Putin de AİHM’nin Kararlarını Yok Sayarsa Kırım Türklerinin Haklarını Kim Koruyacak?

ABD ve Avrupa Birliği ile son zamanlar da gerginleşen ilişkilere karşı Rusya ile sıcak temaslar acaba Türkiye’de bir eksen kayması mı oluyor sorusunu akla getirmiştir. Metropoll araştırma şirketi  2017 Ekim  2017’de  açıkladığı Türkiye’nin Rusya ile askeri bir ittifak içinde olmasını destekler misiniz  sorusuna katılımcıların yüzde 53.9’u  Evet” cevabını vermiştir.

Rusya’yı dost olarak görenlerin oranı Şubat 2016’da yüzde 6.6 iken bu oran Eylül 2018’de yüzde 24.2’ye çıkarken, düşman  görenlerin oranı 79.6’dan 61.1’e gerilemiştir. ABD’yi dost görenlerin oranı yüzde 13.2’den yüzde 2.9’a düşmüş, düşman görenlerin oranı 66.7’den 89.2’ye  yükselmiştir.

Türklerin  Rusya’ya bakış açısının değişmesi  acaba Batı ile ilişkiler açısından bir tehlike yaratır mı?  Bu eğilimin sürmesi  durumunda  önümüzdeki  dönemde Türkiye ile Rusya’yı  birbirine yakınlaştıracak, belki de Türkiye’de bir eksen kayması gündeme gelebilecektir.

Bu yakınlaşma Türkiye’nin Batı ile ilişkileri açısından  bir kopma yaratabilir. Bu  gelişme Türkiye’nin yararına değildir. Rusya ile  siyasi ve ekonomik ilişkilerin  gelişmesi hiçbir zaman Batı’dan kopmak anlamına gelmemelidir.

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu 22 Kasım 2018 tarihinde Türkiye-AB Yüksek Düzeyli Siyasi Diyalog Toplantısına ev sahipliği yapmıştır. AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini ve Komşuluk Politikası ve Genişleme Müzakerelerinden Sorumlu AB Komiseri Johannes Hahn’ın katılmıyla gerçekleşen toplantıda   Çavuşoğlu,”Türkiye AB’ye aday ülkedir, hedefimiz tam üyelik… Karşımıza siyasi engeller çıkarılmamalı, bunlar sadece Türkiye’nin değil AB’nin büyümesine, refahına bir engel getiriyor. ..Vize serbestisi için 7 kriter kalmıştı, şimdi 6’ya düştü…Avrupa Birliği üyesi ülkelerden terörle mücadelemize daha fazla destek bekliyoruz”  demiştir.

AB Yüksek Temsilcisi Mogherini  “Türkiye aday ülkedir ve stratejik ortaktır” derken Hahn ise, “Bazı alanlarda farklı görüşlere sahibiz. Müzakerelere başlamazsak, bunun kaçırılmış bir fırsat olacağını düşünüyorum, bu her iki tarafın da çıkarına”  açıklamasında bulunmuştur.

Cumhurbaşkanı Erdoğan Birinci Dünya Savaşı’nın sona erişinin 100’ncü yıl dönümü vesilesiyle Fransız     Le Figaro gazetesinde  11 Kasım’da yayınlanan  makalesinde   Türkiye olarak Avrupa tarihinin en önemli barış projesi olan   Avrupa Birliği’ne tam üyelik hedefimize yönelik çalışmalarımızı sürdüreceğiz” derken   ‘9 Mayıs Avrupa Günü’ dolayısıyla yayınladığı mesajda  Avrupa Birliği üyeliğini Türkiye için stratejik hedef olarak nitelendirmiştir.

Fakat burada bir çelişki vardır. Hem AB’ye üyelik (tam üyelik değil, sadece üyelik, üyeliğin tamı yarısı olmaz) için çalışmalarımızı sürdüreceğiz ama üyelik sürecinde tüm aday ülkelerde müzakereleri yürüten  Avrupa Birliği Bakanlığını kapatacağız. Bu  yaman bir çelişkidir.

Cumhurbaşkanı  Polonya Cumhurbaşkanı Andrzej Duda ile   heyetler arası görüşmelerin ardından 17 Ekim’de  düzenledikleri ortak basın toplantısında Avrupa Birliği’ne  çok sert  çıkış yapmıştır.: “Almayacaksanız açıklayın şu işi. Ne biz sizi meşgul edelim, ne siz bizi meşgul edin.”  Erdoğan minderden kaçanın Türkiye olmayacağını  da söylemiştir.

Sayın Erdoğan 20 Kasım’da , eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın serbest bırakılmasını talep eden AİHM’nin kararı için “BİZİ BAĞLAMAZ. BİZ KARŞI HAMLEMİZİ YAPAR, İŞİ BİTİRİRİZ” yorumunda bulunmuştur.

Bunun üzerine Saadet Partisi İstanbul Milletvekili Cihangir İslam Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da AİHM’e üç  defa  başvurduğunu hatırlatmıştır: “Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın 1999-2003 yılları arasında üç defa haklı olarak AİHM’e başvurduğunu görüyoruz. Türkiye’de yargı ne yazık ki siyasetin ağır tahakkümü altında ve özellikle siyasilere, adeta bir şantaj, baskı aracı olarak da kullanılabiliyor.”

Türkiye’nin AİHM kararlarını uygulamaması diye bir şey söz konusu olamaz. Bakanlar Komitesi’nin uyarıları sonuç vermezse, iş üyelikten ihraca kadar gider.

Kararın uygulanmamasının yeni bir ihlali olacak bu durumda Türkiye’ye yönelik baskılar artar. Avrupa Konseyi Parlamenter Asamblesi, Bakanlar Komitesi kararını uygulatmak için gerekli tedbirler alır, kararı sorar, işlem yapılmamışsa  Dışişleri Bakanından bilgi talep eder. Eğer bir sonuç  alınmazsa Türkiye  Konsey  üyeliğinden  çıkarılır.

Bu konudaki en çarpıcı örnek, Abdullah Öcalan yargılamasında Anayasa değişikliği yapılarak  Devlet Güvenlik Mahkemeleri’nden askeri yargıçlar çıkarılmıştır.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Anayasa Mahkemesi de dahil olmak üzere, mahkemeler tarafından yeterli hiçbir gerekçe sunulamadığı için İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin kişi özgürlüğü ve güvenliğini güvence altına alan 5’nci maddesinin 3’ncü fıkrasının ihlal edildiğine karar vermiştir.

Mahkeme ayrıca, Sözleşme’nin 46’ncı maddesi uyarınca başvurucu Demirtaş’ın hakkında yeni bir delil olmadığı sürece, özgürlüğünden alıkonulmasının tespit edilen ihlallerin devamı anlamına geleceğini belirtmiş, Demirtaş’ın derhal serbest bırakılmasını istemiştir.. (Demirtaş v. Türkiye Selahattin Demirtaş v. Turkey (No. 2) (Application no. 14305/17) Judgment, Strasbourg, 20 November 2018 )

AİHM’nin kararları Madde 46’ya göre bağlayıcıdır. “Kararların bağlayıcılığı ve infazı  Yüksek Sözleşmeci Taraflar, taraf oldukları davalarda Mahkeme’nin verdiği kesinleşmiş kararlara uymayı taahhüt ederler.”  Ayrıca 2004 yılında Anayasanın 90’ncı  maddesinin son fıkrasına, “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümleri esas alınır” hükmü eklenmiştir.

Şimdi, önemli bir hatırlatmada bulunmak istiyorum.

AİHM’nin 25 Eylül 2017 tarihinde Kırım’ın Rusya  aleyhine aldığı kararı Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin de tanıyorum derse, Türkiye hiç sesini çıkarmayacak  mı?: (Situation of human rights in the temporarily occupied Autonomous Republic of Crimea and the city of Sevastopol (Ukraine)  Crimean Tatars by putting in place a mechanism facilitating recognition of their property rights. 25 September 2017 Human Rights Council Thirty-sixth session 11-29 September 2017 Agenda item 10  )

AİHM’in  kararı,  Kırım’ın uluslararası hukuk  yok sayılarak işgal edilmesi sonucunda insan hakları ihlalleriyle  ilgilidir. Kararın Kırım’la ilgili maddeleri şöyledir:

  • Mülkiyet hakkına ve özel mülkiyete el koyma yasağına saygı gösterin; Kırım Tatarları için mülkiyet haklarının tanınmasını kolaylaştıran bir mekanizma kurarak bu hakları tanıyın,
  • Genel Kurul Kararı 71/205 uyarınca, uluslararası insan hakları izleme misyonlarının ve insan hakları sivil toplum kuruluşlarının Kırım’a engelsiz erişimini sağlayın,
  • 68/262 ve 71/205 sayılı Genel Kurul Kararları uyarınca, Kırım’da Ukrayna yasalarını uygulayın,  güvenlik güçleri üyelerinin kötü muamele, işkence, kaçırma, kayıplar ve cinayet iddialarının etkili bir şekilde soruşturulması yoluyla insan hakları ihlalleri ve suiistimalleri için hesap verebilirliği  temin edin,
  • Suç işleten failleri adalete teslim edin ve mağdurlara tazminat ödeyin,
  • Uluslararası insan hakları hukukuna uygun olarak Kırım topraklarının sakinlerini Rusya Federasyonu silahlı kuvvetlerinde görev yapanlara karşı koruyun,
  • Rusya Federasyonu’nun sivil nüfusunun Kırım’a göç yasağına uymasını temin edin,
  • Rusya Federasyonu topraklarına sürgün edilen  kişilerin  Kırım’a  geri gönderilmesi için gerekli önlemleri alın,
  • Kırım’ın işgalinden önce işlenen fiillere ceza yasalarının geriye dönük olarak uygulanmasını durdurun, muhalifleri baskı altına almak ve tehdit etmek için kolluk kuvvetlerini ve adalet sistemini kullanmaktan kaçının;
  • Kırım’a seyahat özgürlüğünün sağlanması ve Rusya Federasyonu göçmenlik kurallarına göre Kırım sakinlerinin sınır dışı edilmesine son verin,
  • Aşırılık, terörizm ve ayrılıkçılık üzerine serbest konuşma ve barışçıl davranışı suç haline getiren yasaları kaldırın,
  • Kırım’ın statüsüyle ilgili olarak muhalif görüşlerin ifade edilmesi için tutuklanan ve suçlanan herkesi serbest bırakın,
  • Kırım Tatar topluluğunun Meclis de dahil olmak üzere temsilci kurumlarına ilişkin sınırlamaları kaldırın,
  • Ukrayna dilinde eğitimin elverişli olmasını sağlayın ve Kırım Tatarları ve Ukraynalılar da dahil olmak üzere Kırım’daki tüm etnik toplulukların kültürlerini, geleneklerini, kimliklerini sürdürmelerini,  geliştirmelerini ve önemli olayları anmalarını sağlayın;
  • Rusya Federasyonu pasaportu olmayanlar da dahil olmak üzere tüm Kırım sakinlerinin, ayrımcılık yapılmaksızın istihdam, sağlık bakımı, mülk ve kamu hizmetlerine erişimini kolaylaştırın,
  • Mülkiyet hakkına ve özel mülkiyete el koyma yasağına saygı gösterin;
  • Kırım Tatarları için mülkiyet haklarının tanınmasını kolaylaştıran bir mekanizma kurarak güvenliğini sağlayın,
  • İfade, barışçıl toplanma, dernek, düşünce, vicdan ve din özgürlüğü haklarının ırk, milliyet, siyasi görüş veya etnik köken de dahil olmak üzere her türlü ayrım gözetmeksizin, Kırım’daki herhangi bir kişi ve grup tarafından uygulanabilmesine imkan tanıyın.

Türkiye’de yüzbinlerce Kırım Türkü yaşamaktadır. Bunlar; Kırım’daki soydaşlarını insan hakları suiistimallerinin önlenmesi için çaba gösterirken Putin’in AİHM’nin kararlarını tanımamasını hoş karşılamazlar. Kırım Tatar  Türklerinin lideri, Ukrayna Cumhurbaşkanının Kırım Tatarlarından Sorumlu yetkilisi, Ukrayna milletvekili Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu,  4 Temmuz 2017 tarihinde   Ankara’ya gelerek Ukrayna ve Polonya’nın Türkiye Büyükelçileri ile bir toplantı gerçekleştirmiştir.

Toplantıda  Rus işgali altındaki  Kırım’da  insan hakları ihlalleri  ele alınmıştır. İnsan hakları ayırım gözetmeksizin bütün insanların kullanacağı hak ve özgürlükleri içerir. Bu haklar insan olmalarından dolayı ve insanlık onurunun gereği olarak sahip olmaları  gereken haklardır

Dokuzuncu Cumhurbaşkanımız  merhum Süleyman Demirel’in  Mayıs 1998’de Kırım ziyaretinde söylediği şu sözleri unutmamak gerekir: “Tarihin karanlık bir döneminde zorla, yaşadıkları topraklardan koparılmış olan Kırım Tatarları’nın yeniden anayurtlarına dönmeleri, demokrasi ve hukukun üstünlüğünün küresel bir mutabakata dönüştüğü zamanımızın ruhuna uygun bir tarihi gelişmedir.”

Tarihte Rus Çarlığı ile Osmanlı, Rusya ile Türkiye hiçbir dönemde gerçek anlamda dost olmamıştır.  Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra Kırım dahil  Orta Asya’daki Türk Cumhuriyetleri Rusya ve Türkiye arasında bir rekabet alanı olmuştur.

Kırım Tatar Türkleri, Rus esaretine girdikten sonra gördüğü zulüm ve haksızlıklardan dolayı büyük gruplar halinde Kırım’dan ayrılmaya başlamışlardır. Zorunlu göçe 1774 Küçük Kaynarca Anlaşması zemin hazırlamıştır. Anlaşma ile Kırım Hanlığı bağımsız bir bölge olarak Osmanlı Devleti ve Rusya tarafından kabul edilmiştir. Bunu fırsat bilen Rusya, Kırım Hanlığını yok etmek için girişime başlamış ve Kırım’ı 10 Nisan 1783 tarihinde  ilhak etmiştir.

Cevdet Paşa, Tarih-i Cevdet isimli kitabında bağımsızlık  adı altında  Rusya’nın Kırım Tatarları üzerine sağlamış olduğu himaye hakkı ile Kırım’ı manen istila ettiğini yazmıştır. Rus Çariçesi II’nci Katerina’nın Hanlık tahtından Devlet Giray’ı indirip yerine himaye ettiği Şahin Giray’ı getirmesi üzerine Osmanlı Padişahı I’nci Sultan Hamit, “Rusların asıl amacının Kırım’ı ilhak etmek olduğunu” açıklayarak bir tarihi gerçeğin altını çizmiştir.

Rus Çariçesi II’nci Katerina’nın generali Grigoriy Aleksandroviç Potemtekin, Karasu Bazar’da II’nci Katerina’nın Kırım’ı kendi ülkesine kattığına ilişkin bir bildiri yayınlamış, Kırım Tatarlarından bu duruma razı olmayıp gitmek isteyenlere yollarının açık olduğunu açıklamıştır.

Dönemin Rus Çariçesi II. Katerina’nın Kırım politikasının sonucu olarak Tatarlar 1810, 1840, 1855, 1860, 1874, 1880 ve 1905 yıllarında Osmanlı İmparatorluğu’na göç ederken, yerlerine Ruslar iskan edilmiştir. Büyük göç dalgası 20’nci yüzyıla kadar devam etmiştir.

İkinci Dünya Savaşı’nın çıktığı döneme kadar Kırım’da 1921 ve 1922 yıllarında büyük açlık yaşanmıştır. Bunun sonucunda 100 bin kişi hayatını kaybetmiştir. Açlıktan ölenlerin  yüzde 60’ı Tatarlardandır. Savaşın bitmesine yakın 8 Nisan 1944 tarihinde Bolşevik Kızıl Ordu Birlikleri Alman işgalindeki Kırım’a girerek Tatarları cezalandırılmaya başlamış, onları Almanlarla işbirliği yapmakla suçlamıştır. 17-18 Mayıs 1944 gecesi Kızıl Ordu’nun mekanize birlikleri Kırım  Tatarlarını yanlarında çok az eşya ile birlikte trenlere doldurarak sürgüne göndermiştir.

Havalandırması olmayan yük vagonlarına bindirilen binlerce Kırım Tatarı Orta Asya’ya sürülmüştür. Taşkent, sürgün kurbanlarının dağıtım  merkezi olmuştur. Sürgüne gönderilen Tatarlarda erkeklerin azlığı, bir kısmının Kızıl Ordu ve partizan gruplarında görev alması, bir bölümünün de Almanya’ya götürülmesine bağlanabilir.

Rus-Sovyet rejimi tarafından sürgüne gönderilen Tatarların  yarısı 22 gün süren yolculuk ve sonrasındaki bir kaç ay içinde soğuk, hastalık ve açlıktan hayatlarını kaybetmiştir. Anlatılan odur ki, Arabat adlı balıkçı köyünün ahalisinin sürülmesi o gün unutulmuş, durumu fark eden Kızıl Ordu komutanı köylülerin bir gemiye bindirilmesini ve geminin Karadeniz’de batırılmasını emretmiştir.

Sovyetler Birliği döneminde 1965 yılında Yüksek Sovyet Prezidyum Başkanı olan Ukraynalı Nikolay Viktoreviç Padgorniy Devlet Başkanı sıfatıyla 5 Eylül 1967 tarihinde yayınlandığı Predziyum Kararnamesi ile Kırım Tatarlarını affettiğini açıklamıştır. Bu Kararnamede sürgüne gönderilen Kırım Tatarlarına söz verilen hakların hiçbiri verilmemiştir.

Türkiye Cumhuriyetinde ilk defa 1915 olaylarının yıldönümü sebebiyle  23 Nisan 2014’de Başbakan seviyesinde Ermenilere taziye mesajı yayınlanmıştır: “Hayatlarını kaybeden Ermenilerin huzur içinde yatmalarını diliyor, torunlarına taziyelerimizi iletiyoruz.”

İşgalden sonra 9 Mayıs 2014 tarihinde Kırım’ı ziyaret eden Putin, Başbakan Erdoğan gibi  “18 Mayıs’ta 1944 tehcirinde hayatlarını kaybeden Kırım Tatarlarının huzur içinde yatmalarını diliyor, torunlarına taziyelerimizi iletiyoruz” dememiş ve Çarlık Rusya’sının Türkler, Osmanlı ve Türkiye’ye karşı olan duygularına teslim olmuştur.

Rusya Devlet Başkanı  Putin 3 Aralık 2012 ve 1 Aralık 2014 tarihlerinde Türkiye-Rusya Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi toplantısı için Ankara’ya gelmiştir ama Kırım konusu gündeme gelmemiştir.

Unutulmamalıdır ki, Moskova’da PKK ve YPG’nin büroları bulunmakta ve Rusya Batı dünyasının aksine PKK’yı terörist örgüt olarak tanımlamamaktadır.

Günümüzde Kırım Tatar Türklerine yönelik baskılar yoğun bir şekilde devam etmektedir. Kırım Tatarları; vatanları Kırım’da kendi özyönetiminde, insan haklarına saygı, hukukun ve demokrasinin üstünlüğü, ırk, milliyet, din, dil, cinsiyet ve diğer diğer her türlü ayrımcılığa karşı olma ilkeleri çerçevesinde barış, huzur ve refah içinde yaşama hakkına sahiptir.

Bu hakka Rusya’nın da saygı göstermesi gerekir. Bunun sağlanmasında ise en büyük sorumluluk ve görev Türkiye Cumhuriyetine düşmektedir.

Karşılıklı ekonomik çıkarlar önemli olmakla beraber, Kırım Tatarları ile olan tarihsel ve kültürel bağın bu dengede gözetilmesi gereken bir unsur olduğu unutulmamalıdır. Türkiye ve Kırım’ın kısa vadeli değil, uzun vadeli çıkarlar düşünülerek bir strateji geliştirilmelidir.

Türkiye’nin Kırım Tatarlarının kültürel ve dini değerlerini korumaya yönelik adımlar atması, bunun için de Rusya ile ikili ilişkilerini kullanması gerekmektedir. Ukrayna krizinde izlenmesi gereken strateji, toprak bütünlüğünün korunması, Kırım Tatarlarının kültürlerinden ve değerlerinden uzaklaşmadan yaşamlarını devam ettirmesi olmalıdır.

Kırım, Türkiye Cumhuriyeti ile Rusya arasında bir barış ve huzur köprüsü olmalı, şövenist yaklaşımlara ortam hazırlayan bir alan olmamalıdır. Kırım’da vatanlarından diktatör Stalin tarafından sürgün edilmiş Kırım Tatar Türklerinin bir daha bu sürgünü yaşamamaları için Türkiye Cumhuriyeti bu konuda Rusya nezdinde ağırlığını hissettirmelidir.

Kırım, Kırım Tatarlarının anavatanıdır, onların yeniden bir sürgün yaşamaması gerekir. Bunun için tüm Avrupa Konseyi üyesi ülkelerin desteği alınarak Kırım’ın eski statüsüne dönülmesi için gerekli her türlü girişim yapılmalıdır.

Türkiye Cumhuriyeti ile Kırım arasındaki ilişkilerde 1851’de Kırım’ın Bahçesaray şehrinde dünyaya gelen İsmail Gaspıralı’nın “Dilde, Fikirde, İşte Birlik” ilkesi göz ardı edilmemelidir. Pireye kızıp yorgan yakılmalıdır. Bu kapsamda  Sedat Ergin’in  24 Kasım’da yayınlanan “Yeni müttefikimiz Rusya mı?” yazısını okumanızı öneririm.

 

ABD ve Avrupa Birliği ile son zamanlar da gerginleşen ilişkilere karşı Rusya ile sıcak temaslar acaba Türkiye’de bir eksen kayması mı oluyor sorusunu akla getirmiştir. Metropoll araştırma şirketi  2017 Ekim  2017’de  açıkladığı Türkiye’nin Rusya ile askeri bir ittifak içinde olmasını destekler misiniz  sorusuna katılımcıların yüzde 53.9’u  “Evet” cevabını vermiştir. - putin

GİRİŞ TARİHİ:

GÜNCELLEME:

Bu gibi içeriklerin devam etmesini istiyor, Akademik yayınları veya vatandaş gazeteciliği destekliyorsanız, maddi katkıda bulunabilirsiniz.

İçerik desteği, sponsorluk veya işbirliği teklifleri için bizimle irtibata geçebilirsiniz.

1948 yılında Eskişehir’de doğdum .1970’de Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni bitirdim. Kısa bir süre Maliye Bakanlığı ve Sayıştay’da çalıştıktan sonra 1972 yılında Eskişehir İTİA İktisat Bölümü’nde akademik kariyere başladım. 1975’te doktor, 1979’da doçent oldum. 1975 – 1976’da İngiltere Sussex Üniversitesi’nde doktora üstü çalışmalar yaptım.

1982 yılında Devlet Planlama Teşkilatı Başbakan Turgut Özal’ın direktifleri doğrultusunda kurulan AET Genel Müdürlüğü’nün (şimdiki AB Bakanlığı) başkanlığını yaptım. 1984 – 1985 döneminde İktisadi Kalkınma Vakfı Yönetim Kurulu üyeliğinde bulundum, 1982 – 1985 yılları arasında İstanbul Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı’na (Nuh Kuşçulu) danışmanlık yaptım. Bu dönemde Türkiye’de Yabancı Sermaye Yatırımları konusunda iki kitabım (biri İngilizce) ile İhracatta Vergi İadesi kitabım İTO tarafından yayınlandı.

1985 yılında Paris’te OECD nezdinde Türkiye Büyükelçiliği’ne Planlama Müşaviri sıfatıyla tayin edildim. Görev yaptığım dönemde Türkiye’yi 4 Komite’de temsil ederek, Türkiye’de kalkınmakta olan bölgeler konusunda OECD’nin önemli bir araştırmasının (Regional Problems and Policies in Turkey) basılmasına katkıda bulundum. 1990 yılında yurda dönüşümde DPT Müsteşar Müşavirliği’ne getirildim. Daha sonra Başbakanlık Başmüşavirliğinde Türkiye ile Türk Cumhuriyetlerinin ekonomik ilişkilerinin gelişmesinde bir model olan “Türk Ödemeler Birliği” kurulması için bir proje geliştirdim.

1991 yılında profesörlüğe atanarak Anadolu Üniversitesi’ne geçtim. Anadolu Üniversitesi’nde Türkiye Ekonomisi, Uluslararası İktisat, Uluslararası Ekonomik Kuruluşlar, Avrupa Birliği, Avrupa Birliği Türkiye İlişkileri , Dış Ticaret Teorisi ve Politikası, Uluslararası Entegrasyonlar derslerini kendi eserlerimi esas alarak yürüttüm. Akademik kariyerimde 23 yüksek lisans, 16 doktora tezi yönettim. Bu öğrencilerim arasında çeşitli üniversitelerde görev yapan çok sayıda profesör, doçent ve yardımcı doçent bulunmaktadır. Üniversite Senato ve Yönetim Kurulu üyeliği yaptım, İktisat Fakültesi Dekanlığım döneminde AÖF kapsamında bulunan tüm iktisat kitaplarının yeni formata göre yazılmasına yazar ve editör olarak katkıda bulundum.

İkinci (1981), Üçüncü (1992) ve Dördüncü (2004) Türkiye İktisat Kongrelerine bildiri sunarak katılan tek öğretim üyesiyim. Dördüncü Türkiye İktisat Kongresi Bilim Komisyonu üyeliği yaparak Türk Sanayici ve İşadamları Vakfı (TÜSİAV) Bilim Kurulu Başkanlığı görevinde bulundum. 1996 yılında TOBB Milletlerarası Ticaret Odası (International Chamber of Commerce: ICC) Uluslararası Ticaret ve Yatırım Politikaları Komisyonu’nda (Commission on Trade and Invesment Policy) ICC Türkiye Temsilciliğine getirildim. Son 10 yıldır TOBB ICC IFO World Economic Survey kapsamında her üç ayda Türkiye ekonomisindeki gelişmeler ile ilgili olarak gönderilen sualnameleri cevaplandıran 12 uzmandan biriyim.

“Uluslararası Ekonomi: Teori ve Politika”, “Türkiye Ekonomisi: Cumhuriyetin İlanından Günümüze Yapısal Değişim”, “Avrupa Birliği”, “Türkiye Avrupa İlişkileri: Bir Çıkmaz Sokak” ve “Uluslararası Kuruluşlar” başlıklı temel ders kitaplarım dahil yayınlanmış 24 kitabım, 300’den fazla makalem, 12 ortak ve 3 çeviri eserim vardır. Beş ders kitabım (642-908 sayfa aralığında) 42 baskı yapmıştır. Tüm üniversitelerde ders kitabı ve yardımcı kitap olarak okutulmaktadır.

Ortak yazarlı bir ders kitabım TÜBA üniversite ders kitapları 2012 yılı telif ve çeviri eser ödülü olmak üzere 6 “bilimsel araştırma ödülüne” sahibim. Diğer araştırma ödüllerim şunlardır: 1984: Enka Vakfı, “Türk Ekonomisinin Dünya Ekonomisine Entegrasyonu,” Bilimsel Araştırma Yarışması Üçüncülük Ödülü, 1982: Türkiye Milli Kültür Vakfı: Teşvik Armağanı, Dal: İktisat, 1981: İktisadi Kalkınma Vakfı, “AET ile İlişkilerimizin Atatürkçü Ekonomik Politika Açısından Değerlendirilmesi,” Behçet Osmanağaoğlu İnceleme Yarışması Birincilik Ödülü, 1979: Pamukbank, “Dışsatımın Özendirilmesinde Ticari Bankalarımızın Yeri” Bilimsel Araştırma Yarışması İkincilik Ödülü.

ABD ABI Enstitüsü’nün Yılın Eğitimcisi (Man of the Year 2011) ödülü sahibiyim. Özgeçmişim WHO’s WHO Dünya, Asya ve Türkiye baskılarında yer almıştır. (Who's Who in Asia 2012, Asya’da Kim Kimdir 2’nci baskı, 01/11/2011, Who's Who in the World 2011, Dünyada Kim Kimdir, 28’nci baskısı, 03/12/2010, Günümüz Türkiyesi'nde Kim Kimdir, 01/05/2005). Özgeçmişim Turkischer Biographiscer Index/Turkish Biographical Index’te (2004, s.563) yer almıştır. Google Akademik’te 1.070 (05.02.2018) atıfım vardır.

Eskişehir Sanayi Odası, Eskişehir Ticaret Odası, İstanbul Sanayi Odası, Ankara Ticaret Odası, Ankara Sanayi Odası, Kayseri Sanayi Odası, İşveren Dergisi, İktisadi Kalkınma Vakfı Dergisi gibi oda dergilerinde yazılarım yer almıştır. Türkiye’de yayınlanan çok sayıda bilimsel derginin hakem heyetinde yer almaktayım. Ders kitaplarım: 42 baskı yapmış olup 3.884 sayfadır.

Yorumlar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bugün Gündem
  1. pavarotti de güzel söyler Oçi Çorniye’yi

  2. Tasavvuf; Kullara Tapınma? KUR’AN!? Tasavvuf konusu; ilk başlarda KUR’AN merkezli nefsi terbiye etme amaçlı ortaya çıkmışsa da; sonralarda kişileri yüceltme,…

  3. KUR’AN! Fal?-Nazar?-Büyü? (Mâide,3)”Fal oklarıyla-kehanet yoluyla gelecekte sizleri neyin beklediğini öğrenmeye çalışmak fısktır-kötü bir eylemdir; çünkü bu yoldan çıkmaktır.” Fal ile…

  4. KUR’AN-İçki?! Robotlaşmış Kullar?! Kafayı içki içenlere takmış, onları cehennemlik-kâfir ilan eden din satıcıları-yobazlara inat, Yüceler Yücesi Yaratıcı aşağıdaki ‘içki’ ile…

  5. İlginç, bir sürü insan hakkında haklı haksız yurtdışına çıkış yasağı var ama sadece spesifik olarak TMSFye borcu olanların yasağını kaldırmak…

  • Bir Günah Gibi

    Bir Günah Gibi

    Kimin yazdığını bilmiyorum, ancak çok duygusal bir kişinin yazdığına emin olduğum bir şarkı sözü vardır. Aslında şarkı bir Rus halk şarkısından gelmekte, ‘Oçi Çorniye’. Şarkının […]


  • Tasavvuf; Kullara Tapınma? KUR’AN!?

    Tasavvuf; Kullara Tapınma? KUR’AN!?

    Tasavvuf konusu; ilk başlarda KUR’AN merkezli nefsi terbiye etme amaçlı ortaya çıkmışsa da; sonralarda kişileri yüceltme, söylediklerini buyruk kabul etme zaafı ile kutsallaştırılmışlara-kullara tapınma haline […]


  • SEÇİMLERDE SEÇMEN; YA T.C. YA DA YIKIM VE KAOS DİYECEK

    SEÇİMLERDE SEÇMEN; YA T.C. YA DA YIKIM VE KAOS DİYECEK

    Türkiye’de önümüzdeki dönemde yapılacak seçimler için, herkesinde gördüğü gibi, ABD bilerek kendine bağlı işbirlikçilerle beraber R.T.E. -K.K. üzerinden Türkiye’ye anti demokratik ve totaliter içerikli iki […]


  • PROTEİN EKSİKLİĞİ

    PROTEİN EKSİKLİĞİ

    Ülkelerin gelişmesini, proteinli gıdalarla beslenen gençler ve kuşaklar sağlar. Her Japon çocuğu mutlaka yumurta yer, et, balık, fındık, badem yer, süt içer. Her Alman çocuğu […]


  • Türkiye’ye turist yağacak…

    Türkiye’ye turist yağacak…

    Alınan onca önleme rağmen Rus turistlerin Türkiye tercihi önlenemiyor. Geçenlerde yazmıştık. Rusya, iç turizme yönelik önlemler almaya başlamıştı. Ancak, görülüyor ki Rus turistler Türkiye’den hali […]


  • Kocaseyit

    Kocaseyit

    1929’da Havran’a gelen Gazi Mustafa Kemal Atatürk  ,Nahiye Müdürüne , ” Havran köylerinden birinde bir Seyit Onbaşı olacaktı onu bulup getirin” der. Seyit Onbaşı’nın hangi köyde olduğunu bilmeyen Nahiye Müdürü “Emriniz olur.Buluruz […]


  • SEÇİM SİSTEMİNİN GÜVENİRLİĞİ

    SEÇİM SİSTEMİNİN GÜVENİRLİĞİ

    Erkam Tufam yurtdışında yaşayan bir gazeteci. Niye yurtdışında, nasıl çıkmış gibi sorular beni ilgilendirmiyor. Bir yazımda vurgulamıştım; ‘ben söze bakarım’! O kişinin söylediklerinin ne kadarı benim […]


  • Diploması Gizlenen Cumhurbaşkanı Kim?

    Diploması Gizlenen Cumhurbaşkanı Kim?

    Yukarıdaki başlık sayın Emin Çölaşan’ın  dünkü  yazısının başlığıdır.  Sayın Sultan Uçar    “Diploma kayalara çarpmış’başlığı ile sayın Cumhurbaşkanının diplomasını sorgulamış. Sayın Fatih Portakal ise “En azından […]


  • Bir Şahin’in inanılmaz yolculuğu

    Bir Şahin’in inanılmaz yolculuğu

    Kuşlar yılın farklı zamanlarında besin kaynaklarının mevcudiyetine ve iklim koşullarına bağlı olarak kışı geçirecekleri alanlara veya üreme alanlarına göç ederler. Göç eden kuşların çoğu Avrupa, […]


  • Orta Asya’da Türkler

    Orta Asya’da Türkler

    Türkmenistan’daki ‘Türk’ ile Türkiye’deki ‘Türk’ aynı insanları mı ifade ediyor? Eğer öyleyse, neden ikisinin arasında isimleri başka insanlara atıfta bulunan ülkeler var? İran, Irak, Suriye […]


  • Tercihleri ile Yavaş Yavaş Ölümü Seçmek veya Seçmemek

    Tercihleri ile Yavaş Yavaş Ölümü Seçmek veya Seçmemek

    “Yavaş yavaş ölürler okumayanlar” diyor şair. Yaşam Tercihimizde Yavaş Yavaş Ölümü Mü? Yoksa Yaşamı Anlayarak Ölmek mı? Brezilyalı şair Martha Medeiros’un 1961 yılında yazdığı “Ağır […]


  • Yine bir deprem uyarısı…

    Yine bir deprem uyarısı…

    Depremler tehlikesi halen devam ediyor. Uzmanlar yeni depremler konusunda yeni uyarılarda bulunuyor. Şimdi de Bingöl masaya yatırıldı. Bingöl’de de deprem olabileceği konusunda yeni uyarılar geldi. […]


  • Fal?-Nazar?-Büyü?

    Fal?-Nazar?-Büyü?

    KUR’AN!Fal?-Nazar?-Büyü? (Mâide,3)”Fal oklarıyla-kehanet yoluyla gelecekte sizleri neyin beklediğini öğrenmeye çalışmak fısktır-kötü bir eylemdir; çünkü bu yoldan çıkmaktır.” Fal ile ilgili uyaran ayetten sonra kendimize şu […]