Kasa, Masa, Nisa

Orta okul `da  Kayserili Tarih ögretmenimin bize anlattigi bir hikaye (1975) - kadi

Orta okul `da  Kayserili Tarih ögretmenimin bize anlattigi bir hikaye (1975)

Orta okul `da  Kayserili Tarih ögretmenimin bize anlattigi bir hikaye (1975) - kadi

Şimdi daha fazlası var…

Kumar borcu olan var,

Makam beklentisi olan var,

Kasa, Masa, Nisa üçgeninde boğulan var;

Var da var dostlar…

BU KADILAR ÇOK

ESKİ ZAMANLARDA

KALDI DİYEBİLİRSİNİZ…

Rivayet edilir ki hâkimlerin yerine ‘kadı’ların görev yaptığı çok eski zamanlarda, deri işi ile uğraşanlar derilerini balya haline getirip evlerinde depo ederlerdi…

Hâkimlerin yerine ‘kadı’ların görev yaptığı o tarihlerde, adamın biri bütün derilerini evinde balyalar halinde muhafaza ediyordu.

Kış şartları çok ağırdı ve her taraf karla kaplıydı. Lapa lapa karın yağdığı bir gece, evinde balya balya deriler olan dericinin evine giren hırsız, evden taşıyabileceği kadar deri balyasını kar üstünde sürükleyerek kendi evine götürdü.

Ev sahibi uyandığında deri deposunun boşalmış olduğunu fark etti. Kar üzerindeki izleri takip ederek hırsızın evine kadar ulaştı ve kapısını çaldı.

Hırsız kapıyı açtı ve dericiye “Buyur ne istiyorsun?” diye sordu.

Derilerin sahibi, hırsıza; “Sen benim derilerimi çalmışsın” onları almaya geldim diye çıkıştı. Ama hırsız yavuz çıkmıştı; “Hayır, ben senin derilerini filan çalmadım, iftira ediyorsun” dedi.

Deri sahibi, “Bak izler senin evine kadar geliyor, inkâr etme ve derilerimi ver, aksi halde kadıya gidip seni şikâyet edeceğim” deyince.

Hırsız da kendinden gayet emin bir biçimde “Kime şikâyet edersen et, ben deri falan çalmadım” diyerek ısrarına devam etti.

Oysaki izler bu adamın kapısına kadar geliyordu. Ama adam ben çalmadım demekle kalmıyor kime şikâyet edersen et diye de meydan okuyordu. Deri sahibi çaresiz kadının yolunu tuttu.

Bu gören hırsız hemen giyindi ve adamdan önce yetişebilmek için kısa yollardan bir nefeste kadının huzuruna geldi..

Kadıya “Kadı efendi, ben birinin derilerini çaldım, kendisi şimdi yolda, beni sana şikâyete geliyor, beni bu işten kurtar” diyerek her şeyi anlattı.

Kadı, hırsıza “Ben senin işini hallederim ama bana para vermen lazım” diyerek rüşvet talep edince hırsız da seve seve kabul etti.

Kadı, hırsıza “Parayı minderin altına diz, arka kapıdan vız” diyerek hırsızın oradan uzaklaşmasını istedi. Parayı minderin altına koyan hırsız arka kapıdan çıkıp gitti.

Çok geçmeden derilerin sahibi kadının huzuruna varıp her şeyi olduğu gibi anlattı.

Kadı, hırsızı kurtarmak için bahane üretmek zorunda olduğundan deri sahibine ilk olarak “Senin deriler ham mıydı, işlenmiş miydi?” diye sordu.

Deri sahibi, kadıya “Derilerim hamdı Kadı efendi” dedi.

Kadı bir kitap açarak suçu ve verilmesi gereken cezayı incelemeye başladı.

Biraz okumuş gibi yaptıktan sonra deri sahibine dönerek, “Senin deriler ham olduğundan hırsızı cezalandırmam mümkün değil, çünkü kanuna göre deri hırsızlığında suçun cezalandırılması için derilerin işlenmiş olması şartı aranıyor” dedi..

Bunu duyan deri sahibinin rengi kaçtı ve kadıya “Kadı efendi, benim deriler işlenmemişti ama hepsi mazılı idi” dedi.

Kadı bu cevabı alınca hiddetlendi, çünkü hırsızı kurtarmak ve işi kılıfına uydurmak zorundaydı..

Deri sahibine elindeki kitabı göstererek, “Mazılı muzulu, işte hepsi burada yazılı” diyerek hiddetle bağırdı ve adamı huzurundan kovdu.

Derici ensesini kaşıyarak kadının huzurunu terk etti. Hırsız da verdiği rüşveti alan kadı sayesinde adalete hesap vermekten kurtuldu…

Şimdi sizler bu hikâyeler çokkk eski zamanlarda kaldı diyorsunuz. Belki de şimdi hiç böyle hakimler olur mu diye düşündünüz…

Şimdi daha fazlası var dostlar.

Kumar borcu olan var,

Makam beklentisi olan var,

Kasa, Masa, Nisa üçgeninde boğulan var; var da var..

Sözün özü şimdi durum daha kötü…

Saygilarimla,

Selen Atasoy


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir