Korona Virüsü salgınına halen Türkiye’yi yöneten iktidarla yakalanmış olmamız, gerçekten çok büyük bir şanssızlık. Sakın ola ki bu iktidarı geçmiş iktidarlarla kıyaslamayın! “Onlar da ne hatalar yaptı, buralara gelmemizde onların da büyük suçu var” derseniz, tabii ki haklısınız. Ama bugünkü durum çok farklı. Bugünkü iktidarı dünden farklı kılan özellikler;
- Çağdaşlıkla, akılla ve bilimle sorunu olması,
- Evrensel ve ulusal ilkeleri ve değerlerinin hiç olmaması,
- Cumhuriyet’le ve onun kurumları ile hesaplaşma içinde olmasıdır.
Şu anki iktidarın yönetimi altındaki Türkiye, Osmanlı’daki I. ve II. Meşrutiyet’ten daha da geridedir. Çünkü Meşrutiyetle, Osmanlı monarşisinin başındaki padişahın, yani Tek Adamın yetkileri sınırlandırılmış ve halkın temsilcilerinin bulunduğu Meclis-i Mebusan’a devredilmiştir.
Refahı Cennette Vadediyorlar
Bugünün Türkiye’sinde ise TBMM’nin yetkileri Allah’ın lütfu olan 15 Temmuz Darbe Girişimi, KHK’lar ile muhaliflere yapılan mıntıka temizliği ve adil ve dürüst olmayan 16 Nisan 2017 Referandumu ile Cumhurbaşkanına verilmiştir. Bugün Cumhurbaşkanına kuvvetler ayrımını yok sayarak verilen yetkiler, meşrutiyet dönemlerindeki Osmanlı Padişahlarında bile yoktu! Bu durum çağdaşlıkla, demokrasi ile bağdaşmaz. Tüm çağdaş, demokratik veya çağdaşlaşma, demokratikleşme yolunda ilerleyen ülkelerde en üst kurum; halk temsilcilerinin bulunduğu meclislerdir. Maalesef artık bizim ülkemizde durum böyle değil.
Bu yönetim biçimiyle ve iktidarın sahip olduğu zihniyetle Türkiye’nin sorunlarını çözebilmesine, dertlerine deva bulabilmesine, ekonomik olarak kalkınabilmesine, halkına refah sunabilmesine imkân yoktur. Ancak ülkemiz ve milletimiz için kin ve nefret üretebilir, şehitler tepesini çocuklarımızla doldurabilir, fakir olan ekonomimizi daha çok fakirleştirebilir. Ama iktidarın Allah’ı var, size öteki dünyanın cennet köşesinde refah ve mutluluk vaat ediyor.
İhtiyacımız Olan Ortak Akıl
Monarşiler yani “Tek Adam” yönetimleri insanlığın geçmiş dönem aklının ürünüdür ve bugün için çağdışıdır. 21. Yüzyılda insanlığın çok sayıda olan, girift ve her geçen gün daha da karmaşık hale gelen sorunlarını “Tek Adam” yönetimleri ile çözebilmek mümkün değildir. Çağımızın ihtiyacı olan; uzlaşmaya dayanan ortak akıl ile problem çözümüne yönelik olarak niteliğe dayanan birleşik aklı esas olan çoğulcu parlamenter demokrasidir.
Bugün ülkemiz, demokrasinin olmazsa olmazı olan kuvvetler ayrımı, denge ve kontrol mekanizmaları yok edilmiş fiilen “Tek Adam” yönetimi altındadır. Böyle bir sistemde danışmanların ve bakanların görevi Cumhurbaşkanının ne kadar iyi düşündüğünü, ne kadar başarılı olduğunu söylemekten, ülkesinin ve milletinin çıkarları ve güvenliği ile çelişse bile Cumhurbaşkanına sadakatlerini sürdürmekten ibarettir. Başka şansları yoktur. Yoksa sistem dışına itilirler!
İnsan Aynı Anda İki Şeyi Yapamaz
Çağımızda “Tek Adam” yönetimlerinin bilimsel olarak da başarılı olmasına imkân yoktur. “Tek Adam” yönetimlerinin, genel olarak tüm kararları en tepeden tetikleyerek başlatan ve sürecin her safhasına müdahil olan bir karakteri vardır. Bilimsel çalışmalar göstermektedir ki; insan aklı aynı anda iki şeyi yapamamaktadır. Hâlbuki Türkiye, aynı anda bırakın iki şeyi, çok şey yapmak, planlamak ve öngörmek zorundadır.
Örneğin; Korona Virüsü Salgını! Bu krizin gerçekte üç cephesi var. Birincisi insan sağlığı yani salgının durdurulması, kontrol altına alınması ve hastalananların tedavisidir. İkincisi ekonomiktir. Üçüncüsü ise Korona Krizi sonrası dünyanın artık eski dünya olmayacağı gerçeğinden hareketle, yeni riskleri ve belirsizlikleri karşılamak ve doğabilecek fırsatları, kullanılabilecek hazırlıkları şimdiden yapmak ve uygulamaya koymaktır.
Niye Dünya Yedincisiyiz?
İktidarın bırakın ülkemizin diğer sorunları ile de aynı anda uğraşabilmeyi, sadece Korona Krizi’nin yarattığı ve yaratacağı üç cepheyle aynı anda uğraşabilecek imkân ve kabiliyeti bile yoktur. Olmadığını da her an her icraatlarında görüyoruz.
Halen dünya üzerinde, yaklaşık olarak 8 milyar nüfus ve 200 devlet var. Türkiye, nüfus olarak dünyanın yüzde biri, devlet olarak da iki yüz devletten biri. Ama Korona Virüsü salgını vaka sayısında iktidarın açıkladığı resmi rakamlara göre ilk yediye giriyor ki iktidar kendini başarılı göstermek için vaka sayısını ve Korona Virüsü salgınından ölenlere başka ölüm nedenleri yazarak gizlediği halde.
Tsunami Geliyor
Türkiye’yi ilk yediye sokan neden; iktidarın yeterli süre önceden haberi olduğu halde gerekli önlemleri almamasından, özellikle Umre Ziyaretine izin vermesinden, dönenlere ciddi olarak karantina uygulaması yapmamasından, sığınmacıları hijyenik olmayan şartlarda Yunanistan ve Bulgaristan sınırlarına yığmasından ve sonra geriye taşımasından, toplu ibadetleri zamanında yasaklamamasından ve ilk anda uygulanması gereken şok sokağa çıkma yasağını uygulamamasından kaynaklanmaktadır. Ayrıca 10 Nisan 2020’de, gece yarısına iki saat kala sokağa çıkma yasağı ilan edilerek yaşanan rezaleti ve kitlelere Korona Virüsü bulaştırılmasını da üzerine ilave edebiliriz. Allah’tan Türkiye genç nüfusu ile bu tür salgınlara dayanıklı sayılır. Avrupa gibi yaşlı bir nüfusumuz olsaydı, bu iktidarla millet kırılır, ölümlerde dünya birincisi olurduk.
Bu iktidara rağmen düşe kalka, oramızı buramızı parçalayarak ve normalin üstünde can kaybı da vererek, bir şekilde bu salgından çıkacağız çıkmasına ama arkadan bu dönemi bile aratacak ve rahmetle andıracak bir tsunami geliyor. Gelişmiş ve zengin ülkeler bile bir yandan Korona Virüsü salgını ile uğraşırken, diğer yandan öncü dalgaları hissedilen ve yaklaşmakta olan büyük ekonomik tsunami için hazırlanıyorlar ve tedbir almaya çalışıyorlar. Ekonomistlerin söylediğine göre yaklaşmakta olan ekonomik şok dalgası 1929 Ekonomik Buhranından beri yaşadıklarımızın en büyüğü olacak. II. Dünya Savaşı sonrası yaşananları ve 2008 Ekonomik Krizini ise çok geride bırakacak.
İktidar Krizi Fırsata Çevirme Peşinde
İktidar bırakın Türkiye’yi bu krize hazırlamayı, halen içinde olduğumuz krize bizi kefen paramızı yani zor günler için ayrılmış ihtiyat akçesini bile tüketmiş olarak soktu. Şu anda iktidar, ekonomik olarak tam anlamıyla iflas durumunda ve günü kurtarma telaşı içinde. Bir yandan da “Bu krizi nasıl 15 Temmuz Darbe Girişimi gibi fırsata çeviririz” derdinde.
Dünya aynı 19. Yüzyıl’da yaşanan Sanayi Devrimi gibi bir kırılma ve evirilmenin eşiğinde. Osmanlı, 15. Yüzyıl’dan itibaren başlayan Rönesans, reform, aydınlanma ve siyasi devrimlerin dışında kaldı. Bunun doğal sonucu olarak da Sanayi Devrimini ıskaladı. Bu nedenle geriye düştü, yarı sömürge oldu, parçalandı ve yıkıldı.
Dünya Yeni Bir Devrimin Eşiğinde
Bugün de Korona Krizinin tetiklemesi ile hızlanacak olan “Yapay Zekâ” veya “Sanal Dünya” şeklinde adlandırılabilecek bir devrimin eşiğindeyiz. Sanayi Devrimi’nden önce işgücünün yüzde 90’ı tarımda çalışırdı. Şu anda gelişmiş ülkelerde tarımda çalışan insan gücü yüzde iki. Bugün sanayide ve hizmette çalışan insan gücü, çocuklarınızdan itibaren işlerini kaybedecekler. İşlerini daha çok otomasyona, işçisiz ve ışıksız çalışan fabrikalara, robotlara, yapay zekâlara, torunlarınızdan itibaren de inorganik ve organik birliktelik içinde olan başka bir insan yapısına devredecekler. İktidar bu işin farkında mı? Eğitimden teknolojiye ve bilime bu değişimi yakalayacak çalışmaların içinde mi? Tabii ki hayır! Aynı Osmanlı kafasında olduğu gibi ülkemizin bu gelişimi ıskalamasına neden olacaklar. Aynı Osmanlı gibi!
Gazi Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde 19 Mayıs 1919’da başlayarak verilen kurtuluş mücadelesi, Cumhuriyet’le bu mücadelenin siyasi olarak taçlandırılması ve sonrasındaki Aydınlanma Devrimleri ile geçmişte ıskalananların yakalanmaya çalışılması esasında gelişmişlik farkına son vermek için yapılan bir kuantum sıçramasıydı. Bugün Atatürk’e, onun yarattığı çağdaş kurumlara ve Aydınlanma Devrimlerine karşı gerçekleştirilen saldırılar ise ama bilinçli ama bilinçsiz olarak Türkiye’yi Osmanlı’nın akıbetine taşımaktadır.
Yazıları posta kutunda oku