İKİ İBRET:  SURİYE VE TÜRKİYE

29. 4. 2020 - ahmet kilicaslan aytar
28 Nisan’da BM Genel Kurulu sanal toplantıdaydı.
Suriye BM’nin daimi temsilcisi Dr. Beşar el-Caferi, koronavirüsün yayılmasına dikkat çekti.
Ülkesinin temel taleplerini karşılayabilmesi,
Salgınının ekonomik, sosyal ve sağlık üzerindeki etkilerini aşabilmesi için,
Uluslararası ticarete ve uluslararası bankacılık sistemine ulaşmanın öneminden ve sonuçlarından konuştu.
Suriye’ye uygulanan ekonomik ve zorlayıcı önlemlere koşulsuz  son verilmesi çağrısında bulundu.

*
Koronovirüs salgını gelmeden önce,
Suriye’de Ocak 2011’de başlayan çatışmalar büyük bir insanî felakete yol açtı.
BM birkaç yıl önce ölümleri saymayı bıraktı.
Ama 2011’den beri Suriye’de kurşunlardan kimyasal maddelere kadar  tüm silahlar kullanıldı.
500 binden fazla insan öldürüldü.
Savaş öncesi nüfusun yaklaşık yarısı yerinden edildi.
5.5 milyon insan Ürdün, Lübnan ve Türkiye’de mültecidir.

*
En büyük acıyı Suriyeli çocuklar yaşadı.
Dokuz yılda, 2,6 milyondan fazla çocuk zorla yerinden edildi.
Komşu ülkelerde mülteci olarak kayıtlı 2,5 milyon çocuk var.
Bu trajedinin ortasında hayat devam ediyor!
Savaşın başlamasından sonra Suriye’de 4.8 milyon bebek,
Komşu ülkelerde de mülteci olarak bir milyon bebek doğdu.
Bu kaderde Suriye belirsiz bir geleceğe yürüyor.
İnsanlığa sesleniyor…

*
Peki ne oldu? Bu kader niye? Kimin ne derdi var? Kim ne istiyor?

*
2011’de Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad,
“Suriye’de olanlar on yıllardır bölge için planlananların bir bölümünü oluşturuyor.
Siyonist düşmana benzeri görülmemiş ve makul olmayan bu nezaket,
Suriye’ye  karşı gösterilen kararlılık ve baskı nasıl açıklanabilir? ” infialindeydi.

*
Ya da  “Yaşananlar bir iç savaş değildir!
ABD yönetimindeki batılı güçlerin,
Jeopolitiği nedeniyle Suriye’yi ele geçirmek üzere,
Hepsini bir düşünce şemsiyesi altında topladığı;
İşbirlikçi çetelere, kiralık gruplara, El Kaide ya da Nusra Cephesi gibi tekfirci örgütlere,
Siyasi, medya, maddi, lojistik ve silah desteği ile yürüttüğü bir savaştır” diyordu.

*
Gerçekten Suriye savaşının çok öncesinde,
İsrail-Filistin arasında barış sürecinin başlaması için Arap devletlerinin sunacakları geniş kapsamlı barış planında;
İsrail’den isteyebilecekleri bir tavize karşılık,
İsrail için güçlü bir teşvik oluşturma müzakereleri yapılıyordu.
Washington’da Arap liderler; “İsrail ve Filistin 1967 sınırlarına harfiyen uymak yerine aralarında toprak değişimi yapabilir” dediler.
İsrail’e karşı yumuşama kararı aldılar…

*
Nitekim İsrail Başbakanı B.Netenyahu,
“Eskiden İsrail-Filistin meselesini çözersek daha geniş olan İsrail-Arap meselesinin de çözüleceğini düşünürdük.
Şimdi bunun tam tersinin geçerli olabileceğini düşünüyoruz.
Şu anda Arap Dünyası ile vuku bulmakta olan bu ilişkileri geliştirmek;
Aslında İsrail-Filistin meselesini çözmemize yardım edebilir.
Biz de bu amaca yönelik çalışıyoruz ” ifadesiyle yeni bir stratejide ilerlediklerini açıkladı.

*
Suriye Savaşı tüm acımasızlığı ile devam ediyordu.
2012’de ABD eski Dışişleri Bakanı Henry Kissinger,
İslami Uyanış ve Arap Baharıyla radikalizmin yükselişi sırasında İsrail’in geleceğinden endişeliydi.
“Eğer trilyonlarca ilave dolar verir ve ordumuzla düşmanlarına yeteri kadar vurursak İsrail kurtulabilir;
2022 yılında İsrail olmayacak” diyordu.

*
Benzer şekilde ABD İstihbarat Topluluğu da, “İsrail Sonrası Ortadoğu’ya Hazırlık” raporunda;
İslami Uyanış ve radikalizm ile Filistin yanlısı kuvvetin yükselişi sonunda İsrail’in ayakta kalamayacağını bildiriyordu.

*
2013’te ABD Eski Dışişleri Bakanı John Kerry,
“Esad’ın hesaplamasını değiştirmek zorundayız.
Şimdi Esad orada İran’dan, Hizbullah’tan, Rusya’dan gelen destekle, cephanesiyle, ordusuyla oturuyor.
Ve hava gücünü, Scud füzelerini, tanklarını kullanarak savaşmaya devam edebileceğine inanıyor.
O yüzden bu denklem bir şekilde değişmeli. Bunu hepimiz biliyoruz” diyordu.

*
Herşey İsrail-Filistin arasında yeni bir barış planını teşvik etmek içindi.
Ama Suriye’de savaş:
Savaşın siyasi çözümü:
İran’ın nükleer gelişiminin engellenmesi:
ABD füze savunma sistemlerinde Rusya ile işbirliği:
Silahlanma mantığının yeniden Stratejik Silahların Azaltılması Anlaşması’ndaki düzeye getirilmesi:
Uluslararası camiayı ve Kuzey Kafkasya- Orta Asya’da  Rusya’yı tehdit eden radikalizm ile ortak mücadele:
Uluslararası hukukun yalnızca ABD ve müttefikleri’nin çıkarları bileşkesinde değil,
Rusya ve Çin’in de çıkarları  bileşkesinde geliştirilecek stratejik müttefikliğin, BM merkezinden küresel sistem ağlarına yansıtılması:
Nihayet yeni dünya statüsünün oluşturulması;
Konularında hiç bir şey başarılamadı…

*
Suriye’de savaşın başladığı andan itibaren ve bugün koronavirüs salgını sürerken,
Türkiye’de Erdoğan, İsrail’in Suriye ve bölge çıkarları doğrultusunda hiçbir zaman hız kesmedi;
Mütemadiyen “Suriye’deki eli kanlı diktatörün, eli kanlı caninin o koltukta daha fazla oturabilmesi artık imkansız hale gelmiştir” dedi.

*
Muhalif lider K.Kılıçdaroğlu ise,
“Parçalanmış bir Suriye mi, kan akan bir Suriye mi, kaos mu?
Yoksa egemenliği, bağımsızlığı, toprak bütünlüğü korunmuş, demokratik, hukukun üstünlüğüne dayalı,
Halkların anayasal ve hukuksal zeminde güvenceye alındığı bir Suriye mi istiyoruz? diye,
Salı’dan Salı’ya grup toplantılarında hep sordu, sadece sordu!

*
Erdoğan, 2016’da kuzey Halep’teki askeri müdahalesinden sonra Suriye’de rolünü genişletti.
Kürtlerin daha da genişlemesini engelleme kararlılığıyla;
Afrin’in doğusundan Cerablus’a kadar kontrol kurdu.
Barış Pınarı Operasyonu’nda resmi hedefin aksine,
Suriye’de iç barışın inşasına, İsrail lehinde Suriyeli Kürt kuşağı kurulmasına yol açtı.
İdlib de-eskalasyon bölgesinin başlıca garantörü,
Halep’in güneyinden İdlib üzerinden kuzey Hama’ya ve batı İdlib’in Lazkiye sınırında muhalefet topraklarında hakim oldu.

*
Hakim olduğu bölgeye çok sayıda Müslüman Kardeşler militanı Sünni Arap taşıdı.
Müslüman Kardeşlere yeni bir vatan için yeni bir demografik yapı oluşturdu.

*
Ama  İdlib’te tansiyon hep yüksek kaldı.
Bir taraftan Türkiye diğer taraftan Rusya destekli Suriye ordusu yığınaklarını arttırdı..
Türkiye’nin kontrol ettiği bölgeler birbirleriyle çatışan farklı fraksiyonlarla çok karmaşıktır.
Çünkü Esad ülkesinde on yıllarca sürecek muhalefet olasılığını ortadan kaldırmak için,
Humus, Doğu Halep, Doğu Ghouta, Deraa, Rastan’da demografik yeniden yapılandırma politikası uygulamış,
Bu yerleşimlerdeki yüz binlerce farklı fraksiyonlarda  isyancı İdlib’e sığınmıştır.

*
Bu fraksiyonları sadece Rusya değil Avrupa Birliği, ABD ve çeşitli ülkeler terörist olarak değerlendiriyor.
Bu terörist güçlere karşı bir şeyler yapılmalıdır.
Sonuçta  Türkiye İdlib’te kalıcı olmadığını biliyor.

*
Çünkü, 27 Nisan’da bir aracı kurum olan TD Securities;
Türk Lirası üzerinde artan baskı devam ederse Türkiye’nin döviz rezervlerinin Temmuz ayına kadar tükenebileceğini,
Geçen hafta Merkez Bankası net uluslararası rezervlerinin 25,9 milyar dolara düştüğünü açıkladı.

*
Yavaş büyüme ve jeopolitik şüpheler gibi faktörlerden etkilenen,
Lira, yılbaşından bu yana yüzde 14 ve son iki yılda yüzde 40 düştü.
Merkez Bankası rezervleri, büyük ölçüde liranın istikrarı için devlete ait bankaların piyasaya müdahalesi nedeniyle,
Yaklaşık bir yıl önce başlayan ve son birkaç ay içinde yaklaşık 20 milyar dolar aşınmış durumdadır..

*
Türkiye Merkez Bankası, şu anda günde yaklaşık 440 milyon dolar harcıyor.
Bu durumda altın hariç tüm döviz rezervleri Temmuz başında,
Mevcut tüm altın, Eylül’ün üçüncü haftasında tamamen tükenecektir!

*
Üstelik döviz piyasasına müdahaleler artıyor.
Bu Merkez Bankası harcamalarının Mayıs ayı sonuna kadar günde 666 milyon dolara  yükselebileceği anlamına geliyor!

*
Bu felaketin en büyük nedeni,
Erdoğan yönetimi altında;
1- Türk endüstrisinin, ABD doları cinsinden çok fazla borç alması,
2- Erdoğan’ın Suriye ve şimdi Libya’da sürdürdüğü askeri maceracılığıdır.

*
Koronavirüs salgını, Suriye’den sonra Türkiye’deki trajediyi de insanlığa ibret ediyor.
İnsan olanın ibret alması gereklidir.

29. 4. 2020

 


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir