TURKCE EGITIMDE ALFABEMIZ VE LATIN ALFABESI …….Prof. Dr. GUMEC KARAMUK

Türkiye’de Türkçe eğitim şart! Tabiî ki yabancı diller de öğrenilmeli, fakat dersler Türkçe yapılmalı. Ben şimdi buraya da Latin alfabesi hakkında yıllar önce yazdığım bir metni yerleştirmek istiyorum: - image003 3

Türkiye’de Türkçe eğitim şart! Tabiî ki yabancı diller de öğrenilmeli, fakat dersler Türkçe yapılmalı. Ben şimdi buraya da Latin alfabesi hakkında yıllar önce yazdığım bir metni yerleştirmek istiyorum: - image003 3

Prof. Dr. GUMEC KARAMUK ‘[email protected]
4.05.2019

Türkiye’de Türkçe eğitim şart! Tabiî ki yabancı diller de öğrenilmeli, fakat dersler Türkçe yapılmalı. Ben şimdi buraya da Latin alfabesi hakkında yıllar önce yazdığım bir metni yerleştirmek istiyorum:

Türk Aydınlanma Devrimi’nde Latin alfabesine geçilmiş olmasını “gâvurun alfabesi”ne geçildi diye eleştiren kara cahil yobazlar, sesli harfleri de olduğu için Türkçe’ye çok uygun olan Latin alfabesinin Göktürk alfabesiyle aynı kökenden oluşan Futhark ve Etrüsk runik alfabelerinden filizlendiğini bilmiyorlar. Roma’dan önce Apenin Yarımadası’nın bir kısmında (Öntürk olan) Etrüskler’in Krallığı döneminde daha sonraki Roma için çok önemli temeller atıldı. Roma’nın devlet olarak üç safhası:

Krallık dönemi: M.ö. 8. yüzyılın ortalarından M.ö. 509’a kadar.

Cumhuriyet dönemi: M.ö. 509-M.ö. 27.

İmparatorluk dönemi (değişik safhaları ve coğrafî sınırları
var ve M.s. 395’te Roma İmparatorluğu ikiye ayrıldı):

M.ö. 27-476 Batı Roma

M.s. 395-1453: Doğu Roma (Bizans)

Alanın uzmanları tarafından dünya uygarlıklarının temeli olarak algılanan Prototürk kültürü hakkında Halûk Tarcan’ın (vaktiyle Paris’teki “Centre National de la Recherche Scientifique”te çalışmıştı) yaptığı araştırmalar, dünya çapında dikkate alınıyor. Tarcan ayrıca değişik bilim dallarında Batılı araştırmacıların vardıkları sonuçları da dikkate alıyor: DNA testleri sonucunda Etrüskler’in % 97 Türk oldukları ve Latince yazının ve kültürünün de (öncelikle antik demokrasi ve Roma hukuku gibi) Etrüsk kültürüne dayandığı kabul ediliyor. Türkoloji ile başlayıp, önde gelen Türk Etrüskologu haline gelen ve ilk Türk hanım diplomat olan Adile Ayda’nın araştırmaları da yine dünya çapında takdire sahip. Bu durumda Finikeliler’in aracılığı ile Kenan alfabesinden etkilenmiş olan Grek, Kume ve Kiril alfabesi de Prototürk kökenlere sahip sayılıyor; bu da dünyada kabul edildiği gibi, yazının (19. yüzyılda henüz zannedildiği gibi Mısır’da değil) Mısır’dan önce Sümer’de, yani Türkçe gibi “asyanik” dil grubuna ait bir dil konuşan “asyatik” halk olan Sümerler tarafından icad edildiği teziyle bağdaşıyor.

Bu konuda bizim çok büyük bir değerimiz olan ve yine büyük sümerolog Samuel Noah Kramer’ın çok takdir ettiği Muazzez İlmiye Çığ’ın eserlerini hatırlatmak isterim. Sinan Meydan da Prototürk tezinin dünya araştırmalarında kabul gördüğüne vakıf olan bir araştırmacı. Ayrıca İndogermanlar’ın bir ana alt kolu olan Cermenler’in Türkler ile Asya’da komşu olarak dil ve kültür akrabalığına dair açıklamalar yapmış olan, değişik ölçütlere dayandırarak savunan Klaus H. Dieckmann, Almanca’daki “machen” ve İngilizce’deki “make” sözcüklerinin Türkçe’deki yap”mak” ve et”mek” sözcüklerinden geldiğini yazmıştı. (Dieckmann, Klaus H., Die türkische Urverwandtschaft. Über die sprachlichen und kulturellen Gemeinsamkeiten von Deutschen und Türken. 2013. Dijital nüsha: Urverwandtschaft-Klaus-Dieckmann-ebook/dp/B00BDL5U1E).

Bu görüşe bir ekleme de yapayım: Türkçe’deki “ata”, Got’ça’da “atta” idi. “Attila” (Got dilinde “babacık”) adı altında tarihe geçen Hun hükümdarını, Avrasya’da Türkler ile çok yakın temas halinde olan (ve işte araştırmalara göre Türkler ile Asya’da temasları olmuş olan Cermenler’in Doğu koluna ait olan) Gotlar’ın bu adla andıkları kabul ediliyor. Benim çocukluğumda İsviçre’de (erken 1950’lerde) “babacık” için “Ätti” sözcüğü hâlâ yaygındı.

İsveç tarih yazıcılığının 18. yüzyılda önde gelen kurucusu SvenLagerbring, İsveçliler’in Türk kökenli olduğunu ve tanrı Odin’in de Türk olduğu görüşünü açıklamıştı.

Yıllıklarında “Turukku”ların zikredildiği Asur’da da M.Ö. 2000 civarında Türkçe konuşulurmuş; bu da orada bir Prototürk temel kültürünün varlığına işaret sayılıyormuş. Mezopotamya’ya göç eden Sami Asurlar orada zaten (Hurriler ve Elamlar gibi) asyanik bir dil konuşan Sümerler ile karşılaştılar. Asurlar’ın İndogerman’laştıkları görüşüne de rastlanıyor, ki bu da Cermenler’in yukarda sözünü ettiğim Türk kökenli olduklarına dair görüşe paralel oluyor. Bu durumda Doğu Adriyatik’ten yola çıkarak Doğu Akdeniz üzerinden Filistin’e göçmüş olan İndogerman Filister’lerin Sami’leşmesi gibi, ama bunun aksi yönünde bir dönüşüm söz konusu. Bütün bu buluşların ışığında “Güneş dil teorisi”nin bir Türk olmayan, Sırp dil bilimcisi Hermann F. Kvergić tarafından kurulmuş olması da şaşırtıcı değil. Güneş dil teorisinin yanı sıra “Türk Tarih tezi”nin temelleri de daha önceki dönemlerde Avrupalı dil ve tarih uzmanlarının araştırmalarında atılmıştı. Beş bine yakın kitap okuduğu bilinen ve “hayatta en hakiki mürşit”in “bilim ve fen” olduğunu söyleyen Atatürk, bilimsel faaliyetleri dikkatlice takip ederdi ve sonuçlarından haberdardı; bundan dolayı bu toprakların eski Türk yurdu olduğunu biliyordu. Her ne kadar Hititler Güney Bohemya bölgesinden Anadolu’ya gelmiş olan bir İndogerman kavim idiyse, daha önce bu topraklarda yaşayan ve dilleri asyanik dil grubuna dahil olan Hattiler’in halk adını ve birçok özelliğini devraldılar.

Ayrıca Afif Erzen’in de hem yerli, hem yabancı uzmanlardan oluşan araştırma ekibiyle otuz küsur yıl Doğu Anadolu’da (halkı asyanik dil konuşan Hurriler olan) Urartu’yu araştırdı ve Sibirya kültürüyle bağlantılı olan binlerce kaya resmi ve yazıtları buldu.

M.Ö. 13. binyıldan beri göç dalgalarının olduğu ve Anadolu, Azerbaycan ve Orta Asya kültür ve sanat merkezleri arasında bariz bağlantıların olduğu da kanıtlanmış.

Erich Feigl’ın tezine göre M.Ö. 4. binyılda Diyarbakır merkezli Doğu Anadolu’da çok bariz bir Prototürk kültürü ağır basıyormuş. Ne var ki bu araştırma sonuçları neokoloniyalist eğilimlerle bağdaşmıyor (BOP). Kaya resimleriyle bağlantılı olarak Fransız, İspanyol ve Portekiz mağaralarında da Prototürk yazı kayıtları ve Alpler’de M.Ö. 8000 civarına ait Türk damgası bulunmuş. Balkanlar’da Prototürk kitabeler, İsviçre, Avusturya, İtalya ve Güney Fransa’da da Prototürk siyasal yapılanmalar keşfedilmiş. İsviçre’nin güney batısındaki Valais (Wallis) kantonunda “Berigel”, “Berisal”, “Almagel” adında yerler var. Ayrıca “Alp” dağlarının ismi de önemli bir ipucu. Bunların Attila’nın seferinden çok daha önce yerleştiği biliniyor. Etrüskler gibi asyanik dil grubuna dahil bir dil konuşan Ligurlar’dan kalma olduğu kabul ediliyor.

Akdeniz yarımadalarına Hint-Avrupaî (yani İndogerman) kavimlerin çok geç (M.Ö. 2000 civ.) girmeğe başladığı, daha önceki halk unsurlarının Asya kökenli olduğu, dillerinin “Asyanik” diller oldugu, çoktandır bilinen bir gerçek (asyatik kavimler/asianik diller). Ama mesele, koskoca Asya’da yaşayanların hepsine nasıl “Türk” denilebileceği. “Türk” adı (Çin kaynaklarındaki “Tu-kiu”) çok geç ortaya çıkıyor. Onun için “Proto-Türk”/”Ön Türk”, daha yerinde bir kullanım. Eski Türkler’de koç ve boğa motifinin yaygınlığı ile Miken öncesi Minoik Girit’teki (Minotauros!) ve İspanya’daki boğa motifinin varlığını da ben bir ispat malzemesi olarak kullanıyorum. Etrüsk dilinin yanı sıra Mezopotamya’nın Samiler’den önceki siyasal çatısını oluşturan Sümerler’in dili de, dediğim gibi, bir asyanik dil; bu dil grubuna mensup olan diller birer “aglütinan dil”, yani negasyon, enterrogasyon gibi değişik durum ve ayrıca zaman biçimlerinin “iç ekler” (infiks) ile meydana gelistirilişi (örn. okuyorum/okumuyorum/okuyor muyum?); halbuki İndogerman dillerinde bu durumları ifade etmek için yardımcı kelimeler gerekiyor (I read/I do not read/am I reading?).

İndogerman kavimleri Anadolu’ya (ve bütün Akdeniz yarımadalarına, adalarına ve kıyı ülkelerine, ayrıca İran’a ve Hindistan’a) ancak M.Ö. 2000 civarında girmeğe başlamadan önce bu mekânları Asyalı kavimler yurt edinmişlerdi. Gerek mağara resimleri, gerek yazıtlar, gerekse DNA testleri ile M.Ö. 14. binyıldan beri Ön-Türkler’in Anadolu’da varlığı ortaya koyuldu. İndogerman diller ailesinin doğu grubuna (Satem dilleri) mensup olan Ermeniler ise, Anadolu’ya M.Ö. 6. yüzyıldan itibaren Kuzey Balkanlar’dan gelmeğe başladılar. Anadolu’daki Urartu halkı ile akraba olduklarına dair ileri sürülen tez tamamen çürük, çünkü Urartu’nun halk tabanını oluşturan ve ASYATİK bir kavim olan Hurri’ler, ASYANİK dil grubunun mensuplarıydı.

Orta Asya’dan Doğu Anadolu’ya, Kuzey Suriye’ye ve Irak’a (taş devrinde bütün buralarda herhangi bir iskân merkezi bulunmamış) M.Ö. 14. binyıldan beri göç dalgalarının olduğu ve Anadolu, Azerbaycan ve Orta Asya kültür ve sanat merkezleri arasında bariz bağlantıların olduğu da kanıtlanmış.

Türkler hakkında yapılmış araştırmalar, Cermenler konusunda bağlantıları hatırlamada ve karşılaştırmalar yapmada ipuçları olabilir.

Bu yasaların mertlik ve onur ilkeleri Türk halkında yok olmadı, ama yurdumuzu emperyalistlere peşkeş çekerken halka reva görülen işkence, bu ilkelere nasıl da ters düşüyor. Osmanlı Türkçesi, Osmanlı tarihi araştırmaları için gerekli, ama Genel Türk tarihi için yetersiz. Göktürk Devleti’nin yapısı ve önemi, Göktürk (ve Uygur) alfabeleri, seçmeli ders olarak liselerde öğretilmeli. Ülkemizin gidişatını belirleyen cehalet şampiyonları, Latin alfabesinden vazgeçmek için çaba sarfetseler de, başaramayacaklar, çünkü sesli harfleri de olan Latin alfabesi, Göktürk alfabesiyle aynı kökenden oluşan Futhark ve Etrüsk runik alfabelerinden filizlendi. Roma’dan önce (Öntürk olan) Etrüskler’in Krallığı döneminde daha sonraki Roma için çok önemli temeller atıldı.

Atatürk’ün Alfabe Devrimi ile ilgili kafa karışıklarının esiri olmamak için Sinan MEYDAN’ın Cumhuriyet Tarihi Yalanları (1. kitap, sayfa 459) adlı kitabından alıntı yapacağım. Yazının başında eksik açıklama gibi görünebilir; ancak okumaya devam ettiğinizde aradığınız yanıtı bulacaksınız. Latin Alfabesinin kökeni Futhark ve Etrüsk Runik harflerinin Göktürk yazıları ile ilişkisine aynı kitabın 450. sayfasında ayrıntılı bir biçimde yer verilmiş.

“İşte 1928’de Atatürk’ün Alfabe Devrimi’yle kabul ettiği Latin harflerinin kökeni… Görüldüğü gibi bugün dünyanın birçok yerinde kullanılan Latin alfabesi, Futhark ve Etrüsk Runik harflerinin bir türevidir; okullarda çocuklarımıza ve gençlerimize öğrettiğimiz gibi, Fenike alfabesinin değil… Avrupa’nin Futhark ve Etrüsk runik yazısı ise Göktürk yazısıyla aynı kökenden gelmektedir. Yani Latin alfabesi aslında Göktürk alfabesinin zaman içinde farklılaşmış biçimidir. Dolayısıyla Atatürk’ün Türkçeyi Latin harfleriyle yazmaya karar vermesi, bir anlamda yeniden Göktürk yazısına dönüştür ki, bunun adı Cumhuriyet tarihi yalancılarının dediği gibi “gavurlaşmak” değil “öze dönmektir.” Özetle, 1928’deki “Yazı ve Alfabe Devrimiyle” Türkçe, yaklaşık 800 yıl sonra kendi bünyesine hiç uymayan Arap harfleriyle yazılmaktan kurtularak, kendi bünyesine hiç uymayan Arap harfleriyle yazılmaktan kurtularak, kendi bünyesine birebir uyan (Göktürk yazısına ve Etrüsk yazısına dayanan) Latin alfabesiyle yazılmaya başlanmıştır.”

Teşekkürlerim ve saygılarımla
Gümeç Karamuk (Emekli öğretim görevlisi)


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir