Batı Şeria Duvarı

İsrail'in Duvar İnşasının Uluslararası Hukuku İhlali Yönünde Alınan Kararlar - israil duvar westbank batiseria

İsrail’in Duvar İnşasının Uluslararası Hukuku İhlali Yönünde Alınan Kararlar

Prj. Asist. Damla KADERLİ
Bursa Uludağ Üniversitesi

İsrail Filistinlilerin gerçekleştirdiği terör eylemlerinden ve saldırılardan korunmak gerekçesiyle Haziran 2002’den itibaren “Güvenlik Duvarı” inşasına başlamıştır.

%85’lik kısmı Filistin topraklarından geçen duvarın yapımı 2005 yılında Kudüs’e doğru uzatılmıştır. İsrail’in duvar politikasının bir amacının da Doğu Kudüs’ü çevreleyerek Batı Şeria’dan ayırmak olduğu düşünülmektedir. Yeşil Hat ile duvar arasında sıkışıp kalan Filistin köy ve kasabalarındaki insanlar topraklarından ayrılmak zorunda kalarak mülteci durumuna düşmüşlerdir. Bölgedeki Filistinlilerin mülkiyet, çalışma, eğitim, sağlık, seyahat gibi hakları ihlal edilmektedir. Geçişler belli kontrol noktalarından İsrailli yetkililerin izniyle ve belli zamanlarda yapılabildiğinden, Filistinlilerin ciddi mağduriyetleri söz konusu olmaktadır. Hakları gasp edilen Filistinliler bu kapsamda İsrail Yüksek Mahkemesi’ne, Birleşmiş Milletler (BM)’in ilgili birimlerine ve Uluslararası Adalet Divanı (UAD)’na konuyu taşıyarak duvarın illegal olduğu yönünde kararlar çıkarmak üzere girişimlerde bulunmuşlardır. BM Güvenlik Konseyi’nde duvarın uluslararası hukuka aykırı olduğu görüşülmüş ancak ABD’nin vetosu nedeniyle onaylanamamıştır. Ardından Genel Kurul’da alınan kararla İsrail’in duvar inşasını durdurması ve inşa edilmiş kısımların yıkılması yönünde alınan karar onaylanmıştır. Akabinde Genel Kurul’un UAD’ndan talep ettiği danışma görüşü kapsamında UAD İsrail’in işgal altındaki Filistin topraklarında inşa etmekte olduğu duvarın Filistinlilerin self-determinasyon hakkını ihlal ettiğini vurgulamış, İsrail’e, diğer devletlere ve BM’ye düşen sorumlulukları hatırlatmıştır.

İsrail'in Duvar İnşasının Uluslararası Hukuku İhlali Yönünde Alınan Kararlar - israil duvar westbank batiseria

Anahtar Kelimeler: BM, UAD, Duvar, Filistin, İsrail

ABSTRACT

Israel began to build a “Security Wall” since June 2002 to protect itself from terrorist attacks by Palestinians. The construction of the wall, 85% of which passes through Palestinian territory, was extended to Jerusalem in 2005. One goal of Israel’s wall policy is thought to surround East Jerusalem and separate it from the West Bank. Palestinians trapped between the Green Line and the wall were forced to leave their lands and became refugees. Rights such as property, work, education, health, travel are violated. Transitions are made at certain checkpoints and with the permission of Israel’s authorities at certain times. Therefore, it causes the Palestinians to suffer. The Palestinians carried the matter to the Supreme Court of Israel, the relevant units of the United Nations (UN) and the International Court of Justice (ICJ) to make the decision that the wall was illegal. The UN Security Council argued that the wall was contrary to international law, but could not be ratified because of the US veto. UN General Assembly approved the decision of Israel to stop wall construction and demolish the built parts. Subsequently, the General Assembly asked the ICJ for an advisory opinion. The ICJ stressed that the wall violated the Palestinians’ right to self- determination. ICJ reminded the responsibilities of Israel, other states and the UN.

Keywords: UN, ICJ, Wall, Palestine, Israel

GİRİŞ

1948’de kuruluşundan bu yana toprak işgalleri, insan hakları ihlalleri, Filistin ile yaşadığı ihtilaflarla Ortadoğu’nun önemli politik aktörlerinden biri olan İsrail, Filistinlilerin kendisine karşı düzenledikleri terör eylemlerinden korunmak gerekçesiyle 2002 yılından itibaren “duvar” inşasına başlamıştır. Filistinlilerin yaşamını getirdiği sınırlamalarla zorlaştıran duvarın %85’lik kısmı Filistin topraklarından geçmektedir ve duvarın inşası 2005 yılında Kudüs’e doğru uzatılmıştır.1

Bu çalışmada İsrail’in işgal altındaki Filistin topraklarında inşa etmekte olduğu duvar konusunda Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi, Genel Kurulu ve UAD nezdinde yapılan girişimler ve alınan kararlar incelenmiştir.

Batı Şeria Duvarını tanımlarken İsrail güvenlik çiti anlamına gelen “security fence”, Filistinliler ırkçı, ayrılıkçı duvar anlamına gelen “apartheid wall”, Uluslararası Adalet Divanı (UAD) ise “Batı Şeria Duvarı” terimlerini kullanmıştır.2 İsrail’in güvenlik gerekçesiyle Filistin Yönetimi’nin idaresinde olan Batı Şeria’da inşa etmeye başladığı duvar bölgede yaşayan Filistinliler için pek çok konuda sorunlara sebep olmaktadır. BM ve UAD nezdinde duvarın yıkılmasına yönünde alınan kararlara rağmen İsrail yönetimi duvar inşasına devam ederek tamamlamaya çalışmaktadır.3

Batı Şeria’nın çevresine örülen duvar nedeniyle üç milyona yakın Filistinli’nin seyahat, eğitim, sağlık hizmetlerinden yararlanma, mal-mülk edinme gibi pek çok hakkı engellenmektedir. Kudüs dahil Filistin’in diğer bölgelerine geçemeyen Filistinliler duvar ile “Yeşil Hat”4 arasında adeta bir açıkhava hapishanesinde yaşamaktadırlar. İsrail duvar politikasını yalnız Batı Şeria’nın çevrelenmesinde değil, Ürdün, Mısır, Suriye ve Lübnan sınırlarında da uygulamaktadır. Tanımlanmış belirli sınırları ve anayasası olmayan İsrail çevresindeki Arap ülkelerinin arasına ayrılık

1 Gamze Değirmenci, “Batı Şeria Duvarı ve Uluslararası Hukuk”, Bilge Strateji, C.2, S.4, Bahar 2011, ss. 203-204.
2 Richard Rogers and Anat Ben-David, “Coming to Terms. A conflict analysis of the usage, in official and unofficial sources, of ‘security fence’, ‘apartheid wall,’ and other terms for the structure between Israel and the Palestinian Territories”,
, (E.T.: 01.12.2019).
3 İlhan Aras, “Filistin – İsrail Arasındaki Temel Sorunlar ve Uluslararası Hukuk” (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Çanakkale: 2010, s. 63.
4 1948 Birinci Arap-İsrail savaşından sonra yapılan 1949 Ateşkes Anlaşmaları neticesinde Araplara ait olan Batı Şeria ve Gazze sınırını İsrail’den ayıran sınır çizgisidir.

tohumları ekmekte ve nereye ulaşacağı öngörülemeyen bir genişleme politikası yürütmektedir.5

Batı Şeria Duvarının İnşa Süreci

İşgal altındaki Filistin’de güvenlik gerekçesiyle bir duvar örülmesi düşüncesinin ilk olarak 1996 yılından itibaren resmi planlarda tartışılmaya başlandığı bilinmektedir. Duvar inşası fikri 2001 yılında tasarı haline getirilerek İsrail hükümetince alınan kararla resmiyet kazanmış, terör saldırılarının sayısındaki artış iddiası gerekçe gösterilerek 2002 yılından itibaren uygulamaya konmuştur.6

Tamamlandığında 700 km uzunluğunda olması planlanan duvar inşa edilmeye başlandığı tarihten itibaren günümüze kadar Filistinlilere ait olan yaklaşık 160.000 dönüm verimli tarım arazisi yok edilmiş, 4.000’e yakın ev yıkılmış, 35.000 metrelik sulama ağına zarar verilmiş, Batı Şeria’nın %3 civarında kısmı daha İsrail’in denetimine geçmiştir. 7 İsrail’in Yeşil Hat ile Batı Şeria duvarı arasında kalan bölgeyi “kapalı askerî bölge” ilan etmesi ile geçişler belirli kontrol noktalarından olmak üzere tamamen İsrailli yetkililerin denetimine geçmiş, burada kalan Filistin köy ve kasabalarında yaşayan Filistinliler mülteci konumuna düşmüştür. 8

2005 yılında İsrail kabinesince alınan kararla duvarın Kudüs’e doğru uzantısını sağlayacak proje kabul edilmiş, duvarın Doğu Kudüs’ü çevrelemesi ve Batı Şeria’dan ayırması amaçlanmıştır. Bu kapsamda Kudüs’e bağlı 4 Filistin köyü Kudüs’ten ayrılarak buradaki Müslüman nüfus azaltılmıştır. Filistinliler bu projenin nüfus dengesini Filistinliler aleyhine bozarak gelecekteki başkentleri olarak gördükleri Doğu Kudüs’ün statüsü konusundaki müzakereleri risk altına sokmak için bir girişim olduğunu düşünmüşlerdir.9

Duvarın teknik özellikleri itibariyle yer yer beton bloklar ve dikenli teller, duvarın iki yanında kazılacak hendekler, hareket sensörleri, gözetleme kuleleri, devriye birliklerinin kontrol amaçlı dolaşması için yollar ve ayak izini saptamaya yarayan kum bölge gibi bileşenlerden oluşması planlanmıştır. Tamamlandığında yüksek teknolojiyle donatılmış olacağı öngörülen duvar sayesinde kaçak geçişleri önleyecek

5 Hamdi Yıldız, ayiriyor/1058750, 09.02.2018, (E.T.: 20.11.2019)
6 Mehmet Emin Çağıran, “Filistin Duvarının Hukuki Mahiyeti ve Sonuçları Üzerine Uluslararası Adalet Divanının İstişari Mütalaası, Akademik Orta Doğu, C. 1, S. 1, 2006, ss. 57-58.
7 Merve Aksoy Ercümen, “Filistin’de İnsani Durum Raporu”, İNSAMER, Araştırma 39, Mayıs 2017, s.10.
8 “Special Report on the West Bank Security Barrier”, By UNRWA, July 17, 2003, , (E.T.: 21.11. 2019).
9 Lucy Williamson, “İsrail, Kudüs Duvarını Onayladı”, 11.07.2005, (E.T.: 02.12.2019)

tam bir sınır teşkil etmesi istenmektedir. %80-85’i Filistin topraklarından geçen duvar tamamlandığında 1967 sınırlarının yaklaşık iki katı uzunlukta olacağı tahmin edilmektedir.10

İsrail’in Duvar inşasının Filistin Halkına Etkileri

İsrail’in duvar inşasının gerekçesi olarak öne sürdüğü güvenlik ihtiyacı argümanı doğurduğu sonuçlar itibariyle Filistin halkı ve uluslararası toplum tarafından inandırıcı bulunmamakta, daha ziyade Filistin topraklarını işgal etme ve halkını mültecileştirme amacı taşıdığı düşünülmektedir. Duvar ile Yeşil Hat arasında sıkışıp kalan Filistinlilere İsrail vatandaşlığı da verilmediğinden buradaki insanların çoğu evlerini, mülklerini, topraklarını terk etmek zorunda kalarak mülteci durumuna düşmektedirler.11

Okumaya devam et  İsrail’e büyük şok!

İsrail’in duvar inşası Filistinlileri temel haklarını kullanmaktan mahrum ve göç etmeye mecbur bırakırken, terk ettikleri topraklar İsrail’in eline geçmekte ve böylece yerleşim yerlerini genişletme politikasına hizmet etmektedir. Duvar sayesinde İsrail’in 80 civarındaki yerleşim yeri ile Batı Şeria’daki yerleşimcilerin %85’inin birleştirileceği öngörülmektedir.12 Duvar inşasının başladığı 2002 yılında İsrail Dışişleri Bakanı olan Şimon Perez’in “Biz çitin bu tarafında olacağız, onlar da diğer tarafında ve tüm sorunlar sona erecek” ifadesi İsraillilerin duvar sayesinde Filistinlilerden ayrılarak gerginliklerin çözüleceği noktasındaki yaklaşımlarını ortaya koymuştur.13 Nitekim Perez’in bu ifadesini destekler biçimde İsrail Dışişleri Bakanlığı resmi sitesinde “anti-terörist çit” sayesinde bombalı saldırılar ve Filistinlilerden gelen terör hareketlerinde ciddi bir azalma olduğundan bahsedilmiştir. İsrail Dışişleri Bakanlığı bu konuda Filistinlilerden gelen terör eylemlerinin durdurulması için çalıştıkları ancak başarılı olamadıktan sonra duvar inşasına karar verildiği yönündeki ifadelerle kendisini korumaktadır. Ayrıca İsrail Yüksek Mahkemesi’nin de bunun İsrail’in meşru müdafası olduğu yönünde aldığı karara da yer verilmiştir.14

İsrail’in duvar inşası bölgede yaşayan Filistinlilerin yaşamını pek çok noktada zorlaştırmış, BM İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ile garanti altına alınmış olan sağlık ve eğitim hizmetlerinden yararlanma, mülkiyet, barınma, çalışma, serbest dolaşım hakkı gibi temel hak ve hürriyetlerini de içeren pek çok haktan yoksun

10 “Batı Şeria Güvenlik Seti”, 20.04.2004,
(E.T.: 03.12.2019)
11 Tayyar Arı, Geçmişten Günümüze Orta Doğu: Siyaset, Savaş ve Diplomasi, 4.b, Bursa: MKM yay., 2008, s. 777.
12 Aras, op.cit., s. 65.
13 Deborah Pike, “Sharon’s Wall and the Dialectics of Inside/Outside”, Borderlands e-journal, Vol. 5, No. 3, 2006, , (E.T.: 29.11. 2019).
14 Değirmenci, op.cit., s. 211.

bırakılmalarına sebep olmuştur.15 1949 tarihli Yeşil Hat ile duvar arasında kalan Filistinlilerin evlerine el konulmuş veya yıkılmış, arazileri, tarım alanları, sulama tesisleri zarar görmüştür. Bu durumdan en olumsuz etkilenenlerden biri olan Kalkiya kasabası duvardan önce Batı Şeria’nın meyve bahçesi olarak anılırken, duvar ile tamamen çevrelenmiş ve kasabaya sadece tek bir İsrail kontrol noktasından geçilebilmesi mümkün hale getirilmiştir. İsrail’in sıkı denetimi altında olan kontrol noktalarından geçişlerde Filistinliler gün içinde geri döndüklerinde bazen geçişleri kapalı bulmakta veya geçişlerine izin verilmeyerek evlerine dönmeleri engellenmektedir. Eğitim ve sağlık kurumlarına ulaşmada kilometrelerce yol kat etmek zorunda kalmaktadırlar. Bölgedeki Filistinlilerin serbest dolaşım hakları neredeyse tamamen İsrailli yetkililerin iznine bağlı durumdadır.16

İşgal Altındaki Filistin Topraklarında İsrail’in İnşa Etmekte Olduğu Duvar Hakkında Yerel ve Uluslararası Yargı Organlarında Alınan Kararlar

İşgal altındaki Filistin topraklarında İsrail’in inşa etmeye başladığı duvar konusunda ilk tepki Arap Birliği’nden gelmiştir. Birliğin dönem başkanı Suriye’nin girişimiyle üye devletler adına BM Güvenlik Konseyine başvurularak İsrail yayılmacılığının bir uzantısı olduğu düşünülen duvar meselesinin incelenmesi talep edilmiştir. Güvenlik Konseyi14 Ekim 2003’te “Filistin meselesi de dahil olmak üzere Ortadoğu’daki durum” başlığıyla konuyu gündemine almış, aynı gün yapılan iki oturumla sorun tartışılmıştır. Ancak İsrail’in duvar inşası nedeniyle kınanmasını öngören karar tasarısı ABD’nin vetosuna takılarak kabul edilememiştir.17

Güvenlik Konseyi’nden karar çıkarılamaması üzerine yine Arap Birliği adına dönem başkanı olan Suriye’nin girişimiyle konunun BM’nin her bir üyesinin eşit şekilde temsil edildiği Genel Kurulda acil olağanüstü toplantıda görüşülmesi talep edilmiştir. Arap Birliği’nin talebi İslam Konferansı Örgütü üyesi olan devletler ve Bağlantısız devletler tarafından da desteklenmiştir. BM Genel Kurulu 21 Ekim 2003 tarihli kararında İsrail’in inşa etmekte olduğu duvarı açıkça uluslararası hukuka aykırı olarak nitelemiş ve duvarın yapımını derhal durdurmasını istemiştir.18

BM Genel Kurulu’nun 21 Ekim 2003 tarihinde duvar inşasının aleyhinde aldığı karara göre; güç kullanımı veya güç kullanımı tehdidi yoluyla toprak kazanımının yasaklanmış olduğu teyit ve tekrar edilmiş, şiddet, terörizm, bombalı suikastler, yıkım hareketleri kınanmış, barışın sağlanması ve korunması amacıyla bölgede İsrail ve Filistin’in belirli sınırlar dahilinde yaşamaları gerektiği vurgulanmıştır. İsrail’in duvar inşasına devam etmesi durumunda bölgede iki devletli gelecek projesinin tehlikeye

15 Aslan Gündüz, Milletlerarası Hukuk, 5. b., İstanbul: Beta Basım A.Ş., 2003, s. 271.
16 A. Aslı Şimşek, “Yeni Bir Utanç Duvarı Daha”, Atılım Üniversitesi Hukuk Fakültesi, (E.T.: 03.12.2019)
17 Değirmenci, op.cit., s. 214.
18 Çağıran, op.cit., s.59

düşeceği konusundaki endişe verici tablo vurgulanarak, İsrail’in 1949 tarihli Cenevre Konvansiyonu’na uymasının gerekliliği tekrarlanmıştır. Genel Kurul kararına göre İsrail uluslararası hukuk karşısında illegal olarak görülen duvar inşasını durdurmalı, inşa ettiği kısımları yıkmalı, mağdur edilen Filistinlilerin mağduriyetlerini gidermeli, bu mümkün değil ise zararlarını tazmin etmeli ve Yol Haritası’nda belirtilen sorumluluklarına riayet etmelidir. BM Genel Kurulu 8 Aralık 2003 tarihinde yapılan ikinci toplantıda BM Şartı 96. madde gereğince ve mahkeme statüsünün 65. maddesine göre UAD’ndan belirtilen soru doğrultusunda acilen danışma görüşü istenmesine karar vermiştir: “1949 tarihli 4. Cenevre Sözleşmesi dahil olmak üzere uluslararası hukuk kural ve ilkeleri ve ilgili Genel Kurul ve Güvenlik Konseyi kararları göz önünde bulundurularak, işgalci güç İsrail tarafından, Genel Sekreterin raporunda açıklandığı şekilde, Doğu Kudüs ve çevresi dahil olmak üzere işgal altındaki Filistin topraklarında duvar inşa edilmesinden doğan hukuki sonuçlar nelerdir ?” 19

UAD’nın esasa ilişkin değerlendirmelerinde izlediği yol itibariyle, BM Genel Kurulu’nun işgal altındaki Filistin topraklarında duvar inşa etmenin hukuki sonuçları yönündeki sorusuna cevap verebilmek amacıyla öncelikle eylemin uluslararası hukuka uygunluğunun, söz konusu toprakların statüsünün ve burada uygulanacak hukuk kurallarının belirlenmesi gerekmektedir. Bu nedenle UAD öncelikle işgal altındaki Filistin topraklarının statüsü ve meseleye uygulanacak hukuk kurallarının tespiti ile işe başlamıştır. BM Anlaşmasının 2. maddesinin 4. paragrafınca yasaklanmış olan “Kuvvet kullanma veya kuvvet kullanma tehdidi yoluyla toprak edinmenin yasaklanmış olduğu” vurgulanmıştır. Soruna dair BM Anlaşmasının, Genel Kurul ve Güvenlik Konseyi kararlarının ve 1907 La Haye Sözleşmesinin uygulanabileceği noktasında görüş birliğine ulaşılmış ancak İsrail kendisinin de taraf olduğu Dördüncü Cenevre Sözleşmesinin bu soruna uygulanmasına itiraz etmiştir. İsrail’in gerekçesi söz konusu topraklarda Ürdün ve Mısır’ın ilhakından önce herhangi bir egemenlik bulunmadığı, dolayısıyla Dördüncü Cenevre Sözleşmesi’ne göre herhangi bir taraf devlete ait olmadığından sözleşmenin bu topraklarda uygulanabilir olmadığı yönündedir. Nitekim gerçekten de Dördüncü Cenevre Sözleşmesi’nin 2. maddesinin 2. bendine göre sözleşme yalnızca taraf devletlerin egemenliği altındaki ve bir silahlı çatışma durumunda işgal altında bulunan topraklarda uygulanabilmektedir. Sözleşmenin lafzından aynı anlamı çıkaran UAD savaş durumu tanınsın veya tanınmasın bir silahlı çatışmanın varlığı ve bu çatışmanın iki taraf devlet arasında gerçekleşmiş olmasından mütevellit iki temel şartın bulunması durumunda sözleşmenin uygulanabileceğini belirtmiş ancak hükmün bu lâfzî yorumunu sonuç çıkarmak için yeterli bulmamıştır. Buradan hareketle 1969 tarihli Viyana Andlaşmalar Hukuku’nun yorum ilkelerini düzenleyen 31. maddesine atıfta bulunarak iyi niyet ilkesinin dikkate alınması, tarafların niyetlerinin ve uygulamalarının göz önünde bulundurulması itibariyle bahsi geçen şartların geniş yorumlanması gerektiğini

19 Değirmenci, op.cit., ss. 215-216.

belirtmiştir. Bu doğrultuda UAD’na göre 2. maddenin 2. bendinin amacı; işgale karşı bir askeri direniş gösterilmemesi durumunda bile Dördüncü Cenevre Sözleşmesi’nin uygulanması gerektiğini vurgulamaktır.20

UAD’nın yaptığı değerlendirme ve tespitlerin sonucunda İsrail’in duvar inşası nedeniyle uluslararası yükümlülüklerini ihlal ettiği yönündeki kararına karşılık İsrail kendisinin meşru müdafaa halinde olduğu gerekçesiyle UAD’nın tespit ettiği hukuk ihlallerinden sorumlu olmadığını savunmuştur. Meşru müdafaa hakkı BM Antlaşmasının 51. Maddesine göre; silahlı saldırıya uğrayan devlete belirli şartlar altında cevap verme hakkı tanınmış ve son yıllarda uluslararası terörizmin etki alanının ve tesirinin artmasıyla bazı Güvenlik Konseyi kararlarında meşru müdafaa hakkının kapsamını genişletici hükümlere yer verilmiştir. Bu doğrultuda İsrail uluslararası hukuka aykırı bile olsa meşru müdafaa hakkına dayanarak aldığı tedbirlerden dolayı sorumluluk doğmadığını iddia ederken, UAD ise İsrail’in duvar meselesi itibariyle bu haktan yararlanıp yararlanamayacağını sorgulamasının sonucunda İsrail’in terör saldırılarını gerekçe gösterdiği bölgenin statüsünün işgal altında tuttuğu topraklar olduğunu, dolayısıyla 51. maddenin burada uygulanamayacağını belirtmiştir.21

Okumaya devam et  İsrail’e büyük şok!

Duvar nedeniyle topraklarını kaybeden ve göç etmeye zorlanan Filistinli köylüler İsrailli bir sivil toplum örgütü olan “Barış ve Güvenlik Konseyi”nin de katkılarıyla sorunu İsrail Yüksek Mahkemesi’ne götürmüştür. “Beit Sourik” davası ismiyle anılan davada adı geçen İsrailli sivil toplum örgütü bölgedeki Filistinlilerin zararlarının azaltılması ve duvarın yönünün değiştirilmesi amacıyla Yeşil Hat’ta yakın alternatif bir rota oluşturulması için İsrail Yüksek Mahkemesi’ne önerge sunmuştur. Mahkemede davacılar İsrail’in politikasının hem İsrail idare hukukuna hem de uluslararası kamu hukukuna göre illegal olduğunu iddia etmişler, yerel halkın temel haklarını şiddetli biçimde ihlal ettiğini öne sürmüşlerdir. Davacılar duvarın güvenlik endişelerinden ziyade siyasi sebeplerle inşa edildiğini vurgularken, mahkeme ise güvenlik endişeleri sebebiyle inşa edildiği kanaatini öncelemiştir. 2 Mayıs 2004 tarihinde sonuçlanan dava neticesinde duvarın yaklaşık 30-40 kilometrelik kısmının yönünün illegal olması nedeniyle İsrail hükümeti tarafından değiştirilmesine karar verilmiştir.22

UAD; İsrail’in ulusal güvenlik ve vatandaşlarını koruma gerekçesini kullanarak duvar inşasını meşrulaştıramayacağını, Filistinlilerin self determinasyon haklarına ve uluslararası insan haklarına riayet etmesi gerektiğini belirtmiş, BM Genel Kurulu ve Güvenlik Konseyi’nin İsrail’e yaptırım uygulamasının lüzumu üzerinde durmuştur. UAD’nın danışma görüşü BM Genel Kurulu tarafından 20 Temmuz 2004 tarihinde

20 Çağıran, op.cit., ss. 66-67.
21 Op.cit., ss. 71-72.
22 Değirmenci, op.cit., s. 212. ; Geoffrey R. Watson, The Wall Decisions in Legal and Political Context, Vol.99, No.1, January 2005, s. 21.

yapılan oylamada üye ülkelerin 10 çekimser, 6 ret ve 150 olumlu oyuyla kabul edilmiştir. BM Genel Kurulu bu karar doğrultusunda işgal altındaki Filistin topraklarında inşası sürmekte olan duvarın tanınmaması konusunda üye ülkelere yükümlülüklerini hatırlatmış, bu tür yasadışı eylemlere yardım ve destekte bulunmamaları konusunda uyarmıştır.23

1949 Cenevre Sözleşmeleri uluslararası insancıl hukukun savaş ortamında insan haklarını koruyabilmesi için hazırlanmıştır. Buna göre devletlerin egemenlikleri insan haklarının geliştirilebilmesi ve korunması niyetiyle kısıtlanabilir.24 Cenevre Sözleşmesinin 147. maddesi gereğince askeri güvenlik gerekçelerle kapsamlı bir mülk yıkımının ve mülklere el koymanın meşrulaştırılamayacağı belirtmiştir.25

UAD’nın 9 Temmuz 2004 tarihinde verdiği danışma görüşünün içeriği kadar tartışma konusu olan bir diğer konu da kararın niteliği ve olası etkileri üzerine olmuştur. İsrail’in işgal altındaki Filistin topraklarında inşa etmeye başladığı duvar konusunda BM Güvenlik Konseyi’nde yaşanan tıkanıklık nedeniyle konunun Genel Kurul’un gündemine getirilmesi Genel Kurul’un 1950’li yıllardan bu yana devam eden “Barış İçin Birlik” oturumları yoluyla sağlanmıştır. Genel Kurul’dan 21 Ekim 2003 tarihinde duvarın uluslararası hukuka aykırı olduğu yönünde karar çıkmış olması devletleri danışma görüşü isteme yönünde konuyu UAD’na taşımaya yönlendirmiştir. Sorunu UAD’na taşıma çerçevesinde 8 Aralık 2003 tarihinde alınan A/Res/ES-10/14 sayılı karar için yapılan oylamada Türkiye dahil 90 ülke olumlu, ABD ve İsrail dahil 8 ülke olumsuz, 72 ülke çekimser oy vermiştir.26

Konunun niteliği ve Genel Kurul’un acil karar istemesi nedeniyle 8 Aralık 2003’te alınan kararın ardından 10 Aralık 2003’te UAD’na başvuru ulaştırılmış, UAD davanın görüşülmesini alışılmadık bir hızla 7 ay sonra 9 Temmuz 2004’te tamamlamıştır. UAD konuyu ele almaya başlar başlamaz BM Anlaşmasının 66/2. Maddesi uyarınca BM’nin ve dileyen devletlerin UAD’na istedikleri her türlü görüşü iletebileceklerini bildirmiştir. Bu çağrı doğrultusunda BM, AB adına İrlanda, Arap Birliği, İKÖ ve 50 civarında devlet görüşlerini UAD’na iletmiştir. UAD’nın temel olarak üç bölümden oluşan kararının ilk bölümünde (14-65. paragraflar) UAD’nın davaya bakamayacağı yönündeki İsrail’in itirazları değerlendirilmiş ve başvuru kabul edilebilir bulunmuştur. İkinci bölümde (66-142 paragraflar) duvarın uluslararası hukuka uygunluğu sorunu değerlendirilerek aykırı olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Son

23 Değirmenci, op.cit., s. 216-217.
24 Şeref Ünal, Uluslararası Hukuk, Ankara: Yetkin Yayınları, 2005, s. 293.
25 Jean Shaoul, “Why Israel boycotted the International Court hearing on West Bank wall”, March 28th, 2004, https://www.wsws.org/en/articles/2004/02/isra-f28.html , (E.T.: 30.11. 2019).
26 Sançar Sefer Süer, “Uluslararası Adalet Divanının İşgal Altındaki Filistin Topraklarında Duvar İnşasının Hukuki Sonuçları Konusundaki Danışma Görüşü”, Yasama Dergisi’14, s. 35.

bölümde ise (143-160 paragraflar) saptanan uluslararası hukuka aykırılıkların sonuçları ve yapılması gerekenlere değinilmiştir.27

Kararın ilk bölümünde ele alınan BM Genel Kurulu’nun danışma görüşü talep etmesi ve UAD’nın başvuruyu kabul etmesi tartışması hususunda İsrail’in itirazı başvuru kabul edilebilir olsa da UAD’nın takdir yetkisini kullanarak davaya bakmayabileceği yönünde olmuştur. İsrail tarafının UAD’nın davaya bakamayacağı konusunda ilk itirazlarından biri BM Genel Kurulu’nun bu konuda danışma görüşü istemeye yetkili olmadığı yönünde olmuştur. Oysa BM Antlaşması’nın 96/1. maddesinde belirtildiği üzere böyle bir başvuruyu doğrudan yapabilecek iki BM organından biri Genel Kurul diğeri Güvenlik Konseyidir. İsrail ise itirazını BM Antlaşması’nın 12/1. maddesinde belirtildiği üzere Güvenlik Konseyi’nin önündeki bir konuya Genel Kurul’un bakamayacağı doğrultusunda yapmıştır. Dolayısıyla İsrail’e göre Güvenlik Konseyinin görüştüğü Filistin sorunu konusunda Genel Kurul devreye giremeyecek ve danışma görüşü de isteyemeyecektir. UAD ise ilgili madde ile ifade edilmek istenen hususun Güvenlik Konseyi’nin önündeki bir konu hakkında “Güvenlik Konseyi’nin rızası olmadan” Genel Kurul’un tavsiyede bulunamayacağı olduğunu belirtmiştir. Danışma görüşü istemek “tavsiye” olmadığından İsrail’in itirazı tartışmalı bulunmuştur. UAD’nın kararında belirttiği üzere BM Anlaşmasının 10. maddesine göre BM Genel Kurulu bu anlaşmanın düzenlediği her konuda genel bir yetkiye sahiptir. Bir üye devlet tarafından barış ve güvenliğin korunmasını ilgilendiren herhangi bir konuda yetkili olduğu, 11/2. madde gereğince tavsiyede bulunabileceği belirtilmiştir. Danışma görüşü isteme kararının alındığı oturum Filistin sorununun uluslararası barış ve güvenliği tehdit etmesi ve Güvenlik Konseyi’nde karar alınsa bile uygulanamaması nedeniyle 1997’de başlatılan 10. Acil Özel Birleşim oturumlarının bir parçasıdır. UAD; BM Güvenlik Konseyi’nin konunun üzerinde çalışmalarını sürdürdüğü doğrultusundaki İsrail’in itirazını ise Güvenlik Konseyi’nin duvar konusunda karar alamadığını hatırlatarak reddetmiştir. İsrail’in kabul edilebilirlik konusundaki bir diğer itirazı sorunun hukuksal nitelik taşımadığı, siyasi bir sorun olduğu noktasında olmuştur. UAD’na göre ise sorunun siyasi yönleri de olmakla birlikte ciddi hukuksal tartışmalara sebep olmaktadır.İsrail tarafına göre UAD Genel Kurul’un başvurusunu teknik olarak kabul edilebilir bulsa da takdir yetkisini kullanarak davaya bakmamalıdır. İsrail bu görüşünü dört gerekçeye dayandırmaktadır. Birincisi sorunun taraflarından birinin yani İsrail’in UAD’nın konuya bakmasına rıza göstermemiş olmasıdır. İkincisi divanın alacağı bir kararın İsrail-Filistin arasında devam etmekte olan siyasi sürece zarar verebileceğidir. Üçüncüsü UAD’nın bir karara ulaşmak için elinde yeterli veri ve bilgi olmadığından davaya bakamayacağı iddiasıdır. Çünkü İsrail davalı taraf olarak kendisinin savunma yapmadığı, tezlerini, bilgi ve verilerini Divan’a sunmadığı bir ortamda alınacak kararın spekülasyon olacağını vurgulamıştır. Divan ise bu konuda Genel Sekreter’in hazırladığı rapor ve dosyaları, davacı taraf ve diğer devletlerin görüşlerini yeterli görmüştür. Dördüncüsü BM Genel Kurulu’nun zaten duvarın uluslararası hukuka

27 Erdem Denk, “Uluslararası Adalet Divanı’nın İsrail’in İşgal Altındaki Filistin Topraklarında İnşa Etmekte Olduğu Duvar Konusundaki Kararı”, Uluslararası İlişkiler, Cilt 1, Sayı 3 (Güz 2004), s.152-154.

aykırı olduğu yönünde karar almasının ardından UAD’nın davaya bakmasının anlamlı ve yararlı olmayacağı görüşüdür. Gerçekten de konunun hukuksal niteliği hakkında Genel Kurul’un karar almasının ardından danışma görüşü istemesinin anlamlı bulunmaması yerinde bir tespit gibi görünse de aslında bu yüzeysel yaklaşımdan uzaklaşıldığında Genel Kurul’da karar alan devletlerin asıl amacının uluslararası toplumun en üst yargısal otoritesi olan UAD’nda bu tespiti yaptırararak bir “psikolojik zafer” elde etmek olduğu anlaşılmaktadır. Sonuç olarak UAD İsrail’in tüm itirazlarını inceleyerek teknik olarak kabul edilebilirlik ve takdir yetkisini kullanarak davaya bakmama noktasında bir neden olmadığı sonucuna varmıştır.28

Okumaya devam et  İsrail’e büyük şok!

UAD’nın duvar konusundaki değerlendirmesi yalnızca Doğu Kudüs dahil işgal altındaki Filistin topraklarındaki kısmıyla ilgili yapılmıştır çünkü başvuru bu yöndedir. Divanın vardığı sonuca göre uluslararası hukuka göre duvarın inşa edildiği güzergahın davaya konu olan kısmının statüsü “işgal altındaki topraklar” (occupied territories), buna göre İsrail de “işgalci devlet”tir (occupying State). İsrail’i işgal altındaki topraklardan ayıran sınırın Yeşil Hat (Green Line) olduğunu vurgulayan UAD, 1967’den beri İsrail’in işgal ettiği alanların bu sınırı değiştirmediğini de belirtmiştir. İşgal altındaki Filistin topraklarında yaşayan İsrailli yerleşimcilerin yaklaşık %80’i de duvarla çevrelenen kapalı bölgede kalmıştır. Bu durum uluslararası insancıl hukukta örneğin 4. Cenevre Sözleşmesinin 49/6. maddesinde belirtilen işgalci devletlerinin nüfuslarını işgal ettikleri topraklara aktarmamaları gerektiği ifadesine aykırı düşmektedir. UAD bu doğrultuda duvarı bir oldu bitti (jait accompli) rejimi yaratma ve de facto ilhak olarak nitelendirmiştir. Filistinlilerin duvar nedeniyle ihlal edildiği UAD tarafından saptanan haklarından biri çalışma hakkıdır. Kalkiliya başta olmak üzere kapalı bölgede kalan Filistinlilere sınırlı sayıdaki kontrol noktalarından sınırlı sürelerde geçiş hakkı verilmekte, çoğu zaman geçişler bürokratik engellere takılmakta, dolayısıyla buradaki halkın işyerlerine ulaşmaları ciddi zorluklara sebep olmaktadır. Yerleşme, mal mülk edinme ve bunların korunması hakları da ihlal edilmekte, toprakları ve evleri zarar görmektedir. Eğitim ve sağlık hizmetlerine ulaşamamakta, diğer sosyal hizmetlerden yararlanamamaktadırlar. Doğal kaynaklar üzerindeki hakları kapsamında tarım alanları, zeytinlikleri, meyve bahçeleri, su kaynakları tahrip edildiğinden kullanılamaz duruma gelmiştir. Özellikle su kaynaklarının önemli olduğu bölgede Batı Şeria suyunun yaklaşık %51’inin duvar sayesinde İsrail tarafında bırakılmış olmasının tesadüf olmadığı düşünüldüğünde, UAD’nın da hükmettiği üzere İsrail’in duvar politikası Filistinlileri gitmeye mecbur bırakarak bölgenin demografik yapısının değişmesine neden olmaktadır. UAD sonuç olarak İsrail’in duvar inşası nedeniyle sebep olduğu hak ve uluslararası hukuk ihlallerinden doğan sorumluluklarını ortadan kaldırabilecek herhangi bir etkenin mevcut olmadığına hükmetmiştir.29

28 Op.cit., s. 155-160.
29 Op.cit., ss. 161, 164-165, 167.

Divana göre söz konusu durumdaki gibi uluslararası hukuk ihlalinin bulunduğu durumlarda ihlalci devletin yanı sıra BM’ye ve diğer devletlere de sorumluluklar doğmaktadır. Divanın İsrail’e yüklediği sorumluluklar genel ifadelerle Filistin halkının self-determinasyon hakkına saygı duymak, kutsal yerlere giriş çıkışlarını engellememek, duvar inşasını durdurmak, inşası biten kısımları yıkmak, insanlara, mal-mülke, doğal kaynaklara verdiği tüm zararları telafi etmek yönünde olmuştur. Erga omnes karakterdeki uluslararası yükümlülükler tüm devletleri ilgilendiren ve tüm devletlere hukuksal çıkar sağlayan yükümlülüklerdir. Divan bu doğrultuda diğer devletlerin söz konusu illegal durumu tanımama, duvar inşasına yardım ve destek olmama, İsrail’in insancıl hukuk kurallarına uymasını sağlama şeklinde yükümlülükleri olduğunu vurgulamıştır. Divanın BM’ye yüklediği sorumluluklar sorunun çözülebilmesi için BM’nin daha fazla çaba göstermesi ve İsrail’in hukuk dışına çıkan davranışlarının eleştirilmesi yönünde olmuştur.30

SONUÇ

İsrail yerel mahkemelerden ve uluslararası hukuk bağlamında BM, UAD gibi yargı organlarından alınan kararlara rağmen duvar inşası politikasına devam etmektedir. BM Güvenlik Konseyi’nde alınması amaçlanan kararı veto etmesi örneğindeki gibi ABD desteği İsrail’in BM’nin kararlarına uymamasında önemli bir etkendir. İsrail ve Filistin tarafları arasında olası bir barış ihtimali karşında engel olabilecek düzeyde sorunlu olan duvar politikası, güvenlik gerekçe gösterilse de İsrail’in uluslararası hukuk ihlallerinin de etkisiyle uluslararası toplum tarafından inandırıcı bulunmamaktadır. Kudüs, yerleşimciler, mülteciler, su gibi sorunlarda da temel uluslararası sözleşmeleri ihlal eden İsrail, Duvar inşası ile Filistinlilerin tecrit edilmiş şekilde yaşamasına yol açarak sorunların daha da büyümesine neden olmaktadır. BM’nin, bölge ülkelerinin, uluslararası kamuoyunun, yerel ve uluslararası yargı organlarının kararlarına ve sert tutumlarına rağmen yaptırım boyutuna ulaşamayarak yetersiz kalmakta ve İsrail’in hukuk tanımaz davranışlarına devam etmesine neden olmaktadır.

İsrail’in duvar politikası gelecekte müzakerelerle tesis edilmesi planlanan kalıcı barışın önünde tıkanıklıklar yaratarak tek taraflı çözümlere ve “fiili bir durum”a sebep olmaktadır. Filistinlilere göre duvar kendilerini Batı Şeria’nın %42’sine hapsederek bölgenin demografik yapısını bozmayı hedeflemektedir. İsrail duvarın sadece güvenliği sağlamak amacıyla inşa edildiği ve gelecekte bir sınır olmasının planlanmadığını söylese de Filistinliler Şaron’un amacının başından beri bu olduğunu iddia etmektedirler. ABD ise bir yandan Güvenlik Konseyi’nde İsrail aleyhinde alınan kararlarda veto yetkisini kullanırken diğer yandan da Yol haritasını işletmekte istekli durarak, duvar politikasının taraflar arasında güven ortamının oluşmasını engellemesi nedeniyle konuyu sorunlu görmekte ve İsrail’i çok sert olmayan biçimde uyarmaktadır. Nitekim 2003 yılında dönemin ABD başkanı G. Bush, Filistin

30 Süer, op.cit., s. 47.

başbakanı Mahmud Abbas ile kameralar karşısında yaptığı görüşmede “Batı Şeria boyunca kıvrılan bir duvar varken, Filistinlilerle İsrailliler arasında güven tesis etmek çok zor” ifadelerini kullanmıştır. ABD duvarın uzatılması konusunda itirazlarını İsrail’e ileterek, İsrail’e verdiği kredilerden, duvarın gereksiz gördüğü kesimlerinin maliyeti kadarını kesme ihtimalini gündeme getirmiştir.31

31 “Batı Şeria Güvenlik Seti”, 20.01.2004, (E.T.:03.12.2019)

KAYNAKÇA

ARAS İlhan, “Filistin – İsrail Arasındaki Temel Sorunlar ve Uluslararası Hukuk” (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Çanakkale: 2010, s. 63.

ARI Tayyar, Geçmişten Günümüze Orta Doğu: Siyaset, Savaş ve Diplomasi, 4.b, Bursa: MKM yay., 2008, s. 777.

ÇAĞIRAN Mehmet Emin, “Filistin Duvarının Hukuki Mahiyeti ve Sonuçları Üzerine Uluslararası Adalet Divanının İstişari Mütalaası, Akademik Orta Doğu, C. 1, S. 1, 2006, ss. 57-58.

DEĞİRMENCİ Gamze, “Batı Şeria Duvarı ve Uluslararası Hukuk”, Bilge Strateji, C.2, S.4, Bahar 2011, ss. 203-204.

DENK Erdem, “Uluslararası Adalet Divanı’nın İsrail’in İşgal Altındaki Filistin Topraklarında İnşa Etmekte Olduğu Duvar Konusundaki Kararı”, Uluslararası İlişkiler, Cilt 1, Sayı 3 (Güz 2004), s.152-154.

ERCÜMEN Merve Aksoy, “Filistin’de İnsani Durum Raporu”, İNSAMER, Araştırma 39, Mayıs 2017, s.10.

GÜNDÜZ Aslan, Milletlerarası Hukuk, 5. b., İstanbul: Beta Basım A.Ş., 2003, s. 271.

PIKE Deborah, “Sharon’s Wall and the Dialectics of Inside/Outside”, Borderlands e- journal, Vol. 5, No. 3, 2006, , (E.T.: 29.11. 2019).

ROGERS Richard and Anat Ben-David, “Coming to Terms. A conflict analysis of the usage, in official and unofficial sources, of ‘security fence’, ‘apartheid wall,’ and other terms for the structure between Israel and the Palestinian Territories”, david_rogers_coming_to_terms_2oct.pdf , (E.T.: 01.12.2019).

SHAOUL Jean, “Why Israel boycotted the International Court hearing on West Bank wall”, March 28th, 2004, https://www.wsws.org/en/articles/2004/02/isra-f28.html , (E.T.: 30.11. 2019).

SÜER Sançar Sefer, “Uluslararası Adalet Divanının İşgal Altındaki Filistin Topraklarında Duvar İnşasının Hukuki Sonuçları Konusundaki Danışma Görüşü”, Yasama Dergisi’14, s. 35.

ŞİMŞEK A. Aslı, “Yeni Bir Utanç Duvarı Daha”, Atılım Üniversitesi Hukuk Fakültesi, duvari-daha.pdf (E.T.: 03.12.2019)

ÜNAL Şeref, Uluslararası Hukuk, Ankara: Yetkin Yayınları, 2005, s. 293.

WATSON Geoffrey R., The Wall Decisions in Legal and Political Context, Vol.99, No.1, January 2005, s. 21.

WILLIAMSON Lucy, “İsrail, Kudüs Duvarını Onayladı”, 11.07.2005, (E.T.: 02.12.2019)

YILDIZ Hamdi, birbirinden-ayiriyor/1058750, 09.02.2018, (E.T.: 20.11.2019)

“Batı Şeria Güvenlik Seti”, 20.01.2004, (E.T.: 03.12.2019)

“Special Report on the West Bank Security Barrier”, By UNRWA, July 17, 2003, , (E.T.: 21.11. 2019).


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir