“Ana” ve “Üç Nokta” Meselesi

CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun, geçtiğimiz 25 Nisan günü Zonguldak’ta yapmış olduğu seçim konuşması sırasında yapmış olduğu gaf veya kırmış olduğu pot, Başbakan’a ve besleme basına iyi bir koz vermiş bulunuyor. Zira Başbakan, o tarihten sonra yapmış olduğu hemen bütün konuşmalarda bu konuya değiniyor. - kilicdaroglu partisinin grup toplantisinda konustu 111777 5

CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun, geçtiğimiz 25 Nisan günü Zonguldak’ta yapmış olduğu seçim konuşması sırasında yapmış olduğu gaf veya kırmış olduğu pot, Başbakan’a ve besleme basına iyi bir koz vermiş bulunuyor. Zira Başbakan, o tarihten sonra yapmış olduğu hemen bütün konuşmalarda bu konuya değiniyor.

Neydi Sayın Kılıçdaroğlu’nun yapmış olduğu gaf? Daha doğrusu CHP lideri nasıl bir pot kırmıştı Zonguldak’ta? İşte Kemal Kılıçdaroğlu’nun o sözleri;

“…Size bir soru sorayım. Recep Tayip Erdoğan karşıma çıkabilir mi? Ben de diyorum çıkamaz. Çıkması için mangal gibi yürek olması lazım. Var mı o yürek onda? Meydan okuyorum: Eğer bir toplu iğne ucu kadar yakınlarıma çıkar sağladığımı ispat edersen eyvallah, ispat edemezsen, benim adımı yolsuzlukla anarsan, ana… a… söylemeyeyim, gerisini söylemeyeyim”(1).

Bana göre ve elbette pek çok kişiye göre Kılıçdaroğlu’nun sözlerinin pot kısmı “benim adımı yolsuzlukla anarsan, ana… a…” kısmı değil, bu sözlerden sonra söylediği “söylemeyeyim, gerisini söylemeyeyim…” şeklindeki kısmıdır. Gazetecilerin sorusu üzerine Kılıçdaroğlu’nun yapmış olduğu “Aslında daha sert bir ifade kullanacaktım. Ama şu anda doğru olmayacağını düşündüm ve o anda kestim”(2) şeklindeki açıklamalar, yapılanın aslında basit bir dil sürçmesi değil, büsbütün gaf olduğunu ortaya koymaktadır. Sayın Kılıçdaroğlu bu açıklamayı yapmamış olsaydı ve o konuşmadaki “söylemeyeyim, gerisini söylemeyeyim” şeklindeki sözleri dememiş olsaydı, yapmış olduğuna “basit bir dil sürçmesi”, eskilerin deyimiyle “sürç-ü lisan” der geçerdik. Ancak yapılan açıkça siyasi bir gaftır. Bu konuda Hürriyet Yazarı A.Hakan Coşkun gibi düşündüğümü belirtmek isterim(3).

O günden sonra birçok insanla karşılaştım. İçlerinde Başbakan’ın aslında böyle bir tavrı hak ettiğini söyleyenler bile oldu. Ancak böyle bir yaklaşımı kabul etmek mümkün değildir. Böyle bir tavır, en başta bizatihi Kılıçdaroğlu’na yakışan bir tavır değildir. Çünkü Türk Seçmeni, onu, hep, kibar, nazik, zarif ve beyefendi kişiliği ile tanıdı ve sevdi. “Gandi Kemal” lakabı boşuna verilmemiştir Kemal Bey’e.

Aslında aynı sözleri Sayın Başbakan söylemiş olsa, hiç de tepki çekmezdi. Zira Türk halkı alışkandır Başbakan’ın bu tür sözlerine. Ve bu tür sözlerini, hep onun Kasımpaşalığına verir geçer. Aynı tavrı Kılıçdaroğlu’ndan görünce, en azından bazı insanların oldukça şaşırdığını, hatta afalladığını görüyoruz. Örneğin Başbakan, 27 Nisan 2005 tarihinde hem de TBMM kürsüsünden şöyle diyordu; “Müddei iddiasını ispat etmekle yükümlüdür. İddiasını ispatlayamayan… Oraya işte ben üç tane nokta koyuyorum…”(4).

Okumaya devam et  Millet ittifaki ve Meral Akşener’in açıklaması

Acaba başbakan o üç nokta koyduğu boşluğu nasıl doldurmak istemişti. Beyninden neler geçmişti? Dilinin ucuna gelip de söyleyemediği şey neydi? Ne olduğunu bilemiyoruz ama Deniz Baykal’a sorarsanız, Başbakan, o üç nokta koyduğu boşluğu kendi bilinçaltında sinkaflı bir küfürle doldurmuştu. Deniz Baykal, daha sonra bu konuda şöyle demiştir; Üç nokta yakasına rozet gibi yapıştı. Onu yakasından alıp daha uygun yerine koyabilir”(5).

Baykal’ın “Uygun yer” kavramı ile vücudun hangi bölgesini kastettiğini, aslında bu ülkenin aklı başında olan ve insan vücudunu az çok tanıyan her vatandaşı bilir. Ayrıca Sayın Başbakan’ın, 12 Eylül referandumu öncesinde, kendisini “İmralı ile pazarlık yaptı” şeklinde itham edenleri “şerefsizlikle” suçladığı, devletin bazı organlarının Apo ile görüşmeler yaptığının ortaya çıkması üzerine MHP lideri Bahçeli’nin, Başbakan’dan özür dilemesini beklediği biliniyor. Başbakan 21.08.2010 günü Kayseri’de yapmış olduğu konuşmada şöyle demiştir;

“Bizim dört kez bunlarla (terör örgütü) bir araya oturduğumuzu söyleme şerefsizliğini yapanlar bu alçakça iftirada bulunanlar, bunun hesabını her yerde vereceklerdir…”(6).

Aynı konuşmanın devamında ise “Şerefsiz” ve “Alçak” sözlerini kimler için söylediğini açıklarcasına şunları söylemiştir Başbakan;

“AK Parti’nin rotasını asla terör örgütü ve çeteler belirleyemez. AK Parti’nin rotasını millet belirlemiştir millet. Bu iftirayı atanlara söylüyorum, ey Kılıçdaroğlu, ey Bahçeli bizim masaya oturduğumuzu söylüyorsanız, bu iddianızı ispatla siz mükellefsiniz siz. Hukukta bir kaide var, iddia sahibi iddiasını ispatla mükelleftir. Eğer bu iddianızı ispatlamazsanız müfterisiniz, daha ileri bir ifade kullanmıyorum, çünkü terbiyem buna müsaade etmez”(7).

Bahçeli’nin konuya ilişkin sözlerdi ise şöyledir;

“İmralı konusunda geçmişte MHP’nin değerlendirme ve tespitlerinin ne kadar doğru ve haklı çıktığını ortaya koymuştur. Bizi şerefsizlikle suçlayan Sayın Başbakan, şimdi bu sözü nasıl geri alacaktır onu beklemekteyim”(8).

Okumaya devam et  Cumhurbaşkanı Adayları ve Seçim Vaatleri: Ne Kadar Gerçekçi

Başbakan Annelere Ne Kadar Saygılıdır?

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun aslında başlangıçta tam bir dil sürçmesi olan, ancak Başbakanın bir zamanlar devlet kesesinden maaş ödeyerek istihdam etiği resmi düzeltmen, potoloji ve gafoloji uzmanı Akif Beki gibi bir düzeltmeni olmadığı için ciddi şekilde düzeltilemediğinden gaf ve pot durumuna düşen “ana… a…” sözleri, AKP yöneticileri ve başbakan için adeta can simidi olmuştur. Başbakan, hemen her konuşmasında konuyu gündeme getirip, anneler ve anne hakları üzerine hamasi nutuklar atmaya başlamıştır. Kılıçdaroğlu’nun merhume annesi için ““merhume annesi bizim için hürmete ve saygıya değerdir…” demesinden tutun da, Kur’an’dan ve sünnetten hareketle “Analara öf bile denilmemesi gerektiğine” varıncaya kadar bir sürü laf salatası üretiyor seçim meydanlarında.

Acaba gerçek böyle midir? Yani Sayın Başbakan’ın analar konusundaki gerçek düşünceleri, Sayın Kılıçdaroğlu’nun merhume annesini hürmete değer bulacak kadar anlamlı mıdır? Hiç sanmıyorum. Eğer Sayın Başbakan annelere gerçekten saygı gösterip onlara değer verseydi; hiç Melih Gökçek vasıtasıyla Kemal Bey’in annesinin etnik kökenlerini araştırtır mıydı? Eğer gerçekten analara hürmeti olsaydı, hiç yandaş yazarların “Dersim Ermenisi Yemuş Hanımım Oğlu Çarkçı Kemal” diye kitaplar yazmasına izin verir miydi?

Aslına bakarsanız Başbakan’ın sadece Kılıçdaroğlu’nun annesine değil, kendi annesinden başka hiç kimsenin annesine hürmeti yoktur. Eğer Başbakanın analara hürmeti olsaydı Mersinli Çiftçi Kemal Bey’e “Haydi ananı da al git lan” diyerek, birkaç ay sonra yaşlı kadıncağızın belki de kahrından ölmesine sebep olur muydu? Ya da kendisine dert yanan şehit anasına hiç “Askerlik yan gelip yatma yeri değildir…” şeklinde hoyratça cevap verir miydi? Binlerce şehit ana kuzusu için “Kelle” dediği için anaların açmış oldu davada hiç üç kuruşluk tazminata mahkûm edilir miydi?

Okumaya devam et  KADIN KOOPERATİFLERİ ÜRETECEK TÜRKİYE GELİŞECEK

Ancak bütün bunlar, yine de Sayın Kılıçdaroğlu’nun sürçü lisanken becerikli bir düzeltmeni olmadığı için gafa ve pota dönüşen sözlerinin etkisini ortadan kaldırmamaktadır…

Kılıçdaroğlu, “ana… a…” sözleri için galiba “ayağını denk al demek istedim. Ancak bu sözler tehdit anlamına geldiği için söylemekten vazgeçtim” gibisinden hiç de inandırıcı ve ikna edici olmayan bir düzeltme yapmış. Oysa böyle bir düzeltme yerine “Anandan emdiğin sütü burnundan getirim” veya “Anadolu’da meşhur bir tabir vardır; ainesi iştir kişinin lafa bakılmaz” şeklinde bir düzeltme yapsaydı belki inandırıcı olmazdı ama en azından çok daha mantıklı bir düzeltme yapmış olurdu. Çünkü Kemal Bey, “aya” veya “ayak” deyip kesmedi sözlerini, açıkça “ana… a…” dedikten sonra duraksamaya girdi.

Bilmiyorum, bu konuda, hem de “Anneler Günü” yaklaşırken eğer bir özür dileme faslı olacaksa, bu özür çift taraflı olmalıdır. Sayın Kılıçdaroğlu “ana… a…”söyleminden dolayı, Sayın Başbakan ise “üç nokta”, “Cemaziyel evvel”, “Şerefsiz”, “alçak”, “Müfteri” ve “Yemuş Hanımın Oğlu…” söylemlerinden dolayı.

“Yemuş Hanımın Oğlu söyleminden Başbakan’a ne” mi diyorsunuz? Hiç ne olur mu? Konuyu sürekli kaşıyan İ.Melih Gökçek, çıkmış Beyaz TV ekranlarına günlerdir hakaret ediyor Sayın Kılıçdaroğlu’na. “SSK genel Müdürü iken şu kadar yılda Muğla’daki bir binanın kalorifer dönüşümünü gerçekleştiremedi. Benim Başbakanım o sürede 68 vilayete doğalgaz getirdi. Böyle bir adama ülke emanet edilir mi…” diye bas bas bağırıyor TV ekranlarından. Türk Milleti’yle açıkça alay ediyor Melih Gökçek. Başbakansa bu kabil adamlara ha bire pirim vermekle meşguldür…

Not: Okuyucularımın 3 Mayıs Türkçülük Bayramını ve 8 Mayıs Anneler Günü şimdiden kutlu olsun. Umarım önümüzdeki yıllar, analarımızın kirli siyasete alet edilmediği yıllar olur.

2 Mayıs 2011

Ömer Sağlam

______________

1-

2- ,

3-bkz. 28 Nisan tarihli yazısı,

4- ,

5-Aynı kaynak.

6- internet adresinde bulunan “Başbakan Erdoğan Kimlere Şerefsiz Dedi?” başlıklı haber,

7-Aynı haber,

8-


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir