“KIZIL ELMA”YA DOĞRU

<p>“KIZIL ELMA”YA DOĞRU
Hüseyin MÜMTAZ</p>
<p>Gazetecinin ”Nereye?” sorusuna Tank mürettebatının verdiği “Kızlelma’ya!” cevabıyla başlayan “Zeytin Dalı” Harekâtı, farkında değiliz ama yaşamakta olduğumuz “kadim coğrafyanın” asırlık şuur altının patır patır ortalığa saçılmasına neden oldu.
Çok da iyi oldu.
Herkesin kendine göre gizli bir hesabı varmış.
1. Meğer BAE’nin ABD’deki lobicisi George Nader, 2015’te Kızıldeniz’de bir yatta 5 Arap liderini toplayarak, “Türkiye ve İran karşıtı yeni bir bölgesel ittifak kurmalarını” teklif etmiş.
Londra merkezli “Middle East Eye” sitesinin haberine göre Nader, Arap liderlere “Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) ve Arap Birliği'nin yerini alacak, Libya ile birlikte 6 ülkenin bir araya gelmesiyle bölgesel yeni bir oluşum” teklifinde bulunmuş. Bu yeni oluşum, Türkiye ve İran’ın nüfuzuna karşı bölgede ABD yönetimi tarafından itibar görecek bir güç haline gelebilecekmiş. Toplantıya o dönem Suudi Arabistan Veliaht Prensi Yardımcısı olan Muhammed bin Selman, Abu Dabi Veliaht Prensi Şeyh Muhammed bin Zayed Al Nahyan, Mısır cunta lideri Abdülfettah es-Sisi, Bahreyn Veliaht Prensi Selman bin Hamad el Halife ve geçtiğimiz günlerde Türkiye ile serbest ticaret anlaşmasını iptal eden Ürdün Kralı 2. Abdullah katılmış.
2. Kuzey Irak'ta Barzani'ye yakınlığıyla bilinen Rûdaw'ın haberine göre, Süleymaniye Valisi Haval Ebubekir, Afrin'in TSK ve ÖSO güçlerinin kontrolüne geçmesi nedeniyle kentte 3 günlük yas ilan edip, Nevruz kutlamalarını yasaklamış.
Süleymaniye Valisi Haval Ebubekir, Afrin için yaptığı yazılı açıklamada şu ifadeleri kullanmış:
"Afrin'de olanlar nedeniyle Süleymaniye'de 3 günlük yas ilan edilmiştir. Nevruz kutlamaları için yapılacak tüm etkinlikler de iptal edilmiştir."
3.Daha önce Türkiye ve İran'ın Suriye devletinin egemenliğini azaltmaya çalıştığını ve bu iki ülkenin Suriye'den elini çekmesi gerektiğini söyleyen Birleşik Arap Emirlikleri Dışişleri Bakanı Abdullah bin Zayed el Nahyan Türkiye karşıtı açıklamalarını sürdürerek, Türkiye, İran ve İsrail'in bölge için tehlike arz ettiğini öne sürmüş.
Hem de Mısır Dışişleri Bakanı Sameh Şukru ile Dubai'de görüşen el Nahyan, Türkiye, İran ve İsrail'in bölgede agresif tutum sergileyerek Arap ülkeleri için bir tehdit oluşturduğunu söylemiş.
“Muhterem” daha önce de Medine Müdafii Fahrettin Paşa krizinin pimini çekmişti.
4.Ve nihayet bir başka gerçek… Bakan Albayrak haklı olarak, Kıbrıs açıklarında Türkiye’nin itirazına rağmen petrol arayan ülkeler arasında Katar’ın da bulunmasının kendilerini üzdüğünü ifade etmiş.
Okuyucu hatırlayacaktır, 10 ay önce 18 Haziran 2017 tarihli “KIBRIS ve QATAR” başlıklı yazımızda konuya dikkat çekmiştik.
https://www.turkishnews.com/tr/content/2017/06/18/kibris-ve-qatar-huseyin-mumtaz/
Demek bir yıla yakın süredir Katar ile perde arkasında yürütülen görüşmelerde bu konuda bir gelişme sağlanamadı ki bizzat bakan durumu açıklama gereği duydu.
Peki biz bu coğrafyada kime, nasıl, ne kadar güveneceğiz?
Kim dost, kim düşman?
Suriye konusunda Trump ile hep çeliştiğimizi, Putin ile ise bazen anlaşabildiğimizi biliyorsunuz… Çünkü Suriye, “onun hükümranlık/hava sahası”.
Bitmedi… Batı cephesinde de işler karışık.
Önce Avrupa Parlamentosu, Türkiye'ye "Afrin'den çekil" çağrısını içeren Suriye tasarısını oy çoğunluğuyla kabul etti, arkasından Almanya’nın yeni seçilmiş eski/kıdemli Başbakanı Merkel; “Türkiye'nin güvenlikle ilgili tüm meşru menfaatlerine karşın Afrin'de olanlar; binlerce sivilin kovuşturmaya maruz kalması, hayatını kaybetmesi veya kaçmak zorunda kalması kabul edilemez. Bu durumu en güçlü dille kınıyoruz'' dedi.
AP’nin açtığı yoldan AB devam etti. AB liderler Zirvesi sonuç bildirisinde; ''Türkiye'nin Ege ve Doğu Akdeniz'de devam eden yasadışı eylemlerini güçlü dille kınıyoruz ve Yunanistan, Kıbrıs'la tam dayanışma içinde olduğumuzu vurguluyoruz'' denildi.
“Saha”ya dönelim…
Hep söyledik, Fırat’ın batısının terörden temizlenmesi konusunda Türkiye haklıdır. Fırat’ın doğusu konusunda da haklıdır. Çünkü sözünü ettiğimiz Suriye’nin kuzeyi; “dâhilî ve haricî” bölücülerin uzun süredir dillendirdiği DÖRT PARÇALI KÜRDİSTAN’ın bir parçasıdır.
Suriye’nin bölünerek kuzeyinde bağımsız/özerk/otonom ayrı bir Kürt yapısının oluşturulmasının ucu mutlaka Türkiye’ye dokunacaktır.
Ama bir de DİCLE vardır.
Dicle’nin de doğusu ve batısı vardır. Ve orası da DÖRT PARÇA’nın diğer/ilk parçasıdır.
Türkiye’nin son kararlılığı, Baba Bush/Özal zamanında yaptığımız yanlışın; Irak’ın kuzeyinde Türk/menleri yok sayarak oluşturulmasına göz yumduğumuz “Barzanistan” yanlışının düzeltilmesi demektir.
Ki o Barzanis’tan Afrin’in düşmesi üzerine üç günlük yas ilan etmişti, yukarıda yazmıştık.
Onun için Afrin’den sonra gündeme gelen harekâtın; Irak’a, Sincar-Menbiç-Ayn El Arap-Tel Abyad-Resulayn-Kamışlı’ya uzatılması fikri haklı ve doğrudur.
Ve bu maksatla dün açıklanan ‘Darbeli vuruş’ adı verilen operasyonlarla Kuzey Irak’ta geçici üs kurularak yaklaşık 15 kilometrelik bir güvenlik kuşağı kurulması kararı da son derece yerinde (ve geç kalmış) bir karardır.
Ama yanlış olan, zihinlerde soru işareti uyanmasına neden olan noktalar da var.
Kuzey Suriye’ye ÖSO “Özgür Suriye Ordusu” ile girdik. (Neden? Yalnız giremez miydik?)
Kuzey Suriye’ye ÖSO ile girdik ama karşımızda a)Devlet olarak Suriye yoktu; b)Suriye Devleti’nin düzenli ordusu, yâni ESO “Esir Suriye Ordusu” yoktu. (Biri ÖSO ise öteki doğal olarak ESO olmaz mı?)
Ve c)Karşımızda “yedi düvel” yoktu.
Yâni yapılan iş, yıllardır sınır içinde gerçekleştirilen terör karşıtı operasyonun bu defa son derece başarılı bir şekilde, asgarî zayiatla sınır ötesine taşınmasıdır.
Afrin’in, Çanakkale ile bir şekilde karşılaştırılma gayreti/işgüzarlığı ise sadece tarihî (18 Mart) bir rastlantıdan ibarettir.
Lüzumsuz ve mübalağalı yorumlardan Cumhurbaşkanı Erdoğan da rahatsız olmuştur ki, 18 Mart’ta Çanakkale’de yaptığı konuşmada aynı düşünceyle; “Elbette Çanakkale'deki mücadelenin büyüklüğüyle sınır ötesi operasyonlarımızın çapı karşılaştırılamaz…” saptaması yaparak bir anlamda düzeltme ihtiyacı duymuştur.</p>
<p>Çünkü Afrin hiçbir zaman;
“Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi?
En kesîf orduların yükleniyor dördü beşi”
Yahut;
“Eski Dünyâ, Yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi, mahşer mi, hakikat mahşer”.
… değildir, olmamış, olamamıştır.</p>
<p>Türk askerinin karakterinde, askerlik anlayışında, disiplininde, emir ve komuta zincirinde; çapulcuların alışkanlığı olan “yağma” geleneği yoktur.
Afrin’e ilk giriş sahneleri yabancı basına düşünce üç çarpıcı görüntü dikkati çekti.
1.Ayni Saddam’ınkinin yıkılışını hatırlatan bir başka heykelin devrilişi; 2.Dükkân ve evlerde yağmalama olayları; 3.Türk bayrağının yanında sallanan renkli bir kumaş parçası.
1.Heykel, Kürtlerle ilgili bir sembolmüş… O halde yıkanlar Kürt değil. Ayrıca Suriye’nin kuzeyinde Kürt heykeli oluyorsa demek ki Suriye/Esat o bölgede uzun zamandır zaten hükümran değil…
2.Yağmalama (ve heykel) olaylarının arkasından TSK da duyduğu rahatsızlığı belirten şu açıklamayı yaptı; “Aynı zamanda harekâtın başlangıcından itibaren, harekât alanında bulunan dini ve kültürel yapılar, tarihi eserler ve arkeolojik kalıntılar ile kamu yararına faaliyet gösteren tesisler de kesinlikle Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının hedefleri arasında bulunmamaktadır. Sivil/masum kişilerin hayatı, çevre, tarihi eserler ve dini/kültürel yapılar Türk Silahlı Kuvvetleri için dokunulmazdır” dedi.
Doğrudur.
Arkadan ÖSO’ya yönelik “yağma” iddialarına “ÖSO komutanı” Albay Nasır Nuri'den yanıt geldi. Rudaw’a konuşan Nuri, Afrin’de örgütsüz grupların olabileceğini belirterek, “Afrin’de yönetim oturduğunda bunlar da yaşanmayacak” dedi.
(Rudaw; Barzanistan’ın, Türkiye’nin bir bölgesini muhayyel Kürdistan haritası içinde gösteren tv kanalıdır).
Haberde, ÖSO bileşenlerinden Üçüncü Kolordu’nun da, “Yağmaya karışanlara yönelik yaptırımları sürdüreceğiz” şeklinde açıklama yaptığına dikkat çekildi.
Vay vay vay…
Ne “orduymuş” bu ÖSO!.. Hem Albay’ları var, hem Üçüncü Kolorduları…
3.Ya bir balkonda asılı TÜRK BAYRAĞI’nın yanında sallanan o renkli kumaş parçası neyin nesidir? Neyi temsil etmektedir? Hangi devletin bayrağıdır? TÜRK BAYRAĞI’NIN yanına yakışmış mıdır?
****
KIZIL ELMA niyetiyle tanka binmişlerdi.
İlk hedef Afrin’den sonra, haklı ve doğru olarak Sincar-Menbiç-Ayn El Arap-Tel Abyad-Resulayn-Kamışlı ve devamı telâffuz edildi.
Yolları, bahtları açık, kılıçları keskin olsun. 22 Mart 2018</p> - 5a9c2b212269a208e02ce81a1

<p>“KIZIL ELMA”YA DOĞRU
Hüseyin MÜMTAZ</p>
<p>Gazetecinin ”Nereye?” sorusuna Tank mürettebatının verdiği “Kızlelma’ya!” cevabıyla başlayan “Zeytin Dalı” Harekâtı, farkında değiliz ama yaşamakta olduğumuz “kadim coğrafyanın” asırlık şuur altının patır patır ortalığa saçılmasına neden oldu.
Çok da iyi oldu.
Herkesin kendine göre gizli bir hesabı varmış.
1. Meğer BAE’nin ABD’deki lobicisi George Nader, 2015’te Kızıldeniz’de bir yatta 5 Arap liderini toplayarak, “Türkiye ve İran karşıtı yeni bir bölgesel ittifak kurmalarını” teklif etmiş.
Londra merkezli “Middle East Eye” sitesinin haberine göre Nader, Arap liderlere “Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) ve Arap Birliği'nin yerini alacak, Libya ile birlikte 6 ülkenin bir araya gelmesiyle bölgesel yeni bir oluşum” teklifinde bulunmuş. Bu yeni oluşum, Türkiye ve İran’ın nüfuzuna karşı bölgede ABD yönetimi tarafından itibar görecek bir güç haline gelebilecekmiş. Toplantıya o dönem Suudi Arabistan Veliaht Prensi Yardımcısı olan Muhammed bin Selman, Abu Dabi Veliaht Prensi Şeyh Muhammed bin Zayed Al Nahyan, Mısır cunta lideri Abdülfettah es-Sisi, Bahreyn Veliaht Prensi Selman bin Hamad el Halife ve geçtiğimiz günlerde Türkiye ile serbest ticaret anlaşmasını iptal eden Ürdün Kralı 2. Abdullah katılmış.
2. Kuzey Irak'ta Barzani'ye yakınlığıyla bilinen Rûdaw'ın haberine göre, Süleymaniye Valisi Haval Ebubekir, Afrin'in TSK ve ÖSO güçlerinin kontrolüne geçmesi nedeniyle kentte 3 günlük yas ilan edip, Nevruz kutlamalarını yasaklamış.
Süleymaniye Valisi Haval Ebubekir, Afrin için yaptığı yazılı açıklamada şu ifadeleri kullanmış:
"Afrin'de olanlar nedeniyle Süleymaniye'de 3 günlük yas ilan edilmiştir. Nevruz kutlamaları için yapılacak tüm etkinlikler de iptal edilmiştir."
3.Daha önce Türkiye ve İran'ın Suriye devletinin egemenliğini azaltmaya çalıştığını ve bu iki ülkenin Suriye'den elini çekmesi gerektiğini söyleyen Birleşik Arap Emirlikleri Dışişleri Bakanı Abdullah bin Zayed el Nahyan Türkiye karşıtı açıklamalarını sürdürerek, Türkiye, İran ve İsrail'in bölge için tehlike arz ettiğini öne sürmüş.
Hem de Mısır Dışişleri Bakanı Sameh Şukru ile Dubai'de görüşen el Nahyan, Türkiye, İran ve İsrail'in bölgede agresif tutum sergileyerek Arap ülkeleri için bir tehdit oluşturduğunu söylemiş.
“Muhterem” daha önce de Medine Müdafii Fahrettin Paşa krizinin pimini çekmişti.
4.Ve nihayet bir başka gerçek… Bakan Albayrak haklı olarak, Kıbrıs açıklarında Türkiye’nin itirazına rağmen petrol arayan ülkeler arasında Katar’ın da bulunmasının kendilerini üzdüğünü ifade etmiş.
Okuyucu hatırlayacaktır, 10 ay önce 18 Haziran 2017 tarihli “KIBRIS ve QATAR” başlıklı yazımızda konuya dikkat çekmiştik.
https://www.turkishnews.com/tr/content/2017/06/18/kibris-ve-qatar-huseyin-mumtaz/
Demek bir yıla yakın süredir Katar ile perde arkasında yürütülen görüşmelerde bu konuda bir gelişme sağlanamadı ki bizzat bakan durumu açıklama gereği duydu.
Peki biz bu coğrafyada kime, nasıl, ne kadar güveneceğiz?
Kim dost, kim düşman?
Suriye konusunda Trump ile hep çeliştiğimizi, Putin ile ise bazen anlaşabildiğimizi biliyorsunuz… Çünkü Suriye, “onun hükümranlık/hava sahası”.
Bitmedi… Batı cephesinde de işler karışık.
Önce Avrupa Parlamentosu, Türkiye'ye "Afrin'den çekil" çağrısını içeren Suriye tasarısını oy çoğunluğuyla kabul etti, arkasından Almanya’nın yeni seçilmiş eski/kıdemli Başbakanı Merkel; “Türkiye'nin güvenlikle ilgili tüm meşru menfaatlerine karşın Afrin'de olanlar; binlerce sivilin kovuşturmaya maruz kalması, hayatını kaybetmesi veya kaçmak zorunda kalması kabul edilemez. Bu durumu en güçlü dille kınıyoruz'' dedi.
AP’nin açtığı yoldan AB devam etti. AB liderler Zirvesi sonuç bildirisinde; ''Türkiye'nin Ege ve Doğu Akdeniz'de devam eden yasadışı eylemlerini güçlü dille kınıyoruz ve Yunanistan, Kıbrıs'la tam dayanışma içinde olduğumuzu vurguluyoruz'' denildi.
“Saha”ya dönelim…
Hep söyledik, Fırat’ın batısının terörden temizlenmesi konusunda Türkiye haklıdır. Fırat’ın doğusu konusunda da haklıdır. Çünkü sözünü ettiğimiz Suriye’nin kuzeyi; “dâhilî ve haricî” bölücülerin uzun süredir dillendirdiği DÖRT PARÇALI KÜRDİSTAN’ın bir parçasıdır.
Suriye’nin bölünerek kuzeyinde bağımsız/özerk/otonom ayrı bir Kürt yapısının oluşturulmasının ucu mutlaka Türkiye’ye dokunacaktır.
Ama bir de DİCLE vardır.
Dicle’nin de doğusu ve batısı vardır. Ve orası da DÖRT PARÇA’nın diğer/ilk parçasıdır.
Türkiye’nin son kararlılığı, Baba Bush/Özal zamanında yaptığımız yanlışın; Irak’ın kuzeyinde Türk/menleri yok sayarak oluşturulmasına göz yumduğumuz “Barzanistan” yanlışının düzeltilmesi demektir.
Ki o Barzanis’tan Afrin’in düşmesi üzerine üç günlük yas ilan etmişti, yukarıda yazmıştık.
Onun için Afrin’den sonra gündeme gelen harekâtın; Irak’a, Sincar-Menbiç-Ayn El Arap-Tel Abyad-Resulayn-Kamışlı’ya uzatılması fikri haklı ve doğrudur.
Ve bu maksatla dün açıklanan ‘Darbeli vuruş’ adı verilen operasyonlarla Kuzey Irak’ta geçici üs kurularak yaklaşık 15 kilometrelik bir güvenlik kuşağı kurulması kararı da son derece yerinde (ve geç kalmış) bir karardır.
Ama yanlış olan, zihinlerde soru işareti uyanmasına neden olan noktalar da var.
Kuzey Suriye’ye ÖSO “Özgür Suriye Ordusu” ile girdik. (Neden? Yalnız giremez miydik?)
Kuzey Suriye’ye ÖSO ile girdik ama karşımızda a)Devlet olarak Suriye yoktu; b)Suriye Devleti’nin düzenli ordusu, yâni ESO “Esir Suriye Ordusu” yoktu. (Biri ÖSO ise öteki doğal olarak ESO olmaz mı?)
Ve c)Karşımızda “yedi düvel” yoktu.
Yâni yapılan iş, yıllardır sınır içinde gerçekleştirilen terör karşıtı operasyonun bu defa son derece başarılı bir şekilde, asgarî zayiatla sınır ötesine taşınmasıdır.
Afrin’in, Çanakkale ile bir şekilde karşılaştırılma gayreti/işgüzarlığı ise sadece tarihî (18 Mart) bir rastlantıdan ibarettir.
Lüzumsuz ve mübalağalı yorumlardan Cumhurbaşkanı Erdoğan da rahatsız olmuştur ki, 18 Mart’ta Çanakkale’de yaptığı konuşmada aynı düşünceyle; “Elbette Çanakkale'deki mücadelenin büyüklüğüyle sınır ötesi operasyonlarımızın çapı karşılaştırılamaz…” saptaması yaparak bir anlamda düzeltme ihtiyacı duymuştur.</p>
<p>Çünkü Afrin hiçbir zaman;
“Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi?
En kesîf orduların yükleniyor dördü beşi”
Yahut;
“Eski Dünyâ, Yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi, mahşer mi, hakikat mahşer”.
… değildir, olmamış, olamamıştır.</p>
<p>Türk askerinin karakterinde, askerlik anlayışında, disiplininde, emir ve komuta zincirinde; çapulcuların alışkanlığı olan “yağma” geleneği yoktur.
Afrin’e ilk giriş sahneleri yabancı basına düşünce üç çarpıcı görüntü dikkati çekti.
1.Ayni Saddam’ınkinin yıkılışını hatırlatan bir başka heykelin devrilişi; 2.Dükkân ve evlerde yağmalama olayları; 3.Türk bayrağının yanında sallanan renkli bir kumaş parçası.
1.Heykel, Kürtlerle ilgili bir sembolmüş… O halde yıkanlar Kürt değil. Ayrıca Suriye’nin kuzeyinde Kürt heykeli oluyorsa demek ki Suriye/Esat o bölgede uzun zamandır zaten hükümran değil…
2.Yağmalama (ve heykel) olaylarının arkasından TSK da duyduğu rahatsızlığı belirten şu açıklamayı yaptı; “Aynı zamanda harekâtın başlangıcından itibaren, harekât alanında bulunan dini ve kültürel yapılar, tarihi eserler ve arkeolojik kalıntılar ile kamu yararına faaliyet gösteren tesisler de kesinlikle Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının hedefleri arasında bulunmamaktadır. Sivil/masum kişilerin hayatı, çevre, tarihi eserler ve dini/kültürel yapılar Türk Silahlı Kuvvetleri için dokunulmazdır” dedi.
Doğrudur.
Arkadan ÖSO’ya yönelik “yağma” iddialarına “ÖSO komutanı” Albay Nasır Nuri'den yanıt geldi. Rudaw’a konuşan Nuri, Afrin’de örgütsüz grupların olabileceğini belirterek, “Afrin’de yönetim oturduğunda bunlar da yaşanmayacak” dedi.
(Rudaw; Barzanistan’ın, Türkiye’nin bir bölgesini muhayyel Kürdistan haritası içinde gösteren tv kanalıdır).
Haberde, ÖSO bileşenlerinden Üçüncü Kolordu’nun da, “Yağmaya karışanlara yönelik yaptırımları sürdüreceğiz” şeklinde açıklama yaptığına dikkat çekildi.
Vay vay vay…
Ne “orduymuş” bu ÖSO!.. Hem Albay’ları var, hem Üçüncü Kolorduları…
3.Ya bir balkonda asılı TÜRK BAYRAĞI’nın yanında sallanan o renkli kumaş parçası neyin nesidir? Neyi temsil etmektedir? Hangi devletin bayrağıdır? TÜRK BAYRAĞI’NIN yanına yakışmış mıdır?
****
KIZIL ELMA niyetiyle tanka binmişlerdi.
İlk hedef Afrin’den sonra, haklı ve doğru olarak Sincar-Menbiç-Ayn El Arap-Tel Abyad-Resulayn-Kamışlı ve devamı telâffuz edildi.
Yolları, bahtları açık, kılıçları keskin olsun. 22 Mart 2018</p> - 5a9c2b212269a208e02ce81a1

 

“KIZIL ELMA”YA DOĞRU
Hüseyin MÜMTAZ

Gazetecinin ”Nereye?” sorusuna Tank mürettebatının verdiği “Kızlelma’ya!” cevabıyla başlayan “Zeytin Dalı” Harekâtı, farkında değiliz ama yaşamakta olduğumuz “kadim coğrafyanın” asırlık şuur altının patır patır ortalığa saçılmasına neden oldu.
Çok da iyi oldu.
Herkesin kendine göre gizli bir hesabı varmış.
1. Meğer BAE’nin ABD’deki lobicisi George Nader, 2015’te Kızıldeniz’de bir yatta 5 Arap liderini toplayarak, “Türkiye ve İran karşıtı yeni bir bölgesel ittifak kurmalarını” teklif etmiş.
Londra merkezli “Middle East Eye” sitesinin haberine göre Nader, Arap liderlere “Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) ve Arap Birliği’nin yerini alacak, Libya ile birlikte 6 ülkenin bir araya gelmesiyle bölgesel yeni bir oluşum” teklifinde bulunmuş. Bu yeni oluşum, Türkiye ve İran’ın nüfuzuna karşı bölgede ABD yönetimi tarafından itibar görecek bir güç haline gelebilecekmiş. Toplantıya o dönem Suudi Arabistan Veliaht Prensi Yardımcısı olan Muhammed bin Selman, Abu Dabi Veliaht Prensi Şeyh Muhammed bin Zayed Al Nahyan, Mısır cunta lideri Abdülfettah es-Sisi, Bahreyn Veliaht Prensi Selman bin Hamad el Halife ve geçtiğimiz günlerde Türkiye ile serbest ticaret anlaşmasını iptal eden Ürdün Kralı 2. Abdullah katılmış.
2. Kuzey Irak’ta Barzani’ye yakınlığıyla bilinen Rûdaw’ın haberine göre, Süleymaniye Valisi Haval Ebubekir, Afrin’in TSK ve ÖSO güçlerinin kontrolüne geçmesi nedeniyle kentte 3 günlük yas ilan edip, Nevruz kutlamalarını yasaklamış.
Süleymaniye Valisi Haval Ebubekir, Afrin için yaptığı yazılı açıklamada şu ifadeleri kullanmış:
“Afrin’de olanlar nedeniyle Süleymaniye’de 3 günlük yas ilan edilmiştir. Nevruz kutlamaları için yapılacak tüm etkinlikler de iptal edilmiştir.”
3.Daha önce Türkiye ve İran’ın Suriye devletinin egemenliğini azaltmaya çalıştığını ve bu iki ülkenin Suriye’den elini çekmesi gerektiğini söyleyen Birleşik Arap Emirlikleri Dışişleri Bakanı Abdullah bin Zayed el Nahyan Türkiye karşıtı açıklamalarını sürdürerek, Türkiye, İran ve İsrail’in bölge için tehlike arz ettiğini öne sürmüş.
Hem de Mısır Dışişleri Bakanı Sameh Şukru ile Dubai’de görüşen el Nahyan, Türkiye, İran ve İsrail’in bölgede agresif tutum sergileyerek Arap ülkeleri için bir tehdit oluşturduğunu söylemiş.
“Muhterem” daha önce de Medine Müdafii Fahrettin Paşa krizinin pimini çekmişti.
4.Ve nihayet bir başka gerçek… Bakan Albayrak haklı olarak, Kıbrıs açıklarında Türkiye’nin itirazına rağmen petrol arayan ülkeler arasında Katar’ın da bulunmasının kendilerini üzdüğünü ifade etmiş.
Okuyucu hatırlayacaktır, 10 ay önce 18 Haziran 2017 tarihli “KIBRIS ve QATAR” başlıklı yazımızda konuya dikkat çekmiştik.

KIBRIS VE “Q”ATAR


Demek bir yıla yakın süredir Katar ile perde arkasında yürütülen görüşmelerde bu konuda bir gelişme sağlanamadı ki bizzat bakan durumu açıklama gereği duydu.
Peki biz bu coğrafyada kime, nasıl, ne kadar güveneceğiz?
Kim dost, kim düşman?
Suriye konusunda Trump ile hep çeliştiğimizi, Putin ile ise bazen anlaşabildiğimizi biliyorsunuz… Çünkü Suriye, “onun hükümranlık/hava sahası”.
Bitmedi… Batı cephesinde de işler karışık.
Önce Avrupa Parlamentosu, Türkiye’ye “Afrin’den çekil” çağrısını içeren Suriye tasarısını oy çoğunluğuyla kabul etti, arkasından Almanya’nın yeni seçilmiş eski/kıdemli Başbakanı Merkel; “Türkiye’nin güvenlikle ilgili tüm meşru menfaatlerine karşın Afrin’de olanlar; binlerce sivilin kovuşturmaya maruz kalması, hayatını kaybetmesi veya kaçmak zorunda kalması kabul edilemez. Bu durumu en güçlü dille kınıyoruz” dedi.
AP’nin açtığı yoldan AB devam etti. AB liderler Zirvesi sonuç bildirisinde; ”Türkiye’nin Ege ve Doğu Akdeniz’de devam eden yasadışı eylemlerini güçlü dille kınıyoruz ve Yunanistan, Kıbrıs’la tam dayanışma içinde olduğumuzu vurguluyoruz” denildi.
“Saha”ya dönelim…
Hep söyledik, Fırat’ın batısının terörden temizlenmesi konusunda Türkiye haklıdır. Fırat’ın doğusu konusunda da haklıdır. Çünkü sözünü ettiğimiz Suriye’nin kuzeyi; “dâhilî ve haricî” bölücülerin uzun süredir dillendirdiği DÖRT PARÇALI KÜRDİSTAN’ın bir parçasıdır.
Suriye’nin bölünerek kuzeyinde bağımsız/özerk/otonom ayrı bir Kürt yapısının oluşturulmasının ucu mutlaka Türkiye’ye dokunacaktır.
Ama bir de DİCLE vardır.
Dicle’nin de doğusu ve batısı vardır. Ve orası da DÖRT PARÇA’nın diğer/ilk parçasıdır.
Türkiye’nin son kararlılığı, Baba Bush/Özal zamanında yaptığımız yanlışın; Irak’ın kuzeyinde Türk/menleri yok sayarak oluşturulmasına göz yumduğumuz “Barzanistan” yanlışının düzeltilmesi demektir.
Ki o Barzanis’tan Afrin’in düşmesi üzerine üç günlük yas ilan etmişti, yukarıda yazmıştık.
Onun için Afrin’den sonra gündeme gelen harekâtın; Irak’a, Sincar-Menbiç-Ayn El Arap-Tel Abyad-Resulayn-Kamışlı’ya uzatılması fikri haklı ve doğrudur.
Ve bu maksatla dün açıklanan ‘Darbeli vuruş’ adı verilen operasyonlarla Kuzey Irak’ta geçici üs kurularak yaklaşık 15 kilometrelik bir güvenlik kuşağı kurulması kararı da son derece yerinde (ve geç kalmış) bir karardır.
Ama yanlış olan, zihinlerde soru işareti uyanmasına neden olan noktalar da var.
Kuzey Suriye’ye ÖSO “Özgür Suriye Ordusu” ile girdik. (Neden? Yalnız giremez miydik?)
Kuzey Suriye’ye ÖSO ile girdik ama karşımızda a)Devlet olarak Suriye yoktu; b)Suriye Devleti’nin düzenli ordusu, yâni ESO “Esir Suriye Ordusu” yoktu. (Biri ÖSO ise öteki doğal olarak ESO olmaz mı?)
Ve c)Karşımızda “yedi düvel” yoktu.
Yâni yapılan iş, yıllardır sınır içinde gerçekleştirilen terör karşıtı operasyonun bu defa son derece başarılı bir şekilde, asgarî zayiatla sınır ötesine taşınmasıdır.
Afrin’in, Çanakkale ile bir şekilde karşılaştırılma gayreti/işgüzarlığı ise sadece tarihî (18 Mart) bir rastlantıdan ibarettir.
Lüzumsuz ve mübalağalı yorumlardan Cumhurbaşkanı Erdoğan da rahatsız olmuştur ki, 18 Mart’ta Çanakkale’de yaptığı konuşmada aynı düşünceyle; “Elbette Çanakkale’deki mücadelenin büyüklüğüyle sınır ötesi operasyonlarımızın çapı karşılaştırılamaz…” saptaması yaparak bir anlamda düzeltme ihtiyacı duymuştur.

Çünkü Afrin hiçbir zaman;
“Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi?
En kesîf orduların yükleniyor dördü beşi”
Yahut;
“Eski Dünyâ, Yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi, mahşer mi, hakikat mahşer”.
… değildir, olmamış, olamamıştır.

Türk askerinin karakterinde, askerlik anlayışında, disiplininde, emir ve komuta zincirinde; çapulcuların alışkanlığı olan “yağma” geleneği yoktur.
Afrin’e ilk giriş sahneleri yabancı basına düşünce üç çarpıcı görüntü dikkati çekti.
1.Ayni Saddam’ınkinin yıkılışını hatırlatan bir başka heykelin devrilişi; 2.Dükkân ve evlerde yağmalama olayları; 3.Türk bayrağının yanında sallanan renkli bir kumaş parçası.
1.Heykel, Kürtlerle ilgili bir sembolmüş… O halde yıkanlar Kürt değil. Ayrıca Suriye’nin kuzeyinde Kürt heykeli oluyorsa demek ki Suriye/Esat o bölgede uzun zamandır zaten hükümran değil…
2.Yağmalama (ve heykel) olaylarının arkasından TSK da duyduğu rahatsızlığı belirten şu açıklamayı yaptı; “Aynı zamanda harekâtın başlangıcından itibaren, harekât alanında bulunan dini ve kültürel yapılar, tarihi eserler ve arkeolojik kalıntılar ile kamu yararına faaliyet gösteren tesisler de kesinlikle Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının hedefleri arasında bulunmamaktadır. Sivil/masum kişilerin hayatı, çevre, tarihi eserler ve dini/kültürel yapılar Türk Silahlı Kuvvetleri için dokunulmazdır” dedi.
Doğrudur.
Arkadan ÖSO’ya yönelik “yağma” iddialarına “ÖSO komutanı” Albay Nasır Nuri’den yanıt geldi. Rudaw’a konuşan Nuri, Afrin’de örgütsüz grupların olabileceğini belirterek, “Afrin’de yönetim oturduğunda bunlar da yaşanmayacak” dedi.
(Rudaw; Barzanistan’ın, Türkiye’nin bir bölgesini muhayyel Kürdistan haritası içinde gösteren tv kanalıdır).
Haberde, ÖSO bileşenlerinden Üçüncü Kolordu’nun da, “Yağmaya karışanlara yönelik yaptırımları sürdüreceğiz” şeklinde açıklama yaptığına dikkat çekildi.
Vay vay vay…
Ne “orduymuş” bu ÖSO!.. Hem Albay’ları var, hem Üçüncü Kolorduları…
3.Ya bir balkonda asılı TÜRK BAYRAĞI’nın yanında sallanan o renkli kumaş parçası neyin nesidir? Neyi temsil etmektedir? Hangi devletin bayrağıdır? TÜRK BAYRAĞI’NIN yanına yakışmış mıdır?
****
KIZIL ELMA niyetiyle tanka binmişlerdi.
İlk hedef Afrin’den sonra, haklı ve doğru olarak Sincar-Menbiç-Ayn El Arap-Tel Abyad-Resulayn-Kamışlı ve devamı telâffuz edildi.
Yolları, bahtları açık, kılıçları keskin olsun. 22 Mart 2018


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir