BİR KARIŞ TOPRAĞA UMUT EKMELİ !!

Zaman hızla geçerken, yaşadığımız mekanları da kendimize benzetmeye başladık. Modernleşme adına, doğal olan, geleneksel olan, bizim olan her şeye karşı yabancılaşıyor ve yalnızlaşıyoruz. - tug

Zaman hızla geçerken, yaşadığımız mekanları da kendimize benzetmeye başladık. Modernleşme adına, doğal olan, geleneksel olan, bizim olan her şeye karşı yabancılaşıyor ve yalnızlaşıyoruz.

Alıştığımız beslenme düzeninden, tencere yemeği kültüründen uzaklaşıp, hazır tüketime, ambalajlı ürünlere, dondurulmuş gıdalara çok kolay geçiş yapabiliyoruz.

Çiftçiler modern tarım yapsın diye, her bir parçası yabancılara ait olan pahalı makineler kullansınlar, daha çok üretmek için yine yabancıların eliyle, ilaç ve gübre kullansınlar diye yasalar çıkarıyoruz.Onları buna mecbur ediyoruz.

Sağlığımızı kaybedince de doğal ürün bulmanın yollarını arıyoruz.

Oysa bu güne kadar uzanan atalık-yerel tohumlarımız bizim geçmişimizin izlerini taşıyor.

Keşke bir tohum tanesinin sesini duyabilseydik.
Konuşabilseydi neler anlatırdı bize. Neleri nasıl kolayca kaybettiğimiz söylerdi sanırım…

Köylerde, toprak damların içinde, tandırlar, buğday ambarları ve tohum sandıkları olurdu.
Kadınlar yüzleri kızarıncaya kadar ekmek yapar, tandırın ışığı tavanı aydınlatırken, bir yandan kaynayan çaydanlığın sesi duyulurdu. Ocak başı sohbetler, paylaşılan ekmekler, kıtlama şekerle içilen çaylar ve gelecek bahara kurulan hayaller…

İşte biz bunları kaybettik.

Harman zamanı köyler düğün yerine dönerdi. Çayırlarda ırgatların alın teri, tırpanların ucunda hayvanların bir yıllık yemi, her bir tanede, her bir balyada çiftçinin emeği vardı. İmece ile yapılan işler, herkesin yükünü azaltır, ürünlerin bereketi artar, yorgunluk atmak, köy odalarında sohbet etmek için bir bardak çay bahane olurdu.

işte biz bunları kaybettik.

Yayla zamanı yükler yapılır, yayla damlarına bir kat yatak, bir kaç kap kaşıkla göç edilirdi.
Bereketli topraklarımızın ilaç değmeyen, zehir kokmayan her bir karesinde çiftçilerimiz, her bir canlıyı doyurmak için durmadan üretirdi.
Çiftçi sadece kendini doyurmak için değil kurdun kuşun aşını da düşünürdü.

İşte biz bunları kaybettik.

Şimdi hayvanlarımızın yemleri de dahil, tohumu, ilacı, gübresi ne varsa dışarıdan alıyoruz.

Şimdi bir çok alanda olduğu gibi, tarımda bağımsızlığımızı da kaybettik.

Şimdi yaylalar virane, Köyler mahalle, Şehirler ise betona teslim olmuş durumda.

Ne olursa olsun, ”yapacak bir şey yok” diye ağlanmanın zamanı değil elbette.

Şimdi yeniden ayağa kalkıp, bir avuç ata tohumuyla, bir karış toprağa umut ekme zamanı…

Tohum berekettir, tohum sabırdır, tohum emektir.


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir