OYUN  BITTI,  GAME OVER,  DER SPIEL IST AUS

Yrd. Doc. Dr. Orhan CEKIC‘ in bilgilendirmesi - orhan cekic

Yrd. Doc. Dr. Orhan CEKIC‘ in bilgilendirmesi

OYUN  BITTI,  GAME OVER,  DER SPIEL IST AUS

ERMENİ DİASPORASININ GÜNCELLEŞTİRİLMESİNDEN KORKTUĞU
AVRUPA ADALET DIVANI’NIN (AAD) NİHAİ KARARI

  • Ön bilği 
  • Konuya giriş 
  • Kararın Türkce çevirisi 
  • Kararın Almanca aslı-AAD birinci dairesinin- 
  • Kararın Fransızca aslı-AAD dördüncü dairesinin nihai kararı- 
  • Kararın Almanca aslı-AAD dördüncü dairesinin nihai kararı-
  • Ön bilği

Avrupa Adalet Divanı(AAD):(European Court of Justice)

Merkezi Lüxemburg“da olan Avrupa Adalet Divanı- AAD,Avrupa birliği üyesi 

Ülkeleri arasında, AB hukukunu ilgilendiren konularda son sözü söyleyen kurumdur.

Adalet Divanı’nın görevi, Avrupa anlaşmalarının yasaya uygun biçimde yorumlanması ve uygulanmasını sağlamak. Üye devletlerin anlaşmalarda öngörülen yükümlülükleri yerine getirip getirmediklerine karar vermek, ulusal mahkemelerin başvurusu üzerine topluluk hukukuna ilişkin çeşitli konuların yorumlanması ya da geçerliliği hakkında ön kararlar almak yetkileri arasında. 
Hukuki bir işlemin tartışmalı bir konu doğurması halinde ulusal mahkemelerden herhangi biri Avrupa Adalet Divanı’ndan ön karar isteyebiliyor. Ancak bunun yapılabilmesi için üye devlette daha yüksek bir temyiz mercii bulunmaması gerekiyor. Ve Divan kararı bağlayıcı oluyor.

Avrupa Adalet Divanı(AAD), merkezi Strazburg’da olan ve Avrupa konseyi’nin bir kurumu olan Avrupa Insan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve merkezi Lahey’de olan Uluslararası Adalet-UAD- ile kariştırılmamalıdır

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), uluslararası bir teşkilat olan Avrupa Konseyi’ne bağlı olarak kurulmuş uluslararası bir mahkemedir. Mahkeme, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve ek protokolleriyle güvence altına alınmış olan temel hakların çiğnenmesi durumunda bireylerin, birey gruplarının, tüzel kişiliklerin ve diğer devletlerin, belirli usulî kurallar dahilinde başvurabileceği bir yargı merciidir. Avrupa Konseyi’ne üye olan ve aralarında Türkiye, Rusya, Sırbistan, Gürcistan ve Azerbaycan’ın da bulunduğu 47 Avrupa devleti, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin yargı yetkisini tanımaktadır.

Uluslararası Adalet Divanı-UAD- :UAD, BM’nin başlıca yargı organıdır. Uluslararası Adalet Divanı’nın merkezi Hollanda’nın Lahey kentindedir. Genel Kurul ve Güvenlik Konseyi’nden seçilen 15 yargıçtan oluşur. Yargıçlar değişik ülkelerden seçilir, böylece dünyadaki değişik hukuk sistemlerinin temsil edilmesi sağlanmaya çalışılır.

Divanın yetki alanı, bir uluslararası uyuşmazlıkta taraf olan ülkelerin kendisine getirdikleri davalar ile BM Antlaşması’nda ya da yürürlükteki uluslararası antlaşmalarda özellikle öngörülmüş konuları içine alır. Uluslararası Adalet Divanı Statüsü, BM Antlaşması’nın (BM Şartı) ayrılmaz bir parçasıdır ve Adalet Divanı’nın çalışma esaslarını belirler.

  • Konuya  giriş

Aşağıda Türkce çevirisini yaptığım AAD-nihai kararı, bu konuda, başta şu anda tozu dumana katan ‘özür diliyoruz’ kampanyasını yürütenleri zor duruma sokacağa benziyor. 

Avrupanın en yüksek yargı organlarından olan ve milli parlamentolarda siyasi olarak alınan sözde Ermeni soykırımı kararı veya kararları, en yüksek nihai hukuki bu karar karşısında  geçerliliğini artık tamamen kaybetmiştir. 

Sivil toplum örğütleri ve politikacılar hukuki temsilcileri kanalı ile veya bizzat, bu kararı Federal Almanya’nın diğer meclis üyelerine ve basına zaman kaybetmeden ulaştırmalıdırlar. Türkiye Cumhuriyeti dışişleri bakanlığındaki hukuk uzmanlarının da bu konuda artık harekete geçmeleri ve bu meclislerin aldıkları siyasi kararın  hukuken artık hiç bir değeri olmadığı bildirilmesi gerekmektedir.

Kararın çevirisi AB ülkelerinin tüm dillerine zaten yapılmiş durumda.

İhtiyaç halinde aşağıdaki adresten temin edilebilir. 

;

  • Şimden sonra da herhangi bir Avrupa ülkesi, sözde Ermeni soykırımı hakkında karar aldığında, yine Türkiye Cumhuriyeti dışişleri bakanlığı hukukcuları tarafından o ülke hakkında, AAD’nın bu konudaki kararını ihlal ettiğinden dolayı girişimde  bulunulmalıdır.

Demokrasinin olmazsa olmazı olan aşağıda sıraladığımız üç ayağı vardır (Medya’yı şu an saymayalım)  

  • Yasama -kanun koyucu-(legislative) 
  • yargı  -mahkemeler-    (Judikative) 
  • yürütme –Polis, Jandarma, asker v.s.kolluk kuvvetleri -(Exikutive)

Bu anlamda, AAD’nın bu nihai kararını-yarğıyı- kabul etmeyenin  hukukun üstünlüğü konusunda hazımsızlığı olduğu, böyle kişilerin  de asla demokrat olamıyacağı belirtilmelidir. 

Söz konusu davada,  Avrupa Adalet Divanı’nın Ermenilere son sözü:  

‘’Sözde  soykırımı önce ispatlayın, ondan sonra tazminat isteyin’’ olmuştur. 

Her ne kadar Ermeni diasporası tarafından bu dava ; 

‘’akit dışı sorumluluktan kaynaklanan maddi ve manevi tazminat davası’’ 

Olarak lanse edilse de, mahkemede bunu hak etmek için de, sözde soykırımın ve bu soykırımdan kaynaklanan zararın ispatlanması, davanın ana damarını –esasını- teşkil etmiştir. Ermeniler bu dava ile kıyısından bucağından göle bir maya çalmaya çalışmışlardır ama tutmamıştır.  

Bazı hukukçular bu gibi subjektif konularda, dolayısıyla tüm siyasi alanda doğan problemlerin mahkemelerin yetkilerinin içine girmediğini (doctrine of political question) iddia etseler de, peki o zaman adama: ‘AAD’ı bu davayı neden kabul etti’ diye sormazlarmı.?

Tüm medeni ceza kanunlarının mihenk taşı-çoğu zaman birinci maddesi- içerik olarak hemen hemen aşağıdaki gibidir.

‘’Nulla poena sine lege, nullum crimen sine lege’’

’’Kanunsuz ceza kesilmez, kanunsuz suç olmaz’’ 

„keine Strafe ohne Gesetz, kein Verbrechen ohne Gesetz“, 

Kanunsuz ceza kesilmez. Bir eylemin cezalandırılabilinmesi ise,  bu eylemin yapılmasından önce kesinleşmiş bir kanunla  ancak mümkündür. 

Diğer bir deyişle,  örneğin  2000 yılında kesinleşmiş bir kanunla,  kalkıpta 1999 yılında işlenen bir suçu yarğılayamazsınız.  

Bu anlamda,  Ermeni’lerin  şu andaki soykırım hukukunu, siyasi zorlamalarla  geçmişe uyğulamaya kalkmaları, abesle iştiğaldir. 

Böyle hallerde, kanunun makabline şümul yasağı veya yeni Türkce ile söyleyecek olursak: Geçmişe uyğulama yasağı vardır. (Rückwirkungsverbot). 

Gerçi bazı hukukcular insanlığa karşı işlenen suçlarda hukukun geçmişe uygulama yasağının geçerli olamıyacağını v.s. savunuyorlarsa da, şu anda henüz bu konuda herkesin bir noktada birleştiği kesinleşmiş uluslararası bir karar bulunmamaktadır. 

İspat yükünün davacıda olduğu  bu davada, sözde Ermeni diasporası, kendilerinden istenilen ‘sözde ermeni soykırımı’nı ispatlama konusunda, siyasi söylem ve iddiadan başka hiçbir varlık gösterememişlerdir

Bu ‘’tazminat’’ davasının kazanıldığını ve bir de  ondan sonra koparılan velveleyi düşünebiliyormusunuz. Bu dava kazanılsa idi,  anında EMSAL dava olarak kainata ilan edilirdi ve sonucunda ise:

  • Türkiye Cumhuriyeti AB’ne üye olması için, önceden Ermeni soykırımını kabul etmek mecburiyetinde kalacaktı. 
  • AAD’nın bu nihai kararı EMSAL karar olarak gösterilip, Ermenilerin ardı arkası kesilmeyen isteklerinin yanı sıra, Türkiye’den birşeyler koparmak isteyen bazı devletlerin siyasi santajları..v.s ile karşı karşıya gelinecekti.

AAD’nın rededtiği T-346/03, C-18/04 P Esas sayılı davanın 25 nolu gerekcesinde, hakim aynen söyle demektedir: 

25.((Hüküm vermenin))  şartına gelince; davacıların gerçekten somut olarak zarara uğramış olmalarının tesbit edilmesi gerekir. Davacıların dava dilekcesinde talep ettikleri,   

şahıslarının ve Ermeni cemaatinin uğradığı, genel tarifi ile yetindikleri sözde manevi zararın ispatı konusunda, ki davacılar bu konuda  ne kapsamı, ne de varlığı hususunda zerre kadar  somut  bilği sunmuş değiller. Davacılar  bununla, kendilerinin gerçekte,  somut olarak zarar görüp    görmedikleri  hakkında mahkemenin hüküm verebilmesi için yeterli bilği  verememişlerdir. (AAD’nın bu konuda 2 Temmuz 2003 tarihli T-99/98, Hameico Stutgart /konsey ve komisyon davası kararı ve komisyonun no.68 ve 69, Slg.2003, II-0000 emsal kararları)’’

     Yine, iddianamenin 10.cu numarasında Davacilar:  

10. Davacılar ayrıca, bir çok temel insan haklarının, özellikle 4.Kasım 1950 yılında

      Roma’da imzalanan insan hakları ve temel özgürlükleri koruma altına alan  

      Avrupa  sözleşmesinin 3. ve 8. maddesine dikkat çekerek, burada sözü 

      edilen,  özel yaşam  hakkının kutsallığı,  aşağılayıcı  veya insanlık dışı  

      Muameleye tabi  tutulmama haklarının ihlal  edidiğini,  savunmaktadırlar. 

Okumaya devam et  FRANSIZ ONDERLIGINDE TURK SOYKIRIMI

      Hakim ise, bu iddiaya istinaden  aşağıdaki cevabı vermiştir

21.Temel hakların sözde ihlali konusunda ise, (yukarıdaki 10. numaraya   

       bakınız) davacıların, böyle  temel insan haklarının ihlali iddiası ile sınırlı 

       kalıp, bunun davalı organlara atfedılen suç ile ne kadar ilğili olduğunu   

       açıklayamamasını belirtmek yeterlidir.  

Olayların gelişimi: 

Tarih 20 Temmuz 1987’da Avrupa parlamentosu C-190 esas nolu larari ile, Ermeni sorununun siyasi çözümü hakkında bir karar alır ve bir dizi ‘’çözüm’’ önerir. 

Yıl 1999.

AB ve o anda başbakanı sayın Bülent Ecevit olan Türkiye Cumhuriyeti, Türkiye’nin AB’ne  üyelik için aday olup olamıyacağı konusunda restleşmektedirler.

Başbakan Ecevit Avrupalıların restini görür ve ‘bizi istemeyeni biz hiç istemeyiz ‘ der ve nihayet, o hatırlayacağınız sahnelerle Başbakan sayın  Ecevit  ertesi gün  apar topar Helsinki’ye davet edilerek, Türkiye’nin AB üyeliğine adaylık kararı verilir 

Bunun üzerine adeta çileden çıkan Ermeni diasporası:  

-20 Temmuz 1987 tarihli Avrupa parlamentosunun C-190 esas nolu kararına atıfta bulunarak- ‘’Türkiye önce Ermenilere yaptığı soykırımı kabul etsin, ondan sonra üyeliğe adaylık statüsü verin, aksi takdirde AB akit dışı sorumluluğunu zedelemiş olur’’ diyerek, 

  • Avrupa Parlamentosu’na, 
  • Avrupa Birliği Konseyi’ne ve 
  • Avrupa Birliği Komisyonu’na karşı 

Avrupa Adalet Divanı’nda-AAD’nında-  dava açar. 

Bu dava, AAD’nın birinci dairesi tarafından 17 Aralık 2003 tarihinde Esas No: T-346/03 kararı ile rededilir. Ermeni diasporası bunun üzerine temyize gider ve 

AAD’nın dördüncü dairesinde görülen  temyiz davası, 17.04.2004 tarihinde,

C-18/04 P Esas nolu  nihai karar ile yeniden rededilir ve bu nihai kararla Ermeniler ayrıca 30.bin Avro’luk mahkeme masrafını da ödemeye mahkum edilirler 
 
 
 
 
 

  • Kararın Türkce çevirisi

AAD’nın birinci dairesinde, 17.Aralık 2003 de görülen davanın Türkce çevirisi: 

AVRUPA ADALET DİVANI 

BİRİNCI DAİRESI 

K A R A R I 

17.ARALIK 2003 

Esas No  T-346/03 

Şansolye  H.Jung

Başkan   B.Vesterdorf

Hakim    P.Mengozzi

Hakim    E.Ribeiro 

Davacı   Gregoire Krikorian, Bouc-Bel-Air (Fransa) ikametli

Davacı   Suzanne Krikorian Bouc-Bel-Air  ikametli

Davacı  Avrupa Ermeni Birliği, Marsilya (Fransa)

Vekili    Av.  P. Krikorian 

Davalı    Avrupa Parlementosu

Vekili    R.Passos ve A.Baas, Tebligat adresi Luxenburg 

Davalı   Avrupa Birliği Konseyi 

Vekili   S.Kypriakopoulou ve G Marhic 

Davalı   Avrupa Birligi Komisyonu

Vekili   F.Dintilhac ve C. Ladenburger. Tebligat adresi Luxenburg  

Dava   ‘Birliğin akit dışı sorumluluğu ve davanın esassızlık  

                                (gerekcesizlik) konumu ‘                    

Davacı, verdiği manevi tazminat dava dilekcesinde, güya, özellikle de Türkiye Cumhuriyetine Avrupa Birliğine girmesi için adaylık statüsü tanındıgından dolayı, zarara ugradıklarını beyan etmiştir.  

  1. 1915 de  Türkiye’de yaşayan Ermenilere  yapılmış olan soy kırımını  kabul etmeyi redettiği halde,  Türkiye Cumhuriyetine Avrupa Birliğine girmesi için üyeliğe adaylık statüsü tanındıgından dolayı, güya, özellikle kendilerine  maddi zarar verildiğini beyan eden davacılar, 9.Eylül 2003 tarihinde  mahkemeye ulaşan dava dilekcesinde aşagıda sözü edilen tazminat davasını açmışlardır.  
  2. Davacılar dilekcesinde ayrıca, 
    • Avrupa Parlementosunun 18.Haziran 1987 tarihli, Ermeni sorununun siyasi çözümü konusunda aldıgı kararının, (Esas: C-190,  resmi gazete sayfa 119)Avrupa Birliği için de hukuken bağlayıcı olduğununa, 
    • Davalıların, birlik hukukunu  vasıflı olarak , davacılara zarar verecek şekilde ihlal edip etmediğine, 
    • Davallıları, her davacıya bir Euro, tazminat olarak ödemeye mahkum etmeye, 
    • 30.000 Euro mahkeme masraflarının faizi ile birlikte olmak üzere, davalılara yüklenmesine
  3. Davacılar ayrıca, mahkemeye 9.Ekim 2003 tarihinde ulaşan geçici tedbir kararı alınmasını istediği  özel  dilekcesinde de, davalılardanTürkiye Cumhuriyetinin Avrupa Birliği üyeliği  statüsünün   incelenmesinin ertelemesini ve  görüşmelerin tekrar  başlaması için ise,  bu  devletin  sözü edilen soykırımının önce kabul etmesinin,  karara bağlanmasını talep   etmiştir.

      Kararın gerekceleri

      Tarafların beyanı   

  1. Davacıların görüşüne göre, Avrupa Birliği için akit dışı sorumluluk gerektiren ilk durum, Avrupa  Konsey’inin Türkiye Cumhuriyeti’ne  10 ve 11 aralık 1999 Helsinki’deki (Finlandiya)  toplantısında, resmi olarak Avrupa birliği üyeliği statüsünü verirken,  bu devletin, sözü edilen soykırımı önceden tanıması şartına bağlamaması ile hasıl olmuştur. Davacılar ayrıca,Türkiye Cumhuriyetinin üyelik ortaklığından fadalanarak, küçümsenmiyecek yardımlar alarak, geriye dönüşü olmayan üyeliğe doğru yol alabileceğine dikkat çekmektedirler.Bu konuda çeşitli kaynaklar göstermektedirler. Örneğin  Konseyin 26 Şubat 2001 tarihli  Türkiye ile  

           yakınlaşma ştratejisi çerçevesinde Türkiye’ye yardım konulu(EG) 390/2001

nolu kararnamesi ve bilhassa üyeliğe hazırlık hakkında 17 Aralık 2001 tarihinde konseyin  (EG) Nr.2500/2001 (Abl.L 58, S 1)  nolu kararnamesi.Ayrıca(EWG)No.3906/89,(EG)No.1267/1999,(EG)no.1268/1999 ve(EG)No.555/2000 (ABl.L342,S 1) ve yine konseyin 8.Mart 2001  2001/235  sayılı kararları. (ABl.L85, S13) 

  1. Bu sebeplerden dolayı da, davalı organlar Helsinki kararını ayan beyan bir şekilde ihlal etmiş olmuşlarmış. Avrupa Parlamentosunun bu kararı, Türk hükümetinin sözü edilen soykırımını kabul etmemesini, Türkiye Cumhuriyeti’nin AB’ne olası üyelik statüsünün görüşülmesinde, aşılması mümkün olmayan bir engel olarak görüyormuş.
  2. Davacılara göre, 1987 yılında alınan parlamento kararı, aynı zamanda tavsiye  ve mutelaa  olarak hukuki sonuçlar oluşturabilecek, hukuki bir eylemdir. 

(AAD’nın13 Aralık 1989 tarihli C-322/88 esas nolu Grimaldi kararı, Slg.1989, 4407). 1987 ylında alınan bu parlamento kararının, Görüşülen bu davada hüküm oluşturduğu (inkişaf ettigi) veya parlamentonun sıradan işlerinin çerçevesini aşan, hükümler oluşturacak boyutta olduğu savunulmaktadır. (AAD’nın 2 Ekim 2001 tarihli T-222/99, T-327/99 ve T-329/99 esas nolu kararları, Martinez /Parlamento, Slg. 2001, II-2823).

Parlamento , sözü edilen  soykırımının önceden tanınmasını şart koşan  bu kararı ile, Türkiye Cumhuriyeti’ne, kamu oyu önünde olağanüstü üyelik şartları koymuştur, denmektedir. 

  1. Davacılar, 1 Haziran 1987  tarihinde uzlaşılmış Avrupa Birliği Dosyasının yürürlüğe girmesi ile   237 EWG/akit maddesinin yürürlükten kalktığını hatırlatarak, parlamentonun artıkTürkiye Cumhuriyeti’nin üyeliğine karşı gelme selahiyetine sahip olduğuna dikkat çekip, parlamentonun artık şimden sonra Avrupa Birliği hakkındaki  onaylayıcı mütaalasının, akitin 49.maddesine göre vermesi gerektiğini beyan ederek, 1987 deki parlamento kararının bu tarihten sonra, yani 20 Temmuz 1987 tarihinde yayımlandığını ve bundan dolayı ancak bilğileri olduğunu özellikle vurgulamışlardır. 
  2. Bundan dolayıdırki, 1987 deki parlamento kararı davacılarda, parlamentonun Türkiye Cumhuriyeti’nin üyeliği söz konusu olduğunda veto hakkını kullanacağı doğrultusunda haklı bir güvenç doğurduğu veya genel olarak ifade etmek gerekirse,  şüpheli soy kırımını onlar tarafından (Türkiye Cumhuriyeti) tanınmadığı müddetce, Avrupa Birliği organlarıTürkiye Cumhuriyeti’nin üyeliğinin incelenmesine karşı geleceği kanısı hasıl olmuş.Yukarıda 4.numarada sözü edilen hususlar da haklı güvencenin ihlali olarak beyan edilmektedir.
  3. Davacılar, Avrupa Birliğinin kendi kendisini ((kusursuz)) davranış ve başarı sorumluluğu ile mükellef tuttuğunu, oysa ki, burada birlik hukukunun kafi derecede vasıflı ihlalini ispat etmek için, 1987 parlamento kararının önğördüğü kriterlerinin  hafifden dahi olsa ihlal edildiğini tesbit etmek yeterlidir, denmektedir. .

    10. Davacılar ayrıca, bir çok temel insan haklarının, özellikle 4.Kasım 1950 yılında    

      Roma’da imzalanan insan hakları ve temel özgürlükleri koruma altına alan  

      Avrupa  sözleşmesinin 3. ve 8. maddesine dikkat çekerek, burada sözü 

      edilen,  özel yaşam  hakkının kutsallığı,  aşağılayıcı veya insanlık dışı 

      Muameleye tabi  tutulmama haklarının ihlal  edidiğini,  savunmaktadırlar. 

11. Davacılar  en nihayet olarak,  Ermeni toplumunun üyesi  ve de sözde    

      soykırımdan kurtulanların zürriyetleri olarak manevi zarara uğradıklarını iddia    

      etmektedirler. 

12. sözü edilen soykırım  gerçeği hatırlanıldıgında ve tüm  Ermenilerin onurunu  

      oluşturan tarihi gerçek  hakkındaki kayğı da göz önünde  bulundurulduğunda,   

      davacılar, davalı kurumların davranışının onurlarını yaraladığını iddia  

Okumaya devam et  Ermeni Tasarısı Bugün Meclis Genel Kuruluna Gelmedi

      etmektedirler.Bu soykırımı, Ermeni halkının kimliği ve ermeni tarihinin

     vazgeçilmez bir parçası olduğundan, davacıların kimliği, davalı kurumların

    davranışlarından dolayı, tamiri mümkün olmayan bir biçimde zarar gördüğüiddia       edilmiştir. Eger sözü edilen soykırım gerçeğinden şüphelenilirse, nihayetinde            Ermeni toplumunun kendisini düşük değerli hissetmesine ve   marjinalleştirilmesine

yolaçacağı beyanında bulunulmuştur.Türkiye Cumhuriyetinin tutumunun davacıyı

adeta kanı helal ilan ederek, onları ikinci sınıf magdur sınıfına soktuğu beyan

edilmiştir. Bu durumun davacıyı, çok derin bir  haksızlığa uğramışlık hissi ile

     doldurduğu ve  yasını dahi  yeterli derecede  tutamadığı belirtilmiştir.

             Gereği düşünüldü, mahkemenin takdiri: 

13., Eger bir davanın,  alenen, hertürlü hukuki bir dayanağı yok ise, Mahkeme,  

      mahkemenin  111. yargılama hükmüne göre yargılamayı devam    

      ettirmeyerek,  hüküm verip, gerekceleri ile karara bağlıyabilir.

      Mahkeme, dava dilekcesini göz önünde bulundurarak, davalı kurumları 

      dinlemeden ve sözlü duruşmayı açmadan da, sözkonusu davanın  

      gerekçeliliği hakkında  karar verecek durumda oldugu kanaatindedir. 

14. Daha önce verilen emsal kararlara göre, Avrupa birliğinin  akit dışı     

      sorumluluğu, birliğin 288.maddesinin 2.paragrafında  belirlenmiş olup,  

      bir sürü şartların yerine getirilmiş olmasına baglıdır. Yani buna göre,  

      Kurumlara atfedilen kanun dışı davranış ile gerçekte var olan ve telafisi  

      istenen  (madi ve  manevi) zarar arasında sebep-sonuç ilişkisinin olması 

      gerekmektedir.  (Bu konudaki AAD’nın:29 Eylül 1982, esas    

      no.26/81, Oleifici MediteraraneiEWG,Slg.1982,  3057, Randnr.16 ve yine  

     11 Temmuz 1996, esas no.T-175/94, Internatıonal Procurement  

     Servıces/kommıssıon, Slg.1996,  II-729,II-1343, Randnr.30. ve yine 11 

     Temmuz 1997 esas no. T-267/94,Oleifici İtaliani/Kommission, Slg.1997,II- 

     1239, Randnr.20, emsal kararlarıdır). 

15. Bu şartlardan herhangi birisinin yerine getirilmemesi durumunda, birligin  

      akit dışı sorumluluğunu belirleyen geriye kalan diğer sartlara bakılmaya  

      gerek görülmeden, dava tümden rededilir.(Bu konuda AAD’nın 14 Ekim  

     1999 tarihli esas no.C-104/97 P, Atlanta/Avrupa Birliği,Slg.1999,I-6983,  

      Randnr.65 kararı). 

16. Davacılar burada, birincisi, 10 ve 11 Aralık 1999 tarihinde Avrupa konseyinin    

     Türkiye Cumhuriyeti’ne Helsinki’de AB’ne üye olabilme statüsünü vermiş   

     olması ve digeri ise,Türkiye Cumhuriyeti’nin bu konumdan  çıkar elde etmiş 

     olması hususu olarak, birliğin akit dışı sorumluluğunun devreye girmesi  

     gerektiği, iki  husus  belirtmektedir. 

17.Türkiye Cumhuriyeti’nin Avrupa birliğine  üyeliğe adaylık statüsünün  

      tanınmasına gelince; bu kararın, EG’nin 7. maddesi gereği birliğin  

      organı olmayan, avrupa konseyinin tasarrufunun sonucu olduğunu tesbit  

      etmek  gerekir. Kaldıki, 14.cü numarada belirtildiği gibi, yalnız birliğin organı     

      olan bir kurumun davranışı, akit dışı sorumluluğu doğurabilir.Bundan  dolayıdır      

      ki, Türkiye Cumhuriyeti’nin Avrupa birliğine  üyeliğe adaylık statüsünün  

      tanınmasının, birliğin  akit dışı sorumluluğunu doğurduğu  gerekcesinin  

      rededimesi gerekir. 

  1. Davacılar burada, Türkiye Cumhuriyeti’nin Avrupa Birliği ile olan ortaklığından  

yararlanmasının, 1987 de alınan  karara ters düştüğünü ve davalı organın davranışının hukuki geçerliliğinin olmadığını, savunmaktadır.       

      19.1987 ‘de alınan kararın, saf siyasi bir açıklama içeren, her an  parlamento    

     tarafından tekrar değiştirilebilinecek  bir  döküman olduğunun tesbitini   yapmak  

    yeterlidir. Bu sebeplerden dolayıdır ki,  bu kararın, kararı alanlara  karşı    

     hukuki bağlayıcılığı olmadığı gibi,  hele hele diğer davalı orğanlara karşı da      

     hiç bir bağlayıcı hukuki sonuçlar inkişaf  ettirmez. 

20.(yukarıda 19”da) yapılan bu tesbit,  davacılarda haklı olarak oluşabilecek;    

     ‘’bundan sonra artık AB-organları,   Avrupa Parlamentosu’nun 1987 ‘deki  

     kararının içeriği doğrultusunda hareket edecekler’’ hissini bertaraf etmek için    

     yeterlidir. (Bu  anlamdaki AAD’nın  11 Temmuz 1985 tarihli 87/77, 130/77,  

     22/83, 9/84 ve 10/84, salerno / avrupa komısyonu ve Avrupa konseyi davası   

    ve Slg.1985,  2523, no 59 ve 28 Kasım 1991 tarihli  Esas no C-213/88 ve C- 

          39/89, Lüxenburg/Parlamento davaları, komisyonun Slg. 1991, I-5643,no.25   

          kararı). 

21.Temel hakların sözde ihlali konusunda ise, (yukarıdaki 10. numaraya   

       bakınız) davacıların, böyle  temel insan haklarının ihlali iddiası ile sınırlı 

       kalıp, bunun davalı organlara atfedılen suç ile ne kadar ilğili olduğunu   

       açıklayamamasını belirtmek yeterlidir.  

22 .Bu arada, bir şeyi  de zikretmek gerekir ki, o da,  davacıların neden-sonuç- 

      ilişkisini belirleyen şartların yerine getirildiğini açıkca ispatlıyamadığıdır. 

23.sürekli veilen yargısal (emsal) kararlara göre, sözü edilen organların işlediği   

     sözde hata ile, iddia edilen zarar arasında, neden-sonuç-ilişkisi olması   

     mecburiyeti olup, bunun da   ispat yükü davacıya aittir.(AAD’nın 24 Nisan 2002      

     tarihli, esas no.T-220/96,EVO/Rat davası kararı ve Komisyonun Slg.2002, II- 

     2265, no.41 ve orada yapılan karar alıntısı)  Ayrıca,sözü edilen organın hatalı       

     davranışı, bu zararın doğmasına  doğrudan ve tayin edici neden olması    

     gerekmektedir. (AAD’nın 15 Haziran 2000 tarihli, esas no.T-614/97, Aduanas    

    Pujol Rubıo  /konsey davası kararı ve Komisyonun Slg.200, II-2387,no.19 kararı 

     ve AAD’nın T-16 Haziran 2000 tarihli, esas no.T-611/97, T-619/97  

     Transfluvia/konsey davası kararı ve komisyonun Slg.2000, II-2405, no.17    

      ve AAD’nın 12 Aralık 2000 tarihli esas no.T-201/99 Royal Cruıses /konsey  

      davası kararı ve komisyonun Slg. 2000, II-4005, no. 26 kararı. Temyiz  

      edilen bu karar da, ayrıca AAD’nın 15 Şubat 2002 tarihinde verdiği,  

      resmi gazetede yayınlanmamış olan  Royal Olympıc Cruıses/Konsey ve  

      Komısyon davasında esas no.C-49/01 nihai kararı ile tasdik edilmiştir.) 

24.Davacıların dava dilekcesindeki gerekcelerinden, iddia edilen manevi    

tazminatın, suçlanan organların davranışlarından değil de,

Türkiye Cumhuriyeti’nin sözde soy kırımı tanımadığından kaynaklandığı

anlaşılmaktadır. Davacılar bununla,  davalı organlara atfedilen suçlu   davranışın, iddia edilen zararın  ortaya çıkmasında, doğrudan ve tain edici bir unsur olduğuna dair hiç bir ispat ortaya koyamamıştır.  

25.Davacıların gerçekten  ve somut zarar  görmüş olduklarını gösteren deliller  

    konusuna  gelince; davacılar, dava dilekcesinde genel ifadelerle Ermeni  

    birliğinin uğradığı manevi zararın talebi ile sınırlı kalmış olup,  ne bu konuda,  

    ne de şahsen kendilerinin ugradıgı zararın kapsamı hakkında  zerre kadar  

    dahi delil gösterememiş olmalarıdır

            Davacılar  bununla, kendilerinin gerçekten ve somut olarak zarar görüp  

            görmedikleri  hakkında mahkemenin hüküm verebilmesi için yeterli bilği  

            verememişlerdir. (AAD’nın bu konuda 2 Temmuz 2003 tarihli T-99/98,  

            Hameico Stutgart /konsey ve komısyon ((Emsal))davası kararı ve komisyonun 

            no.68 ve 69, Slg.2003, II-0000 kararı) 

26.Davacılar bu konuda, açıkca, birliğin akit dışı sorumluluğunun olduğunu     

İspatlıyamamışlardır.  

27.yukarıdaki nedenlerden dolayı tazminat davasının açıkca esassız olması             

                itibariyle reddine. 

               Masraflar : 

28. (Yarğılama) masraflarının, yarğılama usülünün 87.ci maddesinin 2.ci   

      parağrafına göre,  dilekce vererek, davayı kaybedene ödettirilmesine, 

29.Davacıların, davaya cevap dilekcesini  ve masraf dilekcesini mahkemeye 

     ibraz  etmeden önce, şu anki  dava hakkındaki karar, yarğılama usülünün   

     111.ci  maddesine göre  veriliyor. Onun için, mahkemenin herhanği olağan      

     üstü bir  durum tesbit ettiği  durumlarda masrafları paylaştırabileceği, 

     yarğılama usülünün 87.ci maddesinin 3. parağrafının uyğulanmasına, 

          30.Davacıların mahkemeyi kaybeden olduklarından, masrafların onların 

               tarafından ödenmesine, 

Bu sebeplerden dolayıdırki; 

1.davanın reddine,

2.yarğılama masraflarının davacılar tarafından ödenmesine, 

Okumaya devam et  Türk Dışişleri İsveç’e rahatsızlığını bildirdi

AAD’nın((Avrupa Adalet Divanı’nın))  birinci dairesi tarafından 

Karar vermiştir. 

Lüxenburg. 17.Aralık 2003 

Şansölye                                                        Başkan                            

H.Jung                                                         B.Vesterdorf 

Not:16 Ocak 2004’de temyize verilen bu dava, yine 29.Ekim 2004 tarihinde, AAD’nın dördüncü dairesi tarafından Fransız dilinde görüşülmüş ve 

Esas No: C-18/04 P ile rededilerek nihai karar verilmiştir

Daha fazla bilği için, ADD’nın bilği bankasının adresi:

;

BESCHLUSS DES GERICHTSHOFES

(Vierte Kammer)

vom 29. Oktober 2004

in der Rechtssache C-18/04 P: Grégoire Krikorian u. a. gegen Europäisches Parlament, Rat der Europäischen Union, Kommission der Europäischen Gemeinschaften1

(Rechtsmittel – Außervertragliche Haftung der Gemeinschaft – Klage auf Schadensersatz Rechtsmittel, das zum Teil unzulässig und zum Teil unbegründet ist)

(Verfahrenssprache: Französisch)

In der Rechtssache C-18/04 P betreffend ein Rechtsmittel gemäß Artikel 56 der Satzung des Gerichtshofes, eingereicht beim Gerichtshof am 16. Januar 2004, Grégoire Krikorian, wohnhaft in Bouc-Bel-Air (Frankreich), Suzanne Krikorian, geb. Tatoyan, wohnhaft in Bouc-Bel-Air (Frankreich), Euro-Arménie ASBL mit Sitz in Marseille (Frankreich), Prozessbevollmächtigter: P. Krikorian, andere Verfahrensbeteiligte: Europäisches Parlament (Bevollmächtigte: A. Baas und R. Passos), Rat der Europäischen Union (Bevollmächtigte: S. Kyriakopoulou und G. Marhic) und Kommission der Europäischen Gemeinschaften (Bevollmächtigte: C. Ladenburger und F. Dintilhac), hat der Gerichtshof (Vierte Kammer) unter Mitwirkung des Kammerpräsidenten K. Lenaerts sowie der Richterin N. Colneric (Berichterstatterin) und des Richters J. N. Cunha Rodrigues – Generalanwalt: M. Poiares Maduro – am 29. Oktober 2004 einen Beschluss mit folgendem Tenor erlassen:

Das Rechtsmittel wird zurückgewiesen.

Die Rechtsmittelführer tragen die Kosten des Rechtsmittelverfahrens. 

____________

1 – ABl. C 94 vom 17.4.2004.

Notice for the OJ

Appeal brought on 16 January 2004 by Mr G. Krikorian, Mrs S. Krikorian (née Tatoyan) and the Euro-Armenia Association against the order made on 17 December 2003 by the First Chamber of the Court of First Instance of the European Communities in Case T-346/03 G. Krikorian and Others v Parliament, Council and Commission and against the order made on 17 December 2003 by the President of the Court of First Instance in Case T-346/03 R G. Krikorian and Others v Parliament, Council and Commission between G. Krikorian and Others and the Parliament, the Council and the Commission of the European Communities

(Case C-18/04 P)

An appeal against the order made on 17 December 2003 by the First Chamber of the Court of First Instance in Case T-346/03 (G. Krikorian and Others v Parliament, Council and Commission) and against the order made on 17 December 2003 by the President of the Court of First Instance in case T-346/03 R (G. Krikorian and Others v Parliament, Council and Commission) between G. Krikorian and Others and the Parliament, the Council and the Commission of the European Communities was brought before the Court of Justice of the European Communities on 16 January 2004 by Mr G. Krikorian, Mrs S. Krikorian (née Tatoyan) and the Euro-Armenia Association.

The appellants claim that the Court should:

1.    set aside in its entirety the order made on 17 December 2003 and notified by registered letter received on 6 January 2004, by which the Court of First Instance of the European Communities (First Chamber), in Case T-346/03 G. Krikorian and Others v Parliament, Council and Commission, dismissed, pursuant to Article 111 of its Rules of Procedure, the appellants’ action for damages on the ground that it was manifestly lacking any foundation in law;

set aside in its entirety the order made on 17 December 2003 and notified by registered letter received on 6 January 2004, by which the President of the Court of First Instance, in Case T-346/03 G. Krikorian and Others v Parliament, Council and Commission, held that as a consequence there was no longer any need to adjudicate on the application for interim measures;

allow all the forms of order claimed at first instance and, as a consequence:

(a)    declare that the Resolution of 18 June 1987 by which the European Parliament acknowledged the historic reality of the Armenian genocide – perpetrated by the “Young Turk” Government in 1915 against 1 500 000 innocent Armenian victims – and considered modern Turkey’s failure to acknowledge it an insurmountable obstacle to consideration of Turkey’s accession to the European Union, an act giving rise to legitimate expectations on the part of European citizens of Armenian origin and thus on the part of the appellants, has binding legal force with regard to the European Community;

hold that by their complete failure to draw political and legal consequences from the abovementioned resolution, the European Parliament, the Council of the European Union and the Commission of the European Communities have committed a sufficiently serious infringement of Community law, which is to the detriment of the appellants;

order the three abovementioned Community institutions jointly and severally liable to pay each of the appellants the sum of EUR 1 (one euro) by way of damages in respect of the non-pecuniary damage caused to them by that infringement of Community law, attributable to the Community institutions;

In the alternative,

Having set aside the two contested orders in their entirety:

refer the case back to the Court of First Instance for adjudication;

hold that the Court of First Instance will be bound as regards any points of law decided by the Court of Justice and, in particular, as regards the binding legal force, for the defendant institutions, of the European Parliament’s resolution of 18 June 1987, which gave rise to a legitimate expectation on the part of the appellants that the Community institutions would adhere to the terms of that resolution;

In any event,

order the Community institutions jointly and severally to pay the costs.

Pleas in law and main arguments

•    Procedural irregularities which have prejudiced the appellants’ interests:

in dismissing the appellants’ action for damages, the Court of First Instance infringed Article 111 of its Rules of Procedure;

in ordering the appellants to pay the costs, the Court of First Instance infringed Article 87(3) of its Rules of Procedure, and its order is also vitiated by inadequate reasoning;

consideration of the contested order further shows an infringement of Articles 6(1) and 13 of the European Convention on Human Rights and Article 1 of the First Protocol thereto, as well as a breach of the principle of effective judicial protection;

•    Infringement of Community law: in making the contested order, the Court of First Instance infringed the principles of the protection of legitimate expectations, of legal certainty and of acquired rights.


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir