TÜRK HALKLARININ STRATEJIK YOLU

TÜRK HALKLARININ STRATEJIK YOLU - Hun turan

TÜRK HALKLARININ STRATEJIK YOLU

Kırım Tatalarının 1987 yılında Moskova’da yaptığı gösteri Tataristan’da büyük bir heyecan uyandırdı. Bu heyecan Tataristan’daki milliyetçilik hareketlerini körükledi.

Bu milli hareket çok kısa bir zaman içinde büyüdü ve 30 Ağustos 1990 tarihinde Tataristan cumhuriyeti bağımsızlığını ilan etti.
Bağımsızlığı ilan ettikten sonra Tatar Milli Hareketi aydınlarının bir kısmı var olan milli ideolojinin halkın ihtiyaclarına tam olarak cevap vermediğini gördü.

Bu aydınların “Türk Tatar Halkının Stratejik Yolu” adını verdiği bu ideoloji, 1997 yılında ilk şeklini aldı. Bu ideoloji tüm Türk Dünyasını kapsamaktaydı. Bu aydınların en önde gelenlerinden bir kaçı şunlardır:

1.Rafael BEZERTINOV
Araştırmacı-Yazar-Tarihçi
Kitapları: “Tatarlar-Türkler – Dünyayı Titreten Adamlar ( Büyük Cihan Imparatorluklarının Tarihi)”, Çallı,1997.
“Tanrıcılık – Türklerin ve Moğolların Dünya Görüşü.
Novosibirsk, 2000.
7 değişik kitaplar yazarı.

2.Zinnur EHLIULLIN
“Yoldaş” Fikir Kulübü Başkanı, Tatar Içtimai Merkezi eski Başkanı,
Çeşitli gazetelerde ve Dergilerde makaleler.

3.Ayrat GALIMCANOV
Gazeteci
Değişik gazetelerde ve Dergilerde makaleler.

4.Almira HISAM
Tanrıcılık ve inanç hakkinda makaleler.

5.Fenus MUHITOV
Tanrıcılık ve inanç hakkinda makaleler.

6.Damir ŞEYHETDIN
“Bizim yol” araştırma gazetesinin editörü, Çeşitli gazetelerde araştırma makaleleri.

7.Prof. Dr. Raif ZAKIROF
Dil üzerine yazmış felsefi makaleler.
“Diller kardeşliği- Halklar kardeşliği” adinda seri makaleler.

1997 yılından itibaren söz konusu ideolojinin savunucuları, bu fikrin sadece Tataristan’da kalmaması için tüm dünyada Türklerin bulunduğu ülkelere dağılarak ideolojinin yayılması için çalışmaktadır.
Bu çerçevede Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Moğolistan , Azerbaycan, Kırım, Türkiye, Gagavuz, Yakut-Saha, Altay, Çuvaşistan, Fin-Uğur cumhuriyetleri, (Finlandiya, Macaristan, Estonya, Udmurtiya, Mariel, Mordova) Karaçay, Dağıstan ve benzeri ülke ve Türk topluluklarında görüşmeler yapılarak, konferanslar düzenlendi, kitaplar yayınlandı, değişik dergi ve gazetelerde makaleler ve demeçler yayınlandı.

Türk Dünyasındaki milli hareketler tarafından kabul görülen ve hızla yayılan bu fikir, Türk Alemının kendi içinden çıkan ilk ideoloji olan Ismail GASPIRALI’nın “Dilde, Fikirde Işte Birlik” şiarından sonra, daha geliştirilmiş ve zenginleştirilmiş bir ideoloji olarak dünyanın gündemine geldi. Bu yeni akımı “Fikirde, Sözde, ve Işte Bağımsızlık” olarak ifade edebiliriz.

Bu fikrin ana felsefesi 3 teoriye dayanmaktadır. Bu teoriler şunlardır:

  1. ÇEKIRDEK TEORISI,
  2. ÇATI TEORISI
  3. HUN-TURAN TEORISI (Türk Dünyasının Geleceği Programı).
  1. ÇEKIRDEK TEORISI
    Halk-Millet bir sistemdir. Sistem dünyada bir çekim gücüyle hayat buluyor. Bunun en önemli elemanı ÇEKIRDEKTIR.
    Fizik ilminde makro dünyada güneş sistemi en tanınmış sistemdir. Bu sistemin çekirdeğini Güneş oluşturmaktadır. Güneşin çekim gücünün azalması halinde sistem zayıflamaya başlar.
    Biyolojik açıdan bakıldığında ise, hücrede çekirdegin olmaması durumunda stoplazma yaşayamaz. Biyolojik dünyadaki çekirdeğin vazifesi DNA’nın ve hücre karakterinin devamlılığını sağlamaktır. Bu hücrenin geçmişi ve geleçeği çekirdek tarafından depo
    edilmekte ve tayin edilmektedir.
    Günümüzde bilim adamları tarafından yapılan deneylerde, doğal Çekirdek alınarak, onun yerine yapay çekirdek konulmakta, sonuçta, örneğin kırmızı yapay çekirdek, yeşil renkli hücreyi yavaş yavaş kırmızı renge dönüşmektedir.
    Bundan şöyle bir sonuç çıkartılmaktadır; Çekirdek, değiştirdiğinde, hücreyi kendine göre
    değiştirmektedir.
    Herkesin bildiği gibi fizik ve biyoloji kanunları sabittir ve bir birine benzer. Maddi olarak kanunlarla da ifade edilen dünya, manevi ve fikri dünyada da benzer karaktere sahiptir.
    MILLETIN RUHI ÇEKIRDEGINE gelince, felsefi açıdan genişçe ifade etmek gerekir. Bu açıdan en önemli unsure, milletin DILIDIR. Dil kavramı içinde milletin, örf-adetleri, kültürü ve benzer öğeleri ifade edilmektedir.
    Ikinci önemli unsur ALFABEDIR. Alfabe, dilin görsel şeklidir. Türk tarihinde Göktürk Alfabesi ile 1300 yıl önce yaşanmış olayları öğrenmek mümkündür. Hem dil, hem alfabe milletin enformasyon (bilgilendirme ve iletişim) aracıdır.
    Üçüncü unsur, BÜYÜK ÜLKÜDÜR. Insanın şuuru ve bilgisi için Büyük Ülküsü olması gerekmektedir. Bu ülkü Millete Dünyada ve Alemde ışık tutmaktadır.
    Dünyada değişik büyük ülküler vardır. Örneğin dinler (Hristiyan,Islam), Budizm, Komünizm gibi felsefi görüşler insanlara yön vermiştir.
    Bu 3 unsurun insanın şuuru için gereklidir. Milli şuur için ise o toplumun kendi Ana Dili, kendi Alfabesi ve kendi Büyük Ülküsü gerekmektedir. Bu üç öğe o milletin bünyesinde varsa, şuuraltı olarak o milletin güçlü oluşmasını ve gelişmesini sağlamaktadır.
    Milli şuur, Çekirdek çerçevesinde matematiksel olarak formüle edilirse, Türklerde bu unsurlar 1/3 olarak görülmektedir. (alfabe ve büyük ülkü neredeyse yok,sadece dil birliği var gibi). Bu da Türklerde ruhi çekirdeğin çekim gücünün azlığını göstermektedir.
    Diğer milletler için bu formül uygulandığında şu sonuçlar görülmektedir. Ruslarda 2,5/3 (Dil ve
    Alfabe kendilerinin, Büyük Ülkü olarak kalan Ortodoksluğu – Yahudi ülküsünden alarak yaratmışlardır).
    Avrupa halkları için 2 -2,5/3 olduğu söylenebilir.
    Ermeni ve Gürcüler için 2,5/ 3 olmasına rağmen coğrafi ve nüfus yayılımları Ruslardan farklı olarak nitelenmiştir. Ruslarda kalite daha az görülmektedir. Ermeni ve Gürcüler tarih boyunca kendi dil ve alfabelerini bırakmamıslardır. Nüfusları az olmasına rağmen, Ermeni ve Gürcülerin SSCB döneminde idaredeki etkinleri hayli fazlaydı.
    Çekim gücü Yahudi ve Araplarda 3/3’tür. Fakat Yahudilerin kalite ve etkinlikleri yukarıdaki örnekte ğorüldüuğü gibi, Araplardan daha fazladır.
    Çekirdek çekim gücünün 3/3 olması durumunda uygarlık olarak tanımlayabiliriz. Bu yüzden Araplar Islam, Yahudiler ise Hıristiyan Uygarlığının kökünü oluşturmaktadırlar. Bundan dolayi Islam Uygarlığının güçlenmesi en çok Arapların yararına, Hıristiyan Uygarlığının güçlenmesi de Yahudilerin yararına olmuştur.
    Yahudiler 2000 yıl devletsiz yaşadılar. Dil, alfabe ve din birliği ile kendilerini koruyup devletlerini kurdular, zengin oldular. Haçlı Seferlerde Hıristiyanların Arap topraklarını ele geçirilmesi Türkler (Selçuklu ve Memlukler) tarafından engellenmiştir. Hıristiyan Uygarlığı güçlenince Yahudiler kendi bağımsız devletlerini kurmuş ve dünyadaki etkinlikleri daha da artmıştır.
    Biz günümüzde dünyada Yahudi ve Araplardan başka çekim gücü yüksek olan başka milletler var mı diye araştırma yapıyoruz. Örneğin, Çinliler ve Japonlar için durum nedir? Bu iki millette de çekim gücü 3/3 olarak görülmektedir. Ancak bunlarda ilaveten Budizm olduğu için
    çekim gücü (3+1)/3 olarak ifade edilebilmektedir. Burada Çinliler genişlikten (nüfus), Japonlar ise kaliteden dolayı daha fazla etki güçü oluşmuştur.
    Bu ifadelerden sonra Türklerden de daha az çekirdek gücü olan milletler var mı desek, kendi dillerinde konuşmayan, Iskoçlar ve Irlandalılar vardır. Bunlarda çekim gücü 0,5/3 olarak görülmekte, 0,5 kısmı ise tarih içinde bir millet olarak görülmeye çalışmalarındandır. Geçmiş tarihlerinin hatırına ayrı bir millet olarak anılmaktadırlar. Dillerini yitirince milli şuurları kaybolmak üzeredir.
    Yeniden biyolojik hücre çekirdeğine dönersek, Arapların dışındaki Müslüman halklar, ve Yahudilerin dışındaki Hıristiyan halklar , hücreye zikredilen yeni suni çekirdeğin etkisiyle
    kendi çekirdek özelliklerini kaybetmişlerdir. Çinliler ve Japonlar ise kendi esas çekirdeklerinin
    çevresinde yeni bir dış kabuk ilave ederek (Budizm’i monte ederek) çekirdeklerini daha da
    güçlendirmişlerdir (çekirdek içinde çekirdek oluşturmuşlardır).

    Burada görüldüğü gibi, Sami ırkının oluşturduğu suni çekirdek, Arap ve Yahudilerin dışındaki Müslüman ve Hıristiyan milletleri etkisi altına alarak, çekirdek yapısını değiştirmektedir. Yüz yıllar içerisinde Hıristiyan ve Müslüman milletlerin, Yahudi ve Araplaşmasına neden olacaktır.
  2. ÇATI TEORISI
    Bu teori Çekirdek Teorisinin üzerine tesis edilmiştir. Şöyle ki, Türkler Islam Uygarlığının çatısı altında, Avrupa halkları Hıristiyanlığın çatısı altında, Çinli , Japon ve Koreliler Budizm
    Uygarlığının çatısı altındadır. Bundan da görüldüğü gibi dünyaya etki eden 3 uygarlık vardır. Bunlar, teknolojik güç açısından, şöyle sıralanabilir:
  1. Hıristiyan,
  2. Budizm,
  3. Islam.
    Öte yandan 20. yüzyılda Dünyada 2 uygarlık daha vardı, bunlar bugün yok olmuştur:
Okumaya devam et  Türkiye halkına sesleniş
TÜRK HALKLARININ STRATEJIK YOLU - Hun turan
  1. Komünizm (1917-1991 )
  2. Nasyonal-Sosyalizm (1922-1945)
    Komünizm Çatısında Rusya süper devlet olarak, 2 kutuptan biriydi. Bu çatı soğuk (enformasyon) savaş ile, Almanya süper devletin altında bulunduğu Nasyonal-sosyalizm çatısı ise sıcak savaş ile yıkılmıştır.
    Günümüzde yıkılma sırası Islam Çatısına geldi. Hıristiyan Çatısı , Islam Çatısını yok etmek ya da çok zayıflatmak için uğraşılmaktadır. Başlayan bu mücadele gelecek yüzyıllarda Hıristiyan ve Budizm arasındaki mücadele olarak dünyaya damgasını vuracak gibi gözüküyor. Bu mücadele ekonomik, kültürrel, ideolojik ve belki de sıcak savaş şeklinde görülecektir. Bu mücadele Çekirdek Teorisini bilenler sonucun ne olacağını tahmin etmektedirler, yani Budizm kazanacaktır (3+1/3).
    Eğer Türk dünyasının ayrı bir programı olmasa, dünya düzen yukarıda ifade ettiğimiz gibi olacaktır.
  3. HUN-TURAN TEORISI (Türk Dünyasının gelecek programı)
    Biz Türklerde yukarıda gösterdiğimiz gibi çekirdeğin çekim gücü çok azdır. Bu çekirdeğin gücünü arttırmak gerekmektedir (ilerki yıllar için).
    Japonya, bizim için örnek olmaktadır. Japonlar günümüzde 4 alfabe sistemini uygulamaktadır. Bunların ilk 2 alfabesi kendilerine ait olan Hiragana ve Katagana, 3’üncüsü cinin Hirogilif alfabesi olan Kanji ve 4’üncü alfabe olarak dış dünya ile ilişkiler için kullanilan Latin alfabesidir.
    Bizde, Türklerde ise Latin Alfabesi öğrenilmekte, ayrıca eskiden kalan Arap Alfabesi de dini açıdan etkinliğini göstermektedir. Ancak bunların yanında Göktürk Devleti döneminde kullanılan ve Türklerin öz alfabesi olan GÖKTÜRK ALFABESInin herkesçe bilinmesi ve kullanılması sağlanılmalıdır.
    Türk alfabesinin kullanılması, bizim dilimizin ifade edilmesi ve korunması açısından çok önemlidir. O halkımızın görsel kodudur. Bu alfabe Türkçe’yi korumakta Yabancı kelimelerin Türkçeleşmesini sağlamaktadır. Bu alfabenin kullanılması ve yaygınlaşması halinde Türk Dünyasında çekirdek çekim gücü 1/3’ten 2/3’şekline yükselecektir. Çekirdek gücünü daha da güçlendirmek için eski Göktürk ve diğer Türk inançları, dünyaya bakış sistemini, felsefi ve bilim bakış açılarını günümüze uyarlamak gerekmektedir.
    Bu çalışmalara Kazan’daki Araştırma Cemiyeti yoğun çaba göstermiştir. Bu yolda ilerlersek, çekirdek çekim gücümüz Japonlar ve Çinlilerdeki gibi (3+1)/3 olacaktır. Burada artı faktör
    Islam dini olacaktır.
    Bin yıl önce Budizm’i kabul eden 4 milletin (Japon, Çin, Moğol ve Tibet) günümüzde 2’si (Japon ve Çin) büyük, diğer 2’si ise (Tibet ve Moğol)zayif haldedir. Bunun nedeni, ilk 2 milletin Budizm’i kendi öz değerleri üzerine oturtarak çekirdeklerini güçlendirmiş olmaları, diğer ikisinin ise kendi değerlerini terk ederek Budizm’i ön plana çıkararıp, yabancı bir çekirdek benimseyerek kimliklerini kaybetmiş almalarıdır.
    Biz Türklerin, örnerlerden ders olmamız gerekmektedir.
    Tarih araştırıldiğinda Göktüurklerde Çekirdek gücünün 3/3 olduğu görülüyor. Bu da Turan uygarlığının temelini oluşturmaktadır. Bu husus Turan Uygarlığının güçlenmesi ve büyümesi halinde milli Milli Şuur yönünde de büyüyeceğimizi göstermektedir.
    Tarihte ilk büyük hata olarak, Göktürklerden sonra Uygurlar döneminde (745-841) 763. yılinda yabancı çekirdek olarak Manihizm inancı ve Sogdça alfabesi alınmıştır. Çekirdek gücü azaltılmıştır ve Turan Uygarlığının Manihizm yabancı uygarlığının Sogd kontrolü girmesine neden olmuştur.
    Gelecekte Türklerin hangi çatı altında olması gerektiği yukardaki ifadelerden rahatlıkla anlaşılmaktadır. Yani Islamiyet’i güçlendirmek ve tekrar Osmanlı gibi bir çatıyı oluşturmak hata demektir. Bize yeniden Turan Uygarlığının Çatısını oluşturmak, çok daha faydalı olacaktır.
    Bin yıl önceki Turan Uygarlığının güçlü döneminde Turan Çatısı altında Türklerin dışında akraba topluluklardan Fin-Uğur, Moğol, Kore , Japon, Macarlar, Sibirya halkları da vardı. Bu toplulukların geçmiş zamanlarda Hunlar olarak adlandırılıyordu. Şimdiki dönemde ise Ural-Altay (yani Turan) olarak adlandırılmaktadır.
    Turan Uygarlığı, Islamiyet’ten önce de vardı. Bu bizleri yakınlaştıran bir husustur.
    Turan Uygarlığı sırasıyla:
    1 – Hun
    2 – Göktürk
    3 – Çengiz Han çatıları altına girdi.(Islam çatısı değil)
    4.Günümüzde ise ideolojik savaş ile 4. dönemi yaşamaktayız.
    Günümüzde, yukarıda adını bahsettiğimiz millet ve toplulukların temel sorunları Türklerle aynı özelliği taşımaktadır. Örneğin, Fin-Uğurlar ve Macarlar için Hıristiyan Uygarlığı temel değil, Moğol, Japon ve Koreliler için de Budizm temel değildiler. Hepsinin milli benliklerini koruma zorunluluğu vardır.
    Turan adı verilen çatının kurma ihtiyacı yukarıda sayılan milletler için de geçerlidir. Turan Çatısına Pakistan ve diğer halklar da girerlerse Büyük Avrasya Çatısı kurulabilir. Bu çatı altında Varlık, Birlik, Büyüklük oluşur.
    Tarihten günümüze milletler sürekli birbirleri ile mücadele etmişlerdir. Bu mücadele hem savaş hem barış dönemlerinde farklı şekillerde sürmüştür.
    Mücadelenin şekillerini şöyle sıralayabiliriz:

    Manevi mücadeleler;
  1. Metodoloji (yöntem bilimi). Biz bu mücadeleyi 1300 yıl önce kaybettik.
  2. Kronoloji (tarih). Bu mücadelede Hıristiyan Uygarlığına yenildik. Tarihimiz onlar tarafından
    yazılıyor.
  3. Ideoloji (eğitim, medya, kültür, sanat), psikolojik savaş. Olaylara Hıristiyan Uygarlığı gözü ile bakıp o çerçevede değerlendiriyoruz.
    Maddi mücadeleler;
  4. Ekonomik
  5. Narkotik (her türlü uyuşturucu, sigara, alkol ile nesil yozlaştırılıyor).
  6. Silahlı savaşlar (sıcak savaşlar).
    Tarihte komünizm uygarlığı manevi mücadelelerle (soğuk savaşla) yıkıldı. Nasyonal-Sosyalizm ise silahlı savaşla yıkıldı. En önemli savaş ise metodolojik savaştır. Türklerin de mücadelesi Metodolojik (yöntem bilimi) olmalıdır.
    Binlerce yıl sonra bu teori gündeme gelmiştir. Devamı halinde ise başarıya ulaşacaktır. Bu yazı, mücadelenin şekillerinin en önemlisi olan Metodoloji temel alarak ve bu bilime dayanarak yazılmıştır.
    Ideoloji Silahı ne demektir?
    Düşman milletlerin idare edilmesi için psikolojik savaş türüdür. Enformasyon, ideolojik silaha çok etkili malzeme olarak tesir etmektedir.
    Neden?
    Çünkü bu insanların şuurunu, şuuraltını ve davranışlarını programlamaktadır. Enformasyon silahı çok değerli olduğu için insanların düzensiz ve karanlık idare edilmesini sağlar. Insanlar bu meseleyi görmez ve düşünemezler.
    Zinnur AGLIULLIN
Okumaya devam et  ATSIZ’IN ÖLÜMÜNÜN 41’İNCİ YILI’NDA HATIRASI ÖNÜNDE HÜRMETLE EĞİLİYORUZ

Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir