Filmin Sonuna Yaklaşıyoruz…

AKP ve küçük ortağı MHP’nin bu kez seçim kazanması çok zor görünüyor. Zafer halkın olacak… - orijinal 1
AKP ve küçük ortağı MHP’nin bu kez seçim kazanması çok zor görünüyor. Zafer halkın olacak… - orijinal 1

AKP ve küçük ortağı MHP’nin bu kez seçim kazanması çok zor görünüyor. Zafer halkın olacak…

Ama bir şartla:

Ekrem İmamoğlu ve İstanbul CHP il başkanı Canan Kaftancıoğlu’nun İstanbul belediye seçimlerinde ortaya koyduğu ilgi ve titizliğe dikkat edilerek…

 Halkın arasına girilerek, halka güven verilerek… Şu bir gerçek ki;

AKP ile katıldığımız seçimlerde umutsuzluk, karamsarlık çemberini ilk kez İmamoğlu kırdı.

Mücadelesi, direnişi, kararlılığı, sakin, soğukkanlı duruşu ile o, halkı ve aydınları yanına çekmesini bildi. AKP’nin çöküş dönemini başlattı. O ve Mansur Yavaş AKP yıkılışının kapısını araladılar…

Kavgasız, dövüşsüz, küfürsüz bir dil kullanarak yığınlara güven verdiler…

Ayrım yapmadılar. Halkı düşman kamplara bölüp, karşı karşıya getirmediler.

Onları kendilerine inandırdılar. Kendileri de onlara inandı.

HEPSİNDEN ÖNEMLİSİ SANDIKLARA VE OYLARA SAHİP ÇIKTILAR…

“Bu halktan ne köy ne kasaba olur” diyen aydınlar da onların sayesinde bu halktan “Meğer köy de olur, kasaba da olurmuş” demeye başladılar.

Buradan şu sonuca varacağız:

Gerçekleri gören, hedefi iyi saptayan ve Atatürk ilkelerini tam anlamıyla uygulayan bir lider ve kadro, halka yön vermeye başlarsa, kazanmamak ve başarmamak için bir neden kalmaz.

Daha da önemlisi o lider halkın arasına karışır, halkla birlikte sevinir, halkla birlikte üzülür ve halkla birlikte direnirse zafere ulaşır.

İster sağcı olsun ister solcu; kim cemaatlerin, tarikatların borazanını öttürüyorsa, kim halka tepeden bakıyorsa o, Cumhuriyetin ve devrimlerin düşmanıdır. Türkiye’nin çağdaşlaşmasının önünde engeldir.

Kemalist devrim programının tamamlanabilmesi için bu çağ dışı engellerin ortadan kaldırılması gerekir.

Ümmet ve kul anlayışından özgür vatandaş ve demokratik, uygar bir toplum yapısına geçebilmenin temel koşulu budur.

Halka güvenmek devrimci, Atatürkçü olmanın temelidir. Ne demişti Mustafa Kemal Atatürk:

“7 yüzyıldan beri cihanın dört bir köşesine sevk ederek kanlarını akıttığımız, kemiklerini topraklarında bıraktığımız (…) bunca fedakârlık ve ihsanlarına karşılık nankörlük, küstahlık, cebbarlıkla uşak mevkiine indirmek istediğimiz bu asıl sahibin huzurunda, bugün utançla ve saygıyla kendimizi toplayalım.” (1. TBMM Tutanakları, 18.c., s.4, 1 Mart 1922)

Ne yazık ki son zamanlarda insanlarımızı küçük görmek, aşağılamak aydınlar arasında bir gelenek, bir moda haline geldi.

Kendi başarısızlıklarını milletin cahilliğine, eğitimsizliğine bağlayıp, “Bu halktan ne köy ne kasaba olur. Bu milletten hiçbir şey olmaz…” deyip işin içinden sıyrılmak onlar için kolay bir çözüm yolu oldu.

Halkın arasına girmediler. Halkın sorunları ile uğraşmadılar…

Haksızlıklara, hukuksuzluklara ve her çeşit sömürüye karşı onlarla kol kola, yan yana mücadele vermekten uzaklaşıp, devrimci mücadeleyi dört duvar arasına hapsettiler.

Bol bol konuştular.

Hilelere, hurdalara göz yumdular. Sonra da elleri böğürlerinde egemen güçlerin zaferini üzüntü ile seyrettiler…

Yani özetle: Estiler yağdılar. Ama “Atı alan Üsküdar’ı geçti.” Gitti.

Her defasında bu böyle oldu.

Ama Mansur Yavaş ve Ekremoğlu bu kısır döngüyü kırdılar. Etki, tepkiyi doğurdu. Baskı ve şiddet, direnmeyi…

Belediye seçimlerinde başta büyük kentler olmak üzere Türkiye’nin yarısı kazanıldı.

Zalimlerin unuttuğu bir şey vardı: Her şey karşıtı ile birlikte var olur. Her şey karşıtını içinde taşır.

Tarih böyle yazar. Buna “diyalektik” denilir.

Patronun olduğu yerde işçi, haksızın olduğu yerde haklı, zalimin olduğu yerde mazlum, zenginin olduğu yerde yoksul, sömürenin olduğu yerde sömürülen, karanlığın olduğu yerde aydınlık vardır.

Kimse sonsuza dek, “Hep bana, Rab bana” diyerek, halkın büyük bir kesimini açlık sınırının altında yaşatamaz… Tutamaz…

Gün gelir, 200 binler, 400 bin; 400 binler 4 milyon; 4 milyon 8 milyon olur ve çoğalarak keskinleşir, bilinçlenir ve senden hesap sorar…

Gün gelir, davullar vurur, zurnalar çalar, halay çekilir… Korku imparatorluğu çöker, korku biter.

Bir kıvılcım, bir bozkırı tutuşturur. Şafaklar yeniden doğar…

([email protected])


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir