devlet’ten geriye ne kaldı diye sorulabilir.

            Eee ‘Devlet’in ‘işgal’ altında olduğunu yazmaktan mürekkebim tükendi idi.

            Şimdi, deniyor ki, Türkiye ‘sığınmacıların işgaline uğradı’.

            Bu ‘sığınmacılar’, bilerek ve isteyerek Türkiye’ye ‘davet edilmiştir, davet’.

            Böylece bir taşla, yani bir Suriyeli, bir Afgan, bir Pakistanlı, bir Afrikalı ile üç/beş kuş birlikte vurulmak istenmiştir.

            Bir yandan Avrupa’dan bir miktar ‘para’ dolandırmak istenmiştir.

            Sonra, yeri geldiğinde sığınmacılar üzerinden ‘şantaj’ yapmak olanağı elde edilmiştir.

            Bir bölümüne, sözde ‘babalık’ yapıldığı söylenilerek, onlar feodal dönemde olduğu gibi, dinastiye yani ‘hükûmet’ üyelerine ‘bağımlı’ hale getirilmişlerdir.

            Böylece, günü geldiğinde ‘oy deposu’ olarak kullanılacakları amaçlanmıştır.

            Ve çok daha önemlisi, yine kendilerinin çıkaracakları herhangi bir ‘kaos’ ortamında, ‘vurucu güç’ olarak yetiştirilmektedirler.

            Şimdi, bu ‘kesim’in Türkiye’ye yaptıkları diğer ‘örgütlü kötülükler’i bir yan koysak bile, salt bu ‘sığınmacı sorunu’ dolayısıyla, bu işte parmağı olan, en yükseğinden en alçağına tüm ‘siyasetçi’, asker/sivil bürokrat, sanayici/tüccar, esnaf/köylü her kim var ise, bunlara ‘soylu’ demenin olanağı yoktur.

            Meğer ki soyadları ‘soylu’ olsun.

            Oysa, bunların en katıksız ‘soysuz’ olduklarını söylemek ve yazmak en ‘soylu’ davranış olacaktır.        

Exit mobile version