CANIMIZI VERİRİZ PİRİNCİMİZİ VERMEYİZ !!

Ebru Oğuzhan Yeter

Bir Hint atasözü şöyle der;

‘’ Tüm canlılar anna’dan (gıda) doğmuştur. Dünyada var olan her şey anna’dan doğar, anna’yla yaşar ve sonunda anna ile buluşur. Aslında varlıklar arasında dünyaya ilk gelen anna’dır.’’

Bengal’de, 1943 yılında bir kıtlık yaşanır. Bu süreçte milyonlarca insan hayatını kaybeder. Gıda ürünleri köylülerin elinden zorla alınır. Hindistan,  açlığın pençesinde mücadele ederken, diğer ülke insanlarını doyurmak için de çok büyük ihracatların yolu açılır.

Bengal köylüleri, İmparatorluk savaşının bedelini açlıkla, yoksullukla ve üreten köylülerin, balıkçıların, zanaatkarların hayatlarını kaybetmeleriyle öderler.

Yoksul köylüler göç etmek zorunda kalmış, açlık sefalet o kadar büyümüş ki, köylerde çakallar ve köpekler yarı ölü insan bedenlerini kapmak için yarışmış.

Binlerce kadın gıda haklarını savunmak için örgütlenmeye başlamış.

Kadınlar her yerde ‘’ canımızı veririz, pirincimizi vermeyiz’’ diye haykırmışlar.

Küçük çiftçilerin, köylerin, çiftliklerin yok oluş süreci, genetiği değiştirilmiş tohumlar,  tarım zararlıları için üretilen ve tüm doğayı zehirleyen ilaçlar, şirketler için bir Pazar oluşturulma çabası ne yazık ki bütün toplumlarda var.

Çiftçiler üretici olmaktan çıkıp, büyük şirketlerin tüketicisi durumuna getirilmiştir.

Yerel pazarların yok edilip, ulusal pazarların kapısının açıldığı bir durum yaratılmıştır.

Dünyanın %70 gibi bir çoğunluğu gıda üretimi yaparak geçimini sağlamakta ve bunların çoğunluğunu üretici kadınlar oluşturmaktadır.

Hint’li çiftçiler 200 bin pirinç türü geliştirmişlerdir ve Hint’liler için bütün tohumlar kutsaldır.

Küresel şirketler birçok gıda ürününde patent hakkını elde etmek için her türlü yolu denemişlerdir.

Genetiği değiştirilmiş tohum pazarının %100 nü elinde bulunduran küresel şirketler, aynı zamanda tarım kimyasallarını da kontrol etmektedirler.

Birçok ülke de olduğu gibi Hindistan’da da IMF’nin uyum paketlerinin bir parçası,  bu durumun da başlangıcı olmuştur.

Yoksullaşan köylüler hem tohumu, hem kimyasalları aynı şirketlerden almak zorunda bırakılmıştır.

1997 yılında Warangal bölgesinde yüzlerce çiftçi ürün başarısızlığı yüzünden intihar etmiştir.

1998 yılında da bu intiharlar devam etmiştir.

1998 yılında, soya fasulyesi yağının zorla kabul ettirilmesinin ardından Hindistan yemeklik yağ  ekonomisini de yitirmiştir.

Hindistan’da artık küçük değirmenler, küçük çiftçilere ve yoksul tüketicilere düşük maliyetli, sağlıklı ve kültürel açıdan tüketilmesi uygun yağ hizmeti verememektedir.

Çünkü çiftçilerin üretecekleri bitkiyi seçme özgürlükleri ve tüketicilerin beslenecekleri gıdayı seçme özgürlükleri gasp edilmiş, çalınmıştır.

Hindistan’da yaşanan tarım terörünün sadece birkaç örneği bunlar.

Örgütlenen halk ‘’ Monsanto, Hindistan’ı Terk Et’’  kampanyaları yapmıştır.

GDO’lu gıdalara karşı bilinçli bir yurttaş hareketi başlamıştır.

Küresel şirketlerin gıda ve tarım sistemlerini yok etme çabalarının karşısında, direnen halkın mücadelesi de giderek büyümektedir.

Bugün köylülük, yanlış tarım politikalarına, Küresel Şirketlerin pazarda ki ağırlığına rağmen yaşamak için direnmektedir.

Bize düşen bu direnişi desteklemek ve yaşatmaktır.

 

Yararlanılan Kaynak// Tohumun Hikayesi// Vandana Shiva

 


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir