ANCAK AHMAKLAR YANLIŞTA DİRENİR

22 Ağustos'ta İŞİD'in lideri Ebu Bekir El Bağdadi, "şehadet şerbetini içip dar-i bekaya kanat açmış" takipçilerine bu yılın ilk mesajını verdi.
Onlardan "Batı'ya yalnız kurt saldırıları yapmalarını" istedi.
Mesaj yeni bir terör dalgası konusunda politika yapıcıları uyardı.
 
*
Ayrıca politika yapıcılar, İŞİD' den önce Usame bin Ladin ve Ebu Musab el-Zerkani'nin yanısıra,
Stratejistler Ebu Bekir Naji ve Ebu Musab el Suri'yi de kapsayan ulusötesi cihatçıların;
Türlü denemeler ve başarısızlıklardan sonra hâlâ Müslüman ulus devletlerin kalıntıları üzerinde bir halifelik kurmak ve kontrolünü genişletmeye dayanan politik hedeflerine ulaşmak için,
Yerel başarıları sınır ötesi politik etkilere nasıl dönüştüreceklerini,
Cıhadçıların devrimci vizyonunu desteklemek için yeteri kadar İslamcıyı  nasıl seferber edecekleriyle ilgili "kümelenme- toplanma problemlerini" çözemediklerini, 
Bu yüzden büyük stratejilerini takip edemediklerini,
Ancak 'Yalnız Kurt' terörizmiyle yapılacak bir saldırının diğer bireylere kendi operasyonlarını yürütmeleri için ilham vermesini, 
Böylece kendi kendini idame ettiren bir dinamik üretmesini hedeflediklerini anladılar...
 
*
Suriye'de iç savaş, Irak Sünnilerinin marjinalizasyonu ve ABD'nin Irak'tan çekilmesi gibi en elverişli koşullara sahip olmasına rağmen, 
Irak ve Levant İslam Devleti (IŞİD) cihatçı grubunun nihai başarısızlığının nedeni de buydu.
Bu yüzden Irak ve Suriye'de yaşadığı topraklarda devlet inşasına odaklanamadılar ve daha fazla genişlemekten vazgeçtiler...
 
*
Şimdi ISİD hayatta kalmayı garanti altına almak için yeterli kazançlar sağlayamazsa,
Daha zayıf olan ulusötesi cihat gruplarının kaçınılmaz olarak daha da büyük zorluklarla karşılaşacağı bir noktadadır.  
Bu yüzden IŞİD, ulusötesi ideolojisine aykırı olarak komşu ülkelerle konaklama ve hatta işbirliği yapıyor...
 
*
Astana Anlaşmasına göre Türkiye, İdlib de-eskalasyon bölgesinde;
Görüntüde Suriye yönetimiyle işbirliği yolu çizerek çatışmaların bitmesine çaba göstermek,
İdlib'teki yönetimi silahlı terör gruplarından alarak sivil idareye devretmek, 
Radikal unsurları elimine ederek kentteki çatışmasızlığı denetlemek ve güvenliği yerel polis güçlerine bırakmak görevini yerine getiriyor!
 
*
Türkiye bu görevi, Suriye toprak bütünlüğü ve bölgedeki nufusunun artacak olmasıyla sağlanabileceği öngörüsünde bir strateji ile yürütüyor.
Yani Türkiye bu görevi aldığı andan itibaren bölgeye çok sayıda Sünni Arap taşıyacağını ve yeni bir demografik yapı oluşturacağı bildirmiştir!
Ama Türkiye'nin stratejisi; Osmanlı'nın eski topraklarında mesela Ortadoğu'da ağırlıklı olarak İslam din ve gelenekleri ile uyumlu bir ekonomik ve siyasi düzeni oluşturmaya dayanıyor!
 
*
Ya da Türkiye, Kuzey Kıbrıs'ı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ne dönüştürdüğü gibi,
Cerablus ve Afrin'de askeri müdahalelerle ve İdlib'te de-eskalasyon bölgesi sorumluluğu göreviyle; Kuzey Suriye'yi askeri, ekonomik ve politik olarak kendine bağlıyor.
Nitekim Türkiye'nin bu stratejisi İŞİD'in kümelenme-toplanma sorununa fırsat yaratmıştır.
IŞİD daha baştan beri komşu  ülke Türkiye'de konaklıyor ve hatta işbirliği yapıyor...
 
