SIĞIR ÇOBANI

<p>SIĞIR ÇOBANI
Hüseyin MÜMTAZ</p>
<p>Trump, Florida’daki lise katliamından sonra “toplumsal silahsızlandırılma” amacıyla destek almak için kendisini ziyaret eden öğrencilere; “Toplumu silahsızlandıralım” yerine, “Öğretmenleri silahlandıralım” demiş.
Acayip zamanlardan geçiyoruz.
Dünya, komünizmin dış müdahale ile değil, tamamen kendi iç çelişkilerinden dolayı yıkılmasından beri tam bir değerler karmaşası içinde. Âlemin endazesi kaydı.
Şimdiki “solcular” kapitalist ve faşist; “sağcılar” ise çulsuz ve neredeyse “eşitlikçi”.
Marx/Engels’in “Manifesto”sunun ilk cümlesinde hep ince bir alay sezer ve yeri gelince kullanırım.
“Avrupa’nın başına bir heyulâ bela kesilmiştir, Komünizm heyulâsı”.
Aslında ironi içerir ve bu “belâ”dan kurtulmak için Avrupa’nın nasıl birleştiğini anlatır.
O “kült” cümleyi zamana uyduralım mı?
“Dünyanın başına bir heyulâ belâ kesilmiştir, cowboy heyulâsı”.
Çünkü gerçekten kendimi uzun zamandır Sergio Leone'nin yönettiği 1966 yapımı “İyi, Kötü ve Çirkin” filminin setinde, dekor kasabasında hissediyorum. Clint Eastwood, Lee Van Cleef ve Eli Wallach...
Ama “İyi”nin kim olduğu konusunda, daha doğrusu gerçekten var olup olmadığı noktasında kararsızım.
“Cowboy”ların, çobanların, sığır çobanlarının dünyasında yaşıyoruz.
Başrolde “Önce Amerika” diyen “Başkan” var.
Trump’ın beden sağlığı gayet iyi görünüyor.
Her yerde, her kanalda, her konuda, her dakika, her fırsattan istifade konuşuyor. Ağzını büzüyor, üslûbu kulak tırmalıyor, kollarını kaldırıyor, sonunda da hep kendini alkışlıyor.
Yavaş, aksak, acayip bir tempoyla alkışlıyor.
Kendini alkışlıyor.
Alkışına bitiyorum.
Karşısındakiler de o tempoya kapılıp aynı saçma tempoyla alkış tutuyorlar.
Kimi alkışlıyorlar, neyi, neden alkışlıyorlar?
“Başkan” hiç yorulmuyor, çat orada-çat burada-çat kapı arkasında.
Bir gün önce söylediğinin tam tersini hiç sıkılmadan ertesi gün değiştiriyor. “Önce Amerika” diyor ama sonra “Tek başına Amerika demedim” diyor.
Üst düzey yöneticiler birbiri ardına istifa ediyor, kimseyle geçinemiyor, CIA, FBI gibi güvenlik bürokrasisiyle problemleri var.
Bunun sonucu olarak Baş danışmanı ve ayni zamanda damadı olan Yahudi Jared Kuschner’in (Suudilerle İsrail arasında arabuluculuk yapıyor) güvenlik seviyesi düşürülüyor. Bu nedenle Kushner, bundan sonra hassas bilgilere erişim konusunda bazı kısıtlamalara tabi olacakmış. Amerika’nın Sesi’nin haberine göre, Kushner geçici bir güvenlik soruşturmasından geçmiş durumda olan birkaç Beyaz Saray çalışanından biri. Politico dergisinin yayınladığı bir habere göre üst düzey güvenlik soruşturmasından geçmemiş olduğu için Kushner’in gizli bilgilere erişim hakkı kısıtlanmış.
Amerika’da “Başkan”ın zannederim yasal olarak belirli aralıklarla tam bir sağlık kontrolünden geçirilmesi ve sonuçların halka açıklanması zorunluluğu var. Kolay değil elbette, çünkü parmaklarının ucunda dünyayı alt üst edecek nükleer düğmeler mevcut.
Ben yine de, yukarıda anlattığım davranış şekillerini dikkatle gözlemledikten sonra; rutin tahlil sonuçlarının uygun şekilde normal değerlere ittirildiği düşüncesindeyim.
Acayip zamanlardan geçiyoruz.
Olayı biliyorsunuz; 19 yaşındaki eski öğrenci Nikolas Cruz, 14 Şubat günü daha önce uzaklaştırıldığı Florida eyaletinin Parkland kentinde bulunan Marjory Stoneman Douglas Lisesi'ne girerek, elindeki silahla ateş açtı.
Saldırıda 17 öğrenci ve öğretmen yaşamını yitirirken, 14 kişi de yaralandı. Ve olay, ABD'de bugüne kadar eğitim kurumlarına düzenlenmiş en kanlı saldırılardan biri olarak kayıtlara geçti. Saldırının ardından okulları hedef alınan lise öğrencileri, ülke çapında siyasetçilerden silah yasalarının değiştirilmesini talep etmek üzere çeşitli etkinlik ve gösteriler düzenlemeye başladı.
Öğrencilerin eylemlerinin ABD'de yılsonuna doğru yapılacak ara seçimleri de etkileyebileceği belirtiliyor. Saldırıdan kurtulan ancak arkadaşlarını kaybeden öğrencilerin önemli bir kısmı, Kasım ayında yapılacak ara seçimlerde ilk kez oy kullanacak. Öğrenciler, silah edinme yasalarını sıkılaştırma sözü veren adayları destekleyeceklerini söylüyor ve diğer seçmenlere de aynı şekilde davranmaları çağrısı yapıyor.
Öğrenciler “Başkan”ı da ziyaret ettiler.
Çözüm olarak neyi önerdi biliyor musunuz Cowboy’ların Reisi?
“Eğer silahlardan iyi anlayan öğretmenleriniz olursa, saldırıları çok çabuk bir şekilde sonlandırabilirler. Özel eğitimden geçirilebilirler, böylece artık silahsız bir alanda kalmazsınız. Silahsızlandırılmış bir bölge, korkak oldukları için, bir manyağa 'hadi gir saldır, çünkü atılan kurşunlar ne de olsa geriye dönmüyor' demektir."
“Toplumu silahsızlandıralım” yerine, “Öğretmenleri silahlandıralım” dedi.
Öğrencilere kurduğu cümlenin içinde “manyak” kelimesini kullandı.
İşte öyle tam bir “Cowboy” kafası yönetiyor Amerika’yı; zamanı da dedesinin yaşadığı “İyi, Kötü, Çirkin” zamanları zannediyor.
Ve bu kafa, Amerika ile sınırlı kalmıyor, “Kuzey Kore'ye karşı gelmiş geçmiş en büyük yaptırımları uygulayacaklarını” söylüyor; Çin, Hong Kong, Tayvan ve Singapur’a ambargo uygulayacağını söylüyor.
Ve yetmiyor uzun süredir elinde tuttuğu bombanın pimini çekip; “İsrail’in bağımsızlığının 70’inci yıldönümü olan 14 Mayıs’ta ABD Büyükelçiliğinin Kudüs’e taşınacağını” belirtiyor.
İçeride ve dışarıda herkesle kavgalı. Kavgadan, krizden nemalanıyor. Rahat, huzur batıyor.
Kriz yaratarak gündem oluyor, gündemi belirliyor, gündemden hiç düşmüyor.
Ne dersiniz?
Marx yaşasaydı hakikaten o lâfı “Dünyanın başına bir heyulâ belâ kesilmiştir, cowboy heyulâsı” olarak değiştirir miydi?
Haksız mı olurdu? 28 Şubat 2018</p> - f

<p>SIĞIR ÇOBANI
Hüseyin MÜMTAZ</p>
<p>Trump, Florida’daki lise katliamından sonra “toplumsal silahsızlandırılma” amacıyla destek almak için kendisini ziyaret eden öğrencilere; “Toplumu silahsızlandıralım” yerine, “Öğretmenleri silahlandıralım” demiş.
Acayip zamanlardan geçiyoruz.
Dünya, komünizmin dış müdahale ile değil, tamamen kendi iç çelişkilerinden dolayı yıkılmasından beri tam bir değerler karmaşası içinde. Âlemin endazesi kaydı.
Şimdiki “solcular” kapitalist ve faşist; “sağcılar” ise çulsuz ve neredeyse “eşitlikçi”.
Marx/Engels’in “Manifesto”sunun ilk cümlesinde hep ince bir alay sezer ve yeri gelince kullanırım.
“Avrupa’nın başına bir heyulâ bela kesilmiştir, Komünizm heyulâsı”.
Aslında ironi içerir ve bu “belâ”dan kurtulmak için Avrupa’nın nasıl birleştiğini anlatır.
O “kült” cümleyi zamana uyduralım mı?
“Dünyanın başına bir heyulâ belâ kesilmiştir, cowboy heyulâsı”.
Çünkü gerçekten kendimi uzun zamandır Sergio Leone'nin yönettiği 1966 yapımı “İyi, Kötü ve Çirkin” filminin setinde, dekor kasabasında hissediyorum. Clint Eastwood, Lee Van Cleef ve Eli Wallach...
Ama “İyi”nin kim olduğu konusunda, daha doğrusu gerçekten var olup olmadığı noktasında kararsızım.
“Cowboy”ların, çobanların, sığır çobanlarının dünyasında yaşıyoruz.
Başrolde “Önce Amerika” diyen “Başkan” var.
Trump’ın beden sağlığı gayet iyi görünüyor.
Her yerde, her kanalda, her konuda, her dakika, her fırsattan istifade konuşuyor. Ağzını büzüyor, üslûbu kulak tırmalıyor, kollarını kaldırıyor, sonunda da hep kendini alkışlıyor.
Yavaş, aksak, acayip bir tempoyla alkışlıyor.
Kendini alkışlıyor.
Alkışına bitiyorum.
Karşısındakiler de o tempoya kapılıp aynı saçma tempoyla alkış tutuyorlar.
Kimi alkışlıyorlar, neyi, neden alkışlıyorlar?
“Başkan” hiç yorulmuyor, çat orada-çat burada-çat kapı arkasında.
Bir gün önce söylediğinin tam tersini hiç sıkılmadan ertesi gün değiştiriyor. “Önce Amerika” diyor ama sonra “Tek başına Amerika demedim” diyor.
Üst düzey yöneticiler birbiri ardına istifa ediyor, kimseyle geçinemiyor, CIA, FBI gibi güvenlik bürokrasisiyle problemleri var.
Bunun sonucu olarak Baş danışmanı ve ayni zamanda damadı olan Yahudi Jared Kuschner’in (Suudilerle İsrail arasında arabuluculuk yapıyor) güvenlik seviyesi düşürülüyor. Bu nedenle Kushner, bundan sonra hassas bilgilere erişim konusunda bazı kısıtlamalara tabi olacakmış. Amerika’nın Sesi’nin haberine göre, Kushner geçici bir güvenlik soruşturmasından geçmiş durumda olan birkaç Beyaz Saray çalışanından biri. Politico dergisinin yayınladığı bir habere göre üst düzey güvenlik soruşturmasından geçmemiş olduğu için Kushner’in gizli bilgilere erişim hakkı kısıtlanmış.
Amerika’da “Başkan”ın zannederim yasal olarak belirli aralıklarla tam bir sağlık kontrolünden geçirilmesi ve sonuçların halka açıklanması zorunluluğu var. Kolay değil elbette, çünkü parmaklarının ucunda dünyayı alt üst edecek nükleer düğmeler mevcut.
Ben yine de, yukarıda anlattığım davranış şekillerini dikkatle gözlemledikten sonra; rutin tahlil sonuçlarının uygun şekilde normal değerlere ittirildiği düşüncesindeyim.
Acayip zamanlardan geçiyoruz.
Olayı biliyorsunuz; 19 yaşındaki eski öğrenci Nikolas Cruz, 14 Şubat günü daha önce uzaklaştırıldığı Florida eyaletinin Parkland kentinde bulunan Marjory Stoneman Douglas Lisesi'ne girerek, elindeki silahla ateş açtı.
Saldırıda 17 öğrenci ve öğretmen yaşamını yitirirken, 14 kişi de yaralandı. Ve olay, ABD'de bugüne kadar eğitim kurumlarına düzenlenmiş en kanlı saldırılardan biri olarak kayıtlara geçti. Saldırının ardından okulları hedef alınan lise öğrencileri, ülke çapında siyasetçilerden silah yasalarının değiştirilmesini talep etmek üzere çeşitli etkinlik ve gösteriler düzenlemeye başladı.
Öğrencilerin eylemlerinin ABD'de yılsonuna doğru yapılacak ara seçimleri de etkileyebileceği belirtiliyor. Saldırıdan kurtulan ancak arkadaşlarını kaybeden öğrencilerin önemli bir kısmı, Kasım ayında yapılacak ara seçimlerde ilk kez oy kullanacak. Öğrenciler, silah edinme yasalarını sıkılaştırma sözü veren adayları destekleyeceklerini söylüyor ve diğer seçmenlere de aynı şekilde davranmaları çağrısı yapıyor.
Öğrenciler “Başkan”ı da ziyaret ettiler.
Çözüm olarak neyi önerdi biliyor musunuz Cowboy’ların Reisi?
“Eğer silahlardan iyi anlayan öğretmenleriniz olursa, saldırıları çok çabuk bir şekilde sonlandırabilirler. Özel eğitimden geçirilebilirler, böylece artık silahsız bir alanda kalmazsınız. Silahsızlandırılmış bir bölge, korkak oldukları için, bir manyağa 'hadi gir saldır, çünkü atılan kurşunlar ne de olsa geriye dönmüyor' demektir."
“Toplumu silahsızlandıralım” yerine, “Öğretmenleri silahlandıralım” dedi.
Öğrencilere kurduğu cümlenin içinde “manyak” kelimesini kullandı.
İşte öyle tam bir “Cowboy” kafası yönetiyor Amerika’yı; zamanı da dedesinin yaşadığı “İyi, Kötü, Çirkin” zamanları zannediyor.
Ve bu kafa, Amerika ile sınırlı kalmıyor, “Kuzey Kore'ye karşı gelmiş geçmiş en büyük yaptırımları uygulayacaklarını” söylüyor; Çin, Hong Kong, Tayvan ve Singapur’a ambargo uygulayacağını söylüyor.
Ve yetmiyor uzun süredir elinde tuttuğu bombanın pimini çekip; “İsrail’in bağımsızlığının 70’inci yıldönümü olan 14 Mayıs’ta ABD Büyükelçiliğinin Kudüs’e taşınacağını” belirtiyor.
İçeride ve dışarıda herkesle kavgalı. Kavgadan, krizden nemalanıyor. Rahat, huzur batıyor.
Kriz yaratarak gündem oluyor, gündemi belirliyor, gündemden hiç düşmüyor.
Ne dersiniz?
Marx yaşasaydı hakikaten o lâfı “Dünyanın başına bir heyulâ belâ kesilmiştir, cowboy heyulâsı” olarak değiştirir miydi?
Haksız mı olurdu? 28 Şubat 2018</p> - f 9xwVikAUioHrNdOvWh2A1

 

 

SIĞIR ÇOBANI
Hüseyin MÜMTAZ

Trump, Florida’daki lise katliamından sonra “toplumsal silahsızlandırılma” amacıyla destek almak için kendisini ziyaret eden öğrencilere; “Toplumu silahsızlandıralım” yerine, “Öğretmenleri silahlandıralım” demiş.
Acayip zamanlardan geçiyoruz.
Dünya, komünizmin dış müdahale ile değil, tamamen kendi iç çelişkilerinden dolayı yıkılmasından beri tam bir değerler karmaşası içinde. Âlemin endazesi kaydı.
Şimdiki “solcular” kapitalist ve faşist; “sağcılar” ise çulsuz ve neredeyse “eşitlikçi”.
Marx/Engels’in “Manifesto”sunun ilk cümlesinde hep ince bir alay sezer ve yeri gelince kullanırım.
“Avrupa’nın başına bir heyulâ bela kesilmiştir, Komünizm heyulâsı”.
Aslında ironi içerir ve bu “belâ”dan kurtulmak için Avrupa’nın nasıl birleştiğini anlatır.
O “kült” cümleyi zamana uyduralım mı?
“Dünyanın başına bir heyulâ belâ kesilmiştir, cowboy heyulâsı”.
Çünkü gerçekten kendimi uzun zamandır Sergio Leone’nin yönettiği 1966 yapımı “İyi, Kötü ve Çirkin” filminin setinde, dekor kasabasında hissediyorum. Clint Eastwood, Lee Van Cleef ve Eli Wallach…
Ama “İyi”nin kim olduğu konusunda, daha doğrusu gerçekten var olup olmadığı noktasında kararsızım.
“Cowboy”ların, çobanların, sığır çobanlarının dünyasında yaşıyoruz.
Başrolde “Önce Amerika” diyen “Başkan” var.
Trump’ın beden sağlığı gayet iyi görünüyor.
Her yerde, her kanalda, her konuda, her dakika, her fırsattan istifade konuşuyor. Ağzını büzüyor, üslûbu kulak tırmalıyor, kollarını kaldırıyor, sonunda da hep kendini alkışlıyor.
Yavaş, aksak, acayip bir tempoyla alkışlıyor.
Kendini alkışlıyor.
Alkışına bitiyorum.
Karşısındakiler de o tempoya kapılıp aynı saçma tempoyla alkış tutuyorlar.
Kimi alkışlıyorlar, neyi, neden alkışlıyorlar?
“Başkan” hiç yorulmuyor, çat orada-çat burada-çat kapı arkasında.
Bir gün önce söylediğinin tam tersini hiç sıkılmadan ertesi gün değiştiriyor. “Önce Amerika” diyor ama sonra “Tek başına Amerika demedim” diyor.
Üst düzey yöneticiler birbiri ardına istifa ediyor, kimseyle geçinemiyor, CIA, FBI gibi güvenlik bürokrasisiyle problemleri var.
Bunun sonucu olarak Baş danışmanı ve ayni zamanda damadı olan Yahudi Jared Kuschner’in (Suudilerle İsrail arasında arabuluculuk yapıyor) güvenlik seviyesi düşürülüyor. Bu nedenle Kushner, bundan sonra hassas bilgilere erişim konusunda bazı kısıtlamalara tabi olacakmış. Amerika’nın Sesi’nin haberine göre, Kushner geçici bir güvenlik soruşturmasından geçmiş durumda olan birkaç Beyaz Saray çalışanından biri. Politico dergisinin yayınladığı bir habere göre üst düzey güvenlik soruşturmasından geçmemiş olduğu için Kushner’in gizli bilgilere erişim hakkı kısıtlanmış.
Amerika’da “Başkan”ın zannederim yasal olarak belirli aralıklarla tam bir sağlık kontrolünden geçirilmesi ve sonuçların halka açıklanması zorunluluğu var. Kolay değil elbette, çünkü parmaklarının ucunda dünyayı alt üst edecek nükleer düğmeler mevcut.
Ben yine de, yukarıda anlattığım davranış şekillerini dikkatle gözlemledikten sonra; rutin tahlil sonuçlarının uygun şekilde normal değerlere ittirildiği düşüncesindeyim.
Acayip zamanlardan geçiyoruz.
Olayı biliyorsunuz; 19 yaşındaki eski öğrenci Nikolas Cruz, 14 Şubat günü daha önce uzaklaştırıldığı Florida eyaletinin Parkland kentinde bulunan Marjory Stoneman Douglas Lisesi’ne girerek, elindeki silahla ateş açtı.
Saldırıda 17 öğrenci ve öğretmen yaşamını yitirirken, 14 kişi de yaralandı. Ve olay, ABD’de bugüne kadar eğitim kurumlarına düzenlenmiş en kanlı saldırılardan biri olarak kayıtlara geçti. Saldırının ardından okulları hedef alınan lise öğrencileri, ülke çapında siyasetçilerden silah yasalarının değiştirilmesini talep etmek üzere çeşitli etkinlik ve gösteriler düzenlemeye başladı.
Öğrencilerin eylemlerinin ABD’de yılsonuna doğru yapılacak ara seçimleri de etkileyebileceği belirtiliyor. Saldırıdan kurtulan ancak arkadaşlarını kaybeden öğrencilerin önemli bir kısmı, Kasım ayında yapılacak ara seçimlerde ilk kez oy kullanacak. Öğrenciler, silah edinme yasalarını sıkılaştırma sözü veren adayları destekleyeceklerini söylüyor ve diğer seçmenlere de aynı şekilde davranmaları çağrısı yapıyor.
Öğrenciler “Başkan”ı da ziyaret ettiler.
Çözüm olarak neyi önerdi biliyor musunuz Cowboy’ların Reisi?
“Eğer silahlardan iyi anlayan öğretmenleriniz olursa, saldırıları çok çabuk bir şekilde sonlandırabilirler. Özel eğitimden geçirilebilirler, böylece artık silahsız bir alanda kalmazsınız. Silahsızlandırılmış bir bölge, korkak oldukları için, bir manyağa ‘hadi gir saldır, çünkü atılan kurşunlar ne de olsa geriye dönmüyor’ demektir.”
“Toplumu silahsızlandıralım” yerine, “Öğretmenleri silahlandıralım” dedi.
Öğrencilere kurduğu cümlenin içinde “manyak” kelimesini kullandı.
İşte öyle tam bir “Cowboy” kafası yönetiyor Amerika’yı; zamanı da dedesinin yaşadığı “İyi, Kötü, Çirkin” zamanları zannediyor.
Ve bu kafa, Amerika ile sınırlı kalmıyor, “Kuzey Kore’ye karşı gelmiş geçmiş en büyük yaptırımları uygulayacaklarını” söylüyor; Çin, Hong Kong, Tayvan ve Singapur’a ambargo uygulayacağını söylüyor.
Ve yetmiyor uzun süredir elinde tuttuğu bombanın pimini çekip; “İsrail’in bağımsızlığının 70’inci yıldönümü olan 14 Mayıs’ta ABD Büyükelçiliğinin Kudüs’e taşınacağını” belirtiyor.
İçeride ve dışarıda herkesle kavgalı. Kavgadan, krizden nemalanıyor. Rahat, huzur batıyor.
Kriz yaratarak gündem oluyor, gündemi belirliyor, gündemden hiç düşmüyor.
Ne dersiniz?
Marx yaşasaydı hakikaten o lâfı “Dünyanın başına bir heyulâ belâ kesilmiştir, cowboy heyulâsı” olarak değiştirir miydi?
Haksız mı olurdu? 28 Şubat 2018


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir