Site icon Turkish Forum

BİR AN EVVEL..

Kemal Kılıçdaroğlu

Kemal Kılıçdaroğlu

Yeni bir ülke, yeni sosyal çevre, yeni ekonomi ve var olan kalan ömrü kadar yeni bir geleceği yeni bir doğada araması, Erdoğan’a ve münasip yanında kıl olmaya bile razı yandaşlarına her halde bundan sonra tavsiye edilebilecek en tutarlı çözüm olacaktır. Yeter ki düşsünler Türk milletinin yakasından bir an evvel artık. Zira herkes için de en akılcı çözüm bu olacaktır inanın. Bu nedenle de geçen yazımda belirttiğim gibi kabile Devletçikleri pazarı olan Afrika en iyi seçim olacaktır.

            Ve kendisi oraya yanında götürebileceği hempalarından başka Afgan, Suriyeli Afrikalı, uzak Doğulu ihtiyaç sahibi, hatta macera düşkünü yeni taraftarlarla artık adı her neyse, yeni bir tek adam devletçiğini de kuracaktır. Olası ticari anlaşmaları Türkiye ile dahi yapabilmesi mümkün olacaktır. Çünkü yirmi yıllık tek adam tecrübesi kendisine bu potansiyeli sağlamıştır muhtemelen. Bilsin ki Türkiye de eşyanın tabiatı nedeniyle asla kuramayacağı tek adam sultasını orada kurabilecek ve kafasında tasarladığı tek adam rejimini yeni topraklarda çok daha özgürce sağlayabilecektir belki de. Öyle ya yeni Dünya denilen Amerika da böyle kurulmamış mıydı? Bunu bir düşünsün isterse. Yalnız oraya ilk gidenler, göçer oldukları, çadırlarda yaşadıkları, toprak ve avcılıkla uğraştıkları için tunç yanığı olduklarından, Kızılderili olarak bilinen ön Türklerdi.

            CHP Mersin mitinginin ve Kılıçdaroğlu’nun ‘beklenenin gelmekte olduğu’ mesajı; adeta bir yeni İktidar Çağrısı oluştururken aynı bağlamda ülkenin kımıldamayan yelkenlerini de yeni bir umut rüzgarıyla yeniden doldurmuştur. Miting, halktan seçilen konuşmacıların, halkın bağrının nasıl yanık olduğunu yedi düvele bile göstermesi bakımından çok başarılı olmuştur. Ne var ki CHP tek başına İktidar olsa bile Kılıçdaroğlu ve arkadaşlarının bütün iyi niyetlerine rağmen yapacakları çok zor işler vardır. Ve bunların tek tek yapılabilmesi ise elbette geceden sabaha olmayacaktır. Dolayısıyla gereken sabrın önce gösterilmesi gereğinin de bilinmesi elzemdir. Hiçbir şey olmasa bile emperyalistin yeni milli Hükümet tablosu içinde bile usanmadan yeni hedefler aramaya hatta yaratmaya kalkacağı da asla unutulmamalıdır. Ki hep böyle de olmamış mıdır?

            Şahsi olarak benim sapına kadar dürüst Sayın Kılıçdaroğlu ve yakın arkadaşlarından yana hiçbir endişem yoktur. Lakin yine de insanoğlunun taşıdığı beynin bir tarafının Şeytana ait olduğu da asla unutulmamalıdır. Bakın Baykal’ı bile yaşarken nasıl Rahmetli yapıverdiler. Bu nedenle de yeni Hükümetin artık çok daha dikkatli olması ve bütün güvenlik tedbirlerini de alması gerekecektir. Yalnız Kılıçdaroğlu’nun dürüstlüğüne laf söylemeye kalkanlar, önce aynaya bakıp içlerine akan kendi gözyaşlarına empati oluştursunlar. Çünkü bu elini vicdanına koymak da demektir. Tabi anlayabilenler için. Ayrıca bu durum taşla toprağın mukayesesi gibidir. Zira Kılıçdaroğlu gibi insanlar her zaman ihtiyacımız olacak toprağa benzerler.

            Hatta İnönü’nün bile başlangıçta Amerikan mandacısı olduğu, 1938 yılına kadarda Atatürk’le süren arkadaşlığından sonra ondan çok şeyler öğrendiği ve vasiyet olarak da üstlendiği birçok şeyi olmuştur. Nitekim emperyaliste karşı yürütülen İstiklal Harbinde bile Kahramanlık Madalyaları kazanması, Türkiye’yi Cemiyeti Akvama sokan Lozan Zaferini yaratması ve bütün müttefik baskılarına, harbi çıkaran Hitler’in tehditlerine rağmen Türkiye’yi II Dünya Harbine sokmadığı asla unutulmamalıdır. Lakin İnönü’yü de kendisinden sonra ikinci adam olarak yetiştiren Atatürk’tür. Demek ki herkesin cahil bir dönemi vardır. Mühim olansa öğrenip kendisini aşarak, alacağı tavırla ortaya koyacağı icraatıdır. Keşke anasının ak sütünü emmiş aklı başında herkesin Atatürk gibi bir danışmanı olabilseydi. Çünkü Atatürk döneminde bile bizden olmayan ve çoğunluğu kara cahil vatan hainleri vardı.

            Asırlık Cumhuriyet tarihimizde benzeri daha önce hiç yaşanmamış bir Erdoğan İktidarının artık tasfiye edilme zamanı gelmiştir. İster istemez yakınlarda yapılması zorunlu hale gelen seçimlerden sonra Türkiye gemisinin yolu, Demokrasi denizinde yeni kazanımlara doğru derhal açılmalıdır. Ülkenin yaşamak ve milletini de yaşatmak zorunda olan milli kaynaklarının satılmasının, şayet olursa ki alıcılarını fazla memnun etmeyeceği de açıktır. Çünkü kurulacak milli Hükümetin tıpkı Atatürk döneminde olduğu gibi milli değerlerini yabancı ellerde bırakmaya hiç niyeti yoktur. Hele de İngiliz tefecilerinin veya düyunu umumiyecilerin buna söyleyebilecek lafı bile olamaz. Varsa da kendilerine çalar, kendilerine söylerler.

             Erdoğan’ın teğet geçeceğini söylediği enflasyon gerçeği, çaresiz kalan insanlarımızı bile intiharlara sürüklerken, nasıl teğet geçeceğini düşünebiliyor. Yoksa bunu söylerken mağdurların, kendisini tasfiye etmek üzere Saraya yürüyeceklerine, intihar ettiklerine bakarak mı bu düşünceye kapılıyor. 20 yıldır ‘sizi uçuracağım’ ve aralıksız ‘Rab bana’ diyene; ama neticede sadece kendini ve avenesini bankaların gizli hesaplarında sessizce büyüyen, Dolar kanatlarıyla Ağrı Dağının bile üstünden uçurana, işte böylece toplumu da devran döndüğünde ‘al sana’ der. Böyle bir durumda milletle uzlaşmak yerine, OHAL gibi akla zarar bir durumun akla getirilmesi ise uzatmaları oynayan AKP filmini daha da erken bitirir.

            Yeni Cumhurbaşkanı kim olacak sorusuna verilecek cevabın, aslında aday kimliğinden ziyade önce mevcut Başkanın ve ucube sisteminin gitmesiyle ilgili olduğuna bakıldığında, ikinci derecede bir kriter içerdiği mealinde olmalıdır. Ve görülen odur ki her kim seçilirse seçilsin asla yeni bir Erdoğan olmayacaktır. İşte bu nedenle de sadece ülkeyi manda yapmak üzere milli varlıklarını sattığı, ihracatını ithalatına maraba yaparak işsizliğini had safhaya çıkarttığı ülkenin, dış borçlarını da katlayıp, enflasyon silindiri altında milletin kamburunu büyüterek ve tavan yapan gini kat sayısıyla ülkeyi iflasın eşiğine getirirken, çalıştığı var sayılan Erdoğan İktidarının, gerçekte millete verdiği bu nefret eğitimi ise aslında en büyük hizmetidir.  

            Meclisteki kavgalı bütçe oturumlarının arkası kesilmiyor. Bir de suçu özründen büyük olduğu halde sıkılı yumruklarıyla gölge boksu yapanlar var. Canı burnuna gelen vatandaşın sonunda ‘sizi bize sayıyla mı verdiler’ diyerek o gölge boksörlerine patlaması vuku bulduğunda, onların suratlarını görmeli o zaman. Seçimin misyonu bellidir. O da vatanı satan müstevli İktidardan vatanı yeniden teslim alarak sandığı ve ülkeyi kurtarmaktır. Yani işin özü olan ikinci Kurtuluş Savaşı, işte o zaman tekrar yaşanacaktır. Görüldüğü üzere Erdoğan, afaki, kendi aklının da ermediği yönetim tarzına ve vatandaşın sabrını daha fazla test etmeye devam ettikçe, bizatihen daha da suçlu duruma düşecek ve bir önceki yazımda ifade ettiğim gibi muhtemelen şahsi avantası olabilecek ‘davasız ve engelsiz’ yurdu terk edebilme şansını da kaybedecektir.

            Otlağındaki son Keçilerini de kaçıran ve artık tedavilik bir duruma gelen, şimdi de Erdoğan’ın terör provokatörü cazgırlığına atanarak artık muhalefeti konuşturmama görevine soyunan bu vesileyle de daha önceki çakma siyasetçiliğinden de tepetaklak olan Soyluya, yeni görevinde başarılar dileriz. Yalnız şapkasını önüne koyarak biraz düşünmesini ve yine de kendisini önemli derecede aklayacak bir şeyler yapabileceğini hatırlatmak isterim. Mesela bir nedamet mektubu yazarak bütün yıkılışını hazırlayan nedenleri ve şahısları açık kalple ve en azından Peker gibi açıklayarak sonunda da istifasına imza atması gibi. Ancak bu şekilde yakın geleceğinin önünde, yeni bir parantez açılabileceğini düşünüyorum çünkü.

            Birleşik Yeni Dünya Sosyalizmine doğru koşar adım yol alan Biden’in çakma Dijital Dünya Devletleri sunusunun, aslında eski bildik Amerikan rüyasının bugünkü acınası ya da düşündürücü durumunu sergilemekten başka da bir becerisi olmadı. Biden Hükümetinin sadece ve şimdilik, koca bir milletle uğraşmaktansa, o milletin başına koyduğumuz tek adamla biraz menfaat ilişkilerine girerek ülkesini teslim almak, çok daha kolay ve verimlidir bağlamındaki Erdoğan projesi, halen yürürlüktedir. Lakin onunda sonu yakındır.

Hele de temcit pilavı haline getirdiği, çaresizliğinden aç ve yokluk içindeki insanları sabra davet eden ayetler referansına sarılmak zorunda kalması, özellikle de bunları önce AKP taifesine karşı kullanması gerekirken, yokluk içinde bıraktığı çaresiz vatandaşları hedef alması, artık bitmişliğinin de ifadesi olarak son pişmanlığın fayda etmeyeceğini de göstermektedir. Ayrıca mendeburlara, hırsızlara, katillere, sapıklara, uyuşturucu satıcıları ve müptelalarına vs. ayetleri refere etmekte imanla asla bağdaşmaz.

Sözün özü: Kılıçdaroğlu dünkü konuşmasında Atatürk’ün vecizesi olan ‘Cumhuriyet kimsesizlerin kimsesidir’ sözünü bütün inancıyla ve yüreğiyle tekrar dillendirirken ve bütün sosyal, anayasal hakların – ki tam konuşma metni okunmalıdır- topluma yeniden kazandırılacağını beyan eden ifadelerini içtenlikle kutluyor ve dinleyenlerin vicdanlarını okşayıp gözlerini yaşartan bütün vaatlerinin gerçekleşmesini en samimi dileklerimle temenni ediyorum.  

Serendip Altındal

Exit mobile version