*
Nitekim İdlib'in gerçeği, Türkiye'nin kuzeybatı Suriye'nin kontrolünü ele geçirme konusundaki işbu riskli yatırımlarından kaynaklanıyor... 
Türkiye'nin istilacı stratejisi  Suriye İç Savaşının başladığı günlerden geliyor.
O günlerden beri  Türkiye, bu bölgede ekonomik kaynaklar üzerinde egemen olunacağı senaryosunu IŞİD ile birlikte yürütüyor.
İŞİD ile birlikte Suriye'nin petrol gelirlerine el konuldu,  kaçak petrolden kazanıldı, tarihi eserlere ve  bankalardaki altın ve döviz kaynakları iç  edildi.
Ama  pastayı Kürtlere yedirmemek için uzun süre hem Nusra Cephesi, hem Müslüman Kardeşler örgütü, hem de IŞİD'le birlikte Suriye'de hem Kürt  hem de Alevi köylerine yapılan saldırılara  ortak olundu.
Böylece  cihatçı muhalefet aktörleri üzerinde güçlü birliktelikler oluşturuldu.
İdlib bugün  Türkiye'nin kontrolündeki Özgür Suriye Ordusu,  Ahrar al-Şam, Failaq el-Şam'dan sonra kendisine Hayet Tahrir el-Şam (HTS) adını veren El Kaideci Nusra Cephesinin işgalindedir.
 
*
İdlib'in 2011'de yaklaşık 750 bin olan nufusu,Türkiye'nin stratejisi doğrultusunda ülkede yerinden edilen en az 1.2 milyon insanın bu bölgeye tıkılmasıyla yaklaşık 2.5 ila 3 milyona yükselmiştir.
El Kaide ile bağlantılı en az  70 bin silahlı militan Idlib' te ve  bölgesinde yaşıyor... 
El kaideci El-Nusra Cephesi, yeni adıyla Tahrir el-Şam (HTS) askeri seferberlikle gelişmiş ve bölgede hakimiyet kazanmıştır.
Türkiye ile birlikte şimdilerde siyasi ve yönetişim çabalarını genişleterek sivil bir  Kurtuluş Hükümeti'ni koordine ediyor!
 
*  
HTS'nin TSK ile bu işbirlikçi ilişkisi, grubunun uzun vadeli çıkarlarını korumak için pragmatik bir yoldu.
Ancak şimdi Türkiye'nin bir rejim saldırısını önleyebilmek için HTS' yi satması zor görülüyor.
HTS'nin de böyle bir durumda, Türkiye destekli silahlı bir yapıya dönüşmesinden başka çaresi bulunmuyor!
 
*
Bu karmaşada  Suriye Arap Ordusu Rusya'nın desteği ile haklı olarak topraklarını özgürleştiriyor.  
Bugün rejim, ülke topraklarının yüzde 96.5' inin denetimini yeniden ele geçirmiştir.
Şimdi sıra ülkenin kuzeybatısında İdlib ilindedir!
 
*
Türkiye'nin ağırlıklı olarak İslam din ve gelenekleri ile uyumlu bir ekonomik ve siyasi düzeni, 
Balkanlarda, Doğu Akdeniz'de, Ortadoğu'da ve Kafkasya'da  teşvik etmek ve kurmak hayali;
Bilhassa Suriye trajedisinde savaş suçları işleyerek hukuku ihlal etmesi,
Şimdi Türkiye'yi bunun ceremesini üstlenme yolunda  hızla bir bilinmedik sürece sürüklüyor.
 
*
Türkiye'ye ait "milli güç unsurları" birer birer çöküyor.
Ama hükümet ne yardan ne serden vazgeçiyor!
 
*
İşte Hükümet Reisi, Radyo Televizyon Gazetecileri Derneği'nde konuşuyor....
"Türkiye, mevcut fiziki sınırlarından ibaret bir ülke değildir. Türk milletini de bu sınırlar içinde yaşayanlardan ibaret göremeyiz. Bu ülkenin ve milletin gerisinde koskoca bir medeniyet, koskoca bir tarih, koskoca bir birikim vardır. Ülkemizin sınırları başkadır ama gönlümüzün sınırları bambaşkadır.  
Türkiye'nin bu onurlu ve kapsamlı politikası, birilerini rahatsız ediyor. Ülkemizin üzerine bu kadar çok gelinmesinin sebebi işte budur. Farklı toplum kesimlerini tahrik edip ülkemizi iç kargaşaya sürükleyemeyince bu defa terör örgütleri vasıtasıyla dışardan tazzike başladılar. Yaptığımız sınır ötesi operasyonlarımızla bu projeyi de akamete uğrattık. Şimdi ekonomi üzerinden bizi sıkıştırmaya çalışıyorlar" diyor...
 
*
MÖ. 100' de Marcus Tullius Cicero, " Herkes yanlış yapar, ancak ahmaklar yanlışlarında direnirler" demişti...   
 
31.8.2018 - ahmet kilicaslan aytar
22 Ağustos’ta İŞİD’in lideri Ebu Bekir El Bağdadi, “şehadet şerbetini içip dar-i bekaya kanat açmış” takipçilerine bu yılın ilk mesajını verdi.
Onlardan “Batı’ya yalnız kurt saldırıları yapmalarını” istedi.
Mesaj yeni bir terör dalgası konusunda politika yapıcıları uyardı.
 
*
Ayrıca politika yapıcılar, İŞİD’ den önce Usame bin Ladin ve Ebu Musab el-Zerkani’nin yanısıra,
Stratejistler Ebu Bekir Naji ve Ebu Musab el Suri’yi de kapsayan ulusötesi cihatçıların;
Türlü denemeler ve başarısızlıklardan sonra hâlâ Müslüman ulus devletlerin kalıntıları üzerinde bir halifelik kurmak ve kontrolünü genişletmeye dayanan politik hedeflerine ulaşmak için,
Yerel başarıları sınır ötesi politik etkilere nasıl dönüştüreceklerini,
Cıhadçıların devrimci vizyonunu desteklemek için yeteri kadar İslamcıyı  nasıl seferber edecekleriyle ilgili “kümelenme- toplanma problemlerini” çözemediklerini, 
Bu yüzden büyük stratejilerini takip edemediklerini,
Ancak ‘Yalnız Kurt’ terörizmiyle yapılacak bir saldırının diğer bireylere kendi operasyonlarını yürütmeleri için ilham vermesini, 
Böylece kendi kendini idame ettiren bir dinamik üretmesini hedeflediklerini anladılar…
 
*
Suriye’de iç savaş, Irak Sünnilerinin marjinalizasyonu ve ABD’nin Irak’tan çekilmesi gibi en elverişli koşullara sahip olmasına rağmen, 
Irak ve Levant İslam Devleti (IŞİD) cihatçı grubunun nihai başarısızlığının nedeni de buydu.
Bu yüzden Irak ve Suriye’de yaşadığı topraklarda devlet inşasına odaklanamadılar ve daha fazla genişlemekten vazgeçtiler…
 
*
Şimdi ISİD hayatta kalmayı garanti altına almak için yeterli kazançlar sağlayamazsa,
Daha zayıf olan ulusötesi cihat gruplarının kaçınılmaz olarak daha da büyük zorluklarla karşılaşacağı bir noktadadır.  
Bu yüzden IŞİD, ulusötesi ideolojisine aykırı olarak komşu ülkelerle konaklama ve hatta işbirliği yapıyor…
 
*
Astana Anlaşmasına göre Türkiye, İdlib de-eskalasyon bölgesinde;
Görüntüde Suriye yönetimiyle işbirliği yolu çizerek çatışmaların bitmesine çaba göstermek,
İdlib’teki yönetimi silahlı terör gruplarından alarak sivil idareye devretmek, 
Radikal unsurları elimine ederek kentteki çatışmasızlığı denetlemek ve güvenliği yerel polis güçlerine bırakmak görevini yerine getiriyor!
 
*
Türkiye bu görevi, Suriye toprak bütünlüğü ve bölgedeki nufusunun artacak olmasıyla sağlanabileceği öngörüsünde bir strateji ile yürütüyor.
Yani Türkiye bu görevi aldığı andan itibaren bölgeye çok sayıda Sünni Arap taşıyacağını ve yeni bir demografik yapı oluşturacağı bildirmiştir!
Ama Türkiye’nin stratejisi; Osmanlı’nın eski topraklarında mesela Ortadoğu’da ağırlıklı olarak İslam din ve gelenekleri ile uyumlu bir ekonomik ve siyasi düzeni oluşturmaya dayanıyor!
 
*
Ya da Türkiye, Kuzey Kıbrıs’ı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne dönüştürdüğü gibi,
Cerablus ve Afrin’de askeri müdahalelerle ve İdlib’te de-eskalasyon bölgesi sorumluluğu göreviyle; Kuzey Suriye’yi askeri, ekonomik ve politik olarak kendine bağlıyor.
Nitekim Türkiye’nin bu stratejisi İŞİD’in kümelenme-toplanma sorununa fırsat yaratmıştır.
IŞİD daha baştan beri komşu  ülke Türkiye’de konaklıyor ve hatta işbirliği yapıyor…
 
*
Nitekim İdlib’in gerçeği, Türkiye’nin kuzeybatı Suriye’nin kontrolünü ele geçirme konusundaki işbu riskli yatırımlarından kaynaklanıyor… 
Türkiye’nin istilacı stratejisi  Suriye İç Savaşının başladığı günlerden geliyor.
O günlerden beri  Türkiye, bu bölgede ekonomik kaynaklar üzerinde egemen olunacağı senaryosunu IŞİD ile birlikte yürütüyor.
İŞİD ile birlikte Suriye’nin petrol gelirlerine el konuldu,  kaçak petrolden kazanıldı, tarihi eserlere ve  bankalardaki altın ve döviz kaynakları iç  edildi.
Ama  pastayı Kürtlere yedirmemek için uzun süre hem Nusra Cephesi, hem Müslüman Kardeşler örgütü, hem de IŞİD’le birlikte Suriye’de hem Kürt  hem de Alevi köylerine yapılan saldırılara  ortak olundu.
Böylece  cihatçı muhalefet aktörleri üzerinde güçlü birliktelikler oluşturuldu.
İdlib bugün  Türkiye’nin kontrolündeki Özgür Suriye Ordusu,  Ahrar al-Şam, Failaq el-Şam’dan sonra kendisine Hayet Tahrir el-Şam (HTS) adını veren El Kaideci Nusra Cephesinin işgalindedir.
 
*
İdlib’in 2011’de yaklaşık 750 bin olan nufusu,Türkiye’nin stratejisi doğrultusunda ülkede yerinden edilen en az 1.2 milyon insanın bu bölgeye tıkılmasıyla yaklaşık 2.5 ila 3 milyona yükselmiştir.
El Kaide ile bağlantılı en az  70 bin silahlı militan Idlib’ te ve  bölgesinde yaşıyor… 
El kaideci El-Nusra Cephesi, yeni adıyla Tahrir el-Şam (HTS) askeri seferberlikle gelişmiş ve bölgede hakimiyet kazanmıştır.
Türkiye ile birlikte şimdilerde siyasi ve yönetişim çabalarını genişleterek sivil bir  Kurtuluş Hükümeti’ni koordine ediyor!
 
*  
HTS’nin TSK ile bu işbirlikçi ilişkisi, grubunun uzun vadeli çıkarlarını korumak için pragmatik bir yoldu.
Ancak şimdi Türkiye’nin bir rejim saldırısını önleyebilmek için HTS’ yi satması zor görülüyor.
HTS’nin de böyle bir durumda, Türkiye destekli silahlı bir yapıya dönüşmesinden başka çaresi bulunmuyor!
 
*
Bu karmaşada  Suriye Arap Ordusu Rusya’nın desteği ile haklı olarak topraklarını özgürleştiriyor.  
Bugün rejim, ülke topraklarının yüzde 96.5′ inin denetimini yeniden ele geçirmiştir.
Şimdi sıra ülkenin kuzeybatısında İdlib ilindedir!
 
*
Türkiye’nin ağırlıklı olarak İslam din ve gelenekleri ile uyumlu bir ekonomik ve siyasi düzeni, 
Balkanlarda, Doğu Akdeniz’de, Ortadoğu’da ve Kafkasya’da  teşvik etmek ve kurmak hayali;
Bilhassa Suriye trajedisinde savaş suçları işleyerek hukuku ihlal etmesi,
Şimdi Türkiye’yi bunun ceremesini üstlenme yolunda  hızla bir bilinmedik sürece sürüklüyor.
 
*
Türkiye’ye ait “milli güç unsurları” birer birer çöküyor.
Ama hükümet ne yardan ne serden vazgeçiyor!
 
*
İşte Hükümet Reisi, Radyo Televizyon Gazetecileri Derneği’nde konuşuyor….
“Türkiye, mevcut fiziki sınırlarından ibaret bir ülke değildir. Türk milletini de bu sınırlar içinde yaşayanlardan ibaret göremeyiz. Bu ülkenin ve milletin gerisinde koskoca bir medeniyet, koskoca bir tarih, koskoca bir birikim vardır. Ülkemizin sınırları başkadır ama gönlümüzün sınırları bambaşkadır.  
Türkiye’nin bu onurlu ve kapsamlı politikası, birilerini rahatsız ediyor. Ülkemizin üzerine bu kadar çok gelinmesinin sebebi işte budur. Farklı toplum kesimlerini tahrik edip ülkemizi iç kargaşaya sürükleyemeyince bu defa terör örgütleri vasıtasıyla dışardan tazzike başladılar. Yaptığımız sınır ötesi operasyonlarımızla bu projeyi de akamete uğrattık. Şimdi ekonomi üzerinden bizi sıkıştırmaya çalışıyorlar” diyor…
 
*
MÖ. 100′ de Marcus Tullius Cicero, ” Herkes yanlış yapar, ancak ahmaklar yanlışlarında direnirler” demişti…   
 
31.8.2018

Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir