NİHAYET 20 TEMMUZ

<p>NİHAYET 20 TEMMUZ
Hüseyin MÜMTAZ</p>
<p>1974’ün 44’üncü yılı…
İlk dört yazıda 44 yılda gel(eme)diğimiz noktayı özetlemeye çalıştık.
Şimdi ise bazı şeyleri hatırlayarak “kutlayalım”.
Ahmet Okan 15 Temmuz 1974’deki EOKA-B’nin darbe planının kod adının “Alexsander hastaneye gitti” olduğunu yazar.
Alexsander hastaneye gidince doğal olarak “Ayşe de tatile çıkar”.
Yâni 15 Temmuz olmasaydı, 20 Temmuz da olmayacaktı.
Akritas/EOKA olmasaydı TMT’nin olmayacağı gibi.
Fatma Azgın ise olaya hayli masum gözlerle bakar.
“İngilizlerin adayı terk etmesi epeyce kanlı oldu… 1960 yılında iki toplum ve uluslararası kuruluşların anlaşmasıyla Kıbrıs Cumhuriyeti kurulmuştu. Ama 3 yıl sürdü. 1963 yılı sonlarında Kıbrıs’ta iki toplum arasında çatışma başlamıştı. BM Güvenlik Konseyi Kıbrıs’ta silahların susması ve barışın tesisi amacıyla ‘Barış Gücü askeri’ göndermeye karar verdi” der…
Yâni 1960’da sadece “iki toplum” kurmuştur Cumhuriyeti; garantörlerin, doğal olarak da TÜRKİYE’nin adı yoktur.
1963 yılı sonlarında da “iki toplum” durduk yerde çatışmaya başlar Azgın’a göre. Grivas, Akritas, EOKA yoktur.
Samanbahça’da Ahmet ile Miltiadu adında iki çocuk pirilli oynarken kavga etmişler, kavga büyüyerek ailelere-toplumlara yansımış, Cumhuriyet yıkılmıştır.
O yıllarda adaya gelen bir Barış Gücü askeri silah seslerini duyunca sorarmış, “Kim bunlar?” diye. Duruma göre ya “Türkler”, ya da “Rumlar” cevabını alınca da dayanamamış; “Peki lânet Kıbrıslılar nerede” demiş.
Öyle ya, Kıbrıs adasında “Kıbrıslılar” yaşadığına göre nereden geldikleri, ne oldukları belli olmayan Türkler ve Rumlar kim oluyor, ne oluyor da birbirlerine ateş ediyorlar?
Şimdi…
44’üncü yılda Türk tarafındaki en büyük problem nedir biliyor musunuz?
Diğer NAZİ sempatizanı cümle sendikalar gibi Faşist EL-SEN, KIB-TEK cuntası.
Moreket diyor ki; “Türkiye’den kablo ile elektrik gelmesine en çok karşı çıkanların başında El-Sen geliyor. Hükümetin yaptığı zamlara tepkileri de ne kadar inandırıcı bilemiyorum. Onlar da biliyorlar ki, eğer o zamlar yapılmasa, müsteşar maaşına denk maaşlarını alamayacaklar. Sadece bu değil, bizler kuzu kuzu öderken, onlar kullandıkları elektriğin bile tamamını ödemiyorlar. Onların yerine koyun kendinizi, siz olsanız bu imkânları bırakıp, Türkiye’den elektrik gelmesini ister misiniz?”
Ahmet Tolgay yazıyor; “Ama o kurumu zarara uğratmalar söz konusuysa araştırmalar orada durdurulmamalı ve gerilere de gidilmelidir.. Hani KIB -TEK yetkilileri ve konukları için satın alınan lüks araçlara, o günlerdeki "mecburi" adı verilen ihalesiz acil alımlara, sokaklardaki toptan led ışıklandırmalara, Sayıştay Başkanlığı mali denetleme ekiplerinin KIB - TEK'ten kapı dışarı edildiği olaylara, hiçbir devlet kurumuyla kıyas kabul etmeyen personel maaşlarına ve elektrik ücretleri personel muafiyetlerine mesela... Çünkü tüm bunların bedellerini de halkımız ödemek zorunda bırakılıyor maalesef..”
Rasıh Reşat yazıyor; “Bence, KIB-TEK yönetimi, sorumlu bakan olan Ekonomi ve Enerji Bakanı’nı doğru olmayan bilgilerle donatıyor. O da bu noksanlıklarla basının ve de yapılan zamlarla halkın karşısına çıkıyor. Kâr eden ancak kâr amacı gütmeyen bir kurumun karlılığını vatandaşa daha hesaplı enerji olarak yansıtmak dururken, ‘Allah kelâmı’ gibi algılanan nizamnameye bakarak zam yaptılar. Üstüne üstlük zam yapmayan eski yönetimi de Maliye Teftiş Kurulu’na şikâyet ettiler.
Konu nedir biliyor musunuz, “Türkiye’den kablo ile ucuz elektrik gelmesi”…
Gelince EL-SEN’in de KIB-TEK’in de façası bozulacaktır.
Tıpkı Türkiye’den getirilen suyun ortalığı allak bullak etmesi, becerip de bir türlü bardağı ağıza götürüp içilememesi gibi.
Türkiye’den gelen elektrik de duvardaki düğmeye uzanılıp yakılamayacaktır.
Ne demişti BG Askeri; “Peki lânet Kıbrıslılar nerede?”
Şimdi…
“Kıbrıslılar” olarak değil… “kıbrslıtürkler” olarak da değil…
74’ün Temmuz ve Ağustos’unu yaşamış KIBRIS TÜRKÜ olarak bir düşünün, hatırlamaya çalışın…
74 Eylül’ünde böyle miydik?
Sonra dönün 74’den sonra doğan çocuklarınıza (ve doğal olarak) torunlarınıza anlatın o günleri, yarınlara nasıl baktığınızı!
Yarınlar “bizim”di!
Yarınları “bizim” yapacak olan yine “bizleriz”.
20 Temmuz’un 44’üncü yılı KIBRIS TÜRK’ÜNE kutlu olsun! 20 Temmuz 2018</p> - kibris baris harekati 20temmuz

<p>NİHAYET 20 TEMMUZ
Hüseyin MÜMTAZ</p>
<p>1974’ün 44’üncü yılı…
İlk dört yazıda 44 yılda gel(eme)diğimiz noktayı özetlemeye çalıştık.
Şimdi ise bazı şeyleri hatırlayarak “kutlayalım”.
Ahmet Okan 15 Temmuz 1974’deki EOKA-B’nin darbe planının kod adının “Alexsander hastaneye gitti” olduğunu yazar.
Alexsander hastaneye gidince doğal olarak “Ayşe de tatile çıkar”.
Yâni 15 Temmuz olmasaydı, 20 Temmuz da olmayacaktı.
Akritas/EOKA olmasaydı TMT’nin olmayacağı gibi.
Fatma Azgın ise olaya hayli masum gözlerle bakar.
“İngilizlerin adayı terk etmesi epeyce kanlı oldu… 1960 yılında iki toplum ve uluslararası kuruluşların anlaşmasıyla Kıbrıs Cumhuriyeti kurulmuştu. Ama 3 yıl sürdü. 1963 yılı sonlarında Kıbrıs’ta iki toplum arasında çatışma başlamıştı. BM Güvenlik Konseyi Kıbrıs’ta silahların susması ve barışın tesisi amacıyla ‘Barış Gücü askeri’ göndermeye karar verdi” der…
Yâni 1960’da sadece “iki toplum” kurmuştur Cumhuriyeti; garantörlerin, doğal olarak da TÜRKİYE’nin adı yoktur.
1963 yılı sonlarında da “iki toplum” durduk yerde çatışmaya başlar Azgın’a göre. Grivas, Akritas, EOKA yoktur.
Samanbahça’da Ahmet ile Miltiadu adında iki çocuk pirilli oynarken kavga etmişler, kavga büyüyerek ailelere-toplumlara yansımış, Cumhuriyet yıkılmıştır.
O yıllarda adaya gelen bir Barış Gücü askeri silah seslerini duyunca sorarmış, “Kim bunlar?” diye. Duruma göre ya “Türkler”, ya da “Rumlar” cevabını alınca da dayanamamış; “Peki lânet Kıbrıslılar nerede” demiş.
Öyle ya, Kıbrıs adasında “Kıbrıslılar” yaşadığına göre nereden geldikleri, ne oldukları belli olmayan Türkler ve Rumlar kim oluyor, ne oluyor da birbirlerine ateş ediyorlar?
Şimdi…
44’üncü yılda Türk tarafındaki en büyük problem nedir biliyor musunuz?
Diğer NAZİ sempatizanı cümle sendikalar gibi Faşist EL-SEN, KIB-TEK cuntası.
Moreket diyor ki; “Türkiye’den kablo ile elektrik gelmesine en çok karşı çıkanların başında El-Sen geliyor. Hükümetin yaptığı zamlara tepkileri de ne kadar inandırıcı bilemiyorum. Onlar da biliyorlar ki, eğer o zamlar yapılmasa, müsteşar maaşına denk maaşlarını alamayacaklar. Sadece bu değil, bizler kuzu kuzu öderken, onlar kullandıkları elektriğin bile tamamını ödemiyorlar. Onların yerine koyun kendinizi, siz olsanız bu imkânları bırakıp, Türkiye’den elektrik gelmesini ister misiniz?”
Ahmet Tolgay yazıyor; “Ama o kurumu zarara uğratmalar söz konusuysa araştırmalar orada durdurulmamalı ve gerilere de gidilmelidir.. Hani KIB -TEK yetkilileri ve konukları için satın alınan lüks araçlara, o günlerdeki "mecburi" adı verilen ihalesiz acil alımlara, sokaklardaki toptan led ışıklandırmalara, Sayıştay Başkanlığı mali denetleme ekiplerinin KIB - TEK'ten kapı dışarı edildiği olaylara, hiçbir devlet kurumuyla kıyas kabul etmeyen personel maaşlarına ve elektrik ücretleri personel muafiyetlerine mesela... Çünkü tüm bunların bedellerini de halkımız ödemek zorunda bırakılıyor maalesef..”
Rasıh Reşat yazıyor; “Bence, KIB-TEK yönetimi, sorumlu bakan olan Ekonomi ve Enerji Bakanı’nı doğru olmayan bilgilerle donatıyor. O da bu noksanlıklarla basının ve de yapılan zamlarla halkın karşısına çıkıyor. Kâr eden ancak kâr amacı gütmeyen bir kurumun karlılığını vatandaşa daha hesaplı enerji olarak yansıtmak dururken, ‘Allah kelâmı’ gibi algılanan nizamnameye bakarak zam yaptılar. Üstüne üstlük zam yapmayan eski yönetimi de Maliye Teftiş Kurulu’na şikâyet ettiler.
Konu nedir biliyor musunuz, “Türkiye’den kablo ile ucuz elektrik gelmesi”…
Gelince EL-SEN’in de KIB-TEK’in de façası bozulacaktır.
Tıpkı Türkiye’den getirilen suyun ortalığı allak bullak etmesi, becerip de bir türlü bardağı ağıza götürüp içilememesi gibi.
Türkiye’den gelen elektrik de duvardaki düğmeye uzanılıp yakılamayacaktır.
Ne demişti BG Askeri; “Peki lânet Kıbrıslılar nerede?”
Şimdi…
“Kıbrıslılar” olarak değil… “kıbrslıtürkler” olarak da değil…
74’ün Temmuz ve Ağustos’unu yaşamış KIBRIS TÜRKÜ olarak bir düşünün, hatırlamaya çalışın…
74 Eylül’ünde böyle miydik?
Sonra dönün 74’den sonra doğan çocuklarınıza (ve doğal olarak) torunlarınıza anlatın o günleri, yarınlara nasıl baktığınızı!
Yarınlar “bizim”di!
Yarınları “bizim” yapacak olan yine “bizleriz”.
20 Temmuz’un 44’üncü yılı KIBRIS TÜRK’ÜNE kutlu olsun! 20 Temmuz 2018</p> - images2NWLAXQI

 

 

NİHAYET 20 TEMMUZ
Hüseyin MÜMTAZ

1974’ün 44’üncü yılı…
İlk dört yazıda 44 yılda gel(eme)diğimiz noktayı özetlemeye çalıştık.
Şimdi ise bazı şeyleri hatırlayarak “kutlayalım”.
Ahmet Okan 15 Temmuz 1974’deki EOKA-B’nin darbe planının kod adının “Alexsander hastaneye gitti” olduğunu yazar.
Alexsander hastaneye gidince doğal olarak “Ayşe de tatile çıkar”.
Yâni 15 Temmuz olmasaydı, 20 Temmuz da olmayacaktı.
Akritas/EOKA olmasaydı TMT’nin olmayacağı gibi.
Fatma Azgın ise olaya hayli masum gözlerle bakar.
“İngilizlerin adayı terk etmesi epeyce kanlı oldu… 1960 yılında iki toplum ve uluslararası kuruluşların anlaşmasıyla Kıbrıs Cumhuriyeti kurulmuştu. Ama 3 yıl sürdü. 1963 yılı sonlarında Kıbrıs’ta iki toplum arasında çatışma başlamıştı. BM Güvenlik Konseyi Kıbrıs’ta silahların susması ve barışın tesisi amacıyla ‘Barış Gücü askeri’ göndermeye karar verdi” der…
Yâni 1960’da sadece “iki toplum” kurmuştur Cumhuriyeti; garantörlerin, doğal olarak da TÜRKİYE’nin adı yoktur.
1963 yılı sonlarında da “iki toplum” durduk yerde çatışmaya başlar Azgın’a göre. Grivas, Akritas, EOKA yoktur.
Samanbahça’da Ahmet ile Miltiadu adında iki çocuk pirilli oynarken kavga etmişler, kavga büyüyerek ailelere-toplumlara yansımış, Cumhuriyet yıkılmıştır.
O yıllarda adaya gelen bir Barış Gücü askeri silah seslerini duyunca sorarmış, “Kim bunlar?” diye. Duruma göre ya “Türkler”, ya da “Rumlar” cevabını alınca da dayanamamış; “Peki lânet Kıbrıslılar nerede” demiş.
Öyle ya, Kıbrıs adasında “Kıbrıslılar” yaşadığına göre nereden geldikleri, ne oldukları belli olmayan Türkler ve Rumlar kim oluyor, ne oluyor da birbirlerine ateş ediyorlar?
Şimdi…
44’üncü yılda Türk tarafındaki en büyük problem nedir biliyor musunuz?
Diğer NAZİ sempatizanı cümle sendikalar gibi Faşist EL-SEN, KIB-TEK cuntası.
Moreket diyor ki; “Türkiye’den kablo ile elektrik gelmesine en çok karşı çıkanların başında El-Sen geliyor. Hükümetin yaptığı zamlara tepkileri de ne kadar inandırıcı bilemiyorum. Onlar da biliyorlar ki, eğer o zamlar yapılmasa, müsteşar maaşına denk maaşlarını alamayacaklar. Sadece bu değil, bizler kuzu kuzu öderken, onlar kullandıkları elektriğin bile tamamını ödemiyorlar. Onların yerine koyun kendinizi, siz olsanız bu imkânları bırakıp, Türkiye’den elektrik gelmesini ister misiniz?”
Ahmet Tolgay yazıyor; “Ama o kurumu zarara uğratmalar söz konusuysa araştırmalar orada durdurulmamalı ve gerilere de gidilmelidir.. Hani KIB -TEK yetkilileri ve konukları için satın alınan lüks araçlara, o günlerdeki “mecburi” adı verilen ihalesiz acil alımlara, sokaklardaki toptan led ışıklandırmalara, Sayıştay Başkanlığı mali denetleme ekiplerinin KIB – TEK’ten kapı dışarı edildiği olaylara, hiçbir devlet kurumuyla kıyas kabul etmeyen personel maaşlarına ve elektrik ücretleri personel muafiyetlerine mesela… Çünkü tüm bunların bedellerini de halkımız ödemek zorunda bırakılıyor maalesef..”
Rasıh Reşat yazıyor; “Bence, KIB-TEK yönetimi, sorumlu bakan olan Ekonomi ve Enerji Bakanı’nı doğru olmayan bilgilerle donatıyor. O da bu noksanlıklarla basının ve de yapılan zamlarla halkın karşısına çıkıyor. Kâr eden ancak kâr amacı gütmeyen bir kurumun karlılığını vatandaşa daha hesaplı enerji olarak yansıtmak dururken, ‘Allah kelâmı’ gibi algılanan nizamnameye bakarak zam yaptılar. Üstüne üstlük zam yapmayan eski yönetimi de Maliye Teftiş Kurulu’na şikâyet ettiler.
Konu nedir biliyor musunuz, “Türkiye’den kablo ile ucuz elektrik gelmesi”…
Gelince EL-SEN’in de KIB-TEK’in de façası bozulacaktır.
Tıpkı Türkiye’den getirilen suyun ortalığı allak bullak etmesi, becerip de bir türlü bardağı ağıza götürüp içilememesi gibi.
Türkiye’den gelen elektrik de duvardaki düğmeye uzanılıp yakılamayacaktır.
Ne demişti BG Askeri; “Peki lânet Kıbrıslılar nerede?”
Şimdi…
“Kıbrıslılar” olarak değil… “kıbrslıtürkler” olarak da değil…
74’ün Temmuz ve Ağustos’unu yaşamış KIBRIS TÜRKÜ olarak bir düşünün, hatırlamaya çalışın…
74 Eylül’ünde böyle miydik?
Sonra dönün 74’den sonra doğan çocuklarınıza (ve doğal olarak) torunlarınıza anlatın o günleri, yarınlara nasıl baktığınızı!
Yarınlar “bizim”di!
Yarınları “bizim” yapacak olan yine “bizleriz”.
20 Temmuz’un 44’üncü yılı KIBRIS TÜRK’ÜNE kutlu olsun! 20 Temmuz 2018

Okumaya devam et  Eski Düşman Yunanistan’dan Dost Olmaz

Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